2005-01-06 - 13:30
TBMM BAŞKANI ARINÇ: ''BAŞÖRTÜSÜ, TÜRKİYE'DE ÇÖZÜLMESİ GEREKLİ BİR SORUNDUR''
Arınç, İnanç Özgürlüğü Platformu üyelerini kabulde yaptığı konuşmada, ''TBMM 70 milyon insanın egemenliğinin temsil edildiği kurumdur. İnancı, kıyafeti, mezhebi, dini, etnik kökeni ne olursa olsun 70 milyon insan, burada kendini rahatlıkla ifade edebilmelidir" dedi.
Arınç, Mazlum-Der Genel Başkanı Ayhan Bilgen başkanlığındaki İnanç Özgürlüğü Platformu üyelerini, TBMM Başkanlık Divanı Salonu'nda kabul etti.

Mazlum-Der Genel Başkanı Bilgen, kabulde yaptığı konuşmada, ''başörtüsü yasağının'' kaldırılması için sembolik olarak 300 bin imza topladıklarını bildirdi ve bu imzaların ilk sayfasını TBMM Başkanı Arınç'a sundu.

Bilgen, bu konuyu referanduma dönüştürmek istemedikleri için sembolik imza topladıklarını; ''inanç özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini'' söyledi.

Platform üyesi Özlem Sönmez, ''inanç özgürlüğünün önünde engeller bulunduğunu'', ''başörtüsü yasağının kaldırılması için'' Meclis'ten somut adımlar atmasını beklediklerini ifade etti.

ARINÇ'IN KONUŞMASI

TBMM Başkanı Arınç, TBMM'ye dilekçe vermenin demokratik bir hak olduğunu ve bunlara saygı duyulması gerektiğini söyledi. Platform üyelerinin dile getirdiği konulara saygı duyduğunu da belirten Arınç, ''Böylesine önemli bir platformun, insan için hayati bir konuya yoğunlaşması bence takdire değer'' dedi.

Bu konuda yasalar çerçevesinde yapılacak her türlü girişimin desteklenmesi gerektiğini belirten Arınç, yasalar çerçevesinde herkesin düşündüğünü rahatlıkla ifade edebilmesi gerektiğini kaydetti.

TBMM'nin, halkın meclisi olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:

''70 milyon insanın egemenliğinin temsil edildiği kurumdur. İnancı, kıyafeti, mezhebi, dini, etnik kökeni ne olursa olsun 70 milyon insan, burada kendini rahatlıkla ifade edebilmelidir.

Meclisimiz de hiçbir imtiyazlı alan yoktur. Meclisimizin her bir metrekaresi milletimize aittir. Milletimiz kendini rahatlıkla ifade edebilecektir. Tek şartı var; Anayasa ve yasalar çerçevesinde...

Başörtüsü sorunu veya gazetelerde yazıldığı şekilde türban sorunu,ismini ne koyarsanız koyun; öyle bir sorun var ve maalesef uzun yıllardır devam ediyor.

1982'de başladı bu sorun. O yıllardan bu yana, özellikle üniversitelerde başörtüsü ile eğitimine devam etmek isteyen kızlarımıza karşı bir yasakçı davranış kendini göstermiştir. O günlerin kızları, bugünlerin anneleri oldu, şimdi onların kızları aynı durumda. Maalesef bu yasak, nesilden nesile devam eden bir anlamsız sorun halinde devam ediyor.

Bu cümlelerime lütfen dikkat edin; bu konu, Türkiye'de çözülmesi gerekli bir sorundur. Bu, toplumda huzursuzluğa yol açmaktadır.

Gerçekten evet, demokrasi bir çoğunluk rejimidir yönetim açısından..Meclis'te kanunları geçirirken bu çoğunlukla hareket eder, iktidar olur, muhalefet de olur. Ama temel hak ve özgürlükler konusunda 70 bindi, 170 bindi, 570 bindi bunun hesabına girmeye gerek yok. Bir kişibile kendi özgürlüğünden, hakkından bahsediyorsa onun mutlaka dikkate alınması, mutlaka karşılanması gerekir.''

Konunun bir inanç özgürlüğü olduğunu ifade eden Arınç, ''Bazıları için inanç özgürlüğüdür. Başını örtmek suretiyle bir bayan 'benim inancım bunu gerektiriyor, inancım sebebiyle başımı örtüyorum' derse, inancı sebebiyle başını örtmüş bir insana, o inancı sebebiyle saygı gösterilmesi gerekir. Çünkü inanç denen şeyin kalplerde gizli kalması doğru değildir'' diye konuştu.

