TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
19’uncu
Birleşim
10
Kasım 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV-
ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün ölümünün 78’inci yıl dönümü nedeniyle saygı duruşu
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu, Gazi Meclisin ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ebediyete
intikal edişinin 78’inci yıl dönümünde rahmet ve şükranla andığına ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurula gelen Roman
vatandaşları selamladığına ilişkin konuşması
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın,
Millet, bayrak gibi kutsal değerler söz konusu olunca tüm siyasi partilerin
ortak bir paydada uzlaşı kültürünü devam ettirmesinin önemli olduğuna ilişkin
konuşması
4.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın,
Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın odasında kamera bulunduğu iddiasıyla
ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Emniyet tarafından gerekli
inceleme ve soruşturmanın başlatıldığına ilişkin konuşması
VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 78’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Atatürk ve Türk tarımına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Atatürk’ün 78’inci, Osman
Yüksel Serdengeçti’nin 33’üncü ölüm yıl dönümlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla
andığına, uzmanlara göre İstanbul’un üç aylık suyunun kaldığına ve yirmi iki
yıldır AKP tarafından yönetilen İstanbul’da su sorununa çözüm bulunamadığına
ilişkin açıklaması
2.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde rahmetle andığına ve Osman Yüksel
Serdengeçti’nin ölümünün 33’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde rahmetle andığına ve Osman Yüksel
Serdengeçti’nin ölümünün 33’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve Anıtkabir’e
girişlerini engellemeye çalışan görevlilerin kaba, saygısız ve partizanca
tavırlarını kınadığına ilişkin açıklaması
6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Denizli’nin Sarayköy ilçesinin
şifa yüklü kaplıcalarına ve tarihî mekânlarına tüm milletvekillerini davet
ettiğine ilişkin açıklaması
7.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve Kahramanmaraş’ın Nurhak
ilçesinde 18 öğretmenin meslekten ihraç edilmesine ilişkin açıklaması
8.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına, Erzurum’da Ovit
Tüneli’nin açılışının yapılacağına ve güçlenen ulaştırma altyapısının bölgenin
daha fazla kalkınmasına vesile olacağına ilişkin açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, tüm engellemelere rağmen
Anıtkabir’e ulaşarak laik, demokratik cumhuriyeti koruyacaklarına ve ülkede tam
demokrasiyi tesis edene kadar çalışacaklarına söz verdiklerine ilişkin
açıklaması
10.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve ulusal kanallar
ile yerel kanalların TÜRKSAT’a hemen hemen aynı ücreti ödemelerinin haksız
rekabete yol açtığına ilişkin açıklaması
11.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ilişkin açıklaması
12.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve ulusal bayramlarda kamu
kurumlarında ve belediyelerde aynı ölçüde posterlerin asılmasının sağlanmasını
istediğine ilişkin açıklaması
13.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ilişkin açıklaması
14.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ilişkin açıklaması
15.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
16.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve kanun hükmünde kararnameler
hukuksuzluğuna derhâl son verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
17.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve bir ülkenin gerek insanca
yaşaması gerek uluslararası alanda onurlu yerini tutabilmesinin ulusal
kalkınmasını gerçekleştirmiş olmasına bağlı olduğuna ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
CHP Grubu adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla
andığına ilişkin açıklaması
19.- Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı’nın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl
dönümünde saygıyla andığına ve Atatürk’ün her yönünü, insani yönünü de görmek
gerektiğine ilişkin açıklaması
20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın,
görüşmeler sırasında Maliye Bakanı ile aralarında geçen diyaloğu tasvip etmenin
mümkün olmadığına ilişkin açıklaması
21.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın, görüşmeler sırasında
İstanbul Milletvekili Engin Altay’la aralarında geçen karşılıklı bazı ifadelerden
dolayı üzgün olduğuna ilişkin açıklaması
22.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın 674 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Anıtkabir’e girme konusunda
kamu görevlilerinin kendilerine zorluk çıkardığına ve Başkanlık Divanının
milletvekillerinin saygınlığına sahip çıkmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kocaeli Milletvekili Saffet
Sancaklı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
odasına bir kameranın yerleştirildiği ve daha sonra da yerinden söküldüğünün
tespit edildiğine ve gerekli incelemenin başlatılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasında ifade ettiği konunun
takipçisi olmanın Meclisin görevi olduğuna ilişkin açıklaması
27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, bir
milletvekilinin çalışma odasına kamera yerleştirilmesinin kabul edilemez
olduğuna ilişkin açıklaması
28.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın,
yurtta sulh konseyinin üyelerini, istihbarat bilgileri değerlendirilmiş olsa
Ankara katliamının önlenmesinin mümkün olup olmadığını ve IŞİD katliamlarında
yargılanan sanıkların kaç tanesinin AKP’li olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
29.- Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, istihbaratlar sonucu
çok sayıda önemli olayın önlendiğine, Suruç ve Ankara katliamlarıyla ilgili
mahkemelerin devam ettiğine ilişkin açıklaması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 19 milletvekilinin, zeytin
üreticilerinin ve zeytincilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/360)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23
milletvekilinin, Roman vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/361)
3.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve 22 milletvekilinin, koruma
altındaki çocukların durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/362)
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi
(S. Sayısı: 425)
2.- Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 435)
3.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili
Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 405)
4.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kültür Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/345) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 62)
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Hizmet Ticareti
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/690) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 360)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasına Ek Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) Statüsüne Dair
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/598) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 270)
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Arasında
Stratejik Ortaklık ve Dostluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/325) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 24)
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İzmir
Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin
tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
XI.- OYLAMALAR
1.- 674
Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kültür Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden
Çerçeve Anlaşma Kapsamında Hizmet Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Sibel
Özdemir'in, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yükseköğrenim öğrenci yurtlarına
ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7520)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, görme engelli bir üniversite öğrencisinin barınma sorununa
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7899)
3.- Trabzon Milletvekili
Haluk Pekşen'in, Türkiye Halk Bankası AŞ.'nin denetim raporlarına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/8113)
4.- Konya Milletvekili
Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, Öğrenci Andı'na ve kamu kurumlarının isimlerindeki
"T.C." ibaresine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Canikli’nin cevabı (7/8156)
5.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, Niğde Kemerhisar Tyana Spor'un sorunlarına ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıç’ın cevabı (7/8189)
6.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, engelli vatandaşlara özel spor olanağı tanınmasına yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8190)
7.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, Passolig uygulamasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/8191)
8.- İzmir Milletvekili Musa
Çam'ın, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Millî İstihbarat Teşkilatından
ihraç edilen personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Nurettin Canikli’nin cevabı (7/8265)
9.- Antalya Milletvekili
Niyazi Nefi Kara'nın, Süper Lig yayın ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıç’ın cevabı (7/8270)
10
Kasım 2016 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Toplantı yeter sayısı vardır.
IV- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.-
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 78’inci yıl dönümü nedeniyle saygı
duruşu
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, bugün, cumhuriyetimizin kurucusu ve Meclisimizin ilk
Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 78'inci yıl dönümüdür. Genel
Kurulumuzu Yüce Atatürk'ün aziz hatırası önünde bir dakikalık saygı duruşuna
davet ediyorum:
(Saygı
duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN
– Ruhu şad olsun.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Gazi Meclisin ilk Başkanı Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ü ebediyete intikal edişinin 78’inci yıl dönümünde rahmet ve şükranla andığına
ilişkin konuşması
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Millî Mücadele’yi
sevk ve idare eden Gazi Meclisimizin ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü,
ebediyete intikal edişinin 78’inci yıl dönümünde rahmet ve şükranla anıyoruz.
Dünyanın
ve tarihin takdirini kazanmış bir büyük lider olarak ülkenin ve milletin en zor
şartlarında istiklal ve istikbal için mücadele etmiş ve başarıya ulaşmış olan
Gazi Mustafa Kemal’i bir kez daha saygıyla anarken tüm silah arkadaşlarını,
gazilerimizi ve şehitlerimizi de rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
Şimdi,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Atatürk hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a
aittir.
Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 78’inci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün ebediyete intikalinin 78’inci yıl dönümü münasebetiyle söz aldım.
Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gazi
Mustafa Kemal Atatürk kahraman bir komutan, seçkin bir inkılapçı ve büyük bir
devlet adamı vasfıyla kendini Türk milletinin varlığına ve istikbaline
adamıştır. Ümitsizliği ve türlü belaları tarihe gömmüş, Türk milletine yeniden
yükselmenin rehberi olmuştur. Türk milletinin engin tarihindeki asaleti ve
bağımsız yaşama ülküsünü üstün bir mücadele azmiyle gelecek yüzyıllara
taşımıştır. Onun liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti, ateşle çevrili bir
coğrafyada hayranlıkla izlenen bir ülke hâline gelmiştir. Millî ruha öncülük eden
büyük kahraman Atatürk, Türk milletinin çağlar aşan kudretinin sırrını
alevlendirmiştir. Atatürk, ufkumuzu aydınlatan bir kutup yıldızıdır.
Değerli
milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük başarısı, Kurtuluş Savaşı’na
girerken Türk milletinin içinde bulunduğu çok vahim ortamda gizlidir. Kurtuluş
Savaşı öncesinde tam 11 cephede, Balkan Savaşları, Trablusgarp, Birinci Dünya
Savaşı’ndaki cepheler; Çanakkale, Kafkasya, Sina-Filistin, Irak, Hicaz-Yemen,
Galiçya’da yıllarca savaşmış; yorgun, ekonomisi çökertilmiş, vatanı işgal
edilmiş, silahları elinden alınmış, ordusu dağıtılmış bir milleti, harap ve
bitap düşmüş bir ülkeyi eşsiz liderliğiyle tekrar ayağa kaldırmıştır.
Mustafa
Kemal Atatürk, uzun süren savaşlardan yorgun çıkan milletimizi ortak değerler
etrafında birleştirerek çağdaş medeniyet ülküsüne yöneltmiştir. O, aynı
zamanda, Türk milletinin emperyalizme karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinin
bayraktarlığını yaparak mazlum milletlerin umut ışığı, heyecan ve ilham kaynağı
olmuştur.
Mustafa
Kemal Atatürk, Türk milletinin medeniyet yürüyüşünde Türkiye’yi sadece bir ana
vatan görmekle kalmamış, inkılaplarıyla, gerçekleştirdiği atılımla Türk
milletinin çağlar aşan ülküsünü genç cumhuriyetle hayata geçirmiştir.
Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” sözüyle millî
egemenliği, milleti tebaadan vatandaşlığa geçiren fazilet rejimi cumhuriyeti,
“Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla tam bağımsızlığı, Millî Mücadele sonunda
taçlanan millî devleti bizlere emanet bırakmıştır. Onun emanetleri ve öğütleri
daima yaşayacaktır.
Atatürk’ün
eserlerini, millet iradesine dayanarak gösterdiği üstün basireti küçültmeye,
sulandırmaya ve bu yolla cumhuriyetin temellerini bozmaya yeltenenlere en iyi
cevabı yine büyük Türk milleti verecektir.
Bugün
Atatürk’ü anmak şanlı ecdadımıza karşı bir görevimiz olmakla birlikte, Türk
milletini ve Türk devletini esaret altına alarak yok etmek isteyen dâhilî ve
haricî bedhahlar için de kesin bir ihtardır.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı, Türk milletinin bir evladı olmaktan gurur duyan
herkesle bugün Atatürk’ün aziz hatırasında bir kez daha buluşuyoruz. Vatanın ve
milletin bölünmez bütünlüğünü, devletimizin ilelebet payidarlığını daima
yüksekte tutacağız. Atatürk’ü anlamak ve anlatmak için “Ne mutlu Türk’üm
diyene!” seslenişini tek yürek ve tek sesle haykıracağız.
Konuşmama
son verirken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü bir kez daha minnet ve şükranla
anıyoruz, ruhu şad olsun. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akçay.
Gündem dışı ikinci söz,
Atatürk ve Türk tarımı hakkında söz isteyen Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın
Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu’nun, Atatürk ve Türk tarımına ilişkin gündem
dışı konuşması
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 78’inci ölüm yıl dönümü. Dünya
döndükçe, liderimizin yolundan yürüyerek onun bıraktığı mirasa sahip çıkacağız.
Akşam rüyamda Atatürk’ü
gördüm. Bana Kurtuluş Savaşı’nda beraber savaştığı ve sonradan “efendi”
unvanıyla ödüllendirdiği çiftçilerimizi sordu, “Benim efendim ne durumda?”
dedi. Ben de bayağı bir terledim, “Sevgili Ata’m, efendin gerçekten zor
durumda.” dedim. “Hele son on üç yıldan beri Türkiye’yi yöneten bir iktidar
var, efendiyi ezdi geçti.” dedim. “‘Adalet ve kalkınma’ dediler ama çiftçiye
adaletli davranmadılar, çiftçinin yasayla hak ettiği gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1’ini bile efendiye çok gördüler, bunun hep yarısını verdiler Ata’m.”
dedim. “Çıkarılan Tarım Kanunu uyarınca iktidarın çiftçiye 50 milyar borcu var.
Bunu her seferinde söylüyoruz, gülüp geçiyorlar bize Ata’m. ‘Adalet ve
kalkınma’ dediler, çiftçiyi kalkındırmak bir yana, onu köyünden ettiler,
borçlandırdılar, faiz ve haciz kıskacı altında inim inim inlettiler.” dedim.
Sevgili Ata’m, senin
efendin sulu tarım yapmak istiyor ama birçoğunun elektriği kesik, elektrik
borcunu alabilmek için bazı çiftçilere destek bile vermiyorlar biliyor musun
sevgili Ata’m? Efendiye vermedikleri destekleri başka ülkelerin çiftçilerine
avuç avuç verdiler. (CHP sıralarından alkışlar) On üç yılda kendi çiftçimize 79
milyar lira nakit destek verirken başka ülkelerin çiftçilerine 400 milyar lira
para verdiler, hem de Türkiye’de yetişen ürünlere bu parayı verdiler sevgili
Ata’m. Türk çiftçisi buğday, ayçiçeği, pamuk, soya, mısır, pirinç gibi ürünleri
yetiştirmeyi biliyor ama 26 milyon dönüm tarım arazisi yani Belçika
büyüklüğünde arazi boş dururken gittiler Rus, Fransız, Amerikan, Ukrayna,
Arjantin çiftçisinden bu ürünleri aldılar. Hatta, Fransızlar, hayvancılığına
destek olduğumuz için bizim Tarım Bakanına madalya bile verdiler. (CHP
sıralarından alkışlar) Türkiye, maalesef, bunların döneminde saman bile ithal
etti sevgili Ata’m.
1980
yılında 85 milyon sığır, manda, koyun ve keçi varken üretim politikalarına önem
vermeyip 32 milyon kayıp vererek 53 milyona geriletmeyi başardılar. Meraların
yarısını kaybettik. Birçoğunu TOKİ’lere peşkeş çektiler. Nerede şehir
kenarlarına yakın mera görürlerse allem edip kallem edip hepsini
betonlaştırıyorlar sevgili Ata’m.
Yılda
destek diye verdikleri 11-12 milyar liranın tam 6 katı yani 66 milyar lirayı
çiftçiye kredi olarak verdiler. Bugün, tarlaların birçoğu ipotekli. Böbreğini
satan çiftçiler bile oluyor. Efendiyi borçlandırdılar Ata’m.
Ürettiği
para etmeyen, gübre mazot zamlarına yetişemeyen, çocuğunu çiftçi yapmak
istemeyen bir efendi var Ata’m. Hatta, senin efendin o kadar çok efendi oldu ki
bu kadar sıkıntı çekmesine rağmen sesi bile çıkmıyor, televizyon seyrediyor,
sesi çıkanın sonunun ne olduğunu görüyor, susuyor Ata’m.
Türkiye,
dünyada en pahalı mazotun satıldığı bir ülke olarak bilinirken artık en pahalı
kırmızı etin satıldığı ülke olarak da biliniyor. Türkiye tarımına yön verecek
binlerce atanamayan ziraat mühendisi, gıda mühendisi, su ürünleri mühendisi,
veteriner var sevgili Ata’m. TEKEL’i babalar gibi sattılar. Toprak Mahsulleri
Ofisi, ÇAYKUR gibi kurumları işlevsizleştirdiler. Elma, patates, çeltik, süt
fiyatları yerlerde. Çiftçide 10 kuruş olan elma, markette 2 lira.
Ama
merak etme, yattığın yerde rahat uyu sevgili Ata’m. Senin kurduğun bir parti
var ya, o “efendi”yi çok seviyor ve çok önemsiyor. O parti yeniden senin
çiftçini efendi yapacak. Çünkü o parti üreten bir Türkiye istiyor, hakça
bölüşen bir ülke istiyor. Çiftçinin alın terinin yerde kalmasını istemiyor.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gaytancıoğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, Atatürk ve Osman Yüksel Serdengeçti’nin ölüm yıl dönümleri
hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’a aittir.
Buyurun
Sayın Özdağ.
3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın,
Atatürk’ün 78’inci, Osman Yüksel Serdengeçti’nin 33’üncü ölüm yıl dönümlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
SELÇUK
ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce kürsüde
konuşan milletvekili bize sataşmalarda bulundu. “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” diyordunuz, Gazi Mustafa Kemal bunu tescillemişti. 1923’ten
bugüne kadar Türkiye’de çok iktidarlar geldi ve bu iktidarlar içerisinde,
özellikle 2002-2016 yılları arasında AK PARTİ -“Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” diyenlere ithaf ediyorum- 10 defa seçim kazandı. Millet senin
yolunda Ata’m. Kimin kendisine hizmet ettiğini biliyor ve onu da iktidar
yaparak “Bana hizmet et.” diyor. O millete teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu
sözler de size kapak olsun.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; milletler kahramanlarıyla yaşarlar. Kahramanlıktan
sadece savaş meydanlarında yiğitlik yapılması anlaşılmamalıdır.
Gazi
Mustafa Kemal, Alparslan gibi, Yavuz gibi, Fatih gibi milletimizin önemli
tarihî şahsiyetlerden biridir. Önemi hem verdiği mücadeleden hem de yeni bir
devletin ihya ve inşacısı Türkiye Cumhuriyeti devletinin banisi olmasından
gelmektedir. Onu kalıcı yapan da, arkadaşlarıyla beraber, bugün üzerinde
yaşadığımız ülkeyi emperyalizm canavarının ağzından alarak millete emanet
etmesidir. Gazi Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti devletini başka ülkeden
gelerek kurmadı, Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi olan büyük bir tarihin
geleneklerinden beslenen bir asker, bir düşünce, bir dava ve siyaset adamıydı.
Elli yedi yıllık kısacık hayatının yirmi beş senesini Osmanlı’nın askerî
öğrencisi ve subayı olarak yaşamış, bu sürenin on üç senesini ise Trablusgarp,
Çanakkale ve Şam’da geçirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tarihî şahsiyetleri bekleyen en önemli tehlikelerden biri
doğru anlaşılmamak veya doğru anlaşılma yollarının tıkanmasıdır. Tarihe nefret
zemininde bakarsanız hiçbir şey göremezsiniz. Nefret doğruları tabulaştırmaya,
yanlışları görmeye engel olur, oysa doğru da yanlış da her tarihî şahsiyetin
kaderinde vardır. İyi işler yapmış bir insanın hataları onun değerini
düşürmeyeceği gibi başka bir şahsiyetin istisnaileri de onu ibra etmeye yetmez.
Gazi
Mustafa Kemal’in hayatını, yaşadıklarını, yaptıklarını sadece 1919 sonrasıyla
algılamak kendisine yapılacak en büyük haksızlıklardan birisidir. Atatürk iyi
işler yapmış ama her tarihî şahsiyet gibi zaman zaman da eleştirilmiş olan bir
büyük devlet adamıdır. Cumhuriyet Dönemi’nin en çok konuşulan, en çok anlatılan
kişisi olmasına rağmen aynı zamanda en az anlaşılan kişisidir çünkü onu
anlatanlar onu anlatmak yerine ya kendi vehimleriyle yonttukları hayalî bir
kişiyi anlatmışlar ya da etrafında dokunulmaz olan alan oluşturarak
anlaşılmasına mani olmuşlardır. Eleştirel bir gözle anlatılmayan hiçbir tarihî
şahsiyet gerçek manada anlaşılmış sayılmaz çünkü bilinen kaidedir,
eleştirilemeyen kutsallaştırılır, kutsallaştırılan da eleştirilemez.
Tarihî
bir şahsiyetin tek cephesini görüp öteki yönlerini görmezden gelmek doğru bir
yaklaşım biçimi değildir. Atatürk hem etrafında duvarlar örülerek anlaşılması
engellenmiş hem de ideolojik mücadelenin aracı hâline getirilerek yanlış takdim
edilmiş bir şahsiyettir. Atatürk nevi şahsına münhasır, milletine sevdalı,
yaşadığı çağın eğilimlerini iyi okuyan, itikaden Müslüman, cesur, kararlı bir
devlet adamıdır.
Orhun
Abideleri’nde milletine seslenen Bilge Kağan’ın söyledikleri ile bin yıl sonra
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün milletine seslendiği Nutuk’ta yazılanlar arasında
en ufak bir fark yoktur. Bilge Kağan da Mustafa Kemal de Türk milletinin yüz
akıdır, mazisidir, şanlı geçmişinin önemli isimlerinden sadece ikisidir.
Mustafa
Kemal, imparatorluğun enkazından kurtarabildiği Anadolu’da muhteşem bir maziyi
daha muhteşem bir geleceğe bağlayan köprüler kurmak istemiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’ni ilelebet payidar kılmak, Türk milletine bağımsız bir devlet
armağan etmek sevdasında olan bir devlet adamıdır. Mustafa Kemal Atatürk yeni
cumhuriyetin banisi olmakla birlikte Osmanlı’nın da son bakiyesidir.
Mustafa
Kemal’in çok üstün meziyetleri vardı ama zaafları da vardı, doğruları vardı ama
hataları da vardı, cüret ve cesareti vardı ama korkuları da vardı,
alkışlanacak, taklit edilecek yönleri vardı ama eleştirilecek yönleri de vardı,
sert yumruğu vardı ama müşfik bir kalbi de vardı çünkü o her şeyden önce bir
insandı. Böyle insani yönleriyle tanınan bir Atatürk, tabulaştırılarak toplumdan
koparılmış bir Atatürk’ten bin defa daha evladır. Unutulmamalıdır ki layüsellik
sadece ve sadece Allah’a aittir. Yani, tabulaştırmaktan emanet bekçiliğine
evrilen bir anlatım ve takdim mantığını hayata geçirmek zorunluluğumuz vardır.
Artık heykel bekçiliğinden fikir bekçiliğine evrilme zamanı gelmiştir ve
geçmektedir.
Sayın
milletvekilleri, demokrasilerde tabular yoktur, hür ve eşit vatandaşlar vardır.
Demokrasi, herkesin düşüncelerini şiddete bulaşmamak ve şiddeti teşvik etmemek,
başkalarının özgürlüğünü kısıtlamamak şartıyla rahatlıkla söyleyebileceği
rejimdir. Demokratik toplum, eleştiri toplumudur.
Batılılar
mitolojiden gerçek çıkarırlar, doğulular gerçeği mitolojiye dönüştürürler. Bu
ülkenin çocukları mitolojik bir gerçeğe dönüşen bir Atatürk tasavvuruyla
büyüdüler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK
ÖZDAĞ (Devamla) – Ezberci, kalıplara sığdırılmış bir Atatürk’ü ne
tanıyabildiler ne anlayabildiler ne de fikirlerinden yeterince istifade
edebildiler.
Değerli
milletvekilleri, Atatürk’ün istediği fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür bir
neslin varoluşu ancak altını çizdiğimiz bu hususlarla gerçekleşecektir.
Bu
büyük başbuğun aramızdan ayrılışının 78’inci yılında Atatürk’ü ve arkadaşlarını
rahmetle anıyorum, saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özdağ.
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Hatip bana sataştı, söz istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Gaytancıoğlu, ne dedi de sataştı ya size?
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) – “Kapak olsun.” dedi, daha ne desin?
BAŞKAN
– Ne dedi de sataştı? Bu güzel günü böyle sataşarak falan değil de… Yani,
şahsınıza herhangi bir şey söylemedi.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – “Kapak olsun.” dedi, daha ne diyecek ya?
BAŞKAN
– Çok teşekkür ediyoruz.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – “Bu da sana kapak olsun.” dedi. Hiç yakıştı mı yani bir genel
başkan yardımcısına?
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Ama bizim konuşmalarımızdan…
Bir
dakika… Bir dakika…
BAŞKAN
– O zaman yerinizden ben söz vereyim size, yerinizden söz vereyim bir dakika istiyorsanız.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 15 sayın milletvekiline 60’a göre bir
dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın
Gaytancıoğlu, size de ilave söz vereceğim, siz de sisteme girin.
Sayın
Engin, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla andığına, uzmanlara göre İstanbul’un üç aylık
suyunun kaldığına ve yirmi iki yıldır AKP tarafından yönetilen İstanbul’da su
sorununa çözüm bulunamadığına ilişkin açıklaması
DİDEM
ENGİN (İstanbul) – Ata’mızı sevgiyle, saygıyla, özlemle anıyoruz.
Birkaç
gün önce Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu “İstanbul’un 2071 yılına kadar
içme suyu sıkıntısı yok.” demişti. Ancak, İSKİ’nin bugünkü verilerine göre
İstanbul’da barajların doluluk oranı yüzde 36,4’e inmiş durumda. Geçen yıl
kasım ayında bu oran yüzde 66,7’ydi. En yüksek kapasiteye sahip baraj olan
Ömerli Barajı’nın doluluk oranı yüzde 39,4’e geriledi, Elmalı Barajı ise
tamamen boşaldı. Uzmanlara göre İstanbul’un, bırakın 2071’i, yalnızca üç aylık
suyu kalmış durumda.
İstanbul
yirmi iki yıldır AKP tarafından yönetiliyor ve maalesef hâlâ su sorununa çözüm
üretilebilmiş değil. İnanıyorum ki ilk yerel seçimde İstanbullular bunun
hesabını AKP’den soracaktır.
Bundan
bir süre önce Sayın Bakan “Ne zaman ihtiyaç olursa Allah yağmuru gönderiyor.”
demişti. Sayın Bakana soruyorum: Yağmur duasına ne zaman çıkacaksınız?
BAŞKAN
– Sayın Gündoğdu…
2.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde rahmetle andığına ve
Osman Yüksel Serdengeçti’nin ölümünün 33’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
METİN
GÜNDOĞDU (Ordu) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Vefatının
78’inci senesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle, saygıyla anıyorum.
Aynı
zamanda bugün, rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin de vefatının 33’üncü yıl
dönümü. Onu da rahmetle anıyor ve onun güzel bir, veciz bir anısını da burada
sizlere aktarmak istiyorum.
1944
yılında radyodaki konuşması esnasında bir konuşmasında başlangıç cümlesi olarak
“Bizim davamız vatan, millet ve Allah davası.” demiştir. Bunun üzerine,
rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti mahkemeye veriliyor ve mahkemeye çıktığında
hâkim ona şu sözü söylüyor, diyor ki: “Osman Bey, ‘Allah’ demenin suç olduğunu
bilmiyor muydunuz?” Osman Yüksel Serdengeçti de rahmetli de diyor ki: “Evet,
bizim geleneğimizde, kültürümüzde ‘Allah’a ısmarladık’, ‘Allah’a emanet’ gibi
güzel sözler var ama siz, buna rağmen hâlâ ‘Allah’ demeyi suç sayıyorsanız, ben
size iki cümle söyleyebilirim, o da ‘Allah Allah’” diye bir anısı var.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Aydemir…
3.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde rahmetle andığına
ve Osman Yüksel Serdengeçti’nin ölümünün 33’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
“Bağımsızlık
aşkını anlamayanlarca bütün kurtuluş çarelerinin geçersiz sayıldığı bir sırada
kutsal mücadeleye önder olan ve özellikle davamızın en güç döneminde beni sevgi
ve dostlukla kucaklamış olan Erzurumlu kardeşlerime samimi bir saygıyla bağlı
bulunmaktayım.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vefatının 78’inci yıl
dönümünde Erzurumlular adına rahmetle anıyorum.
Bağımsızlığı
karakteri olarak tarif eden Gazi, içinde bulunduğumuz hâli izah etse, AK
hareketin mücadele azmini alkışlayacak, iktisadi, sosyal, kültürel, siyasal
bütün cenahlarda verilen mücadele için övgü yüklü bir yaklaşımda bulunacaktı ve
tabii ki özünden, gerçeklerinden koparılmış, uzaklaştırılmaya çalışılmış bu
asil ve aziz milleti yeniden kendi değerleriyle buluşturan Sayın
Cumhurbaşkanımızı da teşyi edecekti. Bu vesileyle yerli, millî düşüncenin
sembol ismi Osman Yüksel Serdengeçti’yi de 33’üncü vefat yıl dönümünde rahmetle
andığımı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Sayın Aydın.
4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına
ilişkin açıklaması
ERKAN
AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyetimizin
kurucusu büyük komutan, eşsiz devlet adamı Atatürk’ü aramızdan ayrılışının
78’inci yılında saygı, sevgi ve şükranla anıyorum.
Atatürk
insanlığın tarihi boyunca yetiştirdiği en büyük liderlerden biridir. O,
bilgisi, sevgisi, hoşgörüsü, barışçılığı ve demokrat kişiliğiyle tüm insanlığın
saygı duyduğu bir örnek liderdir. İçinde yaşadığı toplumun yapısını çok iyi
bilen, bilimsel değerlendirme ışığında Türk ulusuna en uygun yönetim biçiminin
de cumhuriyet olduğunu anlamış ve bu yönetim biçimini yeğlemiştir. Cumhuriyetin
ilanı, Türk toplumu için tarihin en büyük dönüşümlerinden biridir. Yüce
Meclisimize Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği laik, demokratik, çağdaş
Türkiye Cumhuriyeti’ni ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olarak sonsuza
kadar koruma ve yaşatma sorumluluğunu bin kez daha hatırlatıyorum.
BAŞKAN
– Sayın Özdemir…
5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına
ve Anıtkabir’e girişlerini engellemeye çalışan görevlilerin kaba, saygısız ve
partizanca tavırlarını kınadığına ilişkin açıklaması
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve özlemle anıyorum. Bize
emaneti olan cumhuriyet değer ve kazanımlarımızın tamamına sahip çıkacağımıza
bu yüce Meclis huzurunda tekrar söz veriyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu sabah Ata’mızın manevi huzuruna
milletvekillerimiz, genel başkan yardımcılarımızla birlikte araçla girişimiz
sırasında tarafımıza ulaştırılmayan araç giriş kartı olmadığı gerekçesiyle
engellendik. Dahası, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Engin Altay’ın resmî makam
aracının girişi dahi engellendi ve bu engellemeler sırasında gerek
milletvekillerimize gerekse grup başkan vekilimize karşı yetkililer ve görevlilerin
kaba, saygısız, mesnetsiz ve partizanca tavırlarını kınıyorum. Bu konuda bugün
oturumu yöneten Meclis Başkan Vekili olarak size, Parlamento üyelerinin
karşılaştığı kabul edilemez bu olayın sorumluları hakkında inceleme ve yüce
Meclise bir açıklama yapma çağrısında bulunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Özkan…
6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın,
Denizli’nin Sarayköy ilçesinin şifa yüklü kaplıcalarına ve tarihî mekânlarına
tüm milletvekillerini davet ettiğine ilişkin açıklaması
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Denizli’mizin
batıya açılan kapısı olan Sarayköy ilçemiz, verimli tarım arazileri, zengin yer
altı kaynakları, şifalı termal suları, doğal ve tarihî güzellikleriyle
bölgemizin en önemli yerleşim merkezlerindendir. Türkiye’nin en zengin
jeotermal kaynakları buradadır. 6 jeotermal santrali ve 1 doğal gaz çevrim
santrali yine bu ilçemizdedir. Yapımı devam eden santrallerle birlikte saatlik
500 megavata yakın elektrik üretimi gerçekleşecektir.
İlçemizde
bulunan otel ve kaplıcalardaki şifalı kükürtlü su ve çamurlar cilt
hastalıkları, kalp-damar rahatsızlıkları, solunum ve sindirim yolu
rahatsızlıkları, kas ve kemik rahatsızlıkları gibi onlarca hastalığa şifa
kaynağı olmaktadır. Ayrıca, ilçemizde bulunan Attuda Antik Kenti, Roma
Dönemi’nin en tarihî köprüsü ve Sultan Sarıbaba Türbesi yine
Sarayköy’ümüzdedir. Bu güzel ilçemizin şifa yüklü kaplıcalarına ve tarihî
mekânlarına sayın milletvekillerimizi davet eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN
– Sayın Özdiş…
7.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve
Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesinde 18 öğretmenin meslekten ihraç edilmesine
ilişkin açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Varlık
nedenimiz, ulusal önderimiz Atatürk’ümüzü saygıyla, sevgiyle anıyorum.
Sorum
Sayın Millî Eğitim Bakanına: Geçtiğimiz hafta Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesini
ziyaret ettim. 12 bin nüfuslu, oldukça küçük bir ilçe olan Nurhak, eğitim
açısından ilinde 1 numara. Yıllardır TEOG’da il 1’incisi olan bu ilçenin
başarılı ve çağdaş 29 öğretmeni sadece EĞİTİM-SEN’e üye oldukları için
soruşturma geçirmiş, 18’i meslekten ihraç edilmiş.
Bir
günlük iş bırakma eyleminin neresi terörist eylem oluyor?
Sayın
Bakana soruyorum: Siz de hiç insaf, vicdan yok mu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Ilıcalı…
8.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına,
Erzurum’da Ovit Tüneli’nin açılışının yapılacağına ve güçlenen ulaştırma
altyapısının bölgenin daha fazla kalkınmasına vesile olacağına ilişkin
açıklaması
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) – Teşekkürler Başkanım.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 78’inci yıl dönümünde rahmet ve
minnetle anıyor, bu vesileyle ebediyete intikal etmiş istiklal mücadelemizin
tüm kahramanlarına, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Bölgemizde
yaşanan olayları ve yakın zamanda yaşadığımız süreçleri göz önüne aldığımızda,
Ulu Önder Atatürk’ün muasır medeniyetler seviyesini hedef göstererek her alanda
çalışma azmi ve kararlılığın ne denli önemli olduğunu tekrar görebiliyoruz. Bu
azim ve kararlılıkla, Sayın Başbakanımızın katılımıyla yarın seçim bölgem
Erzurum’da Ovit Tüneli’nin ışığa kavuşmasıyla ilgili bir tören
gerçekleştireceğiz. Doğu Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayacak olan bu dev proje,
2.640 rakımlı Ovit Dağı’nı 14.700 metre uzunluğunda bir tünelle geçmemize
olanak sağlayacak, 2 bölge arasında kış aylarında aşırı kar ve çığ tehlikesi
nedeniyle aksayan ulaşım kesintisiz ve güvenli hâle gelecek, Türkiye’nin en
uzun tüneli olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) – Yakın zamanda açıklanan teşvik paketi ve güçlenen ulaştırma
altyapısı bölgemizin daha fazla kalkınmasına vesile olacaktır. Bu itibarla, bu
önemli yatırımdan dolayı emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN
– Sayın Atıcı…
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, tüm
engellemelere rağmen Anıtkabir’e ulaşarak laik, demokratik cumhuriyeti koruyacaklarına
ve ülkede tam demokrasiyi tesis edene kadar çalışacaklarına söz verdiklerine
ilişkin açıklaması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sevgili Ata’m! Bugün manevi huzuruna çıkmaya çalışan halkla
birlikte milletvekilleri bile engellenmeye çalışıldı. Tüm engellemelere rağmen
manevi huzuruna eriştik, laik, demokratik cumhuriyeti koruyacağımıza bir kez
daha ant içtik.
