2005-06-16 - 14:12
Ergün, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, siyasi istikrar ve siyaset kurumuna duyulan güvenin önemine ilişkin görüşlerini açıkladı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Ergün, anamuhalefet partisinin tabelasında yazılı olan halkı partinin içine taşımanın bir yolunu bulması gerektiğini savunarak, ''Türkiye'nin siyasi istikrarı için muhalefetin, iyi bir muhalefet olması gerekir'' dedi.
Ergün, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, siyasi istikrar ve siyaset kurumuna duyulan güvenin önemine ilişkin görüşlerini açıkladı.
Siyasi istikrarı sağlamanın millete ait bir sorumluluk olduğunu söyleyen Ergün, siyaset kurumunu duyulan güveni koruma görevinin ise siyasetçilere ait olduğunu vurguladı. Ergün, son zamanlarda siyasetçilerin kullandıkları üslup, yöntem ve tarzların, siyaset kurumuna duyulan güvene zarar verdiğini ifade ederek, ''Türk siyasetinin son günlerde girdiği girdaptan çıkma zarureti vardır. Anamuhalefet partisi, tabelasında yazılı olan 'halk'ı partinin içine taşımanın bir yolunu bulmalı'' dedi.
CHP'nin için Atatürk'ün kurduğu parti olmanın bir ayrıcalık olduğuna işaret eden Ergün, ''Evet, Atatürk parti kurmuştur ama en önemlisi Atatürk, partili rejim kurmuştur. O yüzden da halk partiye değil, partili rejime sahip çıkmıştır'' diye konuştu.
Ergün, Türkiye'de siyasi istikrarın korunması için muhalefetin de iyi bir muhalefet olması gerektiğini belirterek, ''Siyasi istikrara, iktidar ve muhalefet olarak elbirliği ile sahip çıkmalıyız'' dedi.
DEVLET-HÜKÜMET
Nihat Ergün, son günlerde kamu görevlilerine yönelik ''devlet-hükümet'' ayrımının telkin edilmeye çalışıldığını ileri sürerek, ''Devlet, yasama, yürütme ve yargı denilen üç güçten oluşur. Bu güçlerden hiçbiri tek başına devlet değildir. Bu güçlerden birini devletin dışında gibi addetmekle bir yere varılamaz'' diye konuştu.
Hükümetlerin, devletlerin motoru olduğunu belirten Ergün, ''Milletvekilleri geçicidir ama parlamento kalıcıdır; hakimler ve savcılar geçicidir ama mahkemeler kalıcıdır; bakanlar geçicidir ama hükümet kalıcıdır'' dedi.
Hükümetsiz ve parlamentosuz bir devlet düşünülemeyeceğini de kaydeden Ergün, hükümete bağlı olarak çalışan kamu görevlilerinin temel işlevinin, hükümet politikalarının hayata geçirilmesi olduğunu belirterek, ''Hükümet politikaları meşruiyetini parlamentodan, parlamento da halktan alır'' diye konuştu.
Türkiye'nin gündeminin, halkın gündemi olması gerektiğine işaret eden Ergün, kendi gündemlerinin, Türkiye'yi demokratik ve daha zengin bir ülke yapmak olduğunu söyledi. Devletin bütün kurumlarından bu amaca uygun bir tavır beklemenin vatandaşın hakkı olduğunu ifade eden Ergün, ''Örneğin, sağlık sorunun çözümünde üniversiteler ve YÖK doğru bir rol oynuyor mu?'' diye sordu. Doktor sayısının yetersiz olduğunu dile getiren Ergün, YÖK'ün bu yönde bir çalışması olup olmadığının bilinmediğini söyledi.
Ergün, her kurumun ''Acaba benim, Türkiye'nin sorunlarının çözümüne ne katkım var?'' sorusunu kendine sorması gerektiğini de ifade etti.