''İnançlar, kalplerde gizli kalacak bir şey olsaydı Anayasa tarafından güvence altına alınmasına gerek kalmazdı'' diyen Arınç, ünlü yazar Aleksandre Soljenitzin'in Gulag Takımadaları adlı kitabının kahramanı, şiir yazdığı için 10 yıla mahkum olan Tanya'nın ''dua etmekte hürsün fakat öyle dua et ki yalnız Allah işitsin'' dizelerini seslendirdi.

Dua etme özgürlüğünün, sadece Allah'ın işiteceği biçimde insanlara verilmesinin bir özgürlük olmayacağını ifade eden Arınç, ''insanların kalplerine hapsedilen şeyler ifade edilmediği ve örgütlenme yapılamadığı sürece gerçek bir laiklik tarifi yapılamayacağını'' söyledi.

Bir kadının başını inancı, sağlık veya moda sebebiyle örtebileceğini de belirten Arınç, şunları söyledi:

''Dünyanın en önemli modacısı Fransa'da bir moda başlatsa ve bu modanın içinde de başını örtmek olsa, bir kısım bayanlar bu modayı benimseyerek başlarını örtebilirler. Herkesin başını örtmesinin inancı sebebiyle olduğunu söylemek de mümkün değildir. Bir kısım insanlar bunu böyle söylerken, bir kısmı rahatsızlık nedeniyle de başını örtmüş olabilir. Biz kimsenin kalbini yarıp bakma noktasında değiliz. Herkes başını bir amaçla örtüyorsa, velev ki bunu bir siyasi simge olarak düşünse bile o da ayrık değil bundan. Yapılacak şey, o kişinin kendi inancı, kendi düşüncesi, kendi kararı olarak bakmaktır, buna saygı duymaktır. Bu, aynı zamanda bir ifade özgürlüğüdür.

Bugün dünyada insanın kıyafetini seçmesi, kendisini tanımlaması olarak görülüyor. Nekadar güzel bir şey... Bayanlarımızın giydiği kıyafetlere baktığınız zaman çok çeşitlilik görebilirsiniz. Önü açık olan, arkası kapalı olanlar var. Eteği şu kadar, şu kadar olanlar var.

Gömleğinin kolu bu kadar, bu kadar olanlar var. Gece kıyafeti ayrı, gündüz kıyafeti ayrı.
Bunu seçerek, bilerek giyenlere nasıl kimse ses çıkarmak hatta buna karşı gelmek cüretinde bulunmuyorsa bir bayanın başını şu veya bu sebeple örtüyor olmasına karşı da inanç özgürlüğü artı ifade özgürlüğü açısından karşı çıkılmaması gerekir diye düşünüyorum. Fakat Türkiye'de bu bir sorun.''

Arınç, başörtüsünün Türkiye'de çözülemeyen kronik bir sorun haline geldiğini söyledi. Bu sorunun kronik hale getirilirken yanlışlıklar yapıldığını anlatan Arınç, şunları söyledi:

''Bu meseleyi siyasallaştıran da hata etmiştir, bu meseleyi istismar eden de hata etmiştir. Birkaç oy için bu konu üzerinde istismar kokan sözler ve davranışlarla konuyu bugün içinden çıkılmaz hale getirenler nasıl suçluysa nasıl kabahatli ise bunu siyasallaştırarak bugün maalesef istismarla ikisi arasında kalmış ve bocalama durumunda Türkiye'nin çok büyük bir bölümünü rahatsız eden konuma getirenler de hata etmişlerdir diye düşünüyorum.

Anketler, kim yaparsa yapsın ateistinden sosyalistine kadar, sosyalistinden İslamcısına kadar, kendini herhangi bir düşünce ile ifade etmeyen toplum kesimlerine kadar özellikle bu yasağın anlamsız olduğunu, özellikle üniversitelerde kendini böyle tanımlayanlara karşı bir yasak uygulanmaması gerektiğini düşününler yüzde 75'in altında çıkmıyor.

Peki halkın yüzde 75'i buna sıcak bakıyor da niçin çözülemiyor derseniz. Bu iş maalesef, çözülemeyen ve bu noktalara kadar gelen bir sorun oldu.

Şimdi daha akılcı, daha rasyonel düşünmeli ve daha samimi davranmalıyız. Mazlum-Der'in organize ettiği İnanç Platformu'nun bence sürekli hale gelmesi, demokratik usul ve yöntemlerle düşüncelerini bağırıp çağırmadan, kimseyi itham etmeden, kimseyi suçlamadan, Türk toplumunun yabancılık çekeceği birtakım yöntem, usul ve kıyafetleri üzerimizde taşımadan bu işi sürdürmeliyiz''

İNAT UYARISI
Arınç, bu işin inatla çözülemeyeceği uyarısında bulunarak, ''bu sorun inatla çözülme noktasında değil. Bu sorun, inatla çözülecek, belli yerlerle, belli kurumlarla, belli gruplarla, belli odaklarla didişerek, bağırarak, çağırarak çözülecek bir sorun olmaktan çıktı. Bu sorunu kamplara bölerek de çözemeyiz. Ben bu taraftayım, sen o taraftasın, sen istiyorsun sen istemiyorsun, sen zaten şöylesin, sen zaten böylesin...Bu kamplaşmalarla çözmek mümkün değil'' şeklinde konuştu.