Sevgili
Ata’m! Diktatörlüğün ve faşizmin hızla yol aldığı ülkemizde bugün olağanüstü
hâl uygulaması var. Teröristlerle mücadele bahanesiyle AKP faşizmine karşı
çıkan herkes hukuksuzca tutuklanıyor. Bugün de hukuksuz bir şekilde ihraç
edilen KESK’e bağlı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası üyeleri
haklarını aramak istedikleri için darbedildiler, gaz bombalarına maruz kaldılar
ve tutuklandılar.
Sevgili
Ata’m! Ülkemizde tam demokrasiyi tesis edene kadar çalışacağımıza ve
faşistlerden hesap soracağımıza söz veriyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Tümer…
10.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü
Tümer’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla
andığına ve ulusal kanallar ile yerel kanalların TÜRKSAT’a hemen hemen aynı
ücreti ödemelerinin haksız rekabete yol açtığına ilişkin açıklaması
ZÜLFİKAR
İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Laik cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ü sevgiyle, saygıyla, minnetle ve özlemle anıyorum.
Sayın
Başkan, uydu üzerinden yayın yapan tüm televizyonlar kaliteli yayın için
gerekli olan 3 bayt genişliğindeki yayın için TÜRKSAT’a ortalama 62 bin lira
ücret ödemektedir. TÜRKSAT, dolar üzerinden aldığı ücret için her yıl başı
doları belli bir kurda sabitlemektedir. Ancak, ulusal tabir edilen kanallar ile
yerel kanallar da hemen hemen aynı ücreti ödemektedir. Bu, haksız rekabete yol
açmakta, yerel kanalların zor durumda kalmasına neden olmaktadır. Bunun yerine,
RTÜK ve TÜRKSAT, ilgili bakanlık, gazeteciler cemiyetleri veya dernekleri belli
kriterler ortaya koyarak yerel ve ulusal yayın yapan kanalları ayrıştırabilir
ve yerel yayın yapan televizyonların uydu kirası olarak ödediği ücretleri çok
daha aşağı çekebilirler. TÜRKSAT yayın akışını sağladığı için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Arık…
11.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına
ilişkin açıklaması
ÇETİN
ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Boğaz’da
demirleyen işgal kuvvetlerinin gemilerini görünce “Geldikleri gibi giderler.”
diyerek emperyalizme karşı savaş açan, ihanete uğramış, harap ve bitap düşmüş
bir millete önderlik eden, ordularının başında “Hattı müdafaa yoktur, sathı
müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır.” diyerek Kurtuluş Savaşı’na yön veren,
saltanatı kaldırarak bu ülkenin insanlarını kul olmaktan kurtarıp özgür
yurttaşlar hâline getiren, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak ama
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” diyerek, bizlere en büyük
mirasını işaret eden Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete
yürüyüşünün 78’inci yılındayız. Yetmiş sekiz yıldır rahmetle, şükranla, özlemle
anıyor, arıyoruz.
Bugün,
bir kez daha manevi huzurunda saygıyla eğilip, açtığı yolda hiç durmadan
yürüyeceğimize ant içiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Arslan…
12.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına
ve ulusal bayramlarda kamu kurumlarında ve belediyelerde aynı ölçüde
posterlerin asılmasının sağlanmasını istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Ulu Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk’ü vefatının 78’inci yıl dönümünde sevgiyle, minnetle, özlemle
anıyoruz.
Sorum
İçişleri Bakanına: Ulusal bayramlarımızda kamu kurumlarında ve belediyelerde
Türk Bayrağı, Atatürk’ün ve Cumhurbaşkanının posterleri asılıyor. Asılan Recep
Tayyip Erdoğan’ın posterleri binanın tamamını kapsayacak şekilde oluyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün
posterlerinin genelde küçük asıldığını görmekteyiz. Denizli Merkezefendi
Belediyesi bunu geçmiş Cumhuriyet Bayramında yapmış, bu da tarafımdan
fotoğrafla tespit edilmiştir. Sorduğumda “Recep Erdoğan’ın posterleri büyük
gönderiliyor, onu asıyoruz, Atatürk’ün posterleri aynı ölçüde gönderilmiyor,
elimizdekini asıyoruz.” diyor. Bundan böyle, ulusal bayramlarda kamu
kurumlarında ve belediyelerde aynı ölçüde posterlerin asılmasının sağlanmasını
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Bayraktutan…
13.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına
ilişkin açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben
de bugün, ölümünün 78’inci yıl dönümünde Atatürk’ü saygıyla, minnetle anıyorum.
Bir
şeyi paylaşmak istiyorum: Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılında Mersin’de yaptığı bir
gezide kentte gördüğü görkemli bir binayı işaret eder ve sorar: “Bu köşk
kimin?” Derler ki: “Kirkor’un.”, “Yandaki bina kimin?” der, “Yorgo’nun.”,
“Diğeri kimin?”, “Salomon’un” derler. Atatürk, “Onlar, bunları yapıyorken siz
neredeydiniz?” diye sorar. Toplananların arasından yaşlı bir köylünün sesi
duyulur: “Paşam, biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Kafkasya’da,
Çanakkale’de savaşıyorduk.” Atatürk’ün bu hatırasının sonucunda söylediği cevap
ilginçtir: “Hayatta cevap veremeyeceğim yegâne insan bu ak saçlı ihtiyar
olmuştur.”
Biraz
önce bir milletvekili Atatürk’ün hatalarından söz etti. Atatürk’ün ölümü,
dünyada böyle büyük bir devlet adamının ölümü de, başka birisiyle
kıyaslanamayacak kadar büyük bir ölümdür, büyük bir insandır Atatürk. O anlamda
Atatürk’ü bir kere daha onun Parlamentosunda saygıyla, minnetle anıyorum. İyi
ki varsın Atatürk. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydın’ın, Genel Kurula gelen Roman vatandaşları selamladığına ilişkin konuşması
BAŞKAN
– Bu arada İzmir’den gelen Roman vatandaşlarımız ve muhtarlarımız da var, Özcan
Bey’i selamlıyorlar özellikle, bütün grubumuzu. Buradan da tüm
milletvekillerimizin selamlarını sizlere iletiyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Tarhan, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına
ilişkin açıklaması
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ona
göre dünyada sadece sevgi egemen olmalıydı. Bir insan hayatta her şeyi
sevebilir miydi? O sevdi, insanı sevdi, doğayı ve hayvanı sevdi, en önemlisi
vatanını sevdi. Azmiyle, cesaretiyle yılmadan, usanmadan, yoku var edip bir
ulus yarattı. Fikirleri ölümsüzleşti. Her milletten insanın sevdiği ve saydığı
bir devlet adamı oldu. Dünya lideri sıfatı taşıması onun başkalarına saygı
duymasına engel olmadı. Kocaman yüreğiyle dünyadaki her sevgiye kucak açan, cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, sevgi, minnet ve özlemle
anıyoruz. Onu özlüyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Gaytancıoğlu, size söz vermiştim bir dakika.
Buyurun.
15.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu’nun, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sataşmadan
dolayı söz aldım.
Adalet
ve Kalkınma Partili hatip 10 defa seçim kazandıklarını söylüyor. Seçim kazanmak
ile ülkeyi yönetmek arasında ciddi farklar vardır. Ben bir bilim adamı ve
milletvekili bilinciyle konuşmamı yaptım. Söylediklerimin tamamı belgelidir.
Türk
çiftçisini borçlandırdınız, köyden kente göç ettirdiniz, Türk çiftçisi dururken
dövizimizi başka ülkelerin çiftçilerine verdiniz. Bunların tamamını rakamlarla
ifade ettim. Siz çiftçiye “Gözünüzü toprak doyursun.” derken, biz bütçeden
alamadığı desteğin peşine düştük ve her zaman da takipçisi olacağız.
Biz
halkın içinden geliyoruz; halkın, köylünün derdini size anlatıyoruz, çünkü
sizler siyasi hırstan garibanın hâlini göremiyorsunuz.
SELÇUK
ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkanım, bir cümle söyleyeceğim lütfen, beni
bağışlayın.
Demokrasilerde
kriter sandıktır, sandıktan başka kriter yoktur. Halk ne derse o olur, başarı
ve başarısızlığın kriterini halk belirler. 10 defa AK PARTİ’yi başarılı kıldığı
için, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyen Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’e de, onun yolunda giden necip Türk milletine de saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özdağ.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Çamak, sizi atlamışız galiba ama bizdeki sistemde gözükmüyor benim
önümdeki listede, sonradan gözüküyor, ben size gene söz vereceğim.
Sayın
Altay, buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Ben bir şeyi anlamıyorum. Yani biz, ne zaman Adalet ve
Kalkınma Partisine “Siz sandıktan çıkmadınız.” dedik ya da “Hileişerle
çıktınız.” dedik. Yani her vesileyle şuraya gelip, biz sandıktan çıktık,
dolayısıyla bunun üstünde hiçbir mülahaza olmaz, biz ne dersek doğrudur mantığı
aymazlıktır, başka bir şey değildir. Elbette sandıktan çıktınız, aferin, millet
öyle takdir etti, çıktınız…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – İyi de biz nereden çıktık ya!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – …ama bir havuz hikâyesi var, havuz hikâyesi. Adam en son
kendini havuza atmış, yani “Bana o şemsiyeyi vermeseydin bu kadar mı
ıslanacaktım?” diye…
İşin
tadını kaçırmamaya iktidar partisini davet ediyorum, buradakiler de sandıktan
çıktı. Yeter ya, “sandık”, “sandık” ya!
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Altay.
Tabii
ki milletin takdiri hepimizin boynunun borcudur, başımızın üstündedir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Evet, itiraz eden yok ki buna canım!
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Biz yumurtadan mı çıktık?
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, şimdi bu Meclisteki herkes sandıktan
çıktı.
BAŞKAN
– Şapkadan çıkan yok herhâlde, herkes sandıktan çıktı, eyvallah.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Demokrasilerde halkın büyük bir kısmının oy verdiği
insanlar iktidar olarak icraat yaparlar, muhalefet de onları eleştirir. Bu,
işin tabiatı gereğidir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hah!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Ne yapsak doğrudur.”
derseniz olmaz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ancak, “Halk
size şöyle eleştiriler söylüyor, halka hesap vermiyorsunuz, yarın hesap
vereceksiniz, şöyle olacak, böyle olacak…”
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Doğru.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sürekli
belirsiz bir kamuoyuna atıfla, gücünü buradan almaya çalışarak eleştirilerine
güç kuvvet verme anlayışını eleştiriyoruz biz.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Siz yazın metnini,
biz öyle eleştirelim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yani 10
defadır halka hesap vererek gelen bir iktidardan bahsediyoruz. O bakımdan
sandık önemlidir, yoksa başka bir niyet söz konusu değil.
ERHAN USTA (Samsun) – Mahkemeye çıkalım, başka
hiçbir şeye gerek yok.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Her söylenene harfiyen katılıyoruz. Bütün
arkadaşların bu noktada söyledikleri doğrudur. İktidar muhalefet hepimiz
sandıktan çıktık, millî iradeyle geldik; millet kimisini iktidar, kimisini
muhalefet olarak görevlendirdi.
Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Çamak, sizi atlamışız galiba.
Buyurun, bir dakika süreniz var.
16.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına
ve kanun hükmünde kararnameler hukuksuzluğuna derhâl son verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Büyük Önder Atatürk’ü saygıyla, minnetle
anıyorum.
KHK’lara dayanarak öğretmenler görevlerinden
atılırken bilime dair, aydınlanmaya dair ne varsa okullardan, üniversitelerden
uzaklaştırılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığında düne kadar hâkim olan malum
cemaat yerine yeni dinsel referanslar ve cemaatler ikame edildiğini
görmekteyiz. Son olarak İzmir’de bir lisede lise mezunu bir kişi okula davet
edilerek öğrencilere “değerler eğitimi” adı altında ders vermiştir. Bu olay
münferit bir olay değildir. Ülkenin dört bir yanında dayatmacı ve bilim dışı
uygulamalardan karma eğitime karşıt uygulamalara kadar çok sayıda olayla
karşılaşıyoruz. Kuşkusuz bu olaylar sadece söz konusu okullardaki yöneticilerin
basiretsizliğiyle açıklanamaz. Bunları yapanların siyasi iradeden güç alarak
yaptıkları bir gerçektir. KHK’lar hukuksuzluğu derhâl sona ermeli, yasal
dayanaktan yoksun…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – …bütün uygulamalar
iptal edilmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Usta, sisteme girmişsiniz.
Buyurun, iki dakika süreyle söz veriyorum.
17.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve bir
ülkenin gerek insanca yaşaması gerek uluslararası alanda onurlu yerini
tutabilmesinin ulusal kalkınmasını gerçekleştirmiş olmasına bağlı olduğuna ilişkin
açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ebediyete intikalinin 78’inci yıl dönümünde
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve aziz şehitlerimizi rahmet,
minnet ve hasretle yâd ediyoruz.
Türk
milletinin tutsak ve bağımlı yaşamasına karşı çıkan, işgal ve ihanetin karanlık
bir döneminden ışık huzmesi gibi parlayarak bir milletin yüksek hedeflere
ulaşmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ün geride kalan emanetleri
Türkiye’nin geleceğini tayin etmiştir. Atatürk, Türk milletinin yeniden
doğruluşunun kılavuzudur. Onun “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak
isteyen toplumlar önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da
istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdur.” sözü günümüze ışık
tutmaktadır.
Atatürk’ün
kalkınma modelinde ulusal bağımsızlık kavramı temel amaçlardan en önemlisi
olmuş ve titizlikle savunulmuştur. Atatürk’e göre tam bağımsızlık siyasi, mali,
iktisadi, adli, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsız ve
serbestlik olarak algılanmaktadır. Bunlardan birinden yoksun olmak ise bir
ülkenin gerçek anlamıyla bağımsızlıktan yoksun olması demektir.
Atatürk
“en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni bir uygarlık projesi olarak
düşünmüştür. Zira onun düşüncesinde uygarlık kuşkuya yer vermeyen bir nimettir.
Bu uygarlık düzeyi, zamanın Batı Avrupa toplumlarında örnekleri görülen bir
ekonomik refah düzeyidir. Ancak bu kalkınma modeli dünyanın ezilen uluslarına
örnek teşkil edecek özellikler taşımaktadır. Ona göre siyasi ve askerî zaferler
ne denli büyük olursa olsun ekonomik başarılarla süslenmez ise meydana gelen
zaferler sürekli olamaz, az zamanda söner. Atatürk, devletin ekonomi
müdahaleleriyle birlikte kişisel özgürlüklerin korunmasına büyük önem
vermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Samsun) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Lütfen bir dakikada tamamlayın Sayın Usta sözlerinizi.
ERHAN
USTA (Samsun) – Bir ülkenin gerek insanca yaşaması gerek uluslararası alanda
onurlu yerini tutabilmesi ulusal kalkınmasını gerçekleştirmiş olmasına
bağlıdır. Atatürk, ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlığı korumanın tek
koşulunun güçlü bir ekonomi olduğunu anlamış ve ülkenin bir an önce hızlı bir
şekilde kalkınmasını ve sanayileşmesini zorunlu görmüştür.
İzlenecek
yol bellidir. Günübirlik yönetim tarzı bir kenara bırakılmalıdır. Her şeyin
başı planlamadan geçer. Sağlıklı planlama ve yürütme sağlıklı düşüncelerle
olur. Bu nedenle de eğitim her şeyin başında gelir.
Mustafa
Kemal Atatürk “Ekonomik kalkınma Türkiye’nin özgür, bağımsız, her zaman daha
güçlü, her zaman daha müreffeh bir Türkiye idealinin bel kemiğidir. Büyük
davamız, en uygar ve en refah ulus olarak varlığımızı yükseltmektir. Ulusal
kalkınma, Türkiye'nin, hür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daha refah Türkiye
idealinin bel kemiği olmuştur.” şeklindeki sözleriyle kalkınmanın önemini dile
getirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Samsun) – Sözlerimi onun “Ne mutlu Türk’üm diyene.” cümlesiyle
bitiriyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Usta.
Sayın
Altay, size de iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi CHP Grubu adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün
10 Kasım. Naçiz vücudunun toprak olduğu, ilke ve devrimlerinin vatanın her
karışında milletin gönlünde ve kalbinde taht kurduğu büyük kurtarıcımız, dâhi
kurucumuz, savaşın kartalı, barışın güvercini, mazlum milletlerin rehberi, aziz
milletimizin onuru Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yılında
Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu adına saygı, minnet,
özlem ve rahmetle anıyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Çok teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Sayın
Bostancı, iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü ölümünün 78’inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve Atatürk’ün her yönünü,
insani yönünü de görmek gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Büyük
Atatürk’ün ölümünün 78’inci yılında onu rahmet ve minnetle anıyoruz.
Kahramanlar,
toplumların kritik zamanlarında, çözülüş ve çöküş dönemlerinde ortaya çıkarlar.
Toplumların böyle zamanlarda arkasına düşecekleri, kendilerine yol gösterecek
bir mihmandara duydukları büyük toplumsal ve politik ihtiyaç, aynı zamanda,
bunlara cevap veren, bunlara cevap verecek niteliklere ve yeteneklere sahip
kahramanları öne çıkartır. Atatürk de Osmanlı İmparatorluğu’nun çöktüğü,
tarihin büyük bir dönüşüm yaşadığı bir evrede bu kritik dönemden Türkiye
Cumhuriyeti’ni, modern, çağdaş bir devleti kurarak bu toplumun geleceğini
hayırla inşa etmiştir.
Atatürk’ün
bu tarihsel rolünü ifa ettiği dönemde yani toplumların o gerileme dönemlerinde
insanlar istikametin ne olduğu konusunda kararsızlıklar yaşarlar. Bir tarafta
romantikler vardır, hatırlayınız, çok geniş bir tahayyül ufkuyla dünyaya bakan,
bir tarafta da teslimiyetçiler vardır. En rasyonel, en tutarlı, o toplumların
hem ihtiyacına karşılık gelecek hem de zamanı iyi okuyacak bir anlayışla
Atatürk ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa ettiler. Dönüp tekrar tarihe
bakarken birtakım varsayımlarla kimi eleştiriler getiriliyor. Bunlara mukabele
olsun diye bunu ifade ediyorum. Tarihi kendi zamanı içinde okumak gerekir.
Atatürk’ün
bize bıraktığı en önemli miras, bu memleketi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine
çıkarmaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayın lütfen.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Biz bu mirasın sahibi ve takipçisi olmaya devam eden
bir siyasal anlayışı temsil ediyoruz.
Atatürk’ün
insan tarafı gerçekten çok önemli. Cemal Granda “Atatürk’ün Uşağı İdim”
kitabında hatıratlarında bahseder. Bir gün 19 Mayıs dolayısıyla radyo konuşması
yapar Atatürk ve konuşma yaptıktan sonra köşke döndüğünde Cemal Granda’yı
görür. Cemal Granda o sırada akşamki ziyafet için sofraları düzeltmekte, kendi
ifadesiyle canı burnunda bir hâldedir. “Cemal, konuşmamı dinledin mi?” der.
“Zaten canım sıkkındı. Böyle söyleyince ‘Paşam, ne konuşması, senin konuşmanla
uğraşacak zamanım mı oldu benim, görmüyor musun?’ dedim. Sonra, ne söylüyorum
diye durdum. O büyük insan şöyle bana baktı. ‘Cemal Cemal, bahçedeki havuzların
fıskiyeleri fazla açılmış, git onları biraz kıs.’ dedi. Son derece nazik bir
biçimde haddimi aştığımı ifade etti.” dedi.
Son
derece önemlidir bu tür anekdotlar, insani tavırlar. Atatürk’ün her yönünü,
insani yönünü de görmek gerekir.
Teşekkürler.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.
Böylece
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 19
milletvekilinin, zeytin üreticilerinin ve zeytincilik sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/360)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Zeytin
üreticilerinin ve zeytincilik sektörünün sorunlarının incelenip araştırılması,
gerekli önlemlerin alınması için Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep
ederiz.
1) Namık Havutça (Balıkesir)
2) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
3) Birol Ertem (Hatay)
4) İbrahim Özdiş (Adana)
5) Musa Çam (İzmir)
6) Aylin Nazlıaka (Ankara)
7) Özcan Purçu (İzmir)
8) Mahmut Tanal (İstanbul)
9) Vecdi Gündoğdu (Kırklareli)
10) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
11) İlhan Kesici (İstanbul)
12) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
13) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
14) Zeynep Altıok (İzmir)
15) Sibel Özdemir (İstanbul)
16) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
17) Aydın Uslupehlivan (Adana)
18) Bülent Öz (Çanakkale)
19) Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)
20) Barış Karadeniz (Sinop)
Gerekçe:
Türkiye bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu Akdeniz iklimi
özellikleriyle İtalya, İspanya, Yunanistan ve Tunus gibi diğer Akdeniz
ülkeleriyle birlikte dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı
üreticilerindendir.
Ülkemizde zeytin ve zeytinyağı üretimi daha çok Ege ve Marmara
bölgesinde yapılmaktadır. Aydın, İzmir, Muğla, Balıkesir, Manisa ve Çanakkale
üretimin gerçekleştiği başlıca illerdir. Toplam 81 ilimizin 36'sında zeytin
üretimi yapılmaktadır.
Zeytin üretimi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlıklı
beslenmede, istihdamın sağlanmasında ve diğer sanayi kollarına pazar yaratmada
yüksek katma değeriyle tarım ekonomimiz için önem taşımaktadır.
Zeytin ve zeytinyağı sektörü ülkemiz için üretim, istihdam ve ihracat
boyutuyla önem taşırken aynı zamanda çevre dengesi ve halk sağlığı açısından da
yaşamsal önem arz etmektedir. Türkiye dünya zeytin ağacı varlığında 4'üncü,
zeytinyağı üretiminde de 5’inci sıradadır. Zeytin ağacı varlığı -132 milyon
meyve veren, 33 milyon meyve vermeyen- toplam 165 milyon dolayındadır.
Son dönemlerde ülkemizde tarım politikaları üreticiyi, çiftçiyi artık
yaşayamaz, üretemez ve yaşamını toprağından kazanamaz hâle getirmiştir.
Bakanlık hâlâ sektörde akılcı bir üretim planlaması yapamamış, üretim
hedefi konmuş fakat artacak üretimin nasıl değerlendirileceğini
belirleyememiştir. Zeytin üreticisi AB ülkelerinde üreticiler, kooperatifler ve
birlikler desteklenirken ülkemizde bu desteği alamayan kooperatif ve
birliklerimiz iç ve dış piyasalarda haksız rekabetle karşılaşmakta ve rekabet
edememektedir.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının İnternet sitesinde tağşiş yaptığı saptanan firmalar
yayınlanmakta. Zeytinyağında tağşiş olarak tanımlanan hileli karışım suçuna
verilen cezaların yetersiz kaldığı, aynı firmaların Bakanlık tarafından devamlı
ifşa edilmesine rağmen hileli satışlarına devam ederek milyonlarca lirayı
kazanmasına engel olmadığı görülmektedir.
Vatandaşı kandırarak
toplumun sağlığıyla oynayan bu firmalar, sektörün dürüst üreticilerine ve
zeytinciliğin geleceğine büyük darbe vurmaktadırlar.
Zeytinin üretim ve
tüketimindeki sorunların dışında diğer bir nokta ise özellikle Akdeniz, Ege ve
Marmara kıyılarında yer alan zeytinliklerin rant kurbanı olmasıdır. Bu alanlar
iskâna açılmıştır veya otel ve motele dönüştürülmüştür.
Üreticilerin
kooperatifleşerek veya şirketleşerek hem girdilerini azaltması hem de doğrudan
tüketiciye ulaşması mümkün olacaktır. Aksi hâlde üretici ile tüketici
arasındaki aracılar kârlarından vazgeçmeyeceğinden, zeytin üretimi ve buna
bağlı olarak zeytinyağı üretimi gittikçe azalacaktır. Bu ise tüketicinin daha
yüksek fiyattan zeytinyağı yemesine neden olacaktır. Yani, üreticinin ortağı olacağı
şirket veya kooperatif veya birlikle doğrudan tüketiciye ulaşması gerekir.
Devletin kontrolünde
olan TARİŞ yanında Marmarabirlik ülkemizdeki zeytincilik sektörüne başarılı
birer örnek teşkil etmektedirler.
Ülkemizde zeytincilik
giderek yok olurken birçok ülke zeytinciliğin gelişmesi için çok büyük
teşvikler vermektedir. Avustralya, Arjantin, Şili, İsrail gibi ülkeler dünya
zeytinciliğinde yer almak için çok büyük uğraşlar vermektedirler.
Zeytin üreticilerinin ve
zeytincilik sektörünün sorunlarının ciddiyetle ve bilimsel olarak ele alınarak,
incelenerek tespitlerin yapılması, gerekli önlemlerin alınması ve
mağduriyetlerin giderilmesi için Meclis araştırmasının açılması büyük önem arz
etmektedir.
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, Roman vatandaşların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/361)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Roman vatandaşların
sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin sunulması amacıyla Anayasa'nın
98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereği Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1)
Özcan Purçu (İzmir)
2)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Veli Ağbaba (Malatya)
4)
Ahmet Akın (Balıkesir)
5)
Akın Üstündağ (Muğla)
6)
Orhan Sarıbal (Bursa)
7)
Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
8)
İrfan Bakır (Isparta)
9)
Kamil Okyay Sındır (İzmir)
10)
Musa Çam (İzmir)
11) Nihat Yeşil (Ankara)
12) Ünal Demirtaş (Zonguldak)
13) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
14) Özkan Yalım (Uşak)
15) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
16) Lale Karabıyık (Bursa)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Kemal Zeybek (Samsun)
19) Ceyhun İrgil (Bursa)
20) Ali Yiğit (İzmir)
21) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
22) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
23) İlhan Kesici (İstanbul)
24) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
Gerekçe:
Dünyada
yaklaşık 15 milyon Roman yaşamaktadır. Göçebe kültürünü yaşayan Roman
vatandaşlar, devlete karşı tüm sorumluluklarını yerine getirmelerine rağmen
mevcut koşullardan eşit şekilde yararlanamamaktadırlar.
Roman
vatandaşlar, konut olarak baraka tarzı evlerde en az 5 kişinin yaşadığını,
eğitim, sosyal ve ekonomik alanda yeteri derecede destek almadıklarını ifade
ederken; genellikle hamallık, seyyar satıcılık, hurdacılık, kâğıt ve plastik
toplama gibi beden gücü gerektiren sigortasız, güvencesiz işlerde çalışarak
geçimlerini sağlamaya çalışmaktadırlar.
Çadırda
4 mevsim geçiren türlü hastalık ve sorunlarla baş başa olan Roman
yurttaşlarımız, sorunlarına çözüm beklerken, Anayasa’da devletin sosyal bir
devlet olduğu ifade edilirken, barınma koşulları yüzünden hâlen yurttaşlarımız
hayatlarını kaybetmektedir. 2016 yılında vatandaşlar hâlen başını sokacak bir
ev bulamıyorsa, TOKİ'nin varlığı üzerine tekrar düşünülmesi gerekmektedir.
İnsanlar sıcak bir yuvaya hasretle ömürlerini tüketmektedirler.
Yaşam
alanları düzensiz ve sağlıksız olan Roman vatandaşlar, alıştıkları, uzun
süredir yaşamlarını sürdürdükleri bu yerlerde yerinde kentsel dönüşüm
istemektedirler fakat evleri değerli araziler üzerinde bulunması nedeniyle AKP
Hükûmeti döneminde “Kentsel Dönüşüm” adı altında evleri düşük ücretlerle
alınarak, ayrılmak istemedikleri kentlerden çok uzak alanlara gönderilmek
istenmektedirler. Ayrıca mahallelerinin yok edilmesiyle, kültürlerinin de yok
olma tehlikesi mevcuttur.
Roman
vatandaşlarımız, ülkenin yurttaşları olarak eşit muamele, rahat
geçinebilecekleri güvenceli iş, kronik bir sorun hâline gelen ön yargıların
aşılıp kültürlerini özgürce yaşamak istemektedirler.
Çocuklarının
son yıllarda eğitime ilgisi önemli oranda artmış ve Türkiye'nin çeşitli
illerinde üniversite kazanmış olmasına rağmen ekonomik sıkıntılarından dolayı
çocukları üniversiteye göndermekte zorluk çekmektedirler.
Çok
az sayıda Roman vatandaşımız kamu kurum, kuruluşunda çalışmaktadır fakat
çalışanlar da toplumun ön yargılarından dolayı kendilerini ifade etmekten
kaçınmaktadırlar.
Roman
vatandaşların yaşadığı sorunların giderilmesi ve hissettikleri “yalnızlık ve
öteki” duygularının yerini “güven” alabilmesi için kalıcı çözüm yolları
bulunması gerekmektedir.
3.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve
22 milletvekilinin, koruma altındaki çocukların durumlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/362)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Başta
ekonomik olmak üzere çeşitli nedenlerle aileleriyle birlikte yaşamaktan yoksun
bırakılan çocukların koruma altına alınması, sağlıklı bireyler olarak
yetiştirilmeleri ve onlara, kendilerini güvende hissedebilecekleri bir gelecek
hazırlanması sosyal devlet olmanın vazgeçilmez görevleri arasındadır.
Yetiştirme yurtlarında 18 yaşına kadar koruma altına alınan çocuklarımızın,
yurtlardan ayrıldıktan sonraki yaşamlarının ve yaşadıkları sorunların da sosyal
devlet ilkesi gereği takip edilmesi gerekmektedir.
Adaletli bir gelir dağılımının olmadığı ülkemizde,
bu çocukların yetiştirme yurtlarında kalmak zorunda bırakılmaları ailelerden
çok devletin sorunudur. Yurtlarda kalan çocuklarımızın sadece barınma, beslenme
ve giyim gibi ihtiyaçlarının giderilmesi yeterli değildir. Bu çocuklarımızın,
pedagojik ve psikolojik gelişimleri, yeterli eğitim alıp alamadıkları,
yeteneklerine göre doğru yönlendirmelerin yapılıp yapılmadığı, sosyal gelişimleri,
toplumsal uyumları gibi, özen gösterilmesi gereken daha bir çok durum söz
konusudur. Aile sıcaklığının olabildiğince hissettirilmesi gereken çocuklarımız
tek tipçi yetiştirme mantığından uzaklaştırılmalıdır. Bu kurumlarda görev yapan
personelin özlük haklarında ve çalışma koşullarında yapılacak iyileştirmeler
psikolojik olarak çocuklara yansıyacaktır. Yine, bu kurumlarda görev yapacak
personel (sosyal çalışmacı, psikolog, sosyolog ve pedagog gibi) yeterli sayıda
olmalı ve yardımcı personel için gerekli eğitim altyapısı mutlaka
sağlanmalıdır. Bu çocukları sorunlu çocuklar gibi gören toplum algısı
değiştirilmeli, bu hususta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gerekli
çalışmaları yapmalıdır.
Hayatlarında iki aşama bulunan yetiştirme yurdu
çocuklarımızın ilk aşaması, yurtta geçirdikleri süredir. İkinci aşama ise bu
çocuklarımızın koruma kararları kaldırıldıktan sonraki, hayatın birçok
gerçeğiyle yüz yüze kaldıkları aşamadır. Çocuklarımız artık gençlik evresine
geçmiş, birçoğu yeniden ailelerinin ya da akrabalarının yanına dönmek zorunda
kalmıştır. Bu aşamada çoğu zaman devlet bu çocuklarımızın üzerinden elini
çekmekte, 3413 sayılı Yasa’dan faydalanarak işe girebilenler şanslı
sayılmaktadırlar ama ayrıldıktan sonra, hem psikolojik anlamda hem de bir an
önce iş bulup hayata adım atmakta zorlanmaktadırlar. 3413 sayılı Yasa’nın
uygulanmasında da birçok eksiklikler ve suistimaller mevcuttur. Yurttan ayrılan
çocukların ne ölçüde ve ne kadar süren bir zaman süreci içerisinde bu yasadan
yararlanarak işe yerleştirildikleri ve işe alımlarda bir ayrımcılık yapılıp
yapılmadığı araştırılmalıdır.
Yine,
diğer önemli bir sorun da reşit sayılmadan yetiştirme yurtlarıyla ilişikleri
kesilen çocuklarımızın bu yasa kapsamı dışında tutulmasıdır. Bu çocuklarımızın
da mutlaka bu yasa kapsamında değerlendirilmeleri ve ilgili yasadaki bu hükmün
kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca, koruma kararı kaldırılacak çocuklarımızın
ayrılmadan önce bu sürece hazırlanmaları için gerekli eğitimlerin verilmesi,
karşılaşabilecekleri sorunlarla ilgili desteğe tabi tutulmaları, hayata
adaptasyonları açısından önemlidir.
Ayrılan
çocukların bir istihdam sağlanıncaya kadar geçen süre içerisinde, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı il müdürlüklerince sosyal hayata
hazırlanma, barınma ve iş sahibi olma aşamasına kadar destekleme ve izleme
birimlerinin kurulması çocuklarımız açısından son derece önemlidir. Ayrılan
çocuklarımızın aileleriyle iletişime geçilerek ailelerin ve çocukların
karşılıklı olarak birbirlerini kabulleri araştırılmalı ve bir sorun varsa
mutlaka uzmanlar düzeyinde çözüm bulunmalıdır. Gerektiğinde tekrar kurum
bakımının devamına karar verilebilmelidir. Kurumdan ayrılmış ve işe girmek için
sıra bekleyen çocukların özel sektörde istihdamı özendirilmeli, sektöre
verilecek destekler geliştirilerek istihdam sayısının artırılması yoluna
gidilmelidir.
Bu
nedenlerle, yukarıda saydığımız birçok sorunla birlikte, koruma kararı
kaldırılan çocuklarımızın daha sonraki yaşamlarında meydana gelebilecek
sıkıntıların önlenmesi ve bu hususta yapılabileceklerin araştırılması amacıyla
Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
2) Mustafa Hüsnü Bozkurt (Konya)
3) Erdin Bircan (Edirne)
4) Ahmet Akın (Balıkesir)
5) Elif Doğan Türkmen (Adana)
6) Akın Üstündağ (Muğla)
7) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
8) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
9) İrfan Bakır (Isparta)
10) Özkan Yalım (Uşak)
11) Lale Karabıyık (Bursa)
12) Kemal Zeybek (Samsun)
13) Ceyhun İrgil (Bursa)
14) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
15) Nihat Yeşil (Ankara)
16) Dursun Çiçek (İstanbul)
17) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
18) Ali Yiğit (İzmir)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Mahmut Tanal (İstanbul)
21) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
22) İlhan Kesici (İstanbul)
23) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve sırası geldiğinde Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler yapılacaktır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.11
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.26
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine
Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün
128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 425) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon
Raporu 425 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu kanun hükmünde kararname, İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle, kanun hükmünde kararname, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerinde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi,
kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin Altay’a aittir.
Buyurun
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; boş Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
10
Kasımla ilgili anlayışımızı, biraz önce düşüncemizi söyledik ama milletin
kürsüsünden tekrar kurucumuz ve kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
partim adına, bizi seçen milletimiz adına rahmet, minnet ve şükranla yâd
ediyorum. Her geçen gün ona olan özlemimizin derinleştiğinin altını çizmek
istiyorum.
Bugün,
Mardin Derik ilçesinde İlçe Kaymakamının makam odasında bir bomba patlatıldı
sayın milletvekilleri. Kaymakam Bey’e ve onunla birlikte yaralananlara acil
şifa diliyorum. Mardin Derik ilçesinde devletin en üst temsil noktasındaki
makamın masasının altında bomba patlatılıyor. Güvenlik zafiyetinin hangi
safhada olduğunu söylememe bile gerek yok. Ama maalesef, Türkiye’nin başkenti
Ankara’da da Sayın Cumhurbaşkanını ve Sayın Başbakanı korumak için
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık korumaları terör estiriyor, Anıtkabir’e
insanların iki saatte ulaşmasının önü kesiliyor.