SORULAR
Ergün, bir gazetecinin, ''Siyasetçiler üslubuna dikkat etmeli derken, Deniz Baykal'ın 'Damat Ferit', Ali Topuz'un 'molla' ifadelerini kullanmalarını mı kastettiniz?'' sorusunu, ''Evet, bu sözleri de kast ettim ama daha genel anlamda kullandım. Bunları siyasi üslup olarak kullanmaları doğru mudur? Kaba ve yaralayıcı eleştiriler dikkate alınmaz. Kendileri doğru buluyorsa devam etsinler ama halk doğru bulmuyor. Bu yaklaşımlar, siyaset kurumunu zedeliyor'' diye yanıtladı
BAŞÖRTÜSÜ-REFERANDUM
Bir gazetecinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Başörtüsünü referanduma götürebiliriz'' sözlerini hatırlatarak, referandum hazırlığı olup olmadığını sorması üzerine de Ergün, şöyle konuştu:
''Böyle bir hazırlığımız yok. Çünkü Türkiye'de, referanduma götürülecek bir konu yok. Ama olursa o zaman değerlendirilir. Kaldı ki hak ve özgürlüklerin ilerlemesi için mutlaka referandum değil, bir zihinsel ilerleme yeterlidir. Demokratikleşme ve insan hakları konusunda insanların biraz daha ufuklarının genişlemesi, Türkiye'nin zenginleşmesiyle özgürleşmesi arasındaki bağlantının daha güçlü kurulması, insanların enerjilerinin ülkelerinin kalkınmasına verebilmeleri için daha özgür olmalarının herkes tarafından anlaşılıyor olması, daha kolay ve anlamlı bir yoldur. Bugün, bu yaz itibarıyla bizim gündemimizde referandum meselesi yoktur.''
Ergün, bir başka soru üzerine, ''Türk bürokratlarının başka yerden emir aldığı'' şeklinde bir kaygıları bulunmadığını bildirdi. Bürokratlara, ''Siz devletin görevlisisiniz'' denildiğini ifade eden Ergün, ''Hükümet kimin görevlisi?'' diye sordu.
Ergün, bürokrasinin hükümet politikalarını hayata geçirmek için oluştuğunu belirterek, hükümet-devlet ayrımı yapılmasının kimseye yararı olmayacağını söyledi.
''PROVOKASYON...''
Nihat Ergün, Atatürk Üniversitesi'ndeki törene başörtülü velilerin alınmaması ile dün bir grubun Çankaya Köşkü'ne yürümesini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, şunları kaydetti:
''Türkiye, gerek Atatürk Üniversitesi'nde görülen gerekse dün yaşanan provokatif hareketleri daha önce de çok görmüştür. Bunlar konusunda milletimizin ve siyasetçilerimizin yeterli tecrübesi vardır. O açıdan bu hareketlere kimsenin prim vermesi mümkün değil. Bu meselelerin Türkiye'de geniş bir toplumsal ve kurumsal mutabakat sağlanarak çözüleceği konusundaki yaklaşımımız hala sürüyor. Olan, biten yanlıştır. Bu yanlışları başka bir yanlışla düzeltme şansı da yoktur. Bu işler, doğru işler değil.''
''YÖK'ÜN GEREĞİNİ YAPMASI LAZIM''
Ergün, Atatürk Üniversitesi Rektörü ile ilgili bir girişimde bulunup bulunmadıklarının sorulması üzerine, ''Ortada bir hak ve özgürlük ihlali, topluma saygısızlık varsa, bir insani değerleri rencide etme varsa, bir vatandaşı rencide etme hadisesi varsa kuşkusuz bununla alakalı evvela YÖK'ün kendisinin harekete geçmesi lazımdır. Gereğini yapması lazımdır'' diye konuştu.
Devletin hakimleri ve savcıları bulunduğunu hatırlatan Ergün, kurumların, kendi içinde gereğini yapması gerektiğini, halkın bütün kurumları dikkatle takip ettiğini söyledi.
Bir numaralı görevin YÖK'e düştüğünü kaydeden Ergün, ''YÖK, kendisiyle çalışan rektör ve öğretim üyelerinden halka karşı saygılı olmayı istemelidir'' dedi.
Atatürk Üniversitesi'ndeki olayın Türkiye'ye, özellikle de bir üniversiteye hiç yakışmadığını ifade eden Ergün, ''bazı üniversitelerde farklı uygulamalar olmasının, bu konuda keyfi hareket edildiği gösterdiğini'' söyledi.