Bu sorunun ''bir koz olarak da kullanılmamasını'' isteyen Arınç, bunun artık koz olmaktan çıktığını söyledi.

İktidar, muhalefet, meclis dışı partilerin konuyu konuştuğu ancak çözüm için adım atılamadığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

''Çözülmesini istiyorsak bu esasları kabul edelim. Kamplaşmadan, bunu bir koz olarak kullanmadan, kimseyle hatta kendimizle inatlaşmadan bu işi belki çözebilirdik diye düşünmeliyiz. Bunlar insani değerlere ters olan şeylerdir. Toplumun içinde yalnız yaşayamayız. Bu toplum, bizi çerçeveleyen adeta teneffüs ettiğimiz bir ortam gibi. Bu sorunu da görmezden gelemeyiz. Bu sorun var, çözülmesi gerekli. Nasıl çözeceğimiz konusunu görüşmeliyiz.

Meclis'e gelmekle doğru yapıyorsunuz. Siyasetçi, zaten toplumun sorunlarını çözen adam demektir. Siyasetçi sorunları konuşan adam değildir. O küçük siyasetçi... Büyük siyasetçi, işsizlik gibi, bu sorun gibi, enflasyon gibi, bölgeler arasındaki dengesizlik gibi, vergideki adaletsizlik gibi yani toplumun grup grup tek tek şikayetçi olduğu konuları önüne alan, bunları akılcı biçimde çözen insan da gerçek siyasetçi...''

TBMM'nin bu konuda pek çok kanun teklifine sahne olduğunu hatırlatan Arınç, bunlardan sonuç alınamadığını söyledi. Arınç, girift, karmaşık bir yumak halinde karşılarında duran bu sorunun zaman içinde ve bazı şartlarda çözülebileceğini kaydetti.

''EMİNİM Kİ MECLİS ÇÖZÜM BULACAK''
Bu konuda bir mutabakat ve uzlaşma arandığını ama sorunun acısını çekenlerden başka kimsenin de bir şey yapmadığını, bir şey yapmak istemediğini de üzülerek gördüğünü belirten Arınç, TBMM'nin özellikle son iki yıldan bu yana büyük reformlar yaptığını hatırlattı.

''Bu kadar değişiklikler yapan adımlar atan bu Meclis bu konuda çözüm bulamaz mı? Eminim ki bulacaktır'' diye konuşan Arınç, Türkiye'de tabu haline gelen bazı sorunların çözüldüğünü bildirdi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''(Dokunulmaz, üzerinde konuşulmaz aman cıss... Sakın yakınlaşma, sakın bu konuda söz söyleme) şekilde geleneksel korkulardan Türkiye yavaş yavaş kurtuluyor. Korku üzerine ülke yönetilmez. (Bunları yapmayın ha arkasından şu gelir, rejim tehlikeye girer, ülkede kaos
çıkar, herkes birbirine düşer...) Tüm bu korkuların, tabuların ne kadar temelsiz, ne kadar yanlış olduğunu son iki yıl içerisinde hepimiz gözlemliyoruz.''

İdam cezasının kaldırıldığını ve kıyamet kopmadığını ifade eden Arınç, ''DGM'ler vardı bugün yok. DGM'ler yok diye Türkiye'de bir kaosçıktı mı? Hayır... Tabular gidiyor, önümüz biraz daha açılıyor'' diye konuştu.

Arınç, demokrasinin korkulardan kurtulma rejimi olduğunu ifade ederek, her hastalığın ilacının bulunabileceğini, ancak korkunun ilacının henüz keşfedilmediğini söyledi.

TCK'da pek çok değişiklik yapıldığını anlatan Arınç, kendisinin de1985 yılında İzmir DGM tarafından 4 yıl 2 ay hapse mahkum olduğunu ve Yargıtay'da beraat ettiğini hatırlattı.

Arınç, TBMM'de İnanç Özgürlüğü Platformu'nu kabulünde, artık ortada ne DGM'nin, ne eski 163. maddenin, ne terörle mücadele kanununun, ne de 312. maddenin bulunduğunu anımsattı.