Bugün
daha vahim bir durum yaşandı. Bugün Ankara’da iki şeyden biri oldu. Ya
Anıtkabir girişinde görev yapan emniyet kuvvetleri Fetullahçı terör örgütünün
mensuplarıdır ya da Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı korumaları bir siyasi
partinin silahlı kuvvetleri gibi hareket etmişlerdir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Sayın Başkanına bu kürsüden sesleniyorum beni duyuyorsa. Bugün,
Anıtkabir kapısında milletvekillerine yönelik olarak yapılan uygulamaya karşı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını göreve davet ediyorum.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Bakanım, önemli bir şey bugünkü olay.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Yok, Hükûmetle bir işimiz yok. Ortada bir Cumhurbaşkanı var,
tek adam var, bir de onun fen işleri müdürü Başbakan var ama ortada, onlardan
daha çok, eşkıyalık yapan, terör estiren, milletin vekillerine terbiyesizlik
yapan güvenlik kuvvetleri var. (CHP sıralarından alkışlar) Ben onlara Emniyet
Genel Müdürlüğü mensupları demiyorum, AKP’nin silahlı kuvvetleri.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Çok ayıp, çok ayıp.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Çok ayıp değil!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Çok ayıp.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ayıp size Sayın Bakan!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yakışıyor mu ya?
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ayıp size!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bu kürsüye yakışıyor mu?
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Söyleyeceklerimi bitireyim de çık sen ondan sonra özür dile
önce, çık özür dile!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bu kürsüye yakışıyor mu?
BAŞKAN
– Sayın Altay, Sayın Altay, eleştirimizi yapalım ama itham etmeden lütfen.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi 030 plakalı aracımla Anıtkabir’e
gittim.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Böyle bir üslup mu var ya, kendinizi
kaybediyorsunuz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bir dinleyin, dinleyin.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Yapılan terbiyesizlik!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bir kere, şu yaptığınız terbiyesizlik!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sen terbiyesizsin!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Terbiyesizsin sen!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Terbiyesiz sensin, alçak herif!
BAŞKAN
– Sayın Altay, lütfen...
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hiç yakışıyor mu?
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Bakana bir şey söylesene Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Bakan...
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Dinle bir önce, dinlemesini öğren! Ne olduğunu bilmeden
konuşuyorsun!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama düzgün konuşun. Bir kere, şu yaptığın
terbiyesizlik!
BAŞKAN
– Sayın Altay...
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Yapılan iş terbiyesizlik! Terbiyesizliğe terbiyesizlik denir!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hiç yakışıyor mu?
BAŞKAN
– Sayın Altay...
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Kamu görevlilerine hakaret edemezsiniz! Kamu
görevlilerine hakaret edemezsiniz!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Bir dinle! Bir dinle!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Adabınızı bilin, haddinizi bilin.
BAŞKAN
– Sayın Bakan...
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sen haddini bil! Kimsin sen, kimsin sen!
BAŞKAN
– Sayın Altay...
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Haddini bil! Haddini bil! Önce neyi konuştuğuna
bak, edep diye bir şey var.
BAŞKAN
– Sayın Altay, lütfen...
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Git Allah’ını seversen! Geç otur yerine! Ne biçim
adamsın!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sen ne biçim adamsın ya! Ne diyeceğimi biliyor musun sen?
BAŞKAN
– Sayın Altay, lütfen... Kaba ve yaralayıcı sözler kullanmayalım Sayın Altay,
lütfen.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Çok ayıp be, çok ayıp!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sayın Bakanı uyarır mısınız.
BAŞKAN
– Ben ikinizi de uyarıyorum.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Beni taciz etmeye hakkı yok.
BAŞKAN
– İkinizi de uyarıyorum; lütfen, kaba ve yaralayıcı ifadelerden çekinelim.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Dört dakika süre istiyorum efendim.
BAŞKAN
– Sayın Altay, nezaketinizi biliyorum. İtham etmeden, hakaret etmeden
eleştirinizi doğal olarak yapabilirsiniz.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Meramını anlatmadı ki.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Önce ne konuştuğunuza bakın ya!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Bana yapılan sana yapılsa silah çekersin!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hakaret yapan sizsiniz bir kere. Ahlak diye bir
şey var ya!
BAŞKAN
– Sayın Bakan...
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sayın Bakan, haddini bil! Bakansan Bakansın!
BAŞKAN
– Sayın Altay, lütfen...
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Tamam, ne olmuş?
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ne demek ne olmuş? Beni mi taciz edeceksin oradan?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ne yani, siz orada kalkıp da Meclisin kürsüsünden
hakaret edeceksiniz, biz de bir şey söylemeyecek miyiz?
BAŞKAN
– Sayın Altay, Genel Kurula hitap edin.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bakana niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN
– Sayın Bakan, lütfen...
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Bugün yapılan iş terbiyesizliktir, o işi savunan da
terbiyesizdir!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Siz terbiyesizsiniz!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sensin terbiyesiz!
BAŞKAN
– Sayın Bakan... Sayın Altay...
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ya bu seviyesizlik, bu seviyesizlik! Seviyesiz!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sensin terbiyesiz! Bakan olmuşsun ama adam olamamışsın!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Çok ayıp bir şey!
BAŞKAN
– Sayın Altay, lütfen, istirham ediyorum.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ne demek? Ne biçim... Aç tutanakları bak!
BAŞKAN
– Bakın Sayın Altay, bu şekilde konuşmaya hiçbirinizin hakkı yok.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Var.
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Başkan, Sayın Bakanın müdahale etme hakkı var mı böyle?
BAŞKAN
– Herkes üslubunu takınmak durumunda.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Hayret bir şey ya!
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Ama, bıraksın sözünü bitirsin.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bir bitirsin sözünü.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Çok ayıp be!
BAŞKAN
– Üslubunuzu takının, lütfen!
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – O kürsüden olmaz öyle.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Ya, iki dakika sözünü bitirsin.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bu ahlaksızlık ya!
BAŞKAN
– Sayın Bakanım, siz de müdahale etmeyin.
Sayın
Altay, lütfen…
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Bu kadar seviyesiz olunur mu!
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Seviyesiz sensin! Kes sesini! Bakansan Bakansın!
BAŞKAN
– Sayın Bakan…
Sayın
Altay…
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.33
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.58
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
425
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Sayın
Altay, söz veriyorum size.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın, görüşmeler sırasında Maliye Bakanı ile aralarında
geçen diyaloğu tasvip etmenin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, 425 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Meclis kürsüsünde konuşma
yaparken, bugün Anıtkabir’de yaşanan bir olayı Genel Kurula ve milletimize
naklederken Sayın Bakanla aramızda Meclis âdetlerine, geleneklerine uymayan,
yakışık almayan bir diyalog geçmiştir. Bizim bunları tasvip etmemiz mümkün
değildir.
Genel
Kurulun bilgisine arz ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan…
21.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın,
görüşmeler sırasında İstanbul Milletvekili Engin Altay’la aralarında geçen
karşılıklı bazı ifadelerden dolayı üzgün olduğuna ilişkin açıklaması
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Grup Başkan Vekilimize teşekkür ediyorum. Gerçekten, biraz önceki görüşmeler
sırasında hiçbirimizin hiçbir şekilde tasvip etmediği karşılıklı görüşler ifade
edildi. Ben de bundan dolayı üzgünüm. Mecliste bütün çalışmaların karşılıklı
saygı içerisinde yürütülmesi esastır.
Tekrar
kendilerine teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Çok teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bir hatırlatmada özellikle bulunmak istiyorum: İç Tüzük’ün
66’ncı maddesi İç Tüzük’e uymayı, görüşülen konudan ayrılınmamasını; İç
Tüzük’ün 67’nci maddesi Genel Kurulda yapılan konuşmalarda temiz bir dil
kullanılmasını, kaba ve yaralayıcı sözler sarf edilmemesini düzenlemektedir.
Yine,
İç Tüzük’ün 65’inci maddesinde Genel Kurulda söz kesmek, şahsiyatla uğraşmak ve
çalışma düzenini bozucu harekette bulunmak yasaklanmıştır.
Şimdi,
görüşmelerin sağlıklı ve verimli yürütülebilmesi, gerginliklere sebep
olunmaması için tüm milletvekillerimizden konu dışına çıkmamasını, temiz bir
dil kullanmasını ve şahsiyatla uğraşılmamasını, yine aynı şekilde hatibin
sözünün kesilmemesi hususunda azami hassasiyet göstermelerini rica ediyorum.
Göstermiş
olduğunuz özenden ve hassasiyetten dolayı da teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün
128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 425) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Engin Altay’ı
tekrar kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Altay. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tekrar
Genel Kurulda olmaması gereken bu olayların yaşanmasından duyduğumuz üzüntüyü
ifade etmek isterim ancak bu olayların yaşanmasına sebep olan konu da esasen
kimi kamu görevlilerinin muhalefet partilerine yönelik hoşgörüsüz tutumlarıdır.
Yani, onların şöyle zannetmemesi lazım: İşte bunlar muhalefet, bunlar iktidar.
Devletin polisi devletin polisidir. Elbette, bugün söylediği gibi, o millettir,
biz vekiliz; asıl olan odur ama orada bir görev ifa etmektedir ve o görevi
yaparken siyasilerin rozetlerine göre değil, görevin gereğine göre hareket
etmek zorundadır, aksi bir durum Türkiye’de daha tatsız gelişmelerin
yaşanmasına yol açar.
Sayın
milletvekilleri, bugün yaşanan olay Sayın Cumhurbaşkanına yönelik yüksek
güvenlik önlemlerinden kaynaklı, biz bunu biliyoruz ama burada biz bile
potansiyel olarak bir suçlu gibi, bir tehdit gibi görülüyorsak, devlet bu hâle
geldiyse yanlış burada. O polisler ya benim biraz önce söylediğim gibi,
iktidarın ordusu olmaya soyunmuş insanlar ya da FETÖ’cüler, bu tür
provokasyonlar da mümkün. Ne malum bunların bir gerginlik yaratmak amacıyla
Emniyete sızmış FETÖ’cü olmadığı. Var mı bu konuda bir deliliniz? Bir sürü adam
alıyorsunuz, bunları bir sorgulayın bakayım. Eminim, yarısı FETÖ’cüdür, yarısı
FETÖ’cüdür. İktidar olarak -sayın milletvekillerini tenzih ediyorum- bu tür
tavırlara sizin prim vermemeniz lazım, bu tür iş ve işlemleri yapan
bürokratlara sizin haddini bildirmeniz lazım. Aksi takdirde, bugün bana, yarın
başkasına.
Herkesin
bir şey bilmesini isterim. Sayın Cumhurbaşkanını gerekirse bu millet, herkes
korur, ben de korurum. Benim bulunduğum yerde böyle bir şeyi ben tespit etsem,
onun polisinden önce ben buna müdahale ederim, o eli ben kırarım, silah çeken
eli. Herkes haddini bilsin. Kimse kraldan çok kralcı olmasın. Yani doğal olarak
bugün, bana, şahsımda partimize ve milletvekillerimize yapılan iş ayıp bir
iştir, Hükûmetin partimizden özür dilemesi lazım. Sayın Bakan Maliye Bakanı,
kendisini de çok severim, ayrı, bir şey demiyorum. (CHP sıralarından gülüşmeler)
Gülmeyin, seviyorum, evet, bu ayrı bir şey. Ama, İçişleri Bakanının bu olaydan
haberi yok mu? Meclis Başkanı nerede? Nerede Meclis Başkanı? Bugün benim
Anıtkabir’e sokulmayan arabam “TBMM 30” plakalı. Ben sonra bizim
milletvekillerimizin geldiği otobüse binerek Anıtkabir’e girdim. Adama diyorum
ki: “Kardeşim plaka bu. Al bak kimliğimi de göstereyim.” O Dışişlerinde basılan
giriş kartı bu milletvekili kimliğinden daha mı kıymetli? Bu ne kepazelik! Bunu
kabul etmemiz mümkün değil. Efendim bir de bağırıyor oradan: “Çekin, çekin.”
Alıştılar ya bunlar, dava açacaklar. Bildiğin yere kadar git. Gidebildiğin yere
kadar git. Sen önce devletin polisi olmasını öğren. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunlar olur mu? Terbiyesiz dedim adamlara. “Terbiyesiz” iyi eğitim almamış,
gerekli eğitimle donanmamış demektir. Tekrar bu konuyu kapatmak istiyorum.
Konuya
da şuradan girdik: Derik Kaymakamımıza yapılan saldırıdaki güvenlik
zafiyetinden girdik. O kaymakamı biraz koruyabilseydi ya bu devlet, beni
engelleyeceğine. Bir diğer siyasi partinin grup başkan vekiline de benzer
muamele yapılmış. Ayıptır bunlar. Size de geliyorlar “Öyleydi, böyleydi.”,
tabii, işgüzar bunlar yani bürokratları söylüyorum. Emniyet Genel Müdürlüğü
mensuplarının büyük çoğunluğunu da tenzih ediyorum. Polis arkadaşlarımız bu
konuyu üstüne almasın. Ama, bir realite var, Türkiye’de bu koruma işinin tadı
kaçtı. Başbakanlık korumaları, Cumhurbaşkanlık korumaları, Türkiye garip,
anormal bir hâl aldı. Devletin her vesileyle “Millet, millet… Milletin
bağrından çıktık…” İyi, güzel, çıktın. Ne korkuyorsun o milletten? Korkma, bu
millet sana bir şey yapmaz. Bu millet vakti zamanı geldi mi seni sandıkla
oradan indirmesi icap ediyorsa indirir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu,
Başbakan için de geçerli, sayın bakanlar için de geçerli, benim için de
geçerli. Milletten korkarak siyaset yapılır mı? Tehdit var, biliyorum, yok
demiyorum. Elbet belli tedbirlere ihtiyaç var ama işin tadını kaçırmaya gerek
yok. Bu konuda umarım, dilerim Emniyetten bir yetkili de beni dinliyordur.
HALİL
ELDEMİR (Bilecek) – Niye bağırarak konuşuyorsun?
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ses az çıkıyor diye bağırıyorum.
BAŞKAN
– Sayın Altay, bu arada şunu ifade edeyim: Meclis Başkanımızı da sordunuz, o
istirahatte, raporlu.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Öyle mi?
BAŞKAN
– Ciddi bir rahatsızlık geçirdi. Buradan Allah’tan şifalar diliyoruz kendisine.
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Ne tesadüf 10 Kasıma denk gelmesi!
BAŞKAN
– Bilgileri ileteceğiz yalnız.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ben de Sayın Meclis Başkanına acil şifa diliyorum, Allah’tan
şifa diliyorum, geçmiş olsun; bir an önce sağlığına kavuşmasını temenni
ediyorum ve iş görür hâle geldiği gün itibarıyla da bu konu benim değil onun
namusudur. Bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına emanet ediyorum, nasıl
biliyorsa öyle yapsın.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; KHK’ya geçeceğiz.
Bugün
10 Kasım, önemli bir gün. Bugün bütün devlet ricali Anıtkabir’deydi. Belki
Türkiye için, Türkiye’deki bu gergin, gerilim siyaseti için bir umut, bir
başlangıç olur diye bekledim. Ancak, her şeye rağmen, huylu huyundan
vazgeçmiyor. Sayın Cumhurbaşkanında bugün iki şey yakaladım. Birincisi,
Atatürk’e yönelik, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik olumlu, müspet, yapıcı
ve Atatürk’ü sanki bizden çok daha iyi kavramış, anlamış. İddia, iddia ona ait;
doğal, olabilir, keşke öyle olsa keşke Atatürk’ü çok daha iyi anlamış olsa
keşke Atatürk’ün nasıl bir Türkiye tasavvurunu, tasavvur ettiğini kavramış,
bizden daha iyi kavramış olsa. Ben burada bir kere söyledim: Atatürk Cumhuriyet
Halk Partisinin Atatürk’ü değil sadece, Atatürk 80 milyonun Atatürk’ü, bunda
bir tereddüt yok ve hep öyle olacak. (CHP sıralarından alkışlar) Hep öyle
olacak. İktidar partisinin sayın milletvekillerinin de iktidar partisine oy
veren 20 küsur milyon seçmenin de Atatürk’ü bir tereddüt yok ama bu şu demek
değil: Zorda kaldı mı, mecbur oldu mu -öyle de iddia edilebilir- ya da resmî
günlerde Atatürk’le ilgili bir iki övgü dolu söz söyleyip ondan sonra çıkıp da
başka yerlerde başka şeyler söylemek. Atatürk’ten ne anlıyoruz, bu çok önemli.
Ben Atatürk deyince sadece Atatürk anlamıyorum. Ben Atatürk deyince laik
cumhuriyet anlıyorum. Burada mutabıksak mesele yok. Atatürk deyince hukukun
üstünlüğünü anlıyorum. Atatürk deyince ötekileştirmemeyi anlıyorum. Atatürk
deyince inanç aidiyeti üzerinden siyaset yapmamayı anlıyorum. Atatürk deyince
yaşam tarzına müdahale etmemeyi anlıyorum. Atatürk deyince etnisite
siyasetinden uzak durmayı anlıyorum. Çağdaşlaşmayı anlıyorum Atatürk deyince,
“Yurtta barış, dünyada barış.” anlıyorum ve egemenliğin kerametini Meclisten ve
milletten bilmek anlıyorum, Meclisin ve milletin dışında hiçbir şeyden keramet
ummamak anlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, cemaat ve tarikatlardan
değil, Meclisten keramet, milletten keramet anlıyorum ben Atatürk deyince. (CHP
sıralarından alkışlar)
Böyle
baktığınız zaman… Bize “kurucusu olduğu partinin mirasyedileri” demiş Sayın
Cumhurbaşkanı. Sayın Cumhurbaşkanının bugün de böyle bir kutuplaştırma, bir
ayrıştırma, bir kamplaşma politikasından ne murat ettiği konusunda kuşkum var.
Daha doğrusu, Sayın Cumhurbaşkanından önce Sayın Cumhurbaşkanının danışman
kadrosuyla ilgili, kendisi dâhil herkesin bir kafa yorması lazım. Belki de
adamcağıza diyorlar ki: “Efendim, reis bey, reis hazretleri -her neyse- böyle
yaparsak biz yüzde 50’yi konsolide ederiz.” Ya, yapmayın, yazıktır, günahtır.
Üç gün önce söyledim: Bu milleti bölmeyin, bu toplumun içine nifak sokmayın, bu
toplumu laik-antilaik diye; Alevi-Sünni diye; cumhuriyetçi, Atatürkçü-
Atatürkçü olmayan, cumhuriyetçi olmayan diye; inanan-inanmayan diye ayırmak
günahtır, ayıptır. Bu Meclis el ele, kol kola, et tırnak gibi geçmiş insanların
mücadelesiyle Atatürk’ün önderliğinde bu ülkeyi bu hâle getirdi. “Tarihimiz
doksan yılla sınırlanıyor.” Ne alaka Sayın Cumhurbaşkanı, ne alaka? Biz Kayı
boyunu da biliriz, Selçuklu’yu da biliriz, Osmanlı’yı da biliriz. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Yeni yeni öğrenmeye başladınız.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Bütün bunların en üstünde Türkiye Cumhuriyeti var, ne güzel,
ne mutlu. Kim Selçuklu’ya ilişmiş, kim Osmanlı’ya laf etmiş? Yani “Tarihi
doksan yılla sınırlıyorlar.” ne demek, nasıl bir laf? Ne murat ediyor buradan
Sayın Cumhurbaşkanı, çok merak ediyorum.
Bu
kürsüden bir kere daha söylüyorum: Ne oldu 15 Temmuzda? O zaman iyiydi.
Karşılıklı birbirlerine bakıldığı zaman insanlar gülüyordu, içten gülüyordu. Ne
geçti? Ne değişti? İnsaf, vicdan. “Ben kamplaşmaktan besleniyorum.” Aklıma bu
geliyor. Belki, Allah var, Tayyip Erdoğan’ın iç dünyası bu değil ama o danışmanlar,
o şürekâsı diyor ki: “Sen vur CHP’ye!” Şimdi, MHP’ye vurmuyor bugünlerde. “Vur
ona, buna!” Bu nasıl bir mantık? Bu mantık bir gün milleti bezdirir. Hani, hep
söylüyorsunuz ya “Şu kadar oy aldık, bu kadar oy aldık.” Bir gün bu mantıktan
millet bezer, pek fena bir ders verir size. Bir zamanlar yüzde 22’den yüzde 1’e
düşen partiler biliriz biz. Olun diye söylemiyorum, beddua etmiyorum, milletin
takdiri, yapmayın etmeyin diyorum, milleti bölmeyin, ülkeyi bölmeyin, toplumu
bölmeyin diyorum; biz iyi niyetliyiz diyorum, biz samimiyiz diyorum, biz
Allah’la aldatanlardan değiliz, siz de -kastım Hükûmet- Hükûmet de aldatmasın
diyorum. Yanlış mı söylüyorum? (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yanlış.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Şimdi, bugün bir konu daha var, çok kısa ona da değinmek
istiyorum.
Metiner
burada mı? Gıybet yapmayalım ama bugün bir gazetede bir yazı yazmış, şöyle
yazmış, özetle diyor ki: “CHP; HDP’liler tutuklandı, Cumhuriyet’e baskı oldu
diye Parti Meclisini topladı olağanüstü, 15 Temmuzda niye toplamadı?” Sonra
bizi de PKK’yla ve FETÖ’yle ilişkilendirmiş kıt aklıyla ve her zamanki işgüzar
kişiliğiyle. Metiner bunlara cevap verir. O Metiner’i bir gün siz o partiden
atacaksınız, belki hapse de atacaksınız, o zaman onun hukukunu da Cumhuriyet
Halk Partisi sağlayacak, temin edecek, koruyacak. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Şahsiyatla uğraşmayalım lütfen Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Bir gazeteci olarak o Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisini
-çok ilgili de, ilgili gibi de aslında- ve Cumhuriyet Halk Partisini daha
yakından izlemesinde yarar var. 15 Temmuzdan bir gün sonra -ki 15 Temmuz 16’ya
sarktı- Cumhuriyet Halk Partisinin dışında hiçbir siyasi parti en üst organını
toplamadı. 17 Temmuzda biz parti meclisini olağanüstü topladık. Başka toplayan
parti var mı?
MEVLÜT
KARAKAYA (Adana) – Biz toplu hâldeydik. Biz zaten toplu hâldeydik.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Allah için, kimi siyasetçiler o zaman evinden çıkamıyordu,
daha ne olacağı belli değil, bakarsın ikinci dalga gelir diye. Neredeydi
Metiner o gece? Neredeydi, burada mıydı? Ayıptır! O gece şöyle demişiz… Bu
kürsüde hayatımda metin okumadım, bakarak konuşma yapmadım.
MARKAR
ESEYAN (İstanbul) – Ayıp ediyorsun! Tankın üzerindeydi o.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Ben… Peki, Metiner burada olabilir.
Ben
soruyorum sadece. CHP bir gün sonra parti meclisini topladığı hâlde “CHP 15
Temmuzdan sonra parti meclisini toplamadı.” gibi bir yalanı yazmak ayıp etmek
olmuyor mu? O, verir…
BAŞKAN
– Sayın Altay, lütfen, Genel Kurula hitap edelim, şahsiyatla uğraşmayalım,
kendisi de yok burada, lütfen.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Tamam Başkanım.
Uzun
zamandan sonra, bir şey okuyacağım.
Cumhuriyet
Halk Partisi Parti Meclisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu ortak
açıklaması:
“Parti
Meclisi ve TBMM Grubumuz 15-16 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki süreci
değerlendirmek üzere 17 Temmuz 2016 tarihinde Parti Genel Merkezinde
toplanmıştır.
Türk
Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cuntanın parlamenter demokrasimize yönelik
darbe girişimini lanetliyoruz.” Darbeden iki gün sonra, daha siz
konuşmuyorsunuz.
“Türk
Ordusunun üniformasına ve onuruna yakışmayan tutum içindeki bu gruba karşı
siyaset kurumu, milletvekillerimiz ve milletimiz gereken tutumu alarak karşı
çıkmıştır. Parlamenter demokrasi birikimimizin yarattığı demokrasi kültürü, bu
darbe girişimini başarısız kılmıştır.
Her
türlü darbe ve kalkışmaya karşı halkın demokratik direnme hakkı kutsaldır.
Parlamenter demokrasinin yarattığı tarihsel birikimin gücüyle halkımız, darbeye
karşı direnme hakkının bir örneğini vermiştir.
Bu
bağlamda, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da asker sivil ayrımı
yapmaksızın her türlü darbe girişimine ve vesayete şiddetle karşı olduğumuzu
ifade ederiz.
Siyasi
partilere önümüzdeki dönemde çok önemli sorumluluklar düşmektedir. Benzeri
olaylarla bir daha karşılaşmamamız için siyasi partilerin özeleştiri yapması
bir zorunluluktur.
Önümüzdeki
görev, darbecilerin hesap vermesi, toplumsal normalleşmenin sağlanması ve
demokrasimizin güçlendirilmesidir.
Türkiye'nin
saygınlığı açısından hesaplaşma süreci sadece ve sadece hukuk sınırları içinde
yürütülmelidir. Darbeciler, tüm iş birlikçileriyle birlikte hukuk düzeni içinde
yargı önüne çıkmalı ve hesap vermelidir. Hesap sorma sürecini ve
soruşturmaları, Anayasa ve hukuk sınırları dışına taşıyıp bir cadı avına
dönüştürmek, Anayasa’yı ihlal eden darbecilerle aynı konuma düşmek olur.
Soruşturmalarda
özellikle sorumlu olanla olmayanı ayırmak, sorumlulardan hukuk sınırları içinde
hesap sormak, bundan sonraki normalleşme ve demokratikleşme sürecinin selameti
açısından büyük önem taşımaktadır. Soruşturmalar, intikam ve tasfiye fırsatı
gibi görülmemelidir.
Öte
yandan, hukuk devletinin gereği olarak er ve erbaşlara dönük linç girişimleri
de aynı biçimde soruşturulmalıdır.
Siyaset
kurumu ve devlet organları, halkın kutuplaştırılmasına, kışkırtılmasına,
çatışma potansiyelinin tahrik edilmesine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin düşman
gibi gösterilmesine dönük her türlü girişim ve ortamı ortadan kaldırmakla
sorumludur.
Ülkemizin
geleceği tam demokrasidedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün siyasi
partilere açık çağrımızdır: Güçlü bir parlamenter sistem ve özgürlükçü
demokrasi için her türlü çabayı göstermeye hazırız. Bu, bizim tarihî
sorumluluğumuzdur.”
Sayın
Mehmet Metiner’in bugünkü yazısına bir cevaptır, anlayan anlar. Anlayana
sivrisinek saz, anlamayana yapacak bir şey yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, öte yandan, çok tartışılan son parti meclisi bildirimizi
zamanım çok kalmadı, okumayacağım ama oradan bir iki şeyi sizinle paylaşmak
istiyorum: “Darbe girişiminde yer alan, destek veren askerî, siyasi ve
bürokratik tüm unsurlar en kısa sürede ortaya çıkartılmalı ve hukuk
çerçevesinde yargılanmalıdır.” Neresi yanlış bunun?
“AKP,
Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde ve seçimle gelen temsilcilerle
yürütülmesi gereken çözüm sürecini, TBMM’yi hiçe sayarak doğrudan PKK’yla
pazarlığa girerek yürütmüştür.” Yanlış mı, ne var bunda?
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Doğru.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Bir tespit değil mi bu? Geçiyorum.
“Hukuki
süreçler tamamlanıp hüküm kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanması
Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına aykırıdır. Bu hukuk dışı
uygulamaya son verilmelidir.” Ne var bunda? Şunu da söyleyeyim: “FETÖ, PKK ve
IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden saray ve AKP yöneticileri
–buraya takıldığınız muhakkak- demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en
büyük tehdittir. Bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da
vermektedir.” Bu bir tespit, bu bir eleştiri. Siyasette birbirimize her gün gül
uzatamayız. Dünyanın en doğru işini bile yapsanız muhalefetin size “Aferin”
demesini mi bekliyorsunuz? Sayın Binali Yıldırım’la altı yedi yıl önce Sinop’ta
bir anım vardır. Binali Bey Sinop’a gelmiş Bakan olarak, Sinop’un o dönemki milletvekilleri
“Efendim, bu Engin Bey bizimle çok uğraşıyor yerelde.” diyorlar. Binali Bey çok
güzel bir cevap verdi onlara: “Siz Engin Bey’den övgü mü bekliyorsunuz?
Siyasetin gereği budur, adam işini yapıyor." dedi. Binali Bey'in sekiz
sene önceki mantığının şimdi iktidar partisinin sayın milletvekillerinde ve
özellikle Hükûmette de olması lazım. Her vesileyle söylediğim bir şey var: Öfke
biraz muhalefete yakışır, iktidara yakışmaz; size sabır yakışır. Ben Refah
Partisinin 56 milletvekiliyle şurada koalisyon iktidarına kök söktürdüğünü
biliyorum. Sizin gösterdiğiniz refleksi, o günkü koalisyon hükûmetine mensup
siyasi partiler o zaman göstermedi.
Değerli
milletvekilleri -çok konu var, dağıldı tabii bu tantana şeyle- şunu söylemek
istiyorum yalnız: Arkadaşlar, hepimizin bir siyasi aidiyeti var. Hiç şüphesiz,
parti hiyerarşisi de var. Bunları kabul ediyorum, saygıyla da karşılıyorum,
bizim de var ama ortada bugün Sayın Cumhurbaşkanı da söylüyor: “Bu cumhuriyet
gökten zembille inmedi, sokakta bulunmadı.” Bizim de söylediğimiz bu. “Efendim,
biz Atatürk'ü daha iyi anladık.” Ne mutlu, ne güzel! Hiçbir itirazımız olmaz.
Başından beri söyledik hepimizin bu diye, cumhuriyet de bizim değil, Atatürk
de; hepimizin, ortak değer, ortak ülkünün önderleri, değerleri ama sorumlu
olduğumuz bir 80 milyon insan var. Kürt’üyle Türk’üyle, Alevi’siyle
Sünni’siyle, Arap’ıyla Gürcü’süyle, kuzeylisiyle güneylisiyle, bu 80 milyon
insanı bölmeyin –Hükûmete söylüyorum tabii- ayrıştırmayın, ötekileştirmeyin,
kamplaştırmayın. Bundan kimseye hayır yoktur. İnançların gereği de bu değildir,
siyasetin edebi de bu değildir. Bu tür politikalarla zaman zaman belli oylar
konsolide edilebilir. İnanç aidiyeti üzerinden siyaset yaparak belli kesimin
oylarını alabilirsiniz, desteğini alabilirsiniz ama o aslında bir zafer
değildir, hezimettir. Hani diyorsunuz ya “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer
vardır.” Siz, şimdi zafer zafer yenilgiye gidiyorsunuz, farkında değilsiniz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Çok çalışmanız lazım.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bostancı, sisteme girmişsiniz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Buna da cevap ver!
BAŞKAN
– Bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Altay’ın bu sabah Anıtkabir’e girişte yaşadığını ifade ettiği zorluk konusunda
burada ortaya koyduğu şikâyetin Meclis Başkanlığınca takip edilmesi hususunu
biz de teyit ediyoruz. Bu araştırılsın, incelensin ve Meclisin mensuplarına
karşı, vekillerine karşı bu güvenlikle ilgili tedbirler konusu daha dikkatli ve
itinalı bir şekilde sürdürülsün. Sonuçta millet adına görev yapıyoruz.
Sayın
Engin Altay, bizim laik-antilaik, Alevi-Sünni diye memleketi böldüğümüzü,
kutuplaştırıcı bir siyaset izlediğimizi ve böyle devam ettiğimiz sürece halkın
bize mutlaka bir ders vereceğini ifade ediyor, “Bu mantıkla giderseniz halk size
ders verecek.” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayalım lütfen.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Halk tabii beğenmediği, uygun görmediği bir mantığı
görürse ders verir. Sayın Engin Altay’ın mantığı çerçevesinde ifade ediyorum.
On seçimdir halk kime ders veriyor, hangi mantık dolayısıyla ders veriyor?
Kendi mantığı çerçevesinde, kendi söylediği mantık çerçevesinde bunun cevabını
da kendisinin düşünmesini talep ediyorum.
Sayın
Metiner’e ilişkin, beğenirsiniz, beğenmezsiniz, eleştirirsiniz muhakkak,
Meclisin bir vekili. Bahsedildiği gece, 15 Temmuz gecesi, gece saat on birden
itibaren sabaha kadar havaalanındaydı, Sayın Cumhurbaşkanımızla beraberdi, daha
sonra da Meclisteydi. Bunu da bir nesnel bilgili olarak burada paylaşmak
isterim.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Usta, buyurun.
Size de 60’a göre bir dakika süre veriyorum.
23.- Samsun Milletvekili Erhan
Usta’nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 674 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Engin Altay zannediyorum bizi kastetmedi ama belki bir bilgiyi
paylaşmakta fayda olur diye ben de ifade etmek istedim, söz aldım.
Şimdi, 15 Temmuz gecesi –bu aslında basına da yansıdı- biliyorsunuz,
Sayın Genel Başkanımız saat on sularında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezine
gelmiştir, akşam saat on bir gibi divanı toplamıştır ve divan ertesi gün sabah
saat ona kadar hiç dağılmamıştır ve bütün olayları kontrol etmiştir,
gerektiğinde vaziyet etmiştir.
Ayrıca, biliyorsunuz, ilk beyanat da Sayın Genel Başkanımızın Sayın
Başbakanı arayıp saat dokuz sularında, Hükûmetin arkasında olduğunu ve darbeye
karşı olduğunu ifade etmesi olmuştur. Bunları atlamamak gerekir. Bunu tekrar
bir hatırlatmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sadece tutanaklar bakımından…
Benim oradaki kastım kesinlikle Milliyetçi Hareket Partisinin sayın
yöneticileri, mensupları değil. Kastım açıktı; iktidar partisinin “kimi”,
“kimi” yöneticileriydi. Kastım buydu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Millet, bayrak gibi kutsal değerler söz konusu
olunca tüm siyasi partilerin ortak bir paydada uzlaşı kültürünü devam
ettirmesinin önemli olduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN – Çok değerli milletvekilleri, bir defa şunu özellikle ifade
etmek isterim ki ben de, 15 Temmuz gecesi tüm siyasi partiler ve tüm
milletvekilleri, milletin hissiyatına da bakarak sokaktaydı, meydanlardaydı.
Kendi iradesine sahip çıktı aslında milletvekillerinin hepsi, siyasete sahip
çıktı. Çünkü hedef, tabii ki Cumhurbaşkanımız, Başkanımız, Hükûmetimiz ama
hedef demokrasiydi, hedef siyasetti ve siyasi partiler varlık nedeni olan
siyasete, demokrasiye, millî iradeye sahip çıktı.
Tüm milletvekilleri, o gece, Ankara’da olanlar Meclisteydi, Ankara
dışında olanlar seçim bölgelerinde veya başka yerlerde -biliyorum ki-
sokaktaydı, meydandaydı.
Tüm genel başkanlar bu noktada azami hassasiyet gösterdiler.
Ertesi gün, olağanüstü toplantıda, burada ortak bir bildiri de
yayınlandı.
Arzumuz, kastımız, niyetimiz, bu birlikteliğin söz konusu vatan olunca,
millet olunca, bayrak olunca, söz konusu kutsal değerlerimiz olunca bu ortak
paydada tüm siyasi partilerin bu uzlaşı kültürünü devam ettirmesi, kendi
iradesine, milletin iradesine sahip çıkmasıdır.