Ergün, ''İnanın bunlara 3-5 sene sonra Türkiye gülecektir. Bunların çoğu tiyatro konusu olacaktır. Kimisi dram, kimisi trajedi, kimisi trajikomik sahneler olarak karşımızda kalacak hadiselerdir'' diye konuştu.
Ergün, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, siyasi istikrar ve siyaset kurumuna duyulan güvenin önemine ilişkin görüşlerini açıkladı.
Siyasi istikrarı sağlamanın millete ait bir sorumluluk olduğunu söyleyen Ergün, siyaset kurumunu duyulan güveni koruma görevinin ise siyasetçilere ait olduğunu vurguladı. Ergün, son zamanlarda siyasetçilerin kullandıkları üslup, yöntem ve tarzların, siyaset kurumuna duyulan güvene zarar verdiğini ifade ederek, ''Türk siyasetinin son günlerde girdiği girdaptan çıkma zarureti vardır. Anamuhalefet partisi, tabelasında yazılı olan 'halk'ı partinin içine taşımanın bir yolunu bulmalı'' dedi.
CHP'nin için Atatürk'ün kurduğu parti olmanın bir ayrıcalık olduğuna işaret eden Ergün, ''Evet, Atatürk parti kurmuştur ama en önemlisi Atatürk, partili rejim kurmuştur. O yüzden da halk partiye değil, partili rejime sahip çıkmıştır'' diye konuştu.
Ergün, Türkiye'de siyasi istikrarın korunması için muhalefetin de iyi bir muhalefet olması gerektiğini belirterek, ''Siyasi istikrara, iktidar ve muhalefet olarak elbirliği ile sahip çıkmalıyız'' dedi.
DEVLET-HÜKÜMET
Nihat Ergün, son günlerde kamu görevlilerine yönelik ''devlet-hükümet'' ayrımının telkin edilmeye çalışıldığını ileri sürerek, ''Devlet, yasama, yürütme ve yargı denilen üç güçten oluşur. Bu güçlerden hiçbiri tek başına devlet değildir. Bu güçlerden birini devletin dışında gibi addetmekle bir yere varılamaz'' diye konuştu.
Hükümetlerin, devletlerin motoru olduğunu belirten Ergün, ''Milletvekilleri geçicidir ama parlamento kalıcıdır; hakimler ve savcılar geçicidir ama mahkemeler kalıcıdır; bakanlar geçicidir ama hükümet kalıcıdır'' dedi.
Hükümetsiz ve parlamentosuz bir devlet düşünülemeyeceğini de kaydeden Ergün, hükümete bağlı olarak çalışan kamu görevlilerinin temel işlevinin, hükümet politikalarının hayata geçirilmesi olduğunu belirterek, ''Hükümet politikaları meşruiyetini parlamentodan, parlamento da halktan alır'' diye konuştu.
Türkiye'nin gündeminin, halkın gündemi olması gerektiğine işaret eden Ergün, kendi gündemlerinin, Türkiye'yi demokratik ve daha zengin bir ülke yapmak olduğunu söyledi. Devletin bütün kurumlarından bu amaca uygun bir tavır beklemenin vatandaşın hakkı olduğunu ifade eden Ergün, ''Örneğin, sağlık sorunun çözümünde üniversiteler ve YÖK doğru bir rol oynuyor mu?'' diye sordu. Doktor sayısının yetersiz olduğunu dile getiren Ergün, YÖK'ün bu yönde bir çalışması olup olmadığının bilinmediğini söyledi.
Ergün, her kurumun ''Acaba benim, Türkiye'nin sorunlarının çözümüne ne katkım var?'' sorusunu kendine sorması gerektiğini de ifade etti.