Bazı ülkelerde dönüşüm ve değişimin çabuk ve daha güçlü olduğunu vurgulayan Arınç, ''Türkiye gibi ülkelerde ise bu iş, sabır işi, biraz mücadele işi. Türkiye'de özgürlüğün bedeli ucuz değil'' diye konuştu.

Türkiye'de artık insanların düşüncelerini ifade ederken daha özgür olduklarını, TCK ve CMUK'un değiştiğini belirten Arınç, şunları söyledi:

''Türkiye'de demokrasi bütün sorunları çözecek güce gelmeye başladı. Güçlendiği zaman toplumdaki bu arayışlar, bu istekler ve talep karşılanacaktır. Buna, adımın Bülent Arınç olduğu kadar eminim.

Ne zaman? Niçin şimdi değil? Bir defa, bir beyaz sayfa açmaya ihtiyacımız var. Bu, o kadar suiistimal edilen, o kadar istismar edilen, o kadar kamplara ayrılarak birbirimize karşı geldiğimiz bir konuma geldi ki şimdi toplumda, bu meselenin biraz soğutulmasına, biraz farklı eylemlerle yöntemlerle meselenin inanç ve ifade özgürlüğü kapsamına alınmasına ihtiyaç var. Her ülkede bu tür inanç ve fikir özgürlüklerini savunan kişiler ve kurumlar olmuştur. Yıkarak, dökerek bağırarak, çağırarak, birbirlerini yok etmeye çalışarak değil, sevgiyle samimiyetle, fikirle sözlerle ve sabırla meselelerini anlatanlar zaman içinde başarıya kavuşmuşlardır.

Bu konu üzerinde konuşulmasında yarar var. Şu anda başkanlık sistemi konuşuluyor. Seçim sistemi üzerinde bazı konuşmalar var. Demokrasi, konuşma sistemidir. Herkes cebir ve şiddeti kullanmadıktan,cebir ve şiddeti vasıta yapmadıktan sonra her düşüncesini açıkça ifade etmelidir.

Bu konuşma üzerinde bir sonuç meydana geldiğinde Türkiye'de Anayasa'ya göre yasama organı sadece TBMM'dir. Bu konuda bir düzenleme yapılacaksa bu, Meclis'te yapılacaktır. 'Anayasa Mahkemesi kararları var, bu sebeple bu kararlar bir yasak getiriyor. Bu yasağa herkes uymak zorundadır' diyen hukuku da bilmiyor, Anayasa'yı da bilmiyor,
Anayasa Mahkemesi'ni de bilmiyor.

Anayasa Mahkemesi, sadece kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetler. Kanunun iptal ettiği maddeleri yerine hüküm koyamaz. Anayasa Mahkemesi, hüküm koyucu bir organ değildir.''

''Bir yasak konulacaksa Meclis koyar, bir yasak kalkacaksa Meclis kaldırır'' diyen Arınç, yasama yetkisinin TBMM'ye ait olduğunu vurguladı ve hiç kimsenin bunun üzerinde kendisine bir pay biçmemesini istedi.

Meclis'te çoğunluğun, başörtüsü yasağının kaldırılması için iyi düşüncelere sahip olduğunu kaydeden Arınç, şöyle devam etti:

''Aydınlarımız bu konuda konuşmalıdır. Tahrik etmeden, kimseyi suçlamadan, bağırıp çağırmadan, toplumun kabullerine ters düşmeden, toplumun temiz fertleri olarak bu konuyu götürmeliyiz. Siyasi partilerimiz konuşmalı, milletvekillerimiz konuşmalı, devletin kurumları konuşmalı. Bu konuda sözü olan herkes konuşmalı. Sivil veya askeri kesimler çekinceleri varsa söylemeli, düşünceleri varsa ifade etmeli, önerileri varsa getirmeli.

Suçlayarak değil, konuşarak kendi içimizde bir konsensüs meydana getirmeye çalışırız ve bu sorunu çözmeye gayret ederiz. Sabırsız olmayınız, sabırla bekleyiniz. Devlete küsmeyiniz, topluma küsmeyiniz,polise, jandarmaya küsmeyiniz. Toplumda kendini ifade etmek için çile
çeken insanlar vardır. Sizler, onlar kadar çile çekmiyorsunuz onu da açıklıkla söyleyeyim.

Bu toplumda hiç kimse başörtülü olanlara bir imtiyazlı muamele yapılmasını istemez. Siz de istemezsiniz. 'Biz toplumun bir ferdiyiz. İmtiyaz istemiyoruz ama ayrımcılık yapılmasını da istemiyoruz' diyeceksiniz. Dilekçelerle, konuşarak, ziyaretler yaparak, propaganda broşürleriyle konuştuğunuz herkese fikirlerinizi söyleyin. Neticesinin çok hayırlı olacağına inanıyorum.''