Yine,
o gece, ben de çok iyi biliyorum ki Mehmet Metiner arkadaşımız İstanbul’da
sokaklardaydı, meydanlardaydı; havaalanına kadar da gitti, ben de çok yakinen
biliyorum, kendisiyle de haberleşmiştik.
Dolayısıyla,
kimse kimseyi itham etmeden, millet adına, memleket adına, inşallah, ortak
meselelerimizde ortak çözümü geliştirmeye devam edelim diyorum.
Tekrar
gösterdiğiniz hassasiyet için tüm gruplara, tüm milletvekillerine teşekkür
ediyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Sayın Gök, buyurun.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Efendim, az önce burada Sayın Altay’ın yapmış olduğu konuşma,
Sayın Metiner’e dönük konuşma Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili yapmış olduğu
bir değerlendirmeden kaynaklandı.
BAŞKAN
– Bir de “O gece neredeydi?” diye bir şey de olunca bunu izah etme gereği
hissettik.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ama, tabii, Sayın Metiner “Cumhuriyet Halk Partisi Parti
Meclisini toplamadı, bir karar almadı.” derken bir cevabı hak ediyor. Ona cevap
verilirken verilen cevabın üzerine de başka yorumların yapılması da bence uygun
değil. Biz ona cevap verdik.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum hassasiyetiniz için. Çok sağ olun Sayın Gök.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün
128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 425) (Devam)
BAŞKAN
– Tümü üzerinde gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’e aittir.
Buyurun
Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında, Türkiye’yi dünya üzerinde müstemleke olmamış tek Türk ve
İslam toprağı yapan, zamanın gereğini dosdoğru okuyup hayata geçiren kadroların
ve seferberlik neslinin büyük liderini ebediyete intikalinin yıl dönümünde
saygı, minnet, özlem ve rahmetle anıyorum. O, Türk milletine adanmış bir ömürle
ölümü öldürmeyi başarmıştır, bizim ve gelecek nesillerin gönüllerinde
yaşayacaktır.
Bugün
Atatürk’ü 2016 yılından geriye doğru tekrar anlamak istediğimizde, ona
baktığımızda ilk akla gelen kavram, millet ve müşterek biz duygusudur.
Hakikaten, cumhuriyet nesli zamanın ruhunu, zamanın gereğini iyi okuyup bu
topraklardaki insanların modern manada millet olması sürecini başlatmıştı. O
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına ‘Türk milleti’ denir.” demişti
ama maalesef, cumhuriyetin ilk yıllarında büyük bir coşkuyla; yokluklara,
sefalete, kıtlıklara, hastalıklara, cehalete rağmen sağlanan bu müşterek biz
duygusu ve büyük ve onurlu bir aile olarak millet olma hissi; bu millete
aidiyet, mensubiyet duygusu zamanla zayıflamış; özellikle son yıllarda alt/üst
kimlik gibi safsatalarla millet kamplaşma ve kutuplaşmaya doğru götürülmüştür.
Diplomasinin,
birlikte yaşamanın, devlet olmanın tecrübelerinden ve Türk milletinin bu
sahadaki birikiminden bihaber olan kadrolar, hem içeride hem de uluslararası
arenada Türkiye’yi ciddi risklerle karşı karşıya kalır hâle getirmiştir.
Bugün
hibrit bir iktidarımız var, ihtiyacı olduğu anda yakıtını değiştiren bir
iktidar; başlangıçta liberallerle, ayrılıkçılarla, başka şeylerle devrevi
koalisyonlar yaparak bugüne geldi ve 15 Temmuz diye bir badireyi yaşadık. Ama,
aynı zamanda, teflon bir Hükûmetimiz var. Yaşananlardan hesap sorma kısmında
kendisini ehil, yetkili hissediyor ama hesap vermeye gelince ona hiçbir
sorumluluk, hiçbir mesuliyet yapışmıyor; sanki bu ülkeyi yönetenler
başkalarıydı.
15
Temmuzdan sonra da normalde itidalli davranılıp soğukkanlılıkla, devlet
adamlığı tavrıyla hareket edilse, o gün sağlanan birlik beraberlikle uzunca bir
zamandır hasret kaldığımız kaynaşma ve millet olarak büyük bir aile olma
duygusunu pekiştirme yerine, maalesef, “Önce yap, sonra açıklarsın.” diyerek 15
Temmuzda verdiğimiz yetkinin dışında pek çok düzenleme yapmaktadır. Bugün
görüştüğümüz kanun hükmünde kararname de aynen böyledir. Birazdan, neleri
düzenlediğini yüce heyetinize arz edeceğim, bunların 15 Temmuza gelmeyle ya da
15 Temmuzdan sonraki tedbirlerle ne kadar alakası var, onu sizlerin
takdirlerine sunacağım.
Ama bugün şu fotoğrafı
görmemiz lazım: 140 bin kişinin -belki daha fazla şu anda- işinden olduğu bir
süreçteyiz. 40 bin kişinin içeride olduğu bir dönemdeyiz. Bu 40 bin kişinin
içeri girmesi için, herhangi bir rehabilite, herhangi bir hazırlık olmadan 40
bine yakın kişinin de cezasından önce salıverildiği bir dönemdeyiz. 14 bin iş
yeri kapanmış vaziyette, 130 civarında gazeteci içeride, 140 medya kuruluşu
kapanmış; 1930’ların Almanyası’nda “…”(x)
denilen tek sese doğru Türkiye götürülüyor ve ekonomide realiteden, topraktan,
sahadan kopuk bu yönetim yeni riskleri Türkiye gündemine sırasıyla getiriyor.
Ben, siyasal bilgiler
fakültesi mezunuyum, orada bize siyaset bilgisi dersi öğrettiler. O ders
kitaplarından birinde totalitarizmin özellikleri sayılıyor. Bunları sadece
okuyarak arz etmek istiyorum.
1) Yargı
ve basın üzerinde kontrol,
2) Muhalefetin
kriminalleştirilmesi,
3) Devlet
ve ekonominin birbirine eklemlenmesi,
4) İdeolojik
özel bir görev, misyon ve duygusunun iktidarda olması,
5) Fanatik
ve güç kullanma eğilimli bir taraftar topluluğunun mevcudiyeti,
6)
Güvenlik güçleri ve siviller arasında ittifak ve birlikte çalışmanın teşvik
edilmesi,
Ve nihayet, meclismiş
gibi çalışan bir meclisin olması.
Türkiye’nin
mukadderatı, bekası için hayati derecede önemli konular diye kanun hükmünde
kararnameler çıkarılıyor ama bu kanun hükmünde kararnamelerin incelenip Meclis
onayından geçmesi safhasında, bakıyoruz, dün, hemen hemen 150 maddeyi birden bu
Meclisten geçirdik. Arkadaşlar, bu 150 maddeyi gerekçeleri olmaksızın sadece
okumaya bile, dünkü yasamaya ayırdığımız vakit yeterli olmazdı.
Peki,
bugünkü kanun hükmünde kararnamede ne var? 1’inci maddesinde, geçenlerde
kurduğumuz Maarif Vakfı Mütevelli Heyetinin huzur ücretlerinin kimler
tarafından belirleneceği var. O zaman da “Aceleye getiriyorsunuz.” demiştik,
şey yapılmadı. Daha sonraki maddelerinde, kayyum ve bunun TMSF’ye devri var.
Sivil Havacılık Kanunu’ndaki insansız hava araçlarını düzenliyoruz.
Valiliklerde, özel idarelerin tüzel kişiliğinin sona erdirilmesinden sonra
faaliyete geçen yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarını düzenliyoruz.
Millî Savunma Bakanlığında sivil bürokratlara da askerî rütbe verilmesini
düzenliyoruz. Müsteşar orgeneral, genel müdür, işte, tuğgeneral mi, neyse, bunu
burada düzenliyoruz. Araştırma görevlilerini, 14 bine yakın araştırma
görevlisini süresi bittiğinde sokağa atmayı düzenliyoruz. Sivil Havacılıkta ve
Emniyet Genel Müdürlüğündeki pilotlara ödenecek tazminatı burada düzenliyoruz.
Her
zaman yaptığımız gibi, bunları yaparken de pek çok yerde cümle kurulumu hataları
ve imla hataları yapıyoruz. Mesela, madde 51’de “fıkrasının” yazacağımıza
“fıkrasın” yazıp bırakıp pek çok yerden incelenmeden geçtiği için buraya
getiriyoruz.
Arkadaşlar,
bu darbeyi Meclis mi yaptı? Niye bu Meclis Olağanüstü Hal Kanunu ve Anayasa’da
öngörülen konumunu bile kullanmıyor? Biz mi sebep olduk? Darbeciler Meclisi
bombaladığında, arzu ettikleri şey, herhâlde, yine, burada, çok fazla bir şey
incelenmeden belli düzenlemelerin hayata geçmesi değil miydi?
Şimdi,
özel hukukta bir hüküm vardır, kişinin bazı hakları kişinin kendisine karşı da
korunmuştur. Mesela kişi “Ben intihar edeceğim.” ya da “Evlenmeyeceğim.” diye
sözleşme yapamaz. Devletler hukukunda da devletin bekası söz konusu olduğunda
hiçbir düzenleme devletin bekasını tehlikeye atamaz. Biz bunu kabul ediyoruz,
savunuyoruz. Ama herhâlde şurada bir farkımız var: Devlet dediğiniz, hukukun
egemenliğini sağlayan ve kendisi de hukuka tabi olan bir aygıttır. Eğer hukuk
yoksa, orada devletten ve hâliyle korunması gereken bir bekadan da söz etmek mümkün
olmaz.
Şimdi,
bugün Atatürk’ün ölüm yıl dönümü dedik. Bu, tarihin nasıl işlediğiyle ilgili
çeşitli kuramlar, teoriler var. Bunlardan bir tanesi “devrevi tarih anlayışı”
diye isimlendirilir. Yani tarih bir “horizon” şeklinde, bir yay şeklinde
sürekli yükselerek gelişir, büyür ve tarihin herhangi bir anından aşağıya
doğru, geçmişe doğru bir şakul uzattığınızda bugünküne benzeyen birkaç dönemi
bulmanız mümkündür. Ben 2016 yılından bildiğim tarih geçmişine şakul
uzattığımda bazı dönemleri görüyorum. 1859’daki Kuleli Vakasını görüyorum,
1908’deki İkinci Meşrutiyet’i, onun arkasından Derviş Vahdeti’yi ve orduda
yapılan edilenleri görüyorum, 1909’dan 1913’e kadar devam eden süreci
görüyorum. Arkadaşlar, tarihe bakıp tarihten ibret almazsak buradan iyi bir çıkış
gözükmüyor.
Geçenlerde
seyrettim, Gertrude Bell diye bir İngiliz ajanı var, arkeolog, Orta Doğu’da
casusluk faaliyetleri de yapıyor İngiliz istihbaratı için. Onun hayatını filme
almışlar. O filmin sonunda Lawrence dediğimiz adam bir cümle kuruyor, diyor ki:
“Tanrı’nın adil olduğunu hatırladıkça ülkem adına çok kaygılanıyorum.” Ben de
tarihin akışındaki belli illiyet, nedensellik ilişkilerini gördükçe hakikaten
bugün ve bundan sonrası için kaygılanıyorum, endişeleniyorum. Tarih ne diyor?
“Eğer bir ülkeyi ehil kadrolar yönetmezse, eğer bir ülkeyi emin kadrolar
yönetmezse, eğer bir ülkeyi halka ve realiteye, o ülkenin toprağına, tarihine,
o ülkedeki cari birlikte yaşama mirasına aşina olan kadrolar yönetmezse o ülke
iyi yere gitmez.” diyor. Bugün hakikaten ehil kadroların yerine tek özelliği
sadakat olan kadrolar geçmiştir. Bugün, şantaj edilebilir -şantaja maruz
derecede- emin olmaktan uzak olan kadrolar vardır ve hepsinden daha önemlisi
halka yakın olmaktan uzaklaşmış olan kadrolar vardır.
Bu
mağdurlarla ilgili bize müracaatlar yapılıyor ama Sayın Başbakanımız hem de
cuma namazı çıkışında kendisine sorulduğunda mağdurlarla ilgili bir soru,
gülümseyerek, gülerek şunu diyebilmiştir: “Bizim dokunduğumuzdan daha fazla
bağıran çağıran, ‘Mağdurum.’ diye haykıran var. Bu da bu yapılanmanın yeni bir
taktiğidir.” Keza Sayın Cumhurbaşkanımız da mağdurlarla ilgili “Hainlerin hakkı
hukuku mu olur? 241 kişinin karşısında mağdur mu olur?” demiştir. Şimdi, bu iki
makamdan bu tür beyanlar yapıldığında siz bürokrasinin, yargının tarafsız
kalabileceğini mi düşünüyorsunuz? Arkadaşlar, bir ülkede 150-200 bin kişi hain
olamaz. Şu anda devam ediyor daha süreçler. Eğer belli bir miktarı aşmışsa o
zaman oturup düşünmek lazım ki Türkiye kamuoyu da esas bu işin içinde olanlara
ne yapıldığını beklemektedir. Hakikaten, 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan gece ne
oldu? Dört ay gibi bir zaman geçti ve biz hâlâ bunu bilmiyoruz. Darbenin
çekirdek kadrosu kimlerden oluşuyordu? Darbe olduğunda kim nereye gidecekti
bunu bilmiyoruz. Ama ne yapıyoruz? İktidarın tarifiyle, ibadet katmanında yer
alanları belli bazı basit kriterlerle içeri atıyor, işinden gücünden ediyoruz.
Bana
bir polis memuru geldi, Mersin’den Bingöl’e tayin olmuş, çocuğunu bu
yapılanmanın okuluna vermiş. Şu anda tutuklu içeride. Yeğeni geldi bana ve
dediği şu: “Tamam, amcam çocuğunu bu okula verdi ama bu devlet de Sayın
Vekilim, sizden aldığı vergilerle her çocuk için o okula 3.800 küsur lirayı
2016 Temmuzuna kadar ödedi.” Bu düzenlemeyi yapan, bu 3.800 lirayı benim
vergimden, o yapılanmanın okuluna veren, aktaranlar şu anda hesap soruyor.
Arkadaşlar, biz bir şoföre bir arabayı emanet etmişiz. Bu şoför, arabanın fenni
muayenesini yapmamış, şanzımanından, diferansiyelinden, lastiğinden gelen
seslere bakmamış, kendi içindeki yapılanmaları görmemiş ve araba bir yere
toslamış, uçuruma geçmiş. O şoför inip yolcu olarak bizden, arabanın
sahiplerinden hesap soruyorsa burada biraz düşünmemiz gerekiyor
Burada,
ikide bir, alınan oy oranlarından söz ediyoruz. Yine, siyaset bilimi der ki:
Hukukun egemenliği olmaksızın, halkın onayına dayanan rejimin adı tiranlıktır.
Hukuk kuralları içinde, hukukun üstünlüğü içinde halkın tasvibini alan, halkın
tercihini alan rejim tabii ki hepimizin başımızın gözümüzün üstündedir ve millî
iradedir, hepimiz ona tabiyiz ama bunun ön şartı hukukun egemenliğinin devam
etmesidir çünkü bu oyunun kuralı budur. Siz, onu bir tarafa atıp, eğer futbolu
hem elle hem başka şeylerle oynayıp, faulleri yapıp ondan sonra da kuralı
hatırlatan herkese “Tabelaya bak.” derseniz kendinizi belki avutursunuz ama
doğru bir şey söylemiş olmazsınız.
Arkadaşlar,
küçük bir grip ya da soğuk algınlığı bile geçirdiğimizde doktorlar şunu tavsiye
ediyorlar: “Aman, istirahat et, ortamı değiştirme, kendini yorma.” Biz, 15
Temmuzda, devlet olarak hakikaten çok büyük bir yara aldık, büyük bir travma
geçirdik; muradımız mürüvvetimiz olan pilotlarımızın Meclisimizi, Türkiye
Cumhuriyeti kamu kurumlarını bombaladığını gördük, ateş ettiğini gördük;
çocuklarımız için bu çok ciddi bir şeydir. Generallerimizin yarıya yakınını
attık, 3 hâkimden 1’ini attık, devlet kademelerinde pek çok birimi boşalttık,
Emniyet istihbaratını sıfırladık. Bundan sonra yapılması gereken, soğukkanlı
bir şekilde, geniş devlet adamı perspektifiyle hareket etmek, tecrübeyi,
uzmanlığı, öngörülebilir bir ortamı hayata geçirmektir ama maalesef, biz sanki
orada çok güçlenmişiz gibi pek çok cepheyi açtığımızı görüyoruz arkadaşlar.
Eğer
bu FETÖ belasıyla mücadele edeceksek bununla edelim, diğer gündem maddelerini
bizim bugünkü durumumuza zarar vermeyecek şekilde, onların zararlarından emin
olacak şekilde tutmaya gayret etmeliyiz. Ama, biz ne yapıyoruz? Şu anda Avrupa
Birliğiyle yeni çatışma başlatıyoruz, Amerika’ya heyheyleniyoruz, Irak Merkezî
Yönetimi’yle kavga ediyoruz, Suriye’de durumumuz öyle; içerde pek çok şeye, şu
Meclisteki partilere bile bu birlik, beraberliği sağlama yerine arayı açan,
soğukluğu artıran bir tavır ve davranış içinde oluyoruz. Ama, bunun sonu
-dediğim gibi- çok iyi olmayacaktır. Siz realiteleri yasal düzenlemelerle aşamazsınız.
Türkiye’nin problemleri varsa bunları açık yüreklilikle masaya koyup düzenlemek
ve çözmek durumundayız; yoksa, yani Türkiye’deki insanlar mutsuz, bunları mutlu
edelim diye bir kanun hükmünde kararnameyle herkesin ikametini Mersin’in Mut
ilçesine almak kadar komik ve tarih ve toplumda karşılığı olmayan şekilde
hareket etmiş olursunuz.
Ben,
aklıselim, soğukkanlılık, birbirimize değer verme durumunun geri gelmesi
dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçdemir.
Gruplar adına üçüncü ve son söz, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 674 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin tümü hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 78’inci yılında rahmetle, minnetle anıyorum.
Atatürk’ün önümüze koyduğu muasır medeniyet seviyesine
erme hedefi bizim ülkümüz
olmuştur ve yine “En büyük eserim.” dediği cumhuriyetimizi içerideki ve
dışarıdaki düşmanlara karşı korumak da en büyük vazifemizdir.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana yaklaşık dört aylık bir
süre geçti. Millî iradeye kasteden, millî iradenin merkezi Türkiye Büyük Millet
Meclisini bombalayan, insanlarımızın üzerine acımasızca kurşun ve bomba
yağdıran, 246 vatan evladını şehit eden hainlerle mücadelemiz devam ediyor.
15
Temmuzun hemen ardından toplanan Millî Güvenlik Kurulumuzun Bakanlar Kurulumuza
tavsiyesiyle olağanüstü hâl ilanı ve kararı, Milliyetçi Hareket Partisinin
desteğiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisimizden de geçti. Tabii, bu
olağanüstü hâl kararıyla birlikte bu hain ve iş birlikçileriyle mücadelemiz
daha hızlı ve daha etkin yapılmaya başladı.
Olağanüstü
hâl ilanıyla Anayasa’mızın 121’inci maddesi kapsamında çıkarılan tüm
kararnamelerin ortak bir yanı vardır; bu da hainlere ve iş birlikçilerine karşı
Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını, devletimizin, milletimizin huzur ve
güvenliğini sağlamaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu süreçte sadece FETÖ’yle değil, PKK’yla da, DAEŞ’le de
mücadelemiz devam ediyor. Bu süreç içerisinde gördük ki aslında bu 3 örgüt
birbirinin içerisine girmiş ve bir komuta merkezinden idare ediliyor. O amaçla,
Anayasa’mıza eklenen -özellikle- geçici maddeyle 154 milletvekili arkadaşımızın
dokunulmazlıklarının kaldırılmasından sonra, bu süreç içerisinde pek çok
arkadaşımız gidip ifadelerini vermişken maalesef, dokunulmazlığı kaldırılan
bazı milletvekilleri devlet ve yargı otoritesini tanımayarak ifade vermeye
gitmemişler, ardından da gözaltı süreci ve akabinde de bugün yaşadığımız
gelişmeler ortaya çıkmıştır.
Değerli
milletvekilleri, hep beraber gördük, bunların gözaltına alınması anından
itibaren, ülkemizde PKK yine silahları ve bombaları konuşturmaya başladı.
Polislerimiz, askerlerimiz, sivil vatandaşlarımız şehit oldu; küçük, daha bebek
yaşta çocuklarımız şehit oldu. Amaç belli; orada yaşayan vatandaşlarımıza,
bölge halkına “Siz eğer devlete, Hükûmete, bu ülkenin liderine karşı durmadıkça
sizden başlayarak öldürmeye devam edeceğiz.”
Hep
beraber gördük çözüm süreci ve 7 Haziran süreçlerinden sonraki süreçte,
bunların demokratikleşme ya da özgürleşme gibi bir temel dayanakları yok.
Bunların tek derdi var, bu da kan, kan, kan! Başka bir dertleri yok.
İşte,
geçenlerde eski bir HDP’li vekilin, bölge halkının destek vermemesi üzerine,
orada yaşayan Kürtlere yönelik yoğun hakaretlerini, iftiralarını attığı
“tweet”te hep beraber gördük. İşte, aslında bunların Kürtlere de bakış açısı
budur. Bunlar hiçbir zaman oradaki Kürtlerin haklarının zaten savunucusu
olmamışlardır. Bunlar destek alamıyorlar, şimdi kızıyorlar ama içteki gerçeklik
bellidir. Bölge halkı da Kürtler de bunların gerçek yüzünü görmüştür ve o
bölgede yaşayanların ve Kürtlerin onlardan tek bir isteği vardır, artık
yakalarından düşmeleridir.
Değerli
milletvekilleri, dokunulmazlıkları kaldırılan HDP milletvekilleriyle ilgili
süreç, tamamen Anayasa’ya, hukuka ve eşitlik ilkesine uygun olarak
yürütülmüştür. Normal bir vatandaşımız nasıl bir yargı süreciyle baş başa
kalıyorsa, aynı şekilde bunlar da o süreçle baş başa kalmışlardır ama onlar
devletin otoritesini, yargının otoritesini kabul etmemişlerdir.
Dokunulmazlıkları kalktığı için herhangi bir imtiyaza ve bir hakka da sahip
değillerdir.
Daha
bir yıl önce, bu Meclisin açıldığı ilk anda, Anayasa’mızın 81’inci maddesi
gereğince hep beraber burada yemin ettik. Yeminimiz nasıl başlıyor: “Devletin
varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin
kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma…” diyerek başlayıp akabinde
“…büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum.” diye
bitiriyoruz.
Bunlar
yeminlerini tutmadılar, bunlar hukuk yerine terörü, demokrasi yerine şiddeti
tercih ettiler. Milletin değil, Kandil’in vekili oldular. Terörle,
teröristlerle aralarına mesafe koymadılar. Terörle iç içe bir duruş
sergilediler. Güneydoğuda kurtarılmış bölgeler ihdas etmeye çalıştılar.
Belediyeler eliyle devletin, milletin parasını bölücü terör örgütü PKK’ya
peşkeş çekmeye çalıştılar. 6-8 Ekim olayları gibi kanlı olaylar çıkararak tüm
provokasyonlarla tüm ülkenin huzurunu bozmaya çalıştılar. Milletvekili olarak
yasama dokunulmazlığının arkasına sığınıp teröre kalkan olmaya çalıştılar.
Milletvekilliği kimseye suç işleme imtiyazı vermez. Arabasında terör örgütüne
silah taşıyan milletvekili olmaz, terörist taşıyan, bomba taşıyan vekil olmaz.
PKK paçavrası taşıyıp terörist cenazesine katılan milletvekili olmaz.
Devletimize karşı “PKK’nın öyle bir gücü var ki sizi tükürüğüyle boğar.”
tehdidinde bir milletvekili olmaz, olamaz.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin yasalarını, devletin mahkemelerini, kararlarını
tanımayacaksınız, meydanlarda terörün, teröristlerin propagandasını
yapacaksınız, sonra yargının karşısına çıkıp “Biz milletvekiliyiz, bize
dokunmayacaksınız.” diyeceksiniz, yok öyle yağma. Evet, boşuna uğraşmayın,
sızlanmayın, vatana ihanet cezasız kalmaz. Terör örgütünün siyasi şubesi gibi
çalışmayı hiçbir demokrasi kabul etmez. Dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir
şey, hiçbir demokraside de böyle bir durum yoktur.
Ama,
hemen olayların akabinde gördük, evet, beklendiği gibi, Avrupa Birliği hemen,
zaten her zamanki konularda olduğu gibi Türkiye aleyhine bir tutum içerisine
girdi, salı günü Meclisi, HDP Grubunu da ziyaret ettiler. Bakın, biz artık buna
alıştık. Hem 15 Temmuzdan sonraki süreçte hem de daha önceki süreçlerde bu,
kendi ülkelerinde yaşanan en ufak terör olayından sonra merkeze askerlerle
güvenlik tedbiri alanlar ve aylardır olağanüstü hâlle memleketini idare edenler
gelip sürekli Türkiye’nin meselelerine burnunu sokuyorlar. Şunu buradan açık,
net şekilde ifade etmek istiyorum: Türkiye artık onların istikamet verdiği bir
ülke değildir. 15 Temmuzda da gördük, Türkiye bu milletin, bu büyük milletin ancak
çizdiği istikamet noktasında yoluna doğru devam eder.
Fakat
maalesef, bizi şaşırtan bu süreçte özellikle ana muhalefet partisi Cumhuriyet
Halk Partisinin tutumu ve Türkiye’yi suçlayanlar kervanına katılması da bizler
içerisinde üzücü ve şaşırtıcı olmuştur. Evet, İzmir’de, maalesef, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu aynen şu ifadeleri
kullandı: “Seçimle gelen seçimle gitmeli. HDP’lilere karşı mafya yöntemleri
uygulanıyor. Türkiye freni patlamış kamyon gibi.” Sayın Başbakanımız Binali
Yıldırım zaten bu noktada gerekli cevabı verdi. Terörle iç içe girenlerin bunun
hesabını vermesi gerektiğini de açık şekilde ifade etti ama ben de bir İzmir
milletvekili olarak ve yine İzmir milletvekili olan Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun da bu açıklamayı yapmadan, en azından bir
İzmirlilere danışmasını isterdim. Keşke, bu sözler ağzından çıkmadan önce, o
toplantı salonunun içerisinde kendi partisi mensuplarının dahi ne düşündüğünü
sormasını isterdim. Hatta, hemen o toplantı salonunun yakınında Konak Toros’ta,
daha kısa zaman önce şehit olan Halit Zilani Çelik kardeşimizin babası Mehmet
ağabeye bir sormasını dilerdim. Yine, çok kısa süre önce İzmir’de şehit
verdiğimiz, gittiği o havaalanı güzergâhının üzerindeki Torbalı ilçemizdeki
Mustafa Eser kardeşimizin annesi Türkan Hanım’a ve onun o küçük, gözü yaşlı
kardeşlerine sormasını isterdim. Keşke, şu an terörle mücadelede kahramanca
mücadele eden askerimize, polisimize ve bunların ailelerine bu görüşü ortaya
koymadan önce sormasını isterdim ama maalesef gördük ki -demin sayın grup
başkan vekili de Cumhuriyet Halk Partisinin açtı- hemen İzmir’deki programlar
apar topar kesilip bir de bir parti meclisi kararı alındı. Bakın, siz açtınız
diye söylüyorum. Parti meclisi kararını biz de okuduk. Zaten partimiz de bu
parti meclisi kararına ilişkin olarak hukuki süreci, şikâyet sürecini de
başlattı. Burada direnme hakkından bahsediyorsunuz ve özellikle HDP’lilere
ilişkin olarak ortaya koyduğunuz tutum da, sanki bunlar sütten çıkmış ak kaşık,
teröre, terörizme ve demin saydığım bu olayların hiçbirine karışmamışlar,
akabinde tek suçlu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, tek suçlu
Başbakanımız Binali Yıldırım, tek suçlu AK PARTİ ve her birimize yönelik
hakaret ve iftiralar içeren beyanlarla dolu bir parti meclisi bildirisi
görüyoruz. Evet, Sayın Başbakanımız buna ilişkin de söyledi. Gerçekten, bizim
üniversite yıllarımızda, baktığımızda, okulda, çıkışta o eski solcu arkadaşlar
çıkarlardı, her hafta bir kantinde bir bildiri okurlardı. İnanın, bu bildiriden
farkı da kalmamış ama partimize, Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanımıza da ağır
hakaret ve iftiralar içeren bir bildiri.
Ben
şunu açık, net söylüyorum: Hep İzmir üzerinden siyaset yapıyorsunuz, İzmir’i
kendi tekelinizde görüyorsunuz. Gelin, şu okuduğunuz parti meclisi bildirisini
İzmir’de okuyun, herhangi bir noktasında okuyun ve İzmirli hemşehrilerimize
sorun “Evet, teröre destek veren şu an tutuklu milletvekilleri için
direneceğiz, gelin bakalım İzmirliler.” deyin. Ne yapacak o İzmirliler, hepiniz
çok net şekilde görürsünüz.
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) – O bildiriyi okuyalım, ben varım İzmir milletvekili olarak.
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Çarpıtıyorsun ya, ne alakası var?
AKIN
ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Çarpıttın ya, çok çarpıttın ya, bu kadar da değil ya!
MAHMUT
ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, bunlar milletin vicdanında mahkûm oldular.
Geçmişte diyorlardı ki: “Bizim arkamızda PKK var, YPG var, PYD var; sırtımızı
bunlara dayadık.” Lütfen, bakın, bir milletvekili olarak da değil, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak söylüyorum: Bunların gönüllü sırt dayanağı olmayın. Sizin,
özellikle bu koymuş olduğunuz bildiriden sonra… İşte, bugün HDP’liler Mecliste
yok ama gözleri arkada değil. İşte, çıkılıp burada sürekli, maalesef, özellikle
Yenikapı ruhundan da uzaklaşılan… Demin Başkanımız da söyledi, ne değişti
Türkiye’de? Bakın, AK PARTİ’nin veya Milliyetçi Hareket Partisinin duruşunda
herhangi bir şey değişmedi ama maalesef, siz bu Yenikapı ruhundan uzaklaştıkça
uzaklaşıyorsunuz. İşte, sizin de “Ne değişti?” diye sorduğunuz konunun asıl
sebebi budur. Bu noktada, özellikle, sadece muhalefet yapmak adına, Türkiye
Cumhuriyeti devleti düşmanlarının, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu
Türkiye Cumhuriyeti devletinin düşmanlarının değirmenlerine lütfen su
taşımayınız.
Bakın,
şunu da açık, net söyleyelim: Bunların arkasını, sırtını dayadıkları PKK da,
PYD de, YPG de bunları kurtaramadı, boşuna uğraşmayın bunları siz de
kurtaramazsınız. Türk milletinin adaletinden, Türk adaletinden yaptıkları
işlerin her birinin, yaptıkları eylemlerin, sözlerin teker teker cezasını
çekeceklerdir.
Evet,
bugün ülkemizin ve devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl
dönümü. Ne demişti Atatürk? “Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost
olmayalım.” Bakın, çok önemli bir söz. Evet, gerçekten, bugün Türkiye bir beka
mücadelesi veriyor. Tüm bu KHK’larla, alınan tedbirlerle ortaya konulan şey
budur. İşimiz bitmedi. Son hain bertaraf edilinceye kadar, milletimiz ve
memleketimiz için tüm tehditler ortadan kalkıncaya kadar canımızı dişimize
takarak mücadele etmeye devam edeceğiz.
Ben
buradan diyorum ki: Türk milleti eğilmeyecek, Türkiye Cumhuriyeti devleti de
yenilmeyecektir.
Hepinize
saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Altay…
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Sayın milletvekili, o kadar çok konuda sataştı ki bunlara
iki dakikada cevap vermek de zor ama millet her şeyi bildiği için… Yani, en
basit bir şeyi söyleyeyim: Gazi Meclisin ve milletin düşmanlarının değirmenine
su taşımakla itham etti.
BAŞKAN
– Buyurun.
İki
dakika sataşmadan dolayı söz veriyorum.
Lütfen,
yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın 674 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Nazik bir üslupla çok ajitatif ve demagojik bir konuşma
yaptınız. Sizi dinleyenler gerçekleri bilmese Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili
bambaşka bir algıya kapılır inanın. Tabii, biz de eleştiriyoruz, eleştireceğiz,
siyaset bunun için var. Çok insafsız, çok mesnetsiz… Bu konuyu önümüzdeki
dakikalarda yine tartışırız. Çünkü Yenikapı ruhundan uzaklaştığımızı
söylediniz. O ruha siz El Fatiha’yı okudunuz zaten yani olmayan ruhtan
uzaklaşılmaz. Ancak, HDP’nin sütten çıkmış ak kaşık olup olmadığını siz de
bilemezsiniz, biz de bilemeyiz, ona yargı karar verecek ama söyledikleriniz
içinde en büyük çarpıtma şu ve size yakıştıramadım… Bizim direnme hakkından
kastımız, HDP’li milletvekillerine yönelik operasyonla ilgili değil. Ben, size
bir kere daha izah edeyim: 15 Temmuzda bu millet direnme hakkını kullandı mı?
Kullandı, değil mi? Kullandı, meşrulaştırdı. Olması gereken bir hâldir, bazı
ülkelerin anayasalarında da var; lakin biz şunu diyoruz, buradan muradımız şu
-demin beni dinleseydiniz- “Türkiye’yi bölmeyelim, ayrışmayalım, birlik,
beraberlik, barış ortamı tesis edelim.” diye de onun için söyledim: Anayasa’dan
kaynaklı temel hak ve özgürlüklerimize yönelik her türlü müdahaleye karşı
koymak direnme hakkıdır. Siz de kullanın, biz de kullanalım. Lütfen,
saptırmayın.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Sayın
Usta, 60’a göre bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Anıtkabir’e
girme konusunda kamu görevlilerinin kendilerine zorluk çıkardığına ve Başkanlık
Divanının milletvekillerinin saygınlığına sahip çıkmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Ortamın
biraz sakinleşmesini bekledim.
Esas
itibarıyla, bu sabah Anıtkabir’de Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Grup Başkan
Vekilinin yaşadığı sıkıntıyı ben de yaşadım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
plakalı aracımla, makam aracıyla oraya gitmemize rağmen, oradaki kamu
görevlileri tarafından içeriye alınmamaya çalışıldık. Bizzat kendim ifade
ettim, milletvekili olduğumu, grup başkan vekili olduğumu söylememe rağmen,
arkadaşlar kartımız yok diye bizi almama yönünde bir tavır takındılar. Tabii,
bunu hangi cüretle, hangi cesaretle oradaki memurlar yapıyor, bunu anlamak pek
mümkün değil. Herkes işini yapmalı, işinin ötesine geçmemesi lazım. Herkesin de
haddini bilmesi lazım.
Biz,
aslında, bu tür olaylarla çok karşı karşıya geliyoruz. Şehit cenazelerinde de
aynı şekilde yani şehit cenazelerine gittiğimizde, orada bir kısım kamu
görevlilerinin bizi, milletvekillerini hiçe saydığını… Ama bunlar muhalefet
milletvekilleri niyeyse. İnanın, sürekli bu tür şeylerle karşılaşıyoruz,
iktidar milletvekilleri muhtemelen karşılaşmıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
ERHAN
USTA (Samsun) – Bitiriyorum.