SORULAR
Ergün, bir gazetecinin, ''Siyasetçiler üslubuna dikkat etmeli derken, Deniz Baykal'ın 'Damat Ferit', Ali Topuz'un 'molla' ifadelerini kullanmalarını mı kastettiniz?'' sorusunu, ''Evet, bu sözleri de kast ettim ama daha genel anlamda kullandım. Bunları siyasi üslup olarak kullanmaları doğru mudur? Kaba ve yaralayıcı eleştiriler dikkate alınmaz. Kendileri doğru buluyorsa devam etsinler ama halk doğru bulmuyor. Bu yaklaşımlar, siyaset kurumunu zedeliyor'' diye yanıtladı
BAŞÖRTÜSÜ-REFERANDUM
Bir gazetecinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Başörtüsünü referanduma götürebiliriz'' sözlerini hatırlatarak, referandum hazırlığı olup olmadığını sorması üzerine de Ergün, şöyle konuştu:
''Böyle bir hazırlığımız yok. Çünkü Türkiye'de, referanduma götürülecek bir konu yok. Ama olursa o zaman değerlendirilir. Kaldı ki hak ve özgürlüklerin ilerlemesi için mutlaka referandum değil, bir zihinsel ilerleme yeterlidir. Demokratikleşme ve insan hakları konusunda insanların biraz daha ufuklarının genişlemesi, Türkiye'nin zenginleşmesiyle özgürleşmesi arasındaki bağlantının daha güçlü kurulması, insanların enerjilerinin ülkelerinin kalkınmasına verebilmeleri için daha özgür olmalarının herkes tarafından anlaşılıyor olması, daha kolay ve anlamlı bir yoldur. Bugün, bu yaz itibarıyla bizim gündemimizde referandum meselesi yoktur.''
Ergün, bir başka soru üzerine, ''Türk bürokratlarının başka yerden emir aldığı'' şeklinde bir kaygıları bulunmadığını bildirdi. Bürokratlara, ''Siz devletin görevlisisiniz'' denildiğini ifade eden Ergün, ''Hükümet kimin görevlisi?'' diye sordu.
Ergün, bürokrasinin hükümet politikalarını hayata geçirmek için oluştuğunu belirterek, hükümet-devlet ayrımı yapılmasının kimseye yararı olmayacağını söyledi.
''PROVOKASYON...''
Nihat Ergün, Atatürk Üniversitesi'ndeki törene başörtülü velilerin alınmaması ile dün bir grubun Çankaya Köşkü'ne yürümesini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, şunları kaydetti:
''Türkiye, gerek Atatürk Üniversitesi'nde görülen gerekse dün yaşanan provokatif hareketleri daha önce de çok görmüştür. Bunlar konusunda milletimizin ve siyasetçilerimizin yeterli tecrübesi vardır. O açıdan bu hareketlere kimsenin prim vermesi mümkün değil. Bu meselelerin Türkiye'de geniş bir toplumsal ve kurumsal mutabakat sağlanarak çözüleceği konusundaki yaklaşımımız hala sürüyor. Olan, biten yanlıştır. Bu yanlışları başka bir yanlışla düzeltme şansı da yoktur. Bu işler, doğru işler değil.''
''YÖK'ÜN GEREĞİNİ YAPMASI LAZIM''
Ergün, Atatürk Üniversitesi Rektörü ile ilgili bir girişimde bulunup bulunmadıklarının sorulması üzerine, ''Ortada bir hak ve özgürlük ihlali, topluma saygısızlık varsa, bir insani değerleri rencide etme varsa, bir vatandaşı rencide etme hadisesi varsa kuşkusuz bununla alakalı evvela YÖK'ün kendisinin harekete geçmesi lazımdır. Gereğini yapması lazımdır'' diye konuştu.
Devletin hakimleri ve savcıları bulunduğunu hatırlatan Ergün, kurumların, kendi içinde gereğini yapması gerektiğini, halkın bütün kurumları dikkatle takip ettiğini söyledi.
Bir numaralı görevin YÖK'e düştüğünü kaydeden Ergün, ''YÖK, kendisiyle çalışan rektör ve öğretim üyelerinden halka karşı saygılı olmayı istemelidir'' dedi.
Atatürk Üniversitesi'ndeki olayın Türkiye'ye, özellikle de bir üniversiteye hiç yakışmadığını ifade eden Ergün, ''bazı üniversitelerde farklı uygulamalar olmasının, bu konuda keyfi hareket edildiği gösterdiğini'' söyledi.
Ergün, ''İnanın bunlara 3-5 sene sonra Türkiye gülecektir. Bunların çoğu tiyatro konusu olacaktır. Kimisi dram, kimisi trajedi, kimisi trajikomik sahneler olarak karşımızda kalacak hadiselerdir'' diye konuştu.