Bir
yerden talimat mı alınıyor, bu talimatı kim veriyor, ben bunu öğrenmek
istiyorum. Değilse, tersine talimat verilsin ve Meclisin vekillerine lütfen
saygılı davranılsın ve Başkanlık Divanının da milletvekillerinin saygınlığına
sahip çıkmasını talep ediyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Usta.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün
128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 425) (Devam)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
tümü üzerinde şahıslar adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a
aittir.
Buyurun
Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
On
dakikadır süreniz, buyurun.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Saygıdeğer milletvekilleri, kanunla ilgili şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Efendim,
tarihçiler, özellikle kültür araştırmacıları 13’üncü yüzyılı tanımlarken şöyle
söylerler: “13’üncü yüzyıl gerçekten büyük bir kuraklık yüzyılıdır. Bu yüzyılda
özellikle Çin Seddi’nden Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada toprak
çatlamış, susuz bırakılmış ve gerçekten birçok kabile hayatlarını idame
ettirebilecekleri, daha rahat yaşayabilecekleri coğrafyalara ve o dönemlerde sahip
oldukları yegâne varlıkları olan sürüleriyle göç kervanlarına katılmışlardır.”
Bu göç kervanları içerisinde sancaklarının üzerinde bir bozkurt başı olan
Süleyman Şah önderliğindeki Türkler de vardır. Dev bir cihan devletine dönüşen
bu kutlu yürüyüş 16’ncı yüzyıla kadar güçlü bir Türk devleti geleneğini
dünyanın her tarafına taşımayı başarmıştır. Daha sonra, maalesef, gerileyip
parçalanma sürecine giren bu kudretli iradenin yok olduğu sanıldığı bir
zamanda, bu defa birçok Batılı yazarın kitaplarına başlık olduğu gibi, bir
şairin de veciz ifadesiyle, bağrından yetiştirdiği bir başka sarışın bozkurt
önderliğinde küllerinden “Türkiye Cumhuriyeti devleti” adıyla yeniden varlık
bulmuştur.
Bugün,
10 Kasım 2016 ve antiemperyalizmin simgesi, dünya lideri ve Türk devlet
geleneğinin son önemli mihenk taşı Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
ebediyete intikalinin 78’inci yıl dönümü. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
onun şahsında bu vatan için toprağa düşmüş tüm silah arkadaşlarına minnet ve
şükranlarımı sunar, Rabb’imden rahmet dilerim.
Sayın
milletvekilleri, birçok kültürün, birçok milletin mitolojisinde vardır,
çocukluğumuzda dostluğuna doyamadığımız arkadaşlıklarımız olmuştur, hatta bu
dostluğuna doyamadığımız arkadaşlarımızla o küçük yaşta ne yapardık? Parmağımızı
keser, kanatır, ikimizin kanını birleştirir ve kazdığımız küçük bir toprak
kuyusuna akıtır, üstünü örter, derdik ki: “Biz kan kardeşi olduk.” İşte, böyle
bir dostluk içeren bir süreçte, baktığımızda, bu milletin bağrından çıkmış
insanlar Galiçya’da, Tuna’da, Filistin’de, Yemen’de, efendim, Sakarya’da,
Dumlupınar’da gerçekten bu bizim çocukluğumuzda yaşadığımız o sembolik ritüelin
daha gerçekçisini yaşamışlardır. Ne yapmışlardır? Bunlar aynı safta
birbirlerinin kucağına yaralı bir şekilde düşerek, hep birlikte şehadet şerbeti
içerek, kanlarını birbirlerine karıştırarak bir millet oluşturmuşlardır. İşte
bu milletin adı Türk milletidir. Fakat bugün bu mukaddes ve mukadder kardeşlik
hukukuna kastetmeyi düşünenlerin halkın bir kesimini isyana ve başkaldırıya
davet ettiğine tanıklık etmekteyiz ama başaramayacaklar. Niye? Çünkü biraz önce
söylediğim gibi, bu milletin etnik unsuru ne olursa olsun, mezhep aidiyeti ne
olursa olsun, bireysel tercihi ne olursa olsun, birbirleriyle güçlü bir
kardeşlik bağını oluşturarak, gerçekten sadece kanlarını değil kaderlerini ve
ruhaniyetlerini de birleştirmişlerdir bu millî yapı çatısı altında.
Dolayısıyla,
halkın belirli bir kesimini sokağa çağırıp isyan tellallığı yapmak, başkaldırı
çağrılarında bulunmak, hiç kimseyi, bu milletin gerçekten vatandaşlık bağıyla
bağlı olan hiçbir aklıselim insanını etkilememiştir marjinal küçük bir terörist
grup dışında.
Peki,
ne olmuştur bu çağrıya cevap verildi de ne oldu küçük bir kitle tarafından?
Geçen hafta televizyonlarda ben izlerken yutkundum defalarca, kaşığı elimden
bıraktığımı hatırlıyorum. Hepimizin, şurada bulunanların birçoğunun belki de
evladı yaşında, 22 yaşında Mustafa Yeli diye bir kardeşimiz, Adana’da bu
çağrıya cevap veren bir avuç terörist artığının nümayişleri sonucunda şehadete
ermiştir.
Bu
çocuk 22 yaşındadır, Mustafa Yeli. Hayalleri vardı, özlemleri vardı, ailenin
umut kapısıydı ama bu yavrumuzun gerçekten böyle hunharca katledilmesi, ne
oldu? Kamu vicdanında, maşerî vicdanlarda büyük yaralar açtı. Ve cenazesi
Malatya’ya intikal ettiğinde -hatırlıyor musunuz o sahneyi- annesinin bir selam
duruşu vardı, ciğerleri dağlatırcasına.
15
Temmuza sürekli atıfta bulunuyoruz, işte, bizim bu sahneye ibretle bakıp, asıl
bu sahneden de gerçekten ibret almamız gereken çok şey var. Bu, önce milleti,
devleti, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını önceleyen bir tavrın en acı anda
bile yansımasının ifadesidir.
Değerli
milletvekilleri, bakın, bu hafta boyunca hep 15 Temmuz ve sonrasını konuştuk,
çünkü KHK’lar bağlamında konuşacak fazla bir şey de yok, bunları konuşuyoruz. Birçok
şeyi paylaştık ama ne olur, odak noktamız… Bakın, biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak mütemadiyen vurguyu şuna yapıyoruz: Asgari müştereklerimiz
bellidir, ortak vatanımız bellidir, değerlerimiz bellidir; bunlara sarılıp,
Allah korusun, ülkeyi yeniden bir beka sorununa taşımamalıyız diye düşünüyoruz.
Neydi 15 Temmuzdaki… Hepimizin, şu anda şu
yüce Mecliste hiçbirinizin hayır diyemeyeceği bir şey söyleyeceğim: 15 Temmuzun
bir kalkışma, bir hain plan olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz değil mi?
Burada bir şüphe var mı? Hayır. Ne güzel, ortak bir yanımız. Bunun faillerinin,
azmettiricilerinin, planlayıcılarının, görev dağılımı yapanlarının bir an önce
bulunup gerekli cezanın verilmesi noktasında hemfikiriz, siyasetüstü bir
hemfikirliğimiz var. O zaman burada sıkıntı nerede? Bu kalkışmadan sonra oluşan
birtakım haksızlıklar, yanlış uygulamalar… Artık “mağduriyet” kelimesini de
kullanmak istemiyoruz, sanki lügatimizden çıkarmamız gereken bir kelimeymiş
gibi ama var, bu gerçeği yok etmiyor.
Bakın, toplumumuzun birçok kesimi gerçekten
bundan muzdarip. Gelin, bunu da bir ortak payda yapalım. Nasıl ki 15 Temmuzun
hain bir kalkışma olduğu konusunda hemfikirsek, bugün birileri, Başbakan
ısrarla “Kimse imzasız, isimsiz, mesnetsiz, delilsiz bir şeyi gündeme getirip
de bunu bir soruşturma konusu yapmasın.” demesine rağmen, kraldan çok kralcı
kesilip, birilerine yaranmak adına kendini her şeyin üzerinde gören bürokratın,
hâkimin, savcının, rektörün, kim olursa olsun, adli ya da idari makamda
bulunanların yaptığı haksızlara da hep birlikte bir tavır takınalım çünkü bu
hepimizi ilgilendiren bir mesele. Öğretmeninden doktoruna, doktorundan
askerine, askerinden öğretim üyesine, hatta imamına kadar gerçekten büyük bir
mağdur kitle var; hukuk arıyorlar, adalet arıyorlar. Dolayısıyla bizler de bu
yüce Meclisin temsilcileri olarak, onların adına konuşanlar olarak, bunu bir
kez daha gerçekten bir ortak değer, asgari müşterek ve ortak bir misyon hâline
getirip gereğini yapma zorunluluğunu dikkate almak istiyoruz diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Aydın.
Şahıslar
adına ikinci ve son söz, Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş’a aittir.
Buyurun
Sayın Demirtaş. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Millî Mücadele’nin Başkomutanı, bağımsızlığımızın mimarı ve
çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’mizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
sonsuzluğa uğurlamamızın 78’inci yılında büyük bir saygı, minnet ve rahmetle
anıyorum. Kurduğu cumhuriyeti, ilkelerini ve eserlerini sonsuza kadar yaşatmaya
devam edeceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, bugün Anıtkabir’de Grup Başkan Vekilimiz Sayın Engin Altay ve
milletvekillerimize yapılan yanlışı kınıyorum. Böyle olmaz arkadaşlar. Mustafa
Kemal Atatürk hepimizin lideridir. Bizler de milletin seçtiği
milletvekilleriyiz. Böyle çiğlikler, böyle basitlikler çok yanlış ve Türkiye’yi
yanlış yerlere doğru sürüklüyor arkadaşlar. Bu tür uygulamaları yapanlar bir an
evvel aklını başına almalıdır. İktidar da bu tür uygulamalara müsaade
etmemelidir.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuzda FETÖ tarafından yapılan bir darbe teşebbüsü
yaşadık. Darbe teşebbüsünde bulunanlar her kim ise, FETÖ mensupları her kim ise
elbette yargılanmalıdır, elbette hukuk içinde hesap vermelidir; buna kimsenin
itirazı olamaz, burada hemfikiriz. Ancak, bu yargılamalar ve idari işlemler
yapılırken Anayasa, evrensel hukuk ilkeleri yani masumiyet karinesi, adil yargılanma
hakkı, suçun ve cezaların şahsiliği ilkesi, “Kanunsuz suç ve ceza olmaz.”
ilkesi, adalete erişimin kısıtlanmaması gibi ilkeler de ihlal edilmemelidir.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuzdan bu yana Türkiye’yi maalesef Anayasa’ya aykırı
şekilde kanun hükmünde kararnamelerle yönetiyorsunuz. 12 Eylül askerî
darbesinin hukukuyla yönetiyoruz. Neden? Çünkü, bu kanun hükmünde kararnameleri
Olağanüstü Hal Kanunu’na göre çıkardınız. Olağanüstü hâl kanun hükmünde
kararnameleri 12 Eylül askerî darbesinden sonra darbeci Kenan Evren’in
çıkardığı yasalardır. 15 Temmuz darbe girişimi başarılı oldu mu arkadaşlar?
Olmadı ama siz, sanki 15 Temmuz başarılı olmuş gibi, Türkiye’yi darbeci Kenan
Evren’in yasalarıyla yönetiyorsunuz. Darbeciler de başarılı olsaydı darbeci Kenan
Evren’in Anayasa hükümleriyle Türkiye’yi yönetecekti.
Aslında,
bu kanun hükmünde kararnamelerle, aynı darbeciler gibi, maalesef, Meclisi
bombalıyorsunuz. Evrensel hukuk ilkelerini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni,
Anayasa’yı, temel hak ve hürriyetleri, daha önemlisi, Parlamentoyu yani
demokrasiyi devre dışı bıraktınız. Olağanüstü hâli, “başkanlık” adı altında,
demokrasinin olmadığı, kuvvetler ayrılığının olmadığı, hukukun üstün olmadığı
yeni bir rejim inşa etmek için kullanıyorsunuz.
Darbeci
Kenan Evren’in kendisi için çıkardığı Anayasa hükümlerini bile beğenmiyorsunuz.
Yetersiz bulduğunuz darbe Anayasası’nın yetkilerini aşarak “Fiilî durum var.”
diyorsunuz, bir nevi darbe fırsatçılığı yapıyorsunuz. Darbeyi fırsat bilerek ve
arkadan dolanarak, FETÖ’yü temizleme bahanesiyle, maalesef, tüm muhalifleri
tasfiye ediyorsunuz. Bunlar yanlış şeyler arkadaşlar. Bakın, bu şekilde, bu
uygulamalarla, bu anlayışla Türkiye’yi çağdaş dünyadan koparıyorsunuz.
Türkiye'nin yeri, geri kalmış Orta Doğu rejimleri değildir; Türkiye'nin yeri,
çağdaş, demokrasisi ilerlemiş, hukukun üstün olduğu ülkelerdir.
Buradan
bir kez daha ifade etme gereği hissediyorum: Gittiğiniz yol, yol değildir
arkadaşlar. Bu yoldan, bu yanlışlardan bir an evvel dönülmesi gerekir diyorum.
Değerli
milletvekilleri, iktidar milletvekilleri özellikle, hiç düşündük mü 15 Temmuz
darbe girişimi bu ülkenin başına niye geldi? Bu FETÖ belası nasıl ortaya çıktı?
On dört yıllık iktidarınızda hangi hataları yaptınız da Türkiye bir darbe
girişimine sürüklendi. Hiç öz eleştiri yaptınız mı? (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, bu hatalarınızı, bu öz eleştirilerinizi yaparsanız doğru bir şekilde,
bunları doğru tespit ederseniz bu hatalar bir kez daha yaşanmaz ve Türkiye bir
kez daha darbe girişimleriyle karşılaşmaz ama bu hataları yapmaya devam
ederseniz Türkiye daha çok darbe girişimleri yaşar.
Değerli
milletvekilleri, çıkardığınız kanun hükmünde kararnameler, altını özellikle
çiziyorum, açıkça Anayasa’ya aykırıdır. 674 sayılı Kararname her şeyden önce
Anayasa’nın 121’inci maddesine açıkça aykırıdır. Anayasa’nın 120’nci maddesi
gereğince, olağanüstü hâl ilan edildiği durumlarda Anayasa’nın 121’inci
maddesinin üçüncü fıkrasında aynen şu ifade var: “Olağanüstü hal süresince,
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin
gerekliği kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir.” Yani
Anayasa ne diyor: Olağanüstü hâl süresince ve olağanüstü hâlin gerektirdiği
konularda kanun hükmünde kararname çıkarabilir diyor. Kanun hükmünde kararnamelerin
olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda ve olağanüstü hâlin amacı ve
nedenleriyle sınırlı çıkarılmaları gerekir ve geçici süreyle çıkarılmaları
gerekir. Yani, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerin yer, kapsam ve
zamanla sınırlı olması gerekir.
Peki,
674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye bakıyoruz, öyle mi? Maalesef öyle değil.
Birbiriyle hiç ilgisi olmayan maddeleri içeren 52 maddelik bir kanun hükmünde
kararname. Torba yasadan sonra torba kanun hükmünde kararname. Hatta,
torbalıktan çıkmış çuvala dönmüş bir kanun hükmünde kararname. Burada
olağanüstü hâlin sınırını, kapsamını aşan birçok madde var. Örneğin, 15 Temmuz
darbe girişimiyle hiç ilgisi olmayan, 2’nci maddede belirtilen “kalkınmada
öncelikli yörelerde sözleşmeli öğretmen istihdamı”, KPSS şartı aranmadan sadece
sözlü sınavla sözleşmeli öğretmen atanması.
13’üncü
maddesinde, el konulan taşınmazlara kayyum atanması; 19’uncu maddesinde kayyum
atanmasına karar verilen şirketlerde kayyum yetkilerinin Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu’na devredilmesi; 49’uncu maddesinde belirtilen daimî kadroda
çalışan araştırma görevlilerinin 33/(a) madde statüsünden 50/(d) maddesine yani
geçici statüye geçirilmesi.
Bu
kanun hükmünde kararname içeriğinden çıkarılan maddelerin yüzde 90’ının
Olağanüstü Hal Kanunu kapsamıyla ilgisi yoktur ve bu durum da açıkça Anayasa’ya
aykırıdır.
Yine,
bu kanun hükmünde kararnamenin içeriğinden çıkarılan maddeler olağanüstü hâl
süresiyle sınırlı olması gerekirken süresiz olarak yani kalıcı olarak
düzenlenmiştir. Bu durum da açıkça Anayasa’ya aykırıdır.
Değerli
milletvekilleri, 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin maddelerinin aslında
yüzde 90’ı Anayasa’ya açıkça aykırı, evrensel hukuk ilkelerine aykırı. Ama
zamanımız sınırlı olduğu için şu anda hepsini gündeme getirme şansım yok fakat
sürem yettiği kadar 2 maddeyi gündeme getirmek istiyorum.
Bunlardan
birisi, 6528 sayılı Kanun’un 12’nci maddesiyle 1/1/2014 tarihi itibarıyla
dershane, etüt merkezi gibi yerlerde altı yıl sigortalı çalışan öğretmenlere
KPSS şartı aranmaksızın sözlü sınavla Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarına atanma
hakkı verilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi kanunun bu maddesini Anayasa
Mahkemesine götürmüş ve 2015 yılı Temmuz ayında bu kanunu Anayasa Mahkemesi
iptal etmişti. Ancak, bu kararnameyle iptal edilen bu 2’nci maddeyi… Yine KPSS
şartı aranmaksızın sadece sözlü sınava dayalı olarak 2014 tarihi itibarıyla
altı yılını tamamlayan dershane, öğrenci etüt eğitim merkezi öğretmenlerine
sözleşmeli öğretmen statüsünde Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarına atanma hakkı
verilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından KPSS şartı olmadan öğretmen alımı
Anayasa’ya aykırı bulunmuş ve iptal edilmişti. Ancak, Anayasa Mahkemesi kararı
kapı gibi orada dururken Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiğiniz hâlde, bile bile
mahkeme kararına aykırı şekilde 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yine
aynı düzenlemeyi yaptınız. İşte, bu, darbe fırsatçılığının, Anayasa’yı
çiğnemenin, hukuku çiğnemenin açık bir örneğidir arkadaşlar.
Yine, 674 sayılı
Kararname’nin 49’uncu maddesi, üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin
33/(a) maddesinden 50/(d) maddesine yani geçici statüye geçirilmesi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla)
– Bu şekilde şu anda mağdur olan 13.179 araştırma görevlisi var arkadaşlar. Bu
şekilde geçici kadroya geçirilerek ve daha sonra da çıkarılacak olan bu
kişilerin mağduriyetleri de bu kanun hükmünde kararnameyle tesis edilmiş oluyor
ve bu şekilde bu da Anayasa’ya aykırıdır.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Demirtaş.
Kanun hükmünde
kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru yok.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölüm
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 8’inci
maddeye bağlı geçici madde 5 ve geçici madde 6 dâhil 1 ila 25’inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili
Akın Üstündağ’a aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AKIN
ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; 674 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi’nin
birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın ender gördüğü liderlerden, ülkemizin kurtarıcısı,
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının
78’inci yılında özlemle, saygıyla, minnetle anıyorum. Onun fikirlerini,
ideallerini, yaratmak istediği çağdaş toplum yapısını hedeflemek, fikirlerini,
ideallerini bu ülkede yerleştirmek hâlâ bu ülke için son derece hayati öneme
sahiptir. Her daim kendini yenileyen, araştıran, sorgulayan, üreten, devletini
ve milletini seven bireylerin oluşturduğu bir ülke olamazsak, demokrasimizi
geliştiremezsek başımız dertten bu coğrafyada özellikle hiçbir zaman kurtulmaz,
tıpkı 15 Temmuzda olduğu gibi. Atatürk’ün çizgisinden ayrıldığımız zaman, Orta
Çağ’dan kalma yapılara, cemaatlere, tarikatlara, çıkar şebekelerine devlette
yer verdiğimiz zaman neler olacağını test ederek gördünüz. Kendini dinî grup
olarak adlandıran bu grupların devlet içerisinde nasıl bir çıkar ve ihanet
odakları hâline geldiğini yaşayarak gördünüz.
Değerli
arkadaşlarım, Atatürk, sıkışıldığı zaman parti binalarına asılan bir meta
değildir. Atatürk, geçmişle gelecek arasında yaşamsal bir köprü, geçmişin
yaşanmışlıklarıyla geleceğe yürüyen bir sentez, özgürleşmiş düşüncenin
kalıplara sığmayan hâlidir. Atatürk’ü sadece sıkışıldığı zaman sığınılacak bir
liman olarak görmek yerine, onun düşüncelerini ve fikirlerini içselleştirerek
bu doğrultuda hareket etmek bu ülke için daha hayırlı sonuçlar doğuracaktır.
Şimdi,
siz bunu yapmadınız başımıza neler geldi. Kanmak ve kandırılmak üzerine kurulu
siyaset tarzı bizi geriye götürmüştür. Bunları bu memlekete yaşatmaya hakkınız
yoktu.
Şimdi,
gelinen noktada, giderek çağdaş dünyadan kopan, demokrasiden hızla uzaklaşmış;
baskı, korku ve zulmün kol gezdiği, hak ve özgürlüklerin yok edildiği bir
ülkedeyiz. Durumumuz maalesef budur. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra
çıkarılan olağanüstü hâl kararnameleri birçok noktada Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin garanti altına aldığı birçok hakkı ortadan kaldırmakta,
özgürlükleri daraltmaktadır. Esasen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
15’inci maddesi, sözleşmeye taraf devletlerin istisnai koşullarda sözleşme
kapsamındaki belirli hak ve özgürlükleri koruma yükümlülüklerini geçici,
kısıtlı ve denetimli bir şekilde askıya alma hakkı veriyor ancak bu hak sadece
savaş zamanında ve ulusun varlığını tehdit eden başka tehlikeli hâllerde
uygulanabiliyor. Bu hak, aynı zamanda, devletlerin uluslararası hukuktan doğan
başka yükümlülüklere ters düşmemesini de gerektiriyor. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, varlıklarını devam ettirme anlayışı içerisinde devletlere hak ve
özgürlükleri kısıtlama imkânı verirken sözleşmede belirtilen belli haklara
aykırı tedbirler alamıyor. Nedir bunlar arkadaşlar? 2’nci maddedeki yaşam
hakkı, 3’üncü maddedeki işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, 4’üncü maddedeki
kölelik ve zorla çalıştırma yasağı ve 7’nci maddedeki kanunsuz ceza olamayacağı
kuralıdır. Bu şartlar hiçbir şekilde, olağanüstü hâl döneminde bile ihlal
edilemez.
Yine,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 6 no.lu Protokol’ün 1’inci maddesindeki
barış zamanında ölüm cezasının kaldırılması, 13 no.lu Protokol’ün 1’inci
maddesindeki ölüm cezasının kaldırılması ve 17 no.lu Protokol’ün 4’üncü maddesindeki
aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkına aykırı tedbirler
alınması da mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dışında, aynı şekilde,
yine Anayasa’nın 15’inci maddesinde olağanüstü hâllerde temel hak ve
hürriyetlerin durdurulması düzenlenmektedir ancak yine Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nde olduğu gibi, yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığın bütünlüğüne
dokunulamaması; din, vicdan ve kanaatlerin açıklanmaya zorlanamaması ve
bunlardan dolayı suçlanamaması ve suç ve cezaların geriye yürümemesi ve
suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimsenin suçlu olarak ilan
edilmemesi.
Değerli
arkadaşlarım, olağanüstü hâl durumunun gerektirdiği ölçüde, biraz önce Ünal
arkadaşımız söylediği ölçütlerle, hem zaman hem mekân hem de konu açısından
nasıl uygulanacağını özellikle belirtti.
Burada
darbenin âdeta bir fırsata çevrilerek toplumu sindirme noktasında kullanılması,
korku imparatorluğu yaratılması noktasında bir çabayı özellikle görüyoruz.
Burada olağanüstü hâlle ilgili hiçbir alakası olmadığı hâlde, görüşmekte
olduğumuz kararnamede çeşitli maddeler var. Mesela, Maarif Vakfı heyetine
ödenecek huzur hakkının olağanüstü hâlle ne ilgisi var? Adli Bilişim İhtisas
Dairesi kurulmasının olağanüstü hâlle ne ilgisi var? Bölge adliye
mahkemelerinde başkan ve başkanlar kurulunun tevzi, temyiz ve istinaf
konularındaki yetkilerinin yer değiştirilmesinin olağanüstü hâlle ne ilgisi
var? Ceza infaz kurumları için imar kanun ve yönetmeliklerinin uygulanmaması
noktasındaki istisnaların getirilmesinin olağanüstü hâl uygulamasıyla ne ilgisi
var? İnsansız hava araçlarının ne ilgisi var? İçişleri Bakanlığında müsteşar
sayısının 4’ten 5’e çıkarılmasının olağanüstü hâlle ne ilgisi var? Harita Genel
Komutanlığında Coğrafi Veri Merkezi kurulmasının olağanüstü hâlle ne ilgisi
var?
Bunun
yanında arkadaşlar, olağanüstü hâlle ilgili olmayan hususların yanında, ayrıca,
OHAL kanun hükmünde kararnamelerinde Anayasa’ya ve kanunlara aykırı
düzenlemeler de yer alıyor. Biraz önce Ünal arkadaşımız söyledi, Anayasa
Mahkemesinin 2015 tarihinde yaptığı iptale rağmen, aynı kelimelerle,
dershaneler kısmı, 5580 sayılı Yasa’nın 12’nci maddesi iptal edilmiş olmasına
rağmen, “dershaneler” ibaresinin ortadan kaldırılmasına rağmen aynı kelimelerle
tekrar önümüze kanun hükmünde kararnameyle getirilmesi.
Yine,
mahkeme kararı olmaksızın şüphelilerin taşınmazlarına el konulup kayyum
atanması. Ceza infaz kurumları için -biraz önce söylediğim gibi- imar
düzenlemesi ve tahsis ayrıcalığı getirilmesi. Mahkeme kararı olmadan kayyum
atanan şirketlerin TMSF’ye devrinden sonra, mahkemelerin sonucu beklenmeden
satış ve tasfiye işlemlerinin yapılması. Sadece İçişleri Bakanlığının
tespitiyle pasaportlara el konulması ve pasaport hakkının elden alınması.
Özellikle, yerelde çok büyük sıkıntılara yol açacak, AKP’nin kazanmadığı
belediyelerde bir baskı aracı ve bir alan açma alanı olarak kullanılan yatırım
izleme ve koordinasyon başkanlıklarına verilen yetkiler, özel hukuk tüzel
kişiliği ve kamu tüzel kişiliği verilmesi ve kamudan bütçe aktarılması ve
belediyelerin yapmadığı hizmetleri yaparak bu bedelleri de o ilgili belediyeden
alması gibi son derece mahzurlu bir hususu da yine kanun hükmünde kararnameyle
önümüze getiriyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN
ÜSTÜNDAĞ (Devamla) – Daha söyleyecek çok daha farklı aykırılıklar var ama sürem
bu kadar.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Elitaş…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – AK Parti grubu adına birinci bölüm üzerinde söz almak
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa
Elitaş.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 78’inci yıl dönümü,
rahmetle andığımızı ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin darbeler tarihini incelediğimizde geçmişte olumsuz
vesikasının olduğunu görürüz. 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti maalesef, çok
partili siyasi hayata geçtikten sonra -yani 1946 veya 14 Mayıs 1950’de-
siyasilerin, seçilmişlerin idaresine ancak on yıl tahammül edilebildi yani
sandıkla gelenin sandıkla gitmesi gerektiği ilkesi ancak on yıl bu memlekette
devam ettirilebildi. Hatırlarsanız, 14 Mayıs 1950’de mevcut seçim sistemiyle
Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla iktidara gelmişti, 1954 seçimlerinde aynı
devam etti, 1957 seçimlerinde de aynı şekilde Demokrat Parti halkın teveccühünü
kazanmış, iktidarını devam ettirmişti. Fakat, Demokrat Partinin halkın
teveccühüyle, milletin özgür iradesiyle seçilmesine tahammül edemeyenler,
sandıkla gelenin sandıkla gitmesini bekleyemeyenler maalesef darbe yaptılar. O
gün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki muhalefet partisinin genel başkanı “Eğer
böyle böyle yaparsanız sizi ben bile kurtaramam.” dedi ve hakikaten
kurtaramadı; hâlbuki “Seçimle gelen seçimle gider, hiç kimse seçilmişleri idam
edemez.” deme basiretini ve cesaretini gösterebilmeliydi. O gün Demokrat
Partinin yöneticileri içeri atıldılar…
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Siz idam istiyorsunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …idam edildiler, ana muhalefet partisinin genel başkanı “Sizi
ben bile kurtaramam.” dedi. Hâlbuki yapması gereken neydi?
AHMET
TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Önce söyledi, önce söyledi, o zaman söylemedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – 27 Mayıs tarihinde tanklara dur diyebilmeliydi ama onu
diyemediler.
AHMET
TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Önce onu söyledi, sonra… İdam edilmemesi için İsmet Paşa
mektup yazdı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – İşte onun için “Seçimle gelen seçimle gitmelidir.” çok doğru
bir söz. Ama “Sizi ben bile kurtaramam.” deyip o gün Demokrat Partiye karşı
yapılmış darbe girişimine tanklara durma yetkisi…
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Ne alakası var? Ondan aylar önce söylenmiş bir demecidir o.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …cesareti, basireti olan birisinin göstermemesinden kaynaklı
bir hâle geldi. Darbe geçmişini yapıyoruz, az önce değerli arkadaşımız dedi ki:
“Özeleştiri yapalım.” dedi, ben özeleştiri yapıyorum, Türkiye adına özeleştiri
yapıyorum.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Darbe günü mü demiş bunu?
MURAT
BAKAN (İzmir) – İdam konusundaki fikrinizi söyleyin, idam.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Arkasından 9 Mart hadisesi çıktı. Paşalar anlaşamadılar,
paşalar anlaşamayınca 12 Mart olayı ortaya çıktı. Eğer o günkü iktidardaki
kişiler şapkasını alıp gitmeseydi, paşaların yaptığı muhtıraya “Bu bize karşı
yapılmış, Hükûmete verilmiş bir muhtıradır, ben istifa ediyorum.” demeseydi,
dik durabilseydi “Seçimle gelen seçimle gider.” deseydi 12 Martı yaşamazdık. 12
Eylülde darbeciler geçmişten bir tecrübe kazandılar. Bütün siyasi parti genel
başkanlarını derdest ettiler, siyasi liderliği ortadan kaldırdılar, söyleme
hakkı olanların sözlerini kestiler. 12 Martta söyleme hakkı olanlar milletin
iradesine sahip çıkmaya çalışanlara hadi deme cesareti olsaydı, şapkasını alıp
gitmeseydi 12 Marttaki ilk hareket 27 Mayısın sonuçlarını bu millet 15
Temmuzdaki gösterdiği cesareti, basireti o gün gerçekleştirecekti.
12
Eylülde farklı bir hadise oldu. Siyasi partilerin, Cumhuriyet Halk Partisinin
Genel Başkanını, Adalet Partisinin Genel Başkanını, Millî Selamet Partisinin
Genel Başkanını, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanını, toplumun doğal
liderlerini derdest ederek onların konuşmasını engellediler.
28
Şubat oldu. 28 Şubatta o gün postmodern darbeye Türkiye Büyük Millet Meclisi
karşı durabilseydi “Ne yapıyorsunuz siz, seçimle gelenlerin milletin iradesine…”
Bugün 10 Kasımda ne yazıyor: “Hâkimiyet bilâ kayduşart milletindir.”,
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Kemal Atatürk imzalı sözün arkasında
durabilseydik, 28 Şubattaki darbecileri, postmodern darbe yapanları
alkışlamasaydık, Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuzda gösterdiği cesareti
-AK PARTİ’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi, milletvekilleriyle burada, 110’un üzerinde
milletvekili darbecilere karşı dik duruş sergilediyse- ölümle burun buruna
olmasına rağmen bombaların altında çalışmasını devam ettirme basiretini o
günlerde göstermiş olsalardı bunlar başımıza gelmezdi. Onun için öz eleştiri
yapıyorum. 28 Şubatta imam-hatipleri kapattırıp cemaatin okullarına bu millet
mahkûm edilmeseydi 28 Şubatın sonuçlarından bu noktaya doğru gelinmezdi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın
değerli milletvekilleri, çok önemli bir şey, çok önemli bir şey; Apo’nun
yakalanışı 15 veya 16 Şubat 1999, FETÖ’nün Türkiye’yi terk edişi Mayıs 1999;
birini verdiler, öbürünü aldılar. Şimdi, eğer 14 Mart 2008 tarihinde AK PARTİ’yi
kapatma davasında “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” diye ifade etmeseydik,
yargı darbesi ortaya çıkarken “Ne yapıyorsunuz siz? Seçilmişler ancak sandıkla
gider.” deme basiretini gösterseydik... Ki 70 milletvekili, 39 aktif -geriye
kalanların, aktif olmayan- toplam 70 milletvekili; biri de bendim, kapatma
davasında yasaklanacak milletvekillerinin içerisinde biri de bendim. O gün eğer
“Şeriatın kestiği parmak acımaz.” ifadesini kullanmak yerine “341
milletvekiliyle, milletin tercihiyle, teveccühüyle gelmiş bir iktidara karşı
nasıl yargı darbesi yapılabilir, nasıl kapatma davası açılabilir!” diye
cesaretle savunabilmiş olsaydık 15 Temmuzun ayak izlerini o günden kesmiş
olurduk. Onun için, bakın değerli milletvekilleri; 15 Temmuzda bu millet
tankların önüne yattı, tankların üstüne çıktı; bir başı örtülü kadın ile bir
başı açık kadın kamyona bindi, darbeyi durdurmak için elinden gelen gayreti
gösterdi. O gün Türk milleti bir ve beraberce darbecilere, 27 Mayısta
yapamayanlara, 12 Martta yapamayanlara, 12 Eylülde cesaret gösteremeyenlere, 28
Şubata “Dur!” diyemeyenlere, AK PARTİ kapatma davasında “Ne yapıyorsunuz?
Seçimle gelen seçimle gider.” diyemeyenlere büyük bir ders verdi.
Bugün,
eğer o gün o millet tankların önüne çıktıysa bir liderle çıktı. 27 Mayıs varken
Türkiye’de lider yoktu. Darbeye “Dur.” diyecek, “Seçimle gelen seçimle gider.”
diyebilecek bir lider olmadığından dolayı 27 Mayısta halk önüne çıkıp cesaret
edemedi. 12 Martta da bir lider yoktu, onlara “Niye muhtıra veriyorsunuz?”
diyemediği için 12 Mart gerçekleşti. 12 Eylül farklı olabilir. 12 Eylülde alıp
hepsini Hamzaköy’e koydular. Ama, 28 Şubatta olduğu gibi…
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Çok ayıp, ikisini karşılaştırmak çok ayıp.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - …2008 AK PARTİ kapatma davasında olduğu gibi eğer bunlara
“Dur.” diyebilseydik, olmazdı.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Tayyip Erdoğan televizyona çıkmadan önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun
açıklaması var.
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) – Tayyip Erdoğan açıklamadan önce herkes açıklama
yaptı. İlk açıklamayı Genel Başkanımız yaptı, daha sonra da Başbakanınız yaptı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Ama, 15 Temmuzda bir lider çıktı. 15 Temmuzda lider dedi ki:
“Ey milletim, senin idarene kimse gem vuramaz. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.’ ilkesini kimse değiştiremez, meydanlara!” dedi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O liderin sayesinde bugün Türkiye demokrasisini devam
ettirmeye çalışıyor.
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) – Yanlış söylüyorsunuz, yanlış. Önce ilk açıklamayı
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli yapmıştır. Onun açıklamalarıyla
milletimiz tankların üzerine çıkmıştır. Doğruları ifade etmiyorsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Hep beraber biz öz eleştiri yapalım. O öz eleştiriyi devam
ettirelim.
Onun
için değerli milletvekilleri, bugün artık tarihe bir damga vurulmuştur.
AKIN
ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Öz eleştiri suçlamaya dönüştü.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Sen öz eleştiri yapmıyorsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - 15 Temmuz, tarihe vurulan damga… Artık bu milletin efendisi
bu millettir. 79 milyon kişi bu milletin tek tek sahibidir. Asker, sivil
bürokrasinin “O ülkenin kurucusu, sahibi benim.” deme zamanı bitti. Dağdaki
çoban da, üniversitedeki profesör de “Bu ülkede söz hakkı hissen eşittir
kardeşim.” dediği gün 15 Temmuz günüdür. Geçmişteki yapılan yaşadığımız hadiselerden
hepimiz beraber ders çıkaralım “Nerede hatalar yaptık…
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Siz hiç yapmamışsınız!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - …27 Mayıstan başlamak üzere o gün cesaretle, basiretle
durabilseydik ne olurdu?” diye. Eleştirmek adına demiyorum, topluca
eleştiriyorum, hepsini söylemeye çalışıyorum. Bununla ilgili yapacağımız
özeleştiriyle birlikte biz bundan sonra 15 Temmuzdaki halkın temsilcileri gibi
davranabildiğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak devam ettiğimiz, onların
vekilleri olarak gayret gösterebildiğimiz sürece, inşallah, bundan sonra kimse
darbe yapamayacaktır, tevessül edemeyecektir.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Başbakan benzin istasyonunda saklanırken Kemal Kılıçdaroğlu ile
Devlet Bahçeli açıklama yaptı kardeşim. Ayıptır ya!
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
ERHAN
USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Altay…
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Gerçi biraz sonra bölümde şahıs adına söz hakkımız var
ancak…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ben grup adına konuştum.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Sayın hatip güzel bir öz eleştiri yaptı aslında, katıldığım
yerler de var ama 2’nci Genel Başkanımıza yönelik 27 Mayısla ilgili bir
değerlendirme yaptı, bu bizi incitmiştir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, “dur” deseydi dedim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Ona bir cevap hakkı… Yani sataşmadan dolayı söz istiyorum.
Ya da konuşmamı altı dakika yaparsanız birleşik yapayım yani ama bu bir
sataşmadır.
BAŞKAN
– Konuşmanızı altı dakika yapayım, peki.
Sayın
Usta.
ERHAN
USTA (Samsun) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
Şimdi,
15 Temmuz bir badiredir, bir sıkıntıdır. Yani bu sıkıntıyı biz millet olarak
atlattık. Az önce ifade ettim, “Sayın Cumhurbaşkanı”, yani “şu lider, bu lider”
şeklindeki bir yaklaşım son derece yanlış bir yaklaşımdır.
MEVLÜT
KARAKAYA (Adana) – Yenikapı ruhuna aykırıdır.
ERHAN
USTA (Samsun) – Burada toplum bir bütün hâlinde hareket etti. Sayın
Cumhurbaşkanının çağrısı olmadan önce…
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Sokaktaydık.
ERHAN
USTA (Samsun) – …Sayın Devlet Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Merkezine gitti, oturdu, ışıklar yandı; milliyetçi, ülkücü gençler sokaklara
indi, daha hiçbir çağrı yok.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Hah, özü budur.
ERHAN
USTA (Samsun) – Şimdi, bunları görmeden, “Şu oldu, bu oldu.”, buralardan pay
çıkarmaya çalışmak son derece yanlıştır.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Ayrıştırma.
ERHAN
USTA (Samsun) – Bunu lütfen yapmayın, bu ayrıştırıcı dilden vazgeçin.
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) – Cumhurbaşkanı siyasi parti lideri değil, ülkenin lideri
ya, cumhurun başkanı, ondan bahsetti.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Hayır, ülkenin Cumhurbaşkanı, lideri değil.
ERHAN
USTA (Samsun) – Bu konuda sizi ikaz ediyoruz. Böyle bir şey olmaz. Bu dilden
vazgeçmek lazım.
MEVLÜT
KARAKAYA (Adana) – Yenikapı ruhuna aykırı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sataşmadan söz verin de söz hakkı kullanalım.
BAŞKAN
– Sayın Usta, teşekkür ediyorum, kayıtlara geçmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 15 Temmuzda bu millet küllerinden yeniden doğdu, bir uyanışa
geçti. Aslında hepimizin gördüğü, bildiği kadarıyla da, 27 Mayısın da, 12
Martın da, 12 Eylülün de, 28 Şubatın da, 27 Nisanın da bu millet hesabını 15
Temmuzda gördü ve hep birlikte gördük, bütün siyasi partiler, bütün bir millet,
bunu hepimizin çok iyi idrak etmesi lazım ve bu ruhu hepimizin muhafaza etmesi
lazım diye düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
Şimdi
gruplar adına son söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.
Buyurun
Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, muhterem vatandaşlar; konuşmama başlamadan önce Büyük Önder
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle ve şükranla anıyorum.
Millet
olarak binlerce yıllık Türk tarihine damgasını vuran asrın lideri Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ü daha fazla okumak ve daha fazla anlamak zorundayız. Onun,
karanlığı aydınlatan ışığı çocuklarımız için ayrı, askerlerimiz için ayrı,
devlet adamlarımız ve siyasetçiler için başarılı ufuklar sunmaktadır.
Atatürk,
vatana hizmet aşkıyla Afrika çöllerinde koşturmuş, Çanakkale’de ve Gelibolu’da
destan yazmıştır. İstanbul’un işgalinden sonra, koca bir milleti ayağa
kaldırmak üzere Anadolu’ya geçmiştir. Atatürk gün yüzü görmeyi unutan Türk
milletine “Ya istiklal ya ölüm!” derken elinde silahı, en önde çarpışmıştır.
Onun askerî dehası neticesinde dünya halk tarihi literatürü zenginleşmiş,
“Türk” adı yeniden Türk sahnesinin en müstesna köşesinde yerini almıştır. Bugün
hayırla yâd ettiğimiz Ata’mızın devlet adamlığı ise bu coğrafyada eşi benzeri
görülmemiş reformları hayata geçirmiş ve milletimizi muasır medeniyetlerden
biri hâline getirmiştir.
Atatürk’ü
gerçekten anlamak onu gönüllerde hissetmekle mümkündür. Atatürk ağız dolusu
laflarda değil zihinlerde yer bulmalıdır. Gazi Meclisimiz onun ve yüce Türk
milletinin eseridir, cumhuriyetimiz onun eseridir. O hiçbir zaman tek adamlığı
tercih etmemiş, elindeki onca imkân ve araca rağmen Türk milletinin istişare
kültürünü canlı tutarak özde demokrasinin taşlarını kendi elleriyle döşemiştir.
Bir devlet adamının, bir liderin nasıl caydırıcı olması gerektiğini gösteren
Atatürk diğer yandan ise yurtta ve dünyada barış ve huzurun inşası için canla başla
mücadele etmiştir. Onun sofrasında bulunan nice krallar ve cumhurbaşkanları
Ata’mızın fikirlerinden feyzalmış, onunla dostluklar geliştirmeye çalışmıştır.
Bir bozkurt gibi düşmanın kalbine korku salan Atatürk, Türk ocağı yandığı
sürece kalplerde ve zihinlerde yaşayacak, onun öğretileri ve telkinleri bu
toprakların ve insanının daima koruyucusu olacaktır.
Bu
vesileyle ifade etmek isterim ki Türk milleti hepimizin ortak Ata’sını, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü siyasi maksatlarla kullanan istismarcıları tek tek
görmektedir. Daha Türk milletinin adını bile telaffuz edemeyenleri dikkatle
seyrediyor ve takip ediyoruz; Türk’e mezar kazanların avukatlığını yapan sözde
Atatürkçü, özde Türk düşmanlarını takip ediyoruz; Ata’mızı yürekten hissetmeyen
çelenk tüccarlarını bir bir not ediyoruz ve en sonunda, tıpkı Ata’mızın ifade
ettiği gibi, geldikleri gibi gidecekleri günü sabırla bekliyoruz.
Yeri
gelmişken, müstemleke valisi gibi hareket eden bazı büyükelçi ve Avrupa Birliği
Komisyonu üyelerinin özellikle belli Meclis grup ziyaretlerini ve siyasi ayak
oyunlarını bölücü faaliyetlere bir destek olarak değerlendiriyor ve açıkça
kınıyorum. Şimdi bu ülkelere soruyorum: Sizin ülkenizde terör propagandası
yapan, terör örgütü üyesi olan, teröre destek veren, özel araçlarında silahlarla
yakalanan, bu gibi suçlamalarla yargılanmak istenilen kişilere siz ne
yapardınız? Siyaseti ne için yapıyoruz? Önce ülkemizin ve vatanımızın birliği
ve daha sonra ülkemizin vatandaşlarının huzuru ve mutluluğu için yapıyoruz.
Biz
15 Temmuzu bir darbe girişimi olarak görmüyoruz, 15 Temmuzu ülkemizin işgali,
parçalanması için yapılan bir hareket olarak görüyoruz. O yüzden 15 Temmuz günü
ülkemizin bölünmesini engelleyen başta Genel Başkanımız olmak üzere, tüm siyasi
parti başkanlarına, Başbakana, Cumhurbaşkanına ve o tankların, o kurşunların
önüne canlarını siper eden yüce Türk milletine, hepsine birlikte
teşekkürlerimizi buradan bir kez daha, ayırt etmeden ifade etmek istiyorum.
Meşruiyeti
Avrupa Birliği parlamenterlerinde, yabancı misyon görevlilerinde veya evrensel
demokratik prensiplerde arayanlara rahmetli Atatürk’ün ifadeleriyle çağrıda
bulunmak istiyorum: Bireysel çıkarlarını düşmanların siyasi hedefleriyle
birleştirebilecek gafillerin ihanetlerine karşı uyanığız ve uyanık olmaya devam
edeceğiz. Bir Türk “Bitti.” demeden önce hiçbir şey bitmeyecek. Birlik ve
beraberliğimize yönelik tüm tehditler, Türk milletinin çelikten iradesi karşısında
bozguna uğrayacaktır.
Burada
önemli olan nokta, Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi, siyaset yaparken şunu
hiçbir zaman unutmamamız gerekir: “Önce ülkem ve milletim, sonra partim.”
demeyi hepimiz gönülden, içtenlikle ve inanarak ifade etmeli ve bu doğrultuda
hareket etmeliyiz.
Hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Yurdakul.
Şimdi
şahıslar adına ilk söz Erzincan Milletvekili Serkan Bayram’a aittir.
Buyurun
Sayın Bayram. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SERKAN
BAYRAM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl
kapsamında bazı düzenlemeler yapılması hakkındaki kanun hükmünde kararname
kapsamında birinci bölüm üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bugün,
Türkiye Cumhuriyeti’mizin kurucusu olan Ulu Önder Atatürk’ün aramızdan
ayrılışının 78’inci yıl dönümü. Onu bir kez daha saygı ve rahmetle yâd ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Maarif Vakfı Kanunu’nun 1’inci bölümüne yapılacak ek düzenlemeyle “Mütevelli
heyetine ödenecek huzur hakkı Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenir.”
ibaresi eklenecektir. Maarif Vakfı çok önem arz etmektedir. Şu yaşadığımız
günlerde yurt dışındaki eğitim okulları ülkemizin gerçek millî çıkarlarına
hizmet etmesi açısından çokça önem arz etmektedir. “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” anlayışıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının
eğitim ihtiyacını gidermek, onların ana vatanlarıyla bağlantılarını sağlamak,
ülkemizin eğitim alanında sahip olduğu birikimi insanlığın hizmetine sunmak
ilkesiyle insanlığın ortak birikim ve değerlerini esas alarak örgün ve yaygın
eğitim hizmetleri vererek geliştirmek ve faaliyet gösterdiği ülkenin mevzuatına
uygun diğer eğitim faaliyetlerini de yürütmek amacıyla Gazi Meclisimiz 28
Haziran 2016 tarihinde kabul edilen yasayla ve Resmî Gazete’de onaylanarak
Maarif Vakfı Kanunu’muz yürürlüğe girmiştir. Günümüzde dünyanın her köşesinde
okul açmış olan Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkeler bu işi Türkiye Maarif
Vakfı benzeri yapılanmalarla gerçekleştirmektedir. Alman Goethe Enstitüsü,
Fransız Kültür Ajansı bu tarz çalışma biçimiyle dünyada binlerce okula
ulaşmıştır. Bizim de hedefimiz Maarif Vakfı vasıtasıyla 170 ülkede değil, 193
ülkede hizmet vermektir. Bizim gibi kadim kültüre sahip bir ülkenin dünya
sahnesine bırakacağı en derin iz insan yetiştirme sürecine talip olmakla mümkün
olacaktır. Dünya genelinde söz sahibi olan okullarımızdan ülkemizin de
elçiliğini yapacak, aynı zamanda o ülkelerin bilim, kültür, değer ve bilimsel
birikimlerini de ülkemize getirecek, vatanına, milletine bağlı, millî değerlere
saygılı binlerce öğrenci yetiştirecek, Türkiye’nin 2023 vizyonuna yakışır,
ülkemizin hedeflenen amaçlara ulaşmasına en büyük katkıyı sağlayacaktır.
Değerli
milletvekillerimiz, uluslararası arenada faaliyet gösteren terör örgütleri
amaçlarına ulaşabilmek için ya insanların eğitim almalarını engelleyerek
insanları cahil bırakmayı -yani bölücü terör örgütü gibi- ya da eğitimi
kendileri içinde robotlaştırmış bireyler yetiştirmek için -bu da FETÖ gibi-
kullanmayı hedeflemiştir. Bu iki yöntem de uluslararası toplum için öncelikli
bir tehdit oluşturmaktadır. 15 Temmuz 2016’da Fetullahçı terör örgütü
tarafından Türkiye’de gerçekleştirilen kanlı darbe girişimi, bu terör örgütünün
yönettiği eğitim kurumlarında beyinleri yıkanan insanların hiçbir hukuk ve
insani sınır tanımadıklarını göstermiştir. Zaman, her şeyin en iyi şekilde
tecelli edebildiği bir zaman ve yeni şeyler söyleme zamanıdır. Dağ ne kadar
yüce olsa da aşılmaz değildir. İnşallah, önümüzdeki yıllarda hep birlikte
Türkiye Maarif Vakfının yurt dışındaki okullarını gururla ve mutlulukla ziyaret
edebilme heyecanını da hep birlikte yaşayacağız.
Devlet
Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi…
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, herhâlde bir müdahale etmeniz gerekiyor. “Sayın
Cumhurbaşkanımız” yerine “Devlet Başkanımız” diye hitap etti. Herhâlde bir
müdahale etmeniz gerekiyor.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sözünü düzelt. Devlet Başkanı değil, Cumhurbaşkanı.
SERKAN
BAYRAM (Devamla) – “Maarif, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve milletinin vakfıdır,
onlar 170 ülkede varız diyorlarsa biz de 170 ülkenin tamamında var olacağız.
Unutmayın, mücadelenin ana unsuru iyi yetişmiş insan, birlik, beraberlik ve
kardeşliktir.”
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Meclis Başkanının düzeltme yapması lazım. Ben başka bir şey
dersem siz düzeltmeyecek misiniz?
SERKAN
BAYRAM (Devamla) – Bu vesileyle yüce Meclisi ve heyetinizi en samimi duygularla
selamlıyor, hepinize teşekkürler ve şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bayram.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, yanlış ifadeyi düzeltmeniz gerekmez mi?
BAŞKAN
– Şimdi, şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı İstanbul Milletvekili Engin
Altay.
Buyurun
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, herkesi düzeltiyorsunuz, bu lafı niye düzeltmediniz?
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Ben, size şimdi “Sayın Adana Milletvekili” desem
düzelttirirsiniz.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Altay.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, niye düzeltmediniz bu lafı?
MURAT
DEMİR (Kastamonu) – Niye rahatsız oluyorsunuz?
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Rahatsız oluyoruz, ne olacak? Rahatsız olmayacağımız şeyi sana
mı soracağız?
BAŞKAN
– Sayın Altay, size bir dakika ilave yapacağız, süreniz altı dakika.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Elitaş biraz önce on dakikalık bir öz eleştiri konuşması yaptı.
Söylediklerinin bazıları doğru.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İkisi hariç hepsi doğru.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 1960 doğru.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, darbelerin
meşruiyeti olmaz. Sadece darbeleri meşru göstermeye matuf, makul görülmesine
zemin hazırlayıcı kimi iş ve işlemler yapılır ve bu hep böyle olmuştur.
Bu iş ve işlemler de genellikle şöyle bir yolla yapılır: Yaşam tarzı
üzerinden siyaset, inanç aidiyeti üzerinden siyaset, etnik aidiyet üzerinden
siyaset yapmak yoluyla toplum önce bir ayrıştırılır, kutuplaştırılır,
kamplaştırılır, ülkede gerilim, kaos ortamı yaratılır, insanlar birbirine
düşürülür, kardeş kardeşe kırdırılır, sonra duruma el koyma bahanesiyle, kardeş
kanını akıtmayacağız bahanesiyle Türkiye’de birileri yönetime el koyar. 15
Temmuzu bundan önceki müdahalelerden farklı kılan hususlar var. Ama 15 Temmuzun
özünde de geriye dönük bu yaşam tarzı üzerinden yapılan siyaset, inanç aidiyeti
üzerinden yapılan siyasetin izlerini görmek mümkün.
Şimdi, ben öteden beri şunu söylüyorum ve partimizin düşüncesi de
budur: 27 Mayısın 12 Eylülle bir farkı yoktur. 28 Şubatın 12 Marttan bir farkı
yoktur. Bunu ben ilk defa söylemiyorum, söylediğimiz bir şeydir.
Şunu size yakıştıramadım: 2’nci Genel Başkanımızın 27 Mayısla ilgili,
27 Mayısa müdahalesi ya da idamların engellenmesi noktasında yaptıklarından
bihaber olabilirsiniz yani bilmeyebilirsiniz. Size bir tane tavsiyem var:
Merhum Menderes ailesinin yaşayan çocukları var, torunları var. Onlardan
biriyle bir temas ediniz, merhum Menderes’in eşinin İsmet Paşa’yla yaptığı
görüşmeleri, orada konuşulanları, İsmet Paşa’nın bu konudaki girişimlerini
lütfen öğreniniz. Geçmişi karalamak en kolay şeydir. İsmet Paşa’yı sevmeyebilirsiniz,
saygıyla da karşılarım. Yani ben saygı duymam ama bu düşüncenizi söyleminize
saygı duyarım en azından. Merak ederim İsmet Paşa size ne yaptı? Merak ederim
size İsmet Paşa ne yaptı?
Bakın,
şunu da doğru bulmadım: Ben, “Yaşam tarzı üzerinden, insanların kılığı kıyafeti
üzerinden siyaset yanlış.” diye bağırıp duruyorum. Siz biraz önce dediniz ki:
“Tankın üstüne başörtülü de çıktı, başörtüsüz de çıktı.” Olmadı, olmadı; yine
ayrıştırdınız. Buna gerek yok. Baş kapatmakla laiklik elden gitmez ama baş
açmakla da din elden gitmez. Bu ayrışmadan bir vazgeçin. (CHP sıralarından
alkışlar) Buradan siz kurtulacaksınız ki millet kurtulsun. Yani insanların
inançlarını, Hükûmetiniz, sömürmekten vazgeçsin. Yapmayın, buna gerek yok. Bunu
yaparak toplumu ayrıştırmaktan başka bir şey yapmayız.
Ayrıca,
12 Mart 1971’de -hani hep birilerini suçluyorsunuz ya- 12 Eylül 1980’de, hatta
28 Şubatta ve sizin pek darbe saymadığınız, altına kurşungeçirmez araç
aldığınız 27 Nisan elektronik muhtırası noktasında…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Darbe, darbe o. Onu unuttum bak, o doğru.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - …şimdi “Türkiye'nin lideri.” dediğiniz, neredeydi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – “Haddini bil.” dedi o zaman.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Hayır, hayır, onun bir sesi çıktı mı?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - 27 Nisanda “Haddini bil.” dedi.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Dört gün sonra söyledi, konuşma. Dört gün bekledi, ondan
sonra söyledi. Dört gün 27 Nisana bile sustu sizin lideriniz.
Buradan
şunu çıkarmak istemiyorum: Bu darbe ordu içinde bir kalkışmaydı. TSK’nın komuta
kademesi içerisinde bir hiyerarşik darbe değildi, rahattınız yani herkes bir
parça rahattı. Merak ediyorum, komuta kademesi içinde olsaydı acaba ne
olacaktı?
Bir
şeyi daha merak ediyorum, madem açtınız: Özel hukuk olarak ben Binali Bey’i çok
severim ama 15 Temmuz gecesi Sayın Bahçeli’den ve Sayın Kılıçdaroğlu’ndan sonra
Binali Bey’den millet bir ses duydu. Neredeydi?
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yapmayın ya!
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Bak, bu “Neredeydi?”lere girmeyelim ama, girersek bir yere
varamayız. Bunlar yanlış işler. “O oradaydı, bu buradaydı, şu şuradaydı…”
Gergin, soğuk, katı, ağır bir geceydi hepimiz için. Lider tek başına şu
zannediliyorsa, gene yanılgı içindesiniz: Lider WhatsApp’tan mı, FaceTime’dan
mı, bir yerden konuşuyor ve millet sokağa çıkıyor. Yani “Lider konuşmasa bu
millet sokağa çıkmayacaktı.” gibi bir algıysa, o da yanlış. Elbette etkisi
olmuştur, hiçbir itirazım yok ama 15 Temmuzun püskürtülmesinde… Bu darbe
Parlamentoya, demokrasiye, siyaset müessesesine, hepimize yapılmıştır ama
öncelikle, siz iktidarda olduğunuz için öldürmeye sizden başlayacaklardı, sonra
bize geleceklerdi.
Ama,
burada, öncelikle Sayın Bahçeli’nin de, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da hakkını
teslim etmeniz lazım. Bunu tek başına Tayyip Erdoğan engellemiş değildir. Öyle
olması için…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Onun için “Yenikapı” diyoruz zaten.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Şunu yapsaydı kabul ederdim: Çıksaydı, bulunduğu yerde bir
tankın üstüne çıksaydı… Diyecek ki: “Tank vardı da ben mi çıkmadım?” E, hani,
neredeydin sen? Etrafında tank yok senin. Böyle şey olur mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Samimi olalım, yapıcı olalım, sahici olalım. Bu darbe
milletin direnişiyle engellenmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Katılıyorum.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Bunun altını çiziyorum ve 27 Mayıs bütün darbelerin anasıdır.
27 Mayıs olmasaydı, 12 Mart da olmazdı, 12 Eylül de olmazdı, 28 Şubat da
olmazdı, 27 Nisan da olmazdı, 15 Temmuz da olmazdı. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak düşüncemiz de budur.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – 27 Mayıs engellenebilir miydi Başkan?
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Sen o zaman dünyada olsaydın kesinlikle engellenirdi! Bütün
kusur senin dünyada olmaman!
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz, çok sağ olun Sayın Altay.
Soru-cevap
yok.
Böylece,
birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.09
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.27
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
425 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır.
Son okutacağım iki
önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 425
sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Osman Aşkın Bak Ramazan
Can
Amasya Rize Kırıkkale
Mahmut Atilla Kaya Kerem Ali Sürekli Mustafa
Elitaş
İzmir İzmir Kayseri
MADDE 82- 17/6/2016
tarihli ve 6721 sayılı Türkiye Maarif Vakfı Kanununun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasına "Mütevelli Heyetine ödenecek huzur hakkı ise Milli Eğitim Bakanı
tarafından belirlenir." cümlesi ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(3) Vakıf
tarafından yurtdışında görevlendirilen okul yöneticileri ve öğretmenler
15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü maddesi
kapsamındaki Hükümetçe, hususi idarelerce veya belediyelerce resmî vazife ile
dış memleketlere gönderilenlere veya dış memleketlerde vazifeye alınanlara
tanınan haklardan faydalanırlar."
BAŞKAN – Şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 425
sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin Kanun Hükmünde
Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nurhayat Altaca Kayışoğlu Erkan Aydın Akın Üstündağ
Bursa Bursa Muğla
Fatma
Kaplan Hürriyet Okan
Gaytancıoğlu Kazım
Arslan
Kocaeli Edirne Denizli
Uğur
Bayraktutan
Artvin
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Erhan Usta Kadir Koçdemir Ahmet Selim Yurdakul
Samsun Bursa Antalya
Erkan Haberal Mevlüt Karakaya Baki
Şimşek
Ankara Adana Mersin
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki ilk önerge üzerinde Mersin Milletvekili Baki Şimşek konuşacaktır.
Buyurun Sayın Şimşek.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 674 sayılı OHAL
Kapsamında Bazı Düzenlemelerin Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime
başlamadan önce, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak, yıkılmakta olan bir
imparatorluğun küllerinden yeni bir cumhuriyeti kurmak için yola çıkan ve Millî
Mücadele’yi başlatan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve minnetle anıyoruz
ve arıyoruz, yeni bir Mustafa Kemal Atatürk arıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuzda, bu milletin topuyla tankıyla bu milletin
evlatlarına kurşun sıkan hainlere karşı iktidarıyla muhalefetiyle elbirliğiyle
hareket ettik. Burada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ilk açıklamayı Sayın
Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli yapmış olmasına rağmen buradan bir oy
devşirme, siyasi rant sağlama hesabına hiçbir zaman girmedik çünkü mevzubahis
vatandı. Yalnız, siyasi öz eleştiriler yapılırken burada herkesin kendine bir
pay çıkarma yarışı içerisinde olduğunu görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz, gerçekten Türkiye’nin en kanlı darbe girişiminin
yaşandığı gündü. Bununla ilgili de devletimiz, 15 Temmuzdan bu tarafa,
iktidarıyla muhalefetiyle mücadele ediyor. Yalnız, çıkartılan kanun hükmünde
kararnamelere bakıyoruz, rektörlük seçimleriyle darbenin ne alakası var,
rektörlük seçimleriyle kanun hükmünde kararnamenin ne alakası var? Şimdi, bir
kanun hükmünde kararname çıkartıyoruz, YÖK’ten 3 kişilik liste geliyor,
Cumhurbaşkanı beğenmezse geri gönderiyor. Yeni bir liste geliyor, onu da
beğenmezse istediğini atıyor. Aslında, bu kanun hükmünde kararnameye şunu yazmanız
lazımdı: “Cumhurbaşkanı istediği şahsı direkt rektör olarak atayabilir.” Hiç
dolandırmaya gerek yok.
Ben,
AKP Grubunun bununla ilgili de bir siyasi öz eleştiri yapmasını bekliyorum.
Türkiye 15 Temmuza bir günde gelmedi. Çözüm süreci, çözülme süreci, barış
süreci adı altında, terör Hakkâri’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da yaşanıyordu;
akil adamlar Kayseri’ye, Sivas’a, Malatya’ya gönderildiler. Terörün olduğu
bölgeye gönderilip o insanlar ikna edilmeye çalışılmadı, Anadolu’da, terörle
ilgisi, alakası olmayan, sadece şehitler gelen bölgeye akil adamlar gönderildi.
Bununla ilgili de bir öz eleştiri yapmanızı bekliyoruz.
Habur’a,
PKK’lıların ayağına davul zurnalı karşılamalarla devletin hâkimleri, savcıları
gönderildi. Bununla ilgili de bir öz eleştiri yapmanızı bekliyoruz.
15
temmuz şehitleriyle alakalı yasalar çıkarıldı. Geçen hafta ben Mersin’deyken
bir hemşehrim yanıma geldi. Şehit ve gazi yakınlarına devlet KDV’siz araç
satıyor, araç almak için müracaat ediyor, verilen cevap şu: “15 Temmuz
şehitleri ve gazilerine biz KDV’siz araç verebiliyoruz.” Şehitleri bile
ayırdık. Bu devlet için Hakkâri’de, Çukurca’da canlarını ortaya koyanlar ile 15
Temmuzda tankın topun önüne yatanların bizim açımızdan bir farkı yoktur, her
ikisi de bu ülke için şehit olmuşlardır. Ama maalesef bunlarla ilgili
yaptığımız düzenlemelerde bile adil davranmadık.
Bugün
Hükûmet “Her şeyi biz yaptık.” diyor. Türkiye’de Boğaziçi Köprüsü, bugün “15
Temmuz Şehitler Köprüsü” yaptığımız köprü 1973 yılında yapıldı, AKP kurulmadan
otuz yıl önce yapıldı. On beş yıl sonra, 1988 yılında Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü yapıldı. Teknoloji bu kadar gelişmesine rağmen Yavuz Sultan Selim
Köprüsü’nü ancak 2016 yılında yapabildik. Onun için her şeyde “Biz yaptık,
bizim dediğimiz doğru.” mantığıyla yaklaşmanın doğru olmadığını, bu ülkede
iktidarıyla muhalefetiyle, hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğini
düşünüyorum.
Türkiye’de
-devletin yaptıklarını söylüyorum, özel sektör hariç- sadece Atatürk Barajı’nın
ürettiği elektrik sizin döneminizde, AKP döneminde yapılan bütün barajların
ürettiği elektrikten daha fazladır. Ama açılışlar yapılıyor, bu kadar baraj
açtık, bu kadar tesis açtık, yine her gün elektrik kesintileri yaşanıyor.
Teknoloji bu kadar gelişti, 2016 yılında düzenli elektrik kesintileri
yapıyoruz. Hâlâ Türkiye’nin sorunlarını maalesef çözemiyoruz.
Bu
duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Şimşek.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyet.
Buyurun
Sayın Kaplan Hürriyet. (CHP sıralarından alkışlar)
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün
büyük bir devrimciyi selamladık. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
öldüğünü sananlar var.
Sevgili
Ata’m, senden hâlâ korkuyorlarsa ölmemişsin demektir. Senden ne kadar
korktularsa o kadar yasakladılar, ne kadar tahammül edemiyorlarsa o kadar
silmeye çalıştılar. Ancak bu karanlık zihniyetin korkularına ve
tahammülsüzlüklerine asla yenilmeyecek bu millet. Kurduğun laik, demokratik,
hukuk devletini yıkmak isteyenlere karşı emanetin olan Türkiye Cumhuriyeti
devleti sonsuza kadar yaşayacaktır. Bazı borçlar vardır ki ödeyemezsiniz. Sana
borçluyuz. Andın andımızdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgi, özlem, minnet ve
saygıyla bir kez daha buradan anıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci
maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu KHK’yla getirdiğiniz KPSS’siz
sözleşmeli öğretmenlik düzenlemesi hakkında konuşmak istiyorum.
Bakınız,
14 Mart 2014 tarih ve 6528 sayılı 12’nci maddeyle aynı bu düzenlemeyi
getirmiştiniz bir zamanlar ve partimiz tarafından bu madde Anayasa Mahkemesine
götürülmüştü ve Anayasa Mahkemesi tarafından 2015 yılında iptal edilmişti.
Şimdi, aynı düzenlemeyi bu kanun hükmünde kararnameyle bir kez daha
getiriyorsunuz ve maalesef fırsatçılık yapıyorsunuz. Adaletsizliğin iyice
dibine vurdunuz ve özel dershane, etüt eğitim merkezlerinde altı yıl çalışmış
olanların KPSS’ye girmeden sözleşmeli öğretmen olarak atanabilmelerini
sağlıyorsunuz.
Öğretmen
kadrolarına atanabilmek için öğretmenlerin KPSS ve eğitim bilimleri testine
girmeleri gerekiyor, ardından öğretmenlik alan bilgisi testine giriyorlar. Bu
sınavların sonuçlarına göre de kontenjana ve puan üstünlüğüne göre atamaları
yapılıyor. İşte, bu süreçleri yıllardır geçmek zorunda bırakılan öğretmenler
sizlere soruyor: “Biz de altı yıl dershanede çalışıp sınavsız atanabilirdik.
Yıllardır neden bu sınavlara hazırlanıyoruz?” Hatırlar mısınız, geçtiğimiz yıllarda
kopya skandallarıyla çalkalanan ÖSYM “Emeğiniz emanetimizdir” yazılı kalemleri
adaylara dağıtmıştı ve adaylar sınavların pek çoğuna bu yazılı kalemlerle
girmişti. Bir tarafta, “emeğiniz emanetimizdir” anlayışıyla sınav yapan ÖSYM,
diğer tarafta sınavsız öğretmen alan Millî Eğitim Bakanlığı. Bu da tam bir
tezat olarak karşımızda kapı gibi durmaktadır değerli milletvekillerim.
İnsanların
emekleri, onların çocukları gibidir. Eğer emeklerini boşa çıkaran bir davranış
gerçekleştirirseniz hayatın zorlu koşullarında onların tutunmalarını sağlayan
dalları kırmış olursunuz. Öğretmen olmak için ağızlarıyla bir kuş tutmadıkları
kalan, seneler boyunca kitaplara gömülü bir şekilde yaşayan insanlar nasıl
sınav stresi yaşamaktadır bilir misiniz? En son, vekili bulunduğum
Kocaeli’mizin bir ilçesinde 24 yaşında, henüz hayatının baharında genç bir
kızımız, öğretmen olmak için hazırlandığı KPSS stresine dayanamayarak intihar
etti. Bursa’da 26 yaşındaki bir genç kız KPSS atamasının yapılmayışı nedeniyle
bunalıma girerek intihar etti. Siirt’te, girdiği KPSS’de başarısız olduğu için
hayatına son veren yine bir genç arkadaşımız bıraktığı bir notta ne yazdı
biliyor musunuz: “Artık yoruldum, çalışıyorum ama olmuyor.”
Bu
yaptığınız düzenlemelerle, atanmayan yüz binlerce öğretmen adayının, intihar
eden, KPSS’de hak kazanıp atanamayan binlerce kişinin hakları duracak ama
iktidar yakınları hülle yoluyla devletin kadrolarına sınavsız şekilde
yükselecekler. Yeri gelmişken Cumhurbaşkanının 2002 yılında İzmit’te yaptığı
seçim konuşmasından alıntı yapmak istiyorum: “Biz iktidar olunca öğretmenler
okulun bittiği gün hazırlıklarını yapacak ve ertesi gün görev aşkıyla okuluna
gidecek. Biz hükûmetimizi kurduğumuzda bütün öğretmenlerimizi göreve
başlatacağız.” diyordu. Bu konuşmadan tam on dört sene geçti, öğretmen açığı
bugün neredeyse 150 bini buldu. Yüz binlerce insanımız hâlen daha KPSS ve
sonrasında gelen zorluklarla uğraşmakta iken siz KPSS’siz öğretmen alımı
yapıyorsunuz. Üstelik, FETÖ’yle mücadele için dershaneleri kapatıyorsunuz ama
FETÖ’nün en güçlü olduğu platformdan sınavsız öğretmen alıyorsunuz. Bu nasıl
bir akıl tutulmasıdır diye siz değerli vekillere soruyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kaplan Hürriyet.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 425
sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları
MADDE 82- 17/6/2016
tarihli ve 6721 sayılı Türkiye Maarif Vakfı Kanununun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasına "Mütevelli Heyetine ödenecek huzur hakkı ise Milli Eğitim Bakanı
tarafından belirlenir." cümlesi ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(3) Vakıf
tarafından yurtdışında görevlendirilen okul yöneticileri ve öğretmenler
15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü maddesi
kapsamındaki Hükümetçe, hususi idarelerce veya belediyelerce resmî vazife ile
dış memleketlere gönderilenlere veya dış memleketlerde vazifeye alınanlara
tanınan haklardan faydalanırlar."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Kabul ediyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir hakkı teslim etmek,
bir yanlışlığı düzeltmek için söz aldım.
Değerli arkadaşlar, 15
Temmuz tarihinde -Türkiye darbeler geçmişiyle olan konudan- gerçekten bütün
siyasi parti genel başkanları o gün birlik ve beraberlik içerisinde dik bir
duruş sergilemişlerdir. 15 Temmuzun olduğu gün hem Milliyetçi Hareket Partisi
grup başkan vekilleriyle hem Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekili
arkadaşlarımızla belki 10’dan fazla görüşmeler gerçekleştirdik. Bir ve beraber
hareket etmemiz gerektiğini, bu darbeye karşı hep birlikte durmamız gerektiğini
ifade ettik. Sayın Başbakanın hem Sayın Devlet Bahçeli’yle yaptığı telefon
görüşmesi hem Sayın Kılıçdaroğlu’yla yaptığı telefon görüşmesi sonucunda,
Türkiye’deki siyasetin, milletin temsilcilerinin birlik içerisinde, beraberlik
içerisinde bu darbeye karşı duruşlarıyla birlikte olağanüstü derecede bir güven
hasıl oldu ve o gün sabahlara kadar Türkiye’deki 81 vilayetin meydanlarında,
hangi partiden olursa olsun, hangi siyasi görüşten olursa olsun, bütün millet,
79 milyon Türk halkı darbeye karşı direnç kahramanlığını hep birlikte
gösterdiler. O anlamda, biraz önceki yaptığım konuşmada, hem Sayın Devlet
Bahçeli’nin hem Sayın Kılıçdaroğlu’nun darbe günü darbeye karşı siyasi birlik
ve beraberlik içerisindeki yaptığı dik duruşu buradan ifade etmedim, haksızlık
ettiğimi düşündüğümden dolayı bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettim. Ki o
zaman Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Erkan Akçay’dı, “Bir
açıklama yaptınız mı, yapıyor musunuz?”, gece on bir civarındaydı veya on biri
on geçe, “Bizim Sayın Genel Başkanımız açıklama yaptı.” dedi. Levent Bey’le
yaptığımız görüşmede, Sayın Genel Başkanın uçakta olduğunu söyledi ve “İner
inmez bu konuyla ilgili derhâl değerlendirmemizi yapacağız.” dedi ve aynı
şekilde devam etti. O gün şu gerçek: Bizim bundan önceki geçmişlerimizde darbe
ve darbe girişimciliğiyle ilgili konuda birlik ve beraberlik içerisinde
gösteremediğimiz dik duruşumuzu 15 Temmuz günü siyasi parti liderleri başta
olmak üzere hep beraber gösterdik.
27 Nisan konusunu Sayın
Altay hatırlattı. 27 Nisan 2007 Cuma saat beş buçuk, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin birinci turunu yapıyoruz. Saat altıya on kala Anayasa Mahkemesine
gidildi ve Anayasa Mahkemesi 367’yle ilgili karar verdi.
27
Nisan, saat 23.13; bir haber, bir anda teyakkuz hâlinde, Genelkurmay
Başkanlığının İnternet sitesinde bir bildiri yayınlandı, televizyonlarda alt
yazı olarak geçiyor, mahiyetinin ne olduğu belirsiz. Ama, ertesi gün,
cumhuriyet tarihinde yine ilk defa bir Hükûmet kendi memurları tarafından
kaleme alınmış, İnternet sitesinde yayınlanmış “postmodern muhtıra” diye ifade
edeceğimiz bir konuya 28 Nisan günü saat 14.00’te -İnternet’e bakarsanız- o
zamanki Hükûmet Sözcüsü Sayın Cemil Çiçek -biraz önce burada oturuyordu-
Hükûmet adına açıklama yaptı: “Herkes haddini bilecek. Hükûmet görevinin
başında.” dedi ve ilk defa o gün muhtıralara karşı dik durulmasının sergilendiğini
gördük.
AHMET
TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – “Herkes haddini bilecek.” sizin eklemeniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bazıları o zaman milletvekili olmayabilir, itiraz edebilir,
niye böyle yaptı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yazdığı bildirinin altına imza
atmış olabilirim diyebilir. Hatta, Cumhuriyet Halk Partisinin bir
genel başkan yardımcısı ve bir grup başkan vekili “Ben bunun altına imza
atıyorum.” ifadesini kullandı.
Bakın, değerli milletvekilleri, 15 Temmuz topyekûn
darbeye karşı duruşumuzun bir tarihî işaretiydi. Bu anlamda, gerçekten bütün
siyasi partilere, milletvekillerine teşekkürlerimi sunuyorum. Öte yandan, 27
Nisan konusunda, 23.13 saatlerinde yayınlanan e-bildirgede de Hükûmet şapkasını
alıp gitmedi, gerekli dersi, gerekli cevabı verdi.
Bu konuyu aydınlatmak için söz aldım. Yüce heyetinizi
saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…1’inci madde kabul
edilmiştir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Burada darbeye karşılıkla ilgili
bir terazileme yapmak istemiyorum. İki şeyi söylemek istedim: Ben 27 Nisan
muhtırasıyla ilgili, dönemin Başbakanından üç dört gün sonra bir açıklama
duydum dedim. Sayın Çiçek’in açıklaması da Sayın Elitaş’ın söylediği kadar
keskin ve köşeli değildi diye var hafızamda.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Peki, peki.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – İkincisi şu: 27 Nisan elektronik muhtırasıyla ilgili o dönem
ben de hatırlıyorum, geçmiş bir ya da iki sayın genel başkan yardımcımızın…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Grup başkan vekili öbürü de.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – …”İçeriğiyle ilgili altına imza atarım.” sözleri partimizi
kurumsal olarak bağlamamaktadır, kendi şahıslarını bağlar.
Genel
Kurulun ve yüce milletimizin bilgisine arz ederim efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Peki.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
2’nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesindeki “Kamu Personel Seçme Sınavına girme
şartı hariç” yerine “Kamu Personel Seçme Sınavı puan ortalaması en az 70 olan
ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erhan Usta Kadir Koçdemir Erkan Haberal
Samsun Bursa Ankara
Mevlüt Karakaya Ahmet Selim Yurdakul
Adana Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Fatma Kaplan Hürriyet Erkan Aydın Ceyhun
İrgil
Kocaeli Bursa Bursa
Akın Üstündağ Nurhayat Altaca Kayışoğlu Okan Gaytancıoğlu
Muğla Bursa Edirne
Kazım Arslan Uğur Bayraktutan Çetin
Arık
Denizli Artvin Kayseri
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil.
Buyurun
Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 674 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce yine bugün çok önemli ve anlamlı bir günü hepimiz andık fakat
bu günde bile bir devlet büyüğümüz yine ayrıştırıcı ve maalesef kutuplaştırıcı
bir ifadede bulunmuş ve bizi, Cumhuriyet Halk Partisini, Atatürk’ün mirasıyla
özdeşleştiren ve onun üzerinden bir yorum yapmış.
Biz,
Atatürk’ün mirasına sahip çıkmaktan, korumaktan, bu mirası yüceltmekten onur
duyarız. Bu öylesine büyük ve her gün artan ve ülkenin her köşesine sinmiş ve
hissedilen bir mirastır. Dileriz ki herkes bu mirasa sahip çıkar ama gönülden
ve her zaman sahip çıkar. Öyle başınız sıkıştığında, darbe yiyince, korku
içinde bir babaya sığınır gibi gölgesine sığınarak değil, her zaman, güneş gibi
onun ışığında aydınlanacak şekilde Atatürk’e sahip çıkmanızı bekliyoruz. Bu
vesileyle Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü tekrar saygı ve minnetle anıyorum.
Değerli
arkadaşlar, üstünde söz aldığım madde eğitimle ilgili. Bu konuyla ilgili
söylenecek çok şey var, biraz önce milletvekili arkadaşım da ifade etti ancak
ben çok kısaca bu OHAL’in, kanun hükmünde kararnamenin özellikle eğitim
üzerinden bir darbe olduğunu ve bir karşı devrim süreci olduğunu defalarca
ifade ettim.
Yine,
size hatırlatmak isterim, bu kanun hükmünde kararnamelerle 60 bin öğretmen, 1
milyon öğrenci, 8 bin akademisyen, 13 bin ÖYP’li araştırma görevlisi, 60 bin
üniversiteli ve yaklaşık 2 milyon aile etkilendi arkadaşlar ve bunların
sıkıntılarını görmezden gelmek mümkün değil.
Daha
da önemlisi, bu öğretmen atamalarıyla ilgili Hükûmet birçok söz verdiği hâlde,
daha önce bakanlar söz verdiği hâlde sadece 15 bin öğretmen ataması yaptınız,
onu da kalkınmakta öncelikli bölgelere ve en önemlisi, bunların da bir bölümünü
KPSS’siz atama yaptınız, tamamını sözleşmeli yaptınız ve mülakatla yaptınız.
Biz burada defalarca söyledik, 400 bin öğretmen atama bekliyor. Millî Eğitim
Bakanlığı, Başbakan ve bizler bunda hep beraber hemfikiriz fakat bize iletilen,
“Maliye Bakanlığı kabul etmiyor, Maliye buna onay vermiyor.” deniyor. Ben
sadece şunu söylüyorum: Makam arabalarına “çerez parası” diyen bu Hükûmet ve
iktidar atamak için öğretmenlere neden para bulamıyor? Biz bunu sormak
istiyoruz. Bunun dışında, her türlü fiziksel altyapı ve engeline rağmen
öğretmenlik yapmaya hak kazanmış engelli öğretmenleri atamayarak önlerindeki en
büyük engel siz oluyorsunuz. Bu konuda defalarca duyarlılığa davet ettik.
Başka
bir sorun, mülakatla atama. İnsanlar yıllarca çalışıyorlar, emek harcıyorlar,
sınavları geçiyorlar, mülakatla atama yapıyorsunuz. Mülakatla atama demek
torpil demek. Bununla ilgili birçok ses kaydı yayınladık, birçok ilçe ve il
başkanınızın konuşmalarını kayda aldı öğretmenler ve orada açık açık şunu
söylediniz, örneğin bir il başkanınızın size ben aynen ifadesini okumak
istiyorum. Bunun ses kaydı da yanımda, isterseniz, teknik imkân varsa
dinletebilirim: “Sen hiç duymadın mı, bu mülakatlar yapılırken parti kanalıyla
bir referans olunuyor. Yüzlerce öğretmen geldi ‘Mülakatımız var, yardımcı ol.’
diye. Biz de ‘Referans oluruz.’ dedik ve olduk.” diyor. Arkadaşlar, bu bir
realite. Artık bunların önüne geçmeliyiz.
Bunun
dışında -çok zamanım kalmadığı için mağduriyetleri tek tek detaylandırmayacağım
ama- şunu söylemek istiyorum: Defalarca, bu kapanan üniversitelerle ilgili bir
dolu eleştiride bulunduk. Bu üniversiteleri siz açtınız arkadaşlar. Bizim asıl
söylemek istediğimiz şu: Bu üniversitelerde çalışan öğretim üyeleri bu
referanslara, bu insanların, Cumhurbaşkanının, Başbakanın referanslarına
güvenerek orada işe girdiler ve şimdi bu insanlar işsiz ve hiçbir yerde
çalışmasına izin vermiyorsunuz. Üstelik haklarında hiçbir soruşturma, hiçbir
suçlama yok. Daha da önemlisi, bu okullarda çalışan veya öğretmenlerin bir
bölümü sendikalara üye diye hepsini işten attınız, hiç sorgulamadan. Size bir
belge göstermek istiyorum. A4 gösteriyorum, görmüyorsunuz, o yüzden kocaman
büyüttüm. Bakın arkadaşlar, AKTİF EĞİTİM-SEN’e üye olan bütün öğretmenleri
kriter kabul ettiniz, işten attınız ve 2013’ü kriter aldınız, 17-25 Aralığı.
2014 yılında Millî Eğitim Bakanlığının yazısı var. AKTİF EĞİTİM-SEN’i tarif
ediyor, hesap numaralarını veriyor ve 81 vilayet, bütün teşkilata, öğretmenlere
“Üye olun.” diye refere oluyor. Lütfen bu kriterleri kaldırın.
YUSUF
BEYAZIT (Tokat) – “Üye olun.” demiyor.
CEYHUN
İRGİL (Devamla) – Bakın, üye değil ama referans oluyor. Sonuç olarak 17-25
Aralık kriterse, hukuksa, işte belge burada. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEYHUN
İRGİL (Devamla) – O yüzden, bu işten çıkarma, ihraç yolunu AKTİF EĞİTİM-SEN
veya diğer, Bank Asya ortaklıklarını çıkarmanız lazım, iptal etmeniz lazım.
Bank Asyayı açarken de hepiniz oradaydınız arkadaşlar, hepiniz oradaydınız.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İrgil.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayan
Akçay, sisteme girmişsiniz.
Buyurun,
İç Tüzük 60’a göre bir dakika söz veriyorum.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisindeki odasına bir kameranın yerleştirildiği ve daha sonra da
yerinden söküldüğünün tespit edildiğine ve gerekli incelemenin başlatılmasını
talep ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, çok önemli gördüğümüz bir hususu hem Genel Kurulun hem de Başkanlığın
dikkatine sunmak istiyorum. Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Saffet Sancaklı’nın
Türkiye Büyük Millet Meclisi Halkla İlişkiler Binası 1’inci kat 1019 no.lu
odasının, 2 Kasım Çarşamba günü akşam saatlerinde, tavan kısmına bir kameranın
yerleştirildiği ve daha sonra da bu kameranın yerinden söküldüğü öğrenilmiş ve
tespit edilmiştir. Milletvekilimizin çalışma odasında meydana gelen bu ciddi
durumun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca ivedilikle incelenmesini,
faillerin tespit edilmesini ve olayın açığa çıkarılması hususunda gereğinin
acilen yapılmasını istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayınız Sayın Akçay.
Buyurun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - Bunlar kimlerdir, neyin peşindedirler? Bu, komplocu zihniyetin
maalesef devam ettiğini, yine icrai faaliyet eylediğini
gösteriyor. Bilindiği üzere, Halkla İlişkiler Binası’nın kapıları şifreli
kartlarla açılmaktadır. Bu kartların nasıl kullanıldığı ve şifrelerle girenin
çıkanın ve ayrıca Halkla İlişkiler Ana Binası’nda da kameralı giriş çıkış
takibinin mümkün olduğunu da dikkate alarak bütün teknik tedbirlerin şu anda
acilen, derhâl alınmasını ve gerekli incelemenin başlatılmasını talep ediyoruz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
Çok
ciddi ve önemli bir iddia. Tabii ki, biz bu iddianın mutlak surette ivedilikle
incelenmesi için ilgililerle ilgili girişimde bulunacağız. İnşallah buna
ilişkin bilgi de size ulaştırmaya çalışırız.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Yazılı da gönderdik Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Böyle
bir şey kabul edilebilir bir durum değil tabii ki. Bu iddiayı araştıracağız.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Bostancı, size de 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
26.- Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasında
ifade ettiği konunun takipçisi olmanın Meclisin görevi olduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Akçay’ın ifade ettiği olay vahim bir olaydır, mutlak surette ne olupbittiği
anlaşılmalı. Böyle bir durum var ise sonuna kadar gidilmelidir. Her kim bunu
yaptıysa açığa çıkarılmalı ve mutlak surette kamuoyuna bilgi verilmelidir.
Burada, partisi ne olursa olsun bütün milletvekillerinin hukukunu korumak
hepimizin boynunun borcudur ve millete karşı vazifemizdir. O bakımdan, Sayın
Akçay’ın ifade ettiği bu durumun takipçisi olmak elbette Meclisin görevidir.
Biz de aynı durumu teyit ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Altay, buyurun, size de söz veriyorum.
27.- İstanbul Milletvekili Engin
Altay’ın, bir milletvekilinin çalışma odasına kamera yerleştirilmesinin kabul
edilemez olduğuna ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, vallahi
her gün “Pes yani!” denilecek bir olayla karşılaşıyoruz. Şu ülkenin içinde
bulunduğu hâl, hâl değil Sayın Başkan. Yani ne millette huzur kaldı… Bütün
toplum derin bir endişe içinde, kaygı içinde. Kimsenin can güvenliği yok, mal
güvenliği yok, özel hayat gizliliği yok.
Sayın Başkan, böyle devlet yönetilmez, böyle
ülke yönetilmez. Bir şeyi suçluyor değilim ama ülkenin içinde bulunduğu hâl,
iyi bir hâl değil. Nereye gidiyoruz Allah aşkına böyle? Ne olacak bu işin sonu?
Hükûmetin bu konulardaki sorumluluklarını daha titiz bir şekilde yerine
getirmesini bekliyoruz. Düşünün şimdi, bir milletvekilinin odasına, çalışma
odasına kamera yerleştiriliyorsa yatak odasına kim bilir ne yerleştirilir?
Böyle kepazelik olur mu? Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Konuyu az önce de ifade ettim Sayın Akçay dile
getirir getirmez, hakikaten kabul edilebilir bir durum değil. Bunun öncelikle,
ivedilikle mutlaka araştırılması ve araştırma neticesinin de inşallah sizlerle
paylaşılması gerekiyor. Bu konuda bizler de takibimizi yapacağız. Bu kabul
edilebilir bir durum değil.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bakın, İç
Tüzük’ün bir kıyafet maddesi var. Sayın milletvekilleri, burası protesto yeri
değil, burası Genel Kurul. Lütfen, istirham ediyorum, onu çıkarabilirseniz… Şu
anda İç Tüzük’e aykırı bir hâldeyiz.
ORHAN SARIBAL (Bursa) – Tamam Sayın Başkan,
çıkıyorum.
BAŞKAN – Tamam. Lütfen, ya kıyafetimizi uygun
hâle getirelim ya da Genel Kurulu terk edelim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün
128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 425) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, 2’nci madde üzerindeki ilk
önergeyi oylamıştık, diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesindeki “Kamu Personel Seçme Sınavına girme
şartı hariç” yerine “Kamu Personel Seçme Sınavı puan ortalaması en az 70 olan
ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erhan
Usta (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen, Samsun Milletvekili Erhan Usta.
Buyurun
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ERHAN
USTA (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii,
bu son duyduğumuz vahim durumdan sonra insanın hiç tadı tuzu kalmıyor. Hiç
kimsenin ne canı ne malı ne ırzı ne namusu, hiçbir şeyi güvence altında değil
bu ülkede ve bu işin sorumlusu da herhâlde bu ülkeyi yönetenlerdir. Bu kadarını
söyleyip bırakacağım. Meclisi yönetenler de belli.
Kötü
yönetim sadece bundan ibaret değil. bakın, 2002 yılında bu ülkede bir sistem
getirildi. Kim getirdi? 57’nci Hükûmet, Milliyetçi Hareket Partisinin koalisyon
ortağı olduğu hükûmet. O vakte kadar bu ülkede eleman alımı devlette nasıl
oluyordu? Kimin adamı varsa o gidiyordu, adamını buluyordu, devlette işe
yerleştiriliyordu. Çok kaliteli insanlar işe giremiyor ama onlara göre çok daha
az eğitimli, çok daha kalitesiz insanlar işe girebiliyordu. Milletvekilleri de
zannediyorum o dönemlerde -biz devletteydik o zaman, bunları biliyoruz,
milletvekili değildik ama- sabahtan akşama kadar işe insan yerleştirme peşinde
koşuyordu. İşe giren de…
HALİS
DALKILIÇ (İstanbul) – Başkanım, kaliteli ve kalitesiz insan tanımı nasıl bir
şey ya?
ERHAN
USTA (Devamla) – Eğitim açısından, onu anlamışsınızdır; eğitim açısından
kaliteli, kalitesiz, yok mu? Layık olan, layık olmayan, liyakatli olan, liyakatsiz
olan. Tabii, sizin için fark etmiyor, sizin için partili olup olmaması önemli
olduğu için yani bu kavramın da ne olduğunu dahi anlamakta zannediyorum
zorlanıyorsunuz.
Şimdi,
bir sistem getirildi. O günkü Hükûmet de şunu yapabilirdi: “Böyle gelmiş, böyle
gider. Yıllar sonra iktidar olmuşum, iktidarın keyfini ben de bir süreyim,
iktidarın rantını ben de bir yiyeyim, ben de benden iş bekleyen, güç bekleyen
insanlara iş vereyim, bu subjektif davranışı devam ettireyim.” diyebilirdi ama
o gün Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu Hükûmet bunu
yapmadı ve kamu personel seçme sınavını bu ülkeye yerleştirdi, getirdi. Onunla
ilgili çok özel anekdotlar da var, bugün anlatmayacağım ama gerekirse onu da
ileride anlatırım. Yani, bir devlet adamlığı yapıldı o zaman.
Şimdi,
zaman geçti, bu sistem uygulanmaya başlandı, belki yanlış uygulandı, doğru
uygulandı ama sistem yaklaşık on üç-on dört yıldır uygulanıyor, belli bir yere
oturmaya başladı ama son dönemde -bu bakın FETÖ meselesinden, bu 15 Temmuzdan
önce, bunu hepimiz biliyoruz- bu KPSS’den sapma eğilimleri, trendleri başladı
bu ülkede. Ne yaptık mesela? Yanlış hatırlamıyorsam 150-200 bin kişi sözleşmeli
olarak alındı ve sonra bunların hepsi kadroya geçirildi bu ülkede yani sistem
dışında. Sistem dışında o kadar çok alım yapıldı ki hiç liyakatli mi,
liyakatsiz mi onlara filan bakılmaksızın yerleşmiş bir sistemden sürekli bir
geriye gidiş oldu. Zaten bu ülke bunları denedi, bu yanlışlıklar bizim ülkemizi
ciddi sorunlarla karşılaştırmıştı, bunlardan tam vazgeçilmişken tekrar en
eskiye dönme, en kötü sisteme dönmenin anlamını, mantığını anlamak mümkün
değil.
Şimdi,
tabii, buna son zamanlarda bir de bahanesi oluştu, 15 Temmuz olayları, FETÖ
kamuya, devletin her tarafına sızdı -nasıl sızdıysa, biz nasıl sızdığını
bilmiyoruz yani nasıl bu devlet bu kadar ele geçirildi, bunda kimlerin ihmali
var, buna bakmak lazım- bunu bahane ederek tamamen bu KPSS sisteminden
vazgeçmek yanlıştır arkadaşlar. Evet, olabilir yani mesela şimdi kamu personel
seçme sınavıyla aldığınızda diyelim ki kimin vatan haini olup olmadığını
çözemeyebilirsiniz ama aslında sistemde buna ilişkin mekanizmalar var. Nedir?
Memur olarak alıyorsunuz, bir yıllık aday memurluk süresi var, alırsınız, o bir
yıllık süre içerisinde eğer vatana ihanet edecek türden veya o mesleği...
Diyelim ki öğretmenlik -öğretmenlik bir iletişim kurma meselesidir, öğretme
ayrı bir beceridir, bir şeyi bilirsiniz ama öğretemeyebilirsiniz- bunlar için o
bir yıllık adaylık süresi içerisinde bunlar denenir, adaylıktan, memuriyete
geçiş otomatik yapılmaz, bu elemeler o zaman yapılabilir. Ama, bunun başından
itibaren işte, 30 bin, 40 bin kişiyi, 50 bin kişiyi, belki önümüzdeki 50-100
bin kişiyi bir dakikalık sınavlarla arkadaşlar, insaf… Bir dakikada insanın
neyini ölçebilirsiniz? Bir dakikalık sınavlarla devlete almak, bunlara devlette
kadro vermek son derece yanlıştır; bunlardan vazgeçmemiz lazım. Yani, hepsi bu
maddede yapıldığı için söylemiyorum, şimdi ilerleyen maddelerde de var ama
eğitimle ilgili olduğu için bunu söylüyorum. Ve bunlar tabii, OHAL kapsamında
yapılacak işler değil, bunları niye biz bu kapsamın içerisine alıyoruz? OHAL’le
ilgili bütün çıkarılan işleri destekleyen bir siyasi partinin temsilcisi olarak
söylüyorum. Ama, bunları, bu OHAL’in, OHAL çerçevesindeki kanun hükmünde
kararnamenin içerisinde bu tür şeyleri yapmak da ayrıca bir yanlışlık. Bu
konuyu biraz daha irdelemeye devam edeceğim.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
3’üncü
madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 sayılı KHK’nın 3’üncü maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“h-
Adli muhasebe”
Mevlüt Karakaya Erkan Haberal Erhan
Usta
Adana Ankara Samsun
Kadir Koçdemir Baki Şimşek
Bursa Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesinin kanun
hükmünde kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çetin Arık Erkan Aydın Akın
Üstündağ
Kayseri Bursa Muğla
Okan Gaytancıoğlu Nurhayat Altaca Kayışoğlu Kazım
Arslan
Edirne Bursa Denizli
Fatma Kaplan Hürriyet Uğur
Bayraktutan
Kocaeli Artvin
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan.
Buyurun
Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sözlerime başlamadan önce bugün önemli bir gün. Cumhuriyetin banisi,
ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü kaybettiğimiz
tarihin üzerinden yetmiş sekiz yıl geçti. Yetmiş sekiz yıl sonra bile, bir
faninin üzerinden, bir ölümün üzerinden ölüyü öldürmeye çalışanları gördükçe
demek ki, Mustafa Kemal ölmemiş bu topraklarda. (CHP sıralarından alkışlar) O
nedenle “Bu topraklarda Gazi Mustafa Kemal ölmez, Atatürk yenilmez.” diye
ısrarla bunu söylüyoruz.
Bakın,
aslında konuşmamda kanun hükmünde kararnamelerden bahsedecektim ama burada bazı
şeylerden bahsedildi Atatürk’le alakalı; bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın,
saat dokuzu beş geçe, 10 Kasım 1938’de Mustafa Kemal Atatürk’ü kaybettiğimizde
İstanbul Hukuk Fakültesinde -bilinen hikâyedir ama sizlerle paylaşmak
istiyorum- bir Alman profesör bu haberi aldığı zaman ne yapacağını şaşırıyor,
gidiyor dekana soruyor: “Ben ne yapacağım? Yani müthiş bir adam öldü, büyük bir
adam öldü, ben ne yapacağım, derslere girecek miyim girmeyecek miyim?” diyor.
Dekan duruyor diyor ki: “Sizin ülkenizde bir büyük adam öldüğü zaman ne
yaparsanız onun aynısını burada da yapın.” Onun verdiği cevap muhteşem bir
cevaptır. Diyor ki: “Bizim ülkemizde böyle muhteşem, bir büyük adam
ölmemiştir.”
Bakın
değerli arkadaşlarım, bugün Parlamento açıldığı zaman 3 milletvekili gündem
dışı konuşma yaptı. MHP, CHP ve AKP’den gündem dışı konuşmalar yapıldı. AKP
adına konuşma yapan milletvekilinin -gerçi burada konuşmasının hakkını
yemeyelim, oraya girmedi ama- bakın aynen şöyle yazıyor gündem dışında:
“Atatürk’ün ölüm yıl dönümü ve Osman Yüksel Serdengeçti’nin ölüm yıl dönümü.”
Arkadaşlar, bu işi sulandırmaya gerek yok. Bu topraklarda en büyük insanın
1938’de öldüğünü bir Alman profesör kabul ediyor da, aradan yetmiş sekiz yıl
geçtikten sonra, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Parlamentosunda bir
milletvekili, Atatürk ile bir başkasını yan yana koyarak, nasıl böyle buraya
koyabiliyor değerli arkadaşlarım? Atatürk’ün ölümünü sulandırmayalım, bunu
ısrarla vurgulamak istiyorum.
Onun
dışında söyleyeceğim bir olay daha var: Biraz önce arkada Tuncay Özkan’la
konuşurken söyledi, beraber irdeledik. Bakın, İsmet İnönü’yle alakalı biraz
önce grup başkan vekili bir değerlendirme yaptı: “Efendim, sizi ben bile
kurtaramam.” dedi 1960 ihtilaliyle alakalı olarak.
Değeli
arkadaşlar, o konuşma İsmet İnönü tarafından darbeden sonra yapılmış olan bir
konuşma değildir, bu Parlamento kürsüsünden yapılmıştır. Bakın, bir tarihî
uyarı yapılmıştır Adnan Menderes Hükûmetine. Denilmiştir ki: “Demokrasiyle
alakalı bir tercih varken, demokratik yöntemlerden uzaklaşarak bir baskıcı
hükûmeti, bir baskıcı modeli getirirseniz sizi ben bile kurtaramam.” Şimdi
kalkıp, aradan zaman geçtikten sonra, sanki darbe şakşakçılığı yapan bir İsmet
İnönü gerçeğini halkın önüne koyarak neyi gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz
değerli arkadaşlarım? Cumhurbaşkanı geçen gün de söylemişti hatırlarsınız.
Lozan’la alakalı probleminiz var, bunu biliyoruz, Lozan’la alakalı bir problemi
yaşıyorsunuz. İsmet İnönü ki… Biz diyoruz ki: “Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin
tapu senedidir.”
Bakın,
değerli arkadaşlarım, bizim kurucularımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet
İnönü, Lozan’da o tarihte, ülkemizi işgal edenlerle, cumhuriyeti yok etmek
isteyenlerle masaya oturdular. Bizim kurucularımız Oslo’da Abdullah Öcalan’la
masaya oturmadılar değerli arkadaşlarım. Oslo’da Abdullah Öcalan’la masaya
oturanlar “Lozan’da cumhuriyetin kurucuları niye bunlarla oturdu?” diye bunu
anlayamazlar ki bunu ayırt etmeleri mümkün değil. Bir kere daha bunu vurgulamak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk iyi ki bu topraklarda doğmuş, iyi ki
var, nur içerisinde yatsın. Bugün buradaki konuşmalarda başka yerlere bağlantı
kurulmaya çalışılıyor: “Atatürk şuradan geldi, buradan geldi.” Atatürk, bu
toprakların yetiştirmiş olduğu en büyük devrimcidir değerli arkadaşlarım. Eğer
bugün biz bu Parlamentoda özgürce konuşabiliyorsak, gelecek kaygısı yaşamadan,
bir ümmetten millete ulus devlet kimliğini ortaya koyan bir devin ülkesinde,
sarı saçlı, mavi gözlü dev adamın ülkesinde özgürce yaşayabiliyorsak iyi ki bu
topraklar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü doğurdu, iyi ki onun askerleriyiz, iyi
ki onun milletvekilleriyiz, iyi ki onun neferleriyiz.
O
nedenle biz diyoruz ki: Cumhuriyet, bize emanet edilen cumhuriyet, bize bedeli
ne olursa olsun, biz hangi türlü bedeli ödersek ödeyelim bu cumhuriyeti sonsuza
kadar yaşatmak için kanımızın son damlasına kadar savaşacağız, çarpışacağız
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın,
bugün Anıtkabir’de, bugün grup başkan vekilimiz ısrarla söyledi… Bakın
beyefendiler, ben 15 Temmuz akşamı buraya gelen ilk 3 milletvekilinden biriyim,
biliyor musunuz? 29 Ekimde ben Atatürk’ün Parlamentosuna, buraya giremedim. Bu
tabloyu da yaşadık. Buraya hafriyat kamyonlarını çekti sizin Büyükşehir
Belediyeniz. Bugün bakın CHP heyeti Anıtkabir’e giremedi.
Neyi
nereden gizlemeye çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım, neyi nereden gizlemeye
çalışıyorsunuz? O nedenle, bunu bilin. Ne türlü çarpıtmalar yaparsanız yapın ne
türlü antipropagandalar, manipülasyonlar yaparsanız yapın, biraz önce de
söylediğim gibi, şu gerçeği herkes bilsin: Hepimiz Mustafa Kemal’iz, hepimiz
Mustafa Kemal’in askerleriyiz.
Bu
duygularla, yüce heyetinizi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Parlamentosundan
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ
olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 sayılı KHK’nın 3’üncü maddesine aşağıdaki bendin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“h-
Adli muhasebe”
Mevlüt
Karakaya (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen, Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya.
Buyurun
Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT
KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 674 Sayılı Olağanüstü
Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin 3’üncü maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
10 Kasım, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 78’inci ölüm yıl dönümü
münasebetiyle başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silah arkadaşlarını ve
tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında tabii kanun hükmünde kararnameler uygulamaya girdi.
Biz yasa gereği, Anayasa gereği, İç Tüzük gereği yapılması gereken prosedürü
tamamlıyoruz ama bunu yaparken burada, bu kürsüde birçok hatip yapılan
düzenlemelerin yanlışlığından bahsetti. Belki bu düzenlemelerle ilgili bugün
müdahale yapılarak yapılması gerekli olan bazı düzeltmeler söz konusu ama diğer
çalışmalarda olduğu gibi maalesef iktidarın böyle bir şeye yanaşması mümkün
değil. Tabii, konu daha çok siyasi olarak televizyon kapanıncaya kadar hep
siyaseten vitrinlere konuşuluyor ve bunu da daha çok ne hikmetse iktidar
partisi maalesef yapıyor. Ben burada bu kısa süre içerisinde şu an önümüzde
bulunan kanun hükmünde kararnamenin 3’üncü maddesiyle getirilmek istenen “Adli
Bilişim” başlığının yani bir ihtisas dairesi oluşturulmasının aslında doğru bir
yaklaşım olduğunu, bilişim alanındaki gelişmelere baktığımızda, bilişim
suçlarına baktığımızda ve bunların da gerçekten adaletin, yargının işlemesi
açısından son derece önemli olduğunu düşündüğümüzde böyle bir düzenleme ya da
eklemenin uygun olduğunu ifade etmek isterim. Ancak, bununla birlikte, ekonomik
alanda ve mali alanda, ticari alanda, yine bu alanlarda kullanılan yeni
finansal enstrümanlara baktığımızda, ticari alandaki karmaşıklıklara
baktığımızda, mali ve ekonomik suçlardaki çeşitliliğe ve artışa baktığımızda,
aslında bir de burada adli muhasebe dairesi, ihtisas dairesinin oluşturulması
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Tabii,
“Adli Tıp Kurumu altında böyle bir ihtisas alanının olması ne alaka?”
diyebiliriz. Aynı mantıktan bakacak olursak, adli bilişim için de aynı şeyi
söyleyebiliriz. Bu şunu da beraberinde getiriyor: Adli Tıp Kurumunun yeniden
yapılandırılmasını da bir görev olarak almamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Adli muhasebe gerek adli tanıklık anlamında gerekse hata, hile gibi birtakım
işlemlerin ortaya çıkarılması noktasında önemli görev ve işlevleri olan bir
çalışma alanı ve bu uygulama başta Anglosakson ülkelerinde, ABD’de, Kanada’da,
Avustralya’da, İngiltere’de olan bir uygulama. Biz, biliyorsunuz, 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu çıkardık. Bu Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu aslında benim tasvip etmediğim, çoğu zaman da birçok yönüyle
eleştirdiğim Anglosakson hukuk sistemine uygun bir denetim yapısını getirdi.
Eğer öyleyse, burada, Adli Tıp Kurumunun da bu yapıya uygun olarak yeniden
yapılandırılmasını, bu yeniden yapılandırılma içerisinde de adli muhasebeyi
hatta adli muhasebe mesleğini de düzenleyecek yasal düzenlemeleri yapmamız
gerektiğini ifade etmek istiyorum. Çünkü bu kadar ekonomik suçların yoğun bir
şekilde arttığı ve çeşitlendiği bir ortamda, şirketlere el konulduğu ortamlarda
böyle bir mesleğe gerçekten adaletin yerini bulması anlamında, doğru
yargılamanın yapılması anlamında ihtiyaç vardır diyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
4’üncü
madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki gibi yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Madde
4- “2659 sayılı Kanuna 22’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 22/A
maddesi eklenmiştir.
“Adli
Bilişim İhtisas Dairesinin görevleri:
MADDE
22/A- Mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından talep edilen
bilişimle ilgili konularda gerekli incelemeleri yapmak; veri toplama, işleme,
depolama ve aktarma işlevi gören bilişim sistemleri ile her türlü sayısal ve
elektronik metalya üzerinde inceleme, araştırma ve analizleri yapmak,
sonuçlarını bir raporla ilgili birime sunmak.”
Erhan Usta Kadir
Koçdemir Erkan
Haberal
Samsun Bursa Ankara
Emin Haluk Ayhan Mevlüt
Karakaya Ahmet
Selim Yurdakul
Denizli Adana Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çetin Arık Erkan
Aydın Akın
Üstündağ
Kayseri Bursa Muğla
Nurhayat Altaca Kayışoğlu Okan
Gaytancıoğlu Fatma
Kaplan Hürriyet
Bursa Edirne Kocaeli
Kazım Arslan Uğur
Bayraktutan
Denizli Artvin
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen, Bursa Milletvekili Erkan Aydın.
Buyurun
Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78’inci yılında
şükran ve özlemle tekrar tekrar anıyorum.
Yine,
kanun hükmünde kararnameleri konuşuyoruz. Hükûmet, Anayasa gereği, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine getirip içinde Anayasa’ya aykırılık taşıyan
birçok maddeyi bu görüşmelerle kılıfına uydurmaya çalışıyor. Belli ki uzun bir
süre Türkiye’yi kararnamelerle yönetmekte kararlılar.
Bakın,
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bu kürsüden 1937 yılında ne diyor? “Modern
hükûmetçiliğin en belirgin özelliği, halkı gücüne olduğu kadar şefkatine de
içtenlikle inandırabilmesidir." diyor. Burada aslında Rize Milletvekili
Osman Bey’den bir çıkış bekliyorduk “1 Kasıma bakalım.” diye ama herhâlde başka
bir şeyle ilgileniyor, o yüzden dinleyemedi. Yani burada şefkat de lazım.
Sadece “Oy ve güç elime geçti.” diyerek bir yönetimin olmadığını Ulu Önder
Atatürk söylüyor.
Şimdi,
bakıyoruz AKP Hükûmetine, bu düşünceden çok çok uzakta. Hangi birisini sayayım?
Meclisin devre dışı bırakılması, Anayasa’nın askıya alınması, bütün dünyaya
ayar verme üzerine kurulu dış politika, el konulan medya organları, hapse
atılan aydınlar, yazarlar, gazeteciler, seçilmişler. İçeride ve dışarıda
sürdürülen büyük bir kavga var. Tüm bu kavgalardan, çatışmalardan sonra ortaya
güçlü bir Türkiye çıkacağını sananlara soruyorum: Her ülkede farklı düşünen,
farklı inançtan, mezhepten, ideolojiden insanlar yaşıyor. Gelişmiş toplumlar
bir arada yaşamanın formülünü bulmuşlar. Bu formülü de güçlü bir anayasa ve
bağımsız bir yargıyla da teminat altına almışlar.
Yine,
Atatürk 1937 yılında gene bu kürsüden ne diyor? “Bilindiği gibi, biz yurt
güvenliğinin içinde kişilerin güvenliğinin de, ona yaraşacak biçimde olmasını
göz önünde tutarız. Bu güvenlik, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının ve Türk
yargıçlarının güvencesi altında, en ileri biçimde varlığını sürdürmektedir.”
Bakıyoruz, yargıyı siyasallaştıran Hükûmet, bu ilkeden çok ama çok uzakta.
Bitmiyor,
dışarıdan gelen yatırımlar o ekonominin olmazsa olmazı. Anayasa’nın, hukukun,
özgür düşüncenin, bağımsız medyanın olmadığı ülkelere yabancı yatırımcı gelmez;
tehditle, baskıyla, meydan okumayla da getiremezsiniz. Para, güvendiği yere
gider. Tüm bunlar baskı altına alındığı için yatırımcılar kaçıyor, onlar
kaçtığı için de döviz yükseliyor, ekonomi zayıflıyor. Buradan nasıl güçlü bir
ülke çıkacak herkese soruyorum.
Dış
politika üzerine de gene bu Meclisten Atatürk ne demiş: “Son yıllarda
uluslararası ilişkilerde sürekli değişiklikler olmasına karşın biz bu
karışıklığın ortasında, barışseverlik dolu duygularla karşılıklı
dostluklarımıza uygun hareket ediyoruz. Onların nitelik ve alanlarını
genişletmeye uygun düşüncesi ile uluslararası durum ve görevimizi göz önünde
tutarak çalışıyoruz.”
Değerli
milletvekilleri, herkesle kavga eden, herkese tehdit savuran bir ülkeye kim iyi
gözle bakabilir, kim ciddiye alır, kim o ülkenin iyiliğini ister? (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Bravo Erkan!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Gaza gelme, gaza gelme! Gaza gelme, bak tufaya düşersin.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Osman Bey, sonunda laf attın, ne zaman laf atacaksın diye
bekliyoruz ya!
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Gaza gelme, çok gördük öyle!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Bak, gereğini sonunda yaptın.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Gaza gelme bakayım, konuşmana devam et.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – 1 Kasım… 1 Kasım…
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Çalışacaksın, tabii çalışacaksın, öğreneceksin, işi
öğreneceksin.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Gücün yoksa sözün dinlenmez Osman Bey, önce gücün olacak.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Evet, işi öğreneceksin, çalışacaksın!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Oradan oturarak ülke yönettiğin zaman bir de bakıyorsun ülke
krizin ortasına girmiş.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Öyle hazırdan yok bu işler, bu işler öyle hazırdan olmaz
çalışacaksın; esnafa gideceksin, köylüye gideceksin, muhtara gideceksin.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Bakın, buradan tek bir çıkış yolu var.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Çalışacaksın, ondan sonra konuşacaksın!
BAŞKAN
– Sayın Bak, tamam.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Ben buradan gene Ulu Önder Atatürk’ün sözüyle bitiriyorum.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Daha çok iş var, çok.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Kulaklarına küpe olsun Osman Bey.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – 10 tane seçimde kaybettiniz, hâlâ kaybedeceksiniz.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Bakın, Atatürk ne diyor, cumhuriyet için ne diyor, Osman Bey
iyi dinle.
BAŞKAN
– Sayın Bak, bana bak Sayın Bak!
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bu kafayla sittin sene hiçbir zaman olamazsınız. Başbakanın
dediği gibi sittin sene iktidar olamazsınız!
BAŞKAN
– Bana bak, lütfen Sayın Bak!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Ben beş dakika istiyorum, beş dakika ekleyin Sayın Başkan.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Hayır, sataşan sensin, sataşan sensin! Konuşmana devam et!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Bakın, Osman Bey…
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bursa sokaklarında yürüyemezsin.
BAŞKAN
– Sayın Bak, lütfen ama!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Sayın Bak, kulaklarını iyi aç.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlerin avukatlığını yapmayacaksın. Bir de
teröristlere söyle, bir de PKK’ya laf söyle, bir de DAEŞ’e laf söyle!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Atatürk ne diyor Atatürk, cumhuriyet için ne diyor iyi dinle.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bir de DAEŞ’e söyle, bir de PKK’ya söyle. Sokakta
yürüyemezsin bak, ona göre.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “Cumhuriyet
demokratik idarenin…”
BAŞKAN
– Sayın Bak, lütfen, bana bak dedim ve…
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Şehitler var, şehitler!
BAŞKAN
– Kesin, lütfen.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bir de teröristlere söyle!
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Bakın, üç dakikam gitti.
BAŞKAN
– Lütfen, Sayın Bak…
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bir de teröristlere söyle.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Ben sana söylüyorum.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bana söyleme, teröristlere söyle.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – İşte, sana söylüyorum. Sen nasıl anlarsan.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bu ülkeyi yıkmak isteyenlere söyle, hainlere söyle. Hainlere
söyle, hainlere.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Sana söylüyorum, sen üzerine nasıl alınırsan.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Bana söyleme, hainlere söyle.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Ya, sana söylüyorum işte.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Hainlere söyle sen.
BAŞKAN
– Sayın Bak, lütfen…
Sayın
Aydın, ben bir dakika vereceğim, siz tamamlayın lütfen.
Buyurun.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Üç dakikam gitti ya, üç dakikam.
BAŞKAN
– Normalde hiç vermiyorum. Bir dakika veriyorum size.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Tamam.
BAŞKAN
– Buyurun.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Osman Bey, gene sana söylüyorum, kulaklarını aç da dinle.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Başkanım, sataşma var, söz istiyorum.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – Buradan çıkışın tek bir yolu var, o da: Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk ve onun söylediklerini uygulamak.
Ne
demiş gene Mustafa Kemal Atatürk? Cumhuriyet için demiş ki: “Cumhuriyet,
demokratik idarenin tam ve mükemmel bir ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini
ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik ve soysuzluk, dalkavukluk hislerini
uzaklaştıran bir yoldur.” Yani, “Dalkavukluğa gitmeyin.” demiş. Tek yol
“Cumhuriyete dört elle sarılın. Sarıldığınız zaman da o her zaman söylediğimiz müreffeh
medeniyetler seviyesine ulaşabilirsiniz.” demiş. Oradan, oturduğunuz yerden laf
atarak, insanların sözünü keserek bir yere ulaşamazsınız diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkanım, siz de şahit oldunuz yani ben hiçbir şey
söylememiştim, ilk önce kendisi sataştı, cevap vermek istiyorum. Beni suçladı
efendim, kayıtlara geçmesi açısından konuşmam lazım.
BAŞKAN
– Bulunduğunuz yerden cevap verin Sayın Bak.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
4.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın odasında
kamera bulunduğu iddiasıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve
Emniyet tarafından gerekli inceleme ve soruşturmanın başlatıldığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, az önce Sayın Akçay’ın dile getirdiği, hakikaten bizim
de önemsediğimiz iddiayla ilgili biz gerekli yerlere de girişimlerde bulunduk
Meclis Başkanlığı olarak. Dile getirilen iddia, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın
Saffet Sancaklı’nın odasında bulunan kamera konusundaki iddia bugün itibarıyla
zannediyorum intikal ettirilmiş sizler tarafından bir dilekçeyle. Haberdar olur
olmaz gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından gerekse Emniyet
birimi tarafından ivedi olarak konunun idari, teknik ve adli açıdan açıklığa
kavuşturulması adına gerekli inceleme, soruşturma başlatıldığı; inceleme
tamamlandığında da konu hakkında ayrıca ilgili muhatapları nezdinde ayrıntılı
bilgilendirmenin yapılacağı bilgisi tarafımıza iletilmiştir. O bilgiyi sizinle
paylaşmak istedim ve bunun takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Söz talebim var Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, şimdi birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.28
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 19.46
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ(Nevşehir), Özcan PURÇU (İzmir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
425 sıra sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün
128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 425) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet burada.
425 sıra sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin görüşmeleri 4’üncü madde üzerindeki önergede kalmıştı.
Şimdi 4’üncü madde
özerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 674
sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
“Madde 4- 2659 sayılı
Kanun’a 22’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 22/A maddesi
eklenmiştir.
‘Adli Bilişim İhtisas
Dairesinin görevleri:
Madde 22/A – Mahkemeler
ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından talep edilen bilişim ile ilgili
konularda gerekli incelemeleri yapmak; veri toplama, işleme, depolama veya
aktarma işlevi gören bilişim sistemleri ile her türlü sayısal ve elektronik
materyal üzerinde inceleme, araştırma ve analizleri yapmak, sonuçlarını bir raporla
ilgili birime sunmak.’”
Erhan
Usta (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun hükmünde kararnamenin
4’üncü maddesinin yeniden düzenlenmesini arzu ediyoruz. Bu amaçla önergemizi
verdik, yüce heyetten destek istiyoruz. Bu vesileyle saygılar sunuyorum.
Önerge
gerekçemizde Adli Bilişim İhtisas Dairesinin görevlerinin tam olarak anlaşılması
öngörülüyor. Zaten 4’üncü madde gerekçesine baktığımız zaman, burada maddeyle
Adli Tıp Kurumu bünyesinde kurulması öngörülen Adli Bilişim İhtisas Dairesinin
görevlerinin tanımlandığı söyleniyor.
Değerli
milletvekilleri, şüphe yok ki yargı bir hukuk devletinin en önemli ögesidir.
Yapılan her türlü yasama faaliyeti belli bir çalışmayı gerektirmektedir. Ancak,
bir hukuk devletinde, özellikle de yargı alanında yapılan yasal değişiklikler
oldukça önem arz etmektedir. Ne genel gerekçede ne madde gerekçesinde yeterli
ve tatmin edici bir açıklama yok. Kaldı ki madde metninin kendisi de detaylı ve
açık bir şekilde kaleme alınmamıştır. Bu düzenleme hukuk sistemi için,
özellikle de ceza hukuku açısından oldukça önem arz etmektedir. Madde metninde
“mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından talep edilen bilişim ile
ilgili konularda gerekli incelemeleri yapmak" ifadesi yer almaktadır. Her
ne kadar metnin devam eden bölümünde birtakım örnekler verilmiş ise de
"gerekli inceleme”nin ne zaman olduğu açık değildir. Hukuki
öngörülebilirlik ve adil yargılanma hakkı oldukça önemli bir kavram hukukta.
Bunun da göz önüne alınarak daha detaylı ve özenli bir metnin kaleme alınması
daha yerinde olurdu. Düzenlemenin kişisel verilerin korunması açısından da
değerlendirilmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir.
Metinde
Adli Bilişim İhtisas Dairesinin veri toplama, işleme, depolama veya aktarma
işlevi gören bilişim sistemleri ve her türlü sayısal ve elektronik materyal
üzerinde inceleme, araştırma ve analizlerin yapılacağı hüküm altına
alınmaktadır.
Teknolojinin
ve bilgi sistemlerinin gelişmesi birçok alanı kuşkusuz etkilemektedir. Hukuk
sisteminin de bu gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmazdır. Uygulamada delillerin
teknik olarak değerlendirilmesi için bilirkişilere başvurulduğu bilinmektedir. Bilişim
suçlarının incelenmesi ya da herhangi bir davada kararı etkileyebilecek olan
bilişimle ilgili bir delilin, bilirkişi incelemesi yapılması için bilirkişiye
tevdi edildiği bilinmektedir.
Türk
hukuk sistemi açısından bilirkişilik kurumunun bizzat kendinde birtakım
aksaklıklar ve sakatlıklar olduğu aşikârdır. Ancak bilirkişiler açısından bir
standardizasyona gidilmesi ve belli standartların getirilmesi gerekir. Bu
bağlamda, başta hukukçular, bilgisayar mühendisleri olmak üzere ilgili tüm
teknik uzmanların eğitiminin mutlaka sağlanması gerekir. Eğitimlerin sürekli
olması da bilirkişilerin bilgilerinin güncel ve işlevsel olması açısından
önemlidir. Bilirkişi bilgileri güncel olmalı, işlevsel olmalı, yeni
gelişmelerden de haberdar olmalılardır.
Diğer
taraftan, dijital delillerin incelenmesi oldukça önem arz etmektedir, hem
teknik hem de hukuki bilgileri gerektirmektedir. Dijital verilerin ya da
delillerin usulüne uygun, temel hak ve hürriyetler ihlal edilmeden
değerlendirilmesi, kişisel verilerin korunmasıyla ilgili düzenlemelerin de göz
ardı edilmemesi gerekir.
Yasa
koyucunun tüm hukuk sistemine âdeta bir hukukçu gibi hâkim olması mümkün
değildir. Ancak göz ardı edilmemesi gereken husus, hukuk sisteminin bir bütün
olduğu ve yapılan düzenlemelerin de mevcut hukuk sistemiyle ne denli örtüştüğü
ile yeni düzenlemenin uygulamadaki sıkıntıları ne denli çözüyor olduğudur.
Adli
bilişim ihtisas dairelerine işlevsellik kazandırılabilmesi için personel
seçiminde birtakım kriterlerin getirilmesi, düzenli ve sürekli olarak meslek
içi eğitime tabi tutulmaları gerektiği aşikârdır. Mevcut düzenleme metninin bir
başlangıç olduğu, ancak yetersiz bir başlangıç olduğu da açıktır.
Buna
arkadaşlar “Neden bu kadar teknik?” dediler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Bunu millet okuyacak, hukukçular okuyacak. Karar
verecekler, bunları okuyup anlayacaklar, “Neden milletvekilleri böyle
söylemiş?” diyecekler. Bu, bütün herkese de örnek olacak. Bu nizam ve intizamı
göstermemiz lazım.
Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
5’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 674 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki gibi yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
"2659
sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘yirmitrilyon
lira’ ibaresi ‘yüzellimilyon Türk Lirası’ şeklinde değiştirilmiştir.”
Erhan Usta Kadir
Koçdemir Erkan
Haberal
Samsun Bursa Ankara
Ahmet Selim Yurdakul Mevlüt
Karakaya Kamil
Aydın
Antalya Adana Erzurum
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 5'nci maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çetin Arık Erkan
Aydın Akın
Üstündağ
Kayseri Bursa Muğla
Aytuğ Atıcı Fatma
Kaplan Hürriyet Okan
Gaytancıoğlu
Mersin Kocaeli Edirne
Nurhayat Altaca Kayışoğlu Uğur
Bayraktutan Kazım
Arslan
Bursa Artvin Denizli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı.
Buyurun
Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesiyle
ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Osmanlı’nın
yedi yüz yılda yapamadığı fabrika, yol, okul, refah artışı, okuryazar sayısı,
kadın erkek eşitliği ve diğer çağdaşlık göstergelerini bir enkaz üzerine on beş
yılda inşa eden Atatürk’ün adını anmaktan gurur ve onur duyan herkesi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün
10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefalı, onurlu, gururlu, yurtsever
insanların kalbine sonsuza kadar yerleştiği gün. 10 Kasımı bir yeniden doğuşun
kutlaması olarak görenler, bir milat olarak görenler zavallıdır. Anadolu’da
böylesi durumlar için “Aç tavuk rüyasında kendini buğday ambarında görür.”
derler.
Gündemimiz,
Ata’mızın kurucusu olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinde halk iradesinin bir
kişiye devredilmesine karşı duruştur. Bu bir kişi kim olursa olsun, siyasi
görüşü ne olursa olsun, herkes, bütün partiler karşı çıkmalıdır. Biliyoruz ki
bu ısmarlama yasa metinleri bir kişilik iradenin talimatıdır. Halkın, millî
iradenin Cumhurbaşkanı olarak seçtiği kişiyi devlet başkanı olarak ilan etmek
kimsenin haddi değildir, olsa olsa yalakalıktır. Meclis başkan vekilinin de
böyle bir yalakalığa sessiz kalması gerçekten utanç vericidir, millî iradeye
saygısızlıktır.
Konuştuğumuz
5’inci madde ve sonrasındaki birkaç maddeyle Adli Tıp Kurumunu kendinize
bağlıyorsunuz ya da bağlamaya çalışıyorsunuz. Adli Tıp Kurumunda FETÖ’cüleri
temizledikten sonra kurumda kim ihtisas yapacak, siz karar veriyorsunuz yani
gitti FETÖ’cü geldi ÇETÖ’cü.
Adli
Tıp Kurumu size çok hizmet etti zamanında. O balyoz ve Ergenekon davalarında
Adli Tıp Kurumunun nasıl işinize yaradığını çok iyi biliyorsunuz. Şimdi,
işinize yarayacak elemanların sayısını artırmaya çalışıyorsunuz. İşte, bu
yüzden biz de size diyoruz ki: Fırsatçısınız. Darbeyi, darbe girişimini kendi
lehinize fırsata çeviriyorsunuz. “İyi ki darbe olmuş.” dediğinizi işte şimdi
buradan anlıyoruz. AKP Hükûmeti olarak 15 Temmuza kadarki beceriksiz
yönetiminizle ülkemizi darbenin eşiğine getirdiniz ve çukura düşürdünüz. Facianın
sorumlususunuz, hâlâ yerinizde oturuyorsunuz. Beterin beteri var mı? Var.
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) – Millet karar verir buna.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Ders almamış gibi ülkemizi daha da kötü duruma
sürüklüyorsunuz. Bu kötü durumun da adı “iç savaş”tır. Faşizm yolundaki baskıcı
yönetiminiz fason yasalarla, KHK’larla kendini net olarak göstermektedir. Açık
ve net bir şekilde mezhep maskeli bir faşizmi ülkemize getirmeye
çalışıyorsunuz. Buna asla izin vermeyeceğiz. Bir kişilik iradeye asla boyun
eğmeyeceğiz.
Görüyoruz
ki AKP iktidarı, AKP Hükûmeti en uzun süreli ortağı olan FETÖ’den öğrendiği
kumpas metotlarını şimdi tüm muhalefete uyguluyor yani boynuz kulağı geçmiş
durumda. FETÖ’den ne öğrendiyseniz şimdi aynı yöntemleri bütün muhaliflere
uygulamaya çalışıyorsunuz. Ergenekon, Balyoz kumpaslarında olduğu gibi şimdi
Cumhuriyet gazetesine de kumpas yapmaya çalışıyorsunuz ya da bu kumpası bir
şekilde görmezden geliyorsunuz, tıpkı o dönemlerde savcısı olduğunuz Ergenekon
davasında olduğu gibi Cumhuriyet’i karalamaya çalışıyorsunuz. Hemen arkasından
Cumhuriyet Halk Partisine kumpas kurmaya çalışıyorsunuz. Bu oyunlarınız tutmaz,
Cumhuriyet Halk Partisini hiçbir şekilde kumpasa getiremezsiniz.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) – Gerek yok ki!
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Algı yönetimi gerçekler karşısında değerini kaybetmiştir, her
zaman da kaybedecektir.
15
Temmuzun hemen sonrasında burada bulunan bütün partiler, burada temsil edilen
bütün partiler darbeye karşı çıkmıştı ama sonrasında siz bu güvene layık
olamadınız ve hiç olamayacaksınız, üzülüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 674 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki gibi yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
"2659
sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘yirmitrilyon
lira’ ibaresi ‘yüzellimilyon Türk Lirası’ şeklinde değiştirilmiştir.”
Ahmet
Selim Yurdakul (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Kamil Aydın, Erzurum Milletvekili.
Buyurun
Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5’inci madde üzerinde
konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, malum, 15 Temmuza hepimiz konuşmalarımızda çeşitli bağlamlarda
referanslar gösteriyoruz. Ama biraz önce de belirtmiştim, hepimizin ortak
kanaati şu ki: Bu bir kalkışmadır, bu bir hain tuzaktı. Allah’a şükür
milletimiz bu badireyi atlattı. Akabinde, tabii küçük heyetler hâlinde Batı’ya
seyahatler oldu; Avrupa Birliği üyesi ülkelere ve deniz aşırı ülkelere birtakım
seyahatlerde bulunduk. Neyi? 15 Temmuz darbe girişimini Parlamento adına
anlatma adına. Şimdi, yaptığımız bu gezilerde, sanıyorum bu tür komisyonlarda
bulunan milletvekili arkadaşlarımızın ortak kanaatidir, yaptığımız
görüşmelerde, gerçekten bu yapının ne kadar kılcal damarlara kadar nüfuz
ettiği, bir gölge devlet yapısı şekline dönüştüğünü gördük, bizatihi
tespitlerimiz bu noktada.
Özellikle,
ben bu kısa süre içerisinde eğitim ayağına birazcık değinmeye çalışacağım.
Gerçekten, bu yapının hiçbir Afrika, Asya ya da Batı’da gelişmiş ülkelerde
üniversitesi olmayan yeri yok, ortaöğretim kurumu olmayan yeri yok, efendim,
özellikle eğitim ayaklı STK’sının olmadığı yer yok. Şimdi, böyle bir yapı
karşısında, biz de yerli ve millî düşüncesinden hareketle... Antrparantez şunu
da belirteyim, yerli ve millî kavramı konjonktürel kullanılması gereken bir
kavram değildir değerli milletvekilleri, bu ülkenin gerçekten kuruluş
ilkelerinin temelinde olan bir kavramdır. Bu, sadece sıkışınca darbe öncesi,
darbe sonrası, istiklal sıkıntısı yaşadığımızda aklımıza gelmesin. Bana göre
bunun Parlamentonun sürekli -ilelebet- bir duruş söylemi hâline getirilmesi
lazım, yerli ve millî. Evet, artık gerçekten yerli ve millî bağlamlı fabrika
ayarlarına dönülmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Şimdi,
bir Maarif Vakfı kurduk, Maarif Vakfı kurulurken burada o tartışmaları
hatırlıyorum. Bu tür yurt dışındaki eğitim bağlamlı birtakım hizmetleri sunan
bazen resmî kurumlar vardır, bazen de gayriresmî yani “governmental” ya da
“nongovernmental” dedikleri kurumlar üzerinden yapılır. Bunun çok tipik
örnekleri vardır; isterseniz Bakanlığa bağlı olarak yaparsınız, isterseniz
Alman Kültür gibi, Fransız Kültür gibi, Amerikan Kültür gibi, DAD gibi, Goethe
gibi enstitüler üzerinden yaparsınız.
Şimdi,
biz böyle bir vakıf kurduk ama iddiamız şuydu: Yerli ve millî ama vakfın önüne
bir “Türk” kelimesi koyamadık ya şu Mecliste. İtiraz ettik, önerge verdik parti
olarak, dedik ki: “Gelin, Türk Maarif Vakfı diyelim.” İngiliz yüksünmemiş,
Fransız yüksünmemiş, Amerikalı yüksünmemiş; biz niye yüksünüyoruz? Bunu böyle
yapalım ki dışarıda bu hizmeti rahat verelim. Kim adına veriyoruz? İşte, FETÖ
gerçekten farklı isimler adı altında gitti oraya, nüfuz etti ve orada en fazla
bize zarar verecek birtakım eğitim faaliyetlerinde bulundu.
Sayın
Başkan burada, Azerbaycan seyahatimizde Dostluk Grubu Başkanımızla beraberdik,
bizatihi tanık olduğumuz şeyler var, teyit eder beni umarım. Aynen bize
söylenen şuydu oradaki yaptığımız görüşmelerde: “Ne olur şuraya...” Çünkü
Azerbaycan’ın daha özel bir statüsü var bizim için, çünkü artık bayrağımız bile
birbirine o kadar benziyor ki, nüanslarımız var belki. Hep “İki millet, tek
devlet.” dediğimiz bir coğrafya, bir ülke. Allah’a şükür, hazırlar böyle bir
yapılanmaya. Diyorlar ki: “Bu tür yapılardan bizi kurtarmak için -Sayın
Bakanım, bize söylenen bunlar, biz talepleri iletiyoruz- bir üniversite açın
lütfen. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak buraya el atın. Bu yapılardan
kurtulmak için bize bir devlet üniversitesi kurulsun.” Oradaki bir üniversitenin
devriyle olabilir, Türkiye’deki herhangi bir üniversiteye afiliye olmuş bir
yapı oraya taşınabilir, bu doğal bir istek.
İşte,
Maarif Vakfının bunları öncelemesi lazım, bunları bir an önce hayatiyete
geçirmesi lazım. Yoksa, bugün FETÖ olur, yarın bizim düşünüp de yapamadığımız
şeyleri başka bir örgüt bir boşluk görür ve uygulamaya çalışır, biz tekrar başa
sararız. Evet, topluca mücadele edelim. Yoksa tekrar millî ve yerli olma
gerekliliğini hatırlar bunu söyler dururuz.
Bir
an önce, ay bacayı sarmadan bu tür tedbirleri alalım diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
6’ncı
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı KHK’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mevlüt Karakaya Ahmet
Selim Yurdakul Erhan
Usta
Adana Antalya Samsun
Baki Şimşek Oktay
Öztürk Fahrettin
Oğuz Tor
Mersin Mersin
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun Sayın
Tor. (MHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ
TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü hâlin
ilan edildiği 20 Temmuz 2016 tarihinden bugüne, Bakanlar Kurulu kararıyla kanun
hükmünde kararnamelerle veya kurumların kendi inisiyatifleriyle 125 bin
civarında kamu görevlisi silahlı bir terör örgütüne üye olmak gerekçesiyle ya
işten atılmış veya görevden uzaklaştırılmıştır.
Daha
ilk günden itibaren söylediğimiz gibi, 15 Temmuz hain ve kanlı darbe
teşebbüsünde bizzat görev almış kişiler ile bu teşebbüsü planlayan ve destek
olan tüm FETÖ mensuplarının devletten temizlenmesi noktasında devletimizin
sonuna dek yanındayız, birçok defa ifade ettik ancak bu menfur darbe girişimine
hiçbir şekilde iştirak etmeyen, ne fiilî ne de fikrî olarak destek vermeyen yüz
binleri aşan sayıda devlet memurunun idari bir soruşturma dahi yapılmadan,
haklarında somut ve kesin bir delil ortaya konulmadan, kendilerine bir savunma
hakkı tanınmadan ve hiçbir gerekçe bildirilmeden, bir kanun hükmünde kararname
ekinde yayımlanan listeyle devlet memurluğundan çıkarılmalarının ne hukukla ne
vicdanla bağdaşır bir tarafı bulunmamaktadır.
15
Temmuzdan beri gerek iktidar gerekse muhalefet milletvekillerinin mesailerinin
neredeyse tamamı, kanun hükmünde kararnameler nedeniyle mağdur olan
vatandaşlarımızın dertlerini dinlemekle, gerçekten mağduriyet yaşayanlara bir
şekilde yardımcı olmaya çalışmakla geçiyor.
Müsaadenizle,
karşılaştığım birkaç hadiseyi yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Kadın
öğretmen, tüp bebek tedavisi için biriktirdiği paraları Bank Asyaya yatırdığı
gerekçesiyle, hacca gidecek vatandaş parasını Bank Asyaya yatırdı diye, bir
başka üniversitede kadrolu öğretim üyesi Okan ve Fatih Üniversitelerinde
dışarıdan girdiği ek ders ücretlerini alabilmek için İş ve Bank Asyada hesap
açtırdı diye kendi iradesi dışında görevinden uzaklaştırılıyor.
İhraç
edilen bir memur kan hastası, sürekli ve düzenli kullanması gereken ilaçları
var, takipli bir hasta. Eşi hastalık raporunu alabilmek için hastaneye gidiyor,
doktor, kocası FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle rapor veremiyor, korkuyor, henüz
yargılanması dahi başlamadığı hâlde.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın hiçbir medeni ve gelişmiş ülkesinde, daha önce haklarında
herhangi bir adli ve idari soruşturma bulunmayan, bir disiplin cezası dahi
almayan, sicil notları yüksek, iyi yetişmiş devlet memurları bir gecede toplu
bir şekilde infaz edilemez. Edilse de burada haktan, hukuktan ve adaletten söz
edilemez. Bin kişiye ulaşabilmek için, hiçbir adil soruşturma ve yargılama
yapmadan, birtakım zan ve kuşkularla on binlerce insanı eli kanlı, silahlı ve
hain bir terör örgütü üyesi ilan ederseniz hem bu dünyada hem de öbür dünyada
hesabını veremezsiniz, kul hakkına girersiniz, telafisi oldukça güç
mağduriyetlere sebep olursunuz, devamlı şikâyet ettiğiniz dış dünyadaki olumsuz
algınızı güçlendirir, “Kimse bizi anlamıyor.” diye sızlanmaya devam ederiz.
Fazla değil, daha birkaç yıl önce canhıraş savunduğunuz, savcısı olduğunuz
Ergenekon, Balyoz, casusluk gibi davaların nasıl sonuçlandığı ortada. Dün
olduğu gibi, bugün de gerçeği yansıtmayan şikâyetlerle, gizli tanık
ifadeleriyle, taraflı ve yanlı yayınlarla masum insanların hayatlarının
kararmasına, ağır hak ihlallerinin yaşanmasına ve binlerce ailenin haksız yere
perişan olmasına izin vermeyelim. At izinin it izine karışmasına, kurunun
yanında yaşın da yanmasına, toplumsal huzurun ve devlete olan güvenin yok
olmasına seyirci kalmayalım. Devletin ağır ve güçlü yüzünü masum ve suçsuz
insanlara değil, gerçekten cezalandırılmayı hak etmiş vatan hainlerine
gösterelim. Bu Gazi ve yüce Meclis ülkede yaşanan mağduriyetlere gözünü,
kulağını, vicdanını kapatmamalı, bilakis adaletin tesisi ve temini için
elimizden geleni yapmalıyız. Hiçbir suça karışmamış devlet memurları
görevlerine iade edilmeli, hakkında birtakım şüpheler bulunanlarla ilgili ciddi
idari soruşturmalar yapılmalıdır.
Bu
süreçte görev yapan herkesin hak, hukuk ve adalet sınırları içinde görevini
yaptığı bir ortam sağlamalıyız diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
7’nci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı KHK’nın 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde
7- Ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin Adli Tıp Kurumuna ait bölümüne ilave
edilmiştir.”
Mevlüt Karakaya Ahmet
Selim Yurdakul Erhan
Usta
Adana Antalya Samsun
Baki Şimşek Oktay
Öztürk Arzu
Erdem
Mersin Mersin İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesinin kanun hükmünde
kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Didem
Engin Çetin
Arık
Aydın İstanbul Kayseri
Kazım Arslan Fatma
Kaplan Hürriyet Serdal
Kuyucuoğlu
Denizli Kocaeli Mersin
Okan Gaytancıoğlu Uğur
Bayraktutan
Edirne Artvin
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Anayasa’nın 121’inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin
gerektirdiği konular dışında kanun hükmünde kararnamenin çıkartılamayacağını
hükme bağlamıştır. Madde kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği
konulara ilişkin olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı KHK’nın 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde
7- Ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin Adli Tıp Kurumuna ait bölümüne ilave
edilmiştir.”
Mevlüt
Karakaya (Adana) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun Sayın
Erdem. ((MHP sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Ulu Önder
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hakk’a yürüyüşünün üzerinden yetmiş sekiz yıl
geçmiştir. Aziz Türk milletini hak ettiği onurlu yaşam seviyesine çıkarma
konusunda üstün bir çaba ve mücadele azmi gösteren Ata’mıza büyük bir vefa ve
gönül borcumuz olduğu şüphesizdir. Şanlı tarihimizde sergilediği asla pes
etmeyen, inançlarından taviz vermeyen, vatanı ve milleti için her türlü
fedakârlıkta bulunan ve kişiliğiyle geleceğimize ışık tutmuş olan Ulu
Önder’imiz elli yedi yıl süren kısacık hayatına koskoca bir tarih sığdırmıştır.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak
için önce inançlarının derinliğine, hedeflerinin yüksekliğine, ufkunun
genişliğine ve aziz Türk milletine duyduğu engin sevgiye bakmak gerekmektedir.
Atatürk’ü tam manasıyla anlayabilmek için vatana ve millete onun kadar sahip
çıkabilmek gerekmektedir çünkü Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk demek, Türk
milliyetçisi olmak demektir, vatanı ve milleti uğruna “Ya istiklal, ya ölüm”
diyebilmektir. Ebediyete intikal edişinin üzerinden yetmiş sekiz yıl geçmesine
rağmen devletimizin kurucusu ilk Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün geride bıraktığı
hatıralar, bizlere ve gençlerimize emanet ettiği büyük ve kutlu miras olan
Türkiye Cumhuriyeti ve bağımsız yaşama azmi milletimizin şuurunda ve gönlünde
ilk günkü kadar taze ve dimdik durmaktadır.
İşte, eşsiz lider Atatürk’ün geleceğe miras
bıraktığı bu inanç ve azim yediden yetmişe milletimizin her ferdine, gün
ışığına yeni çıkmış bir filiz kadar taze, bir çelik kadar sağlam ve dağlar
kadar güçlü, su kadar berraktır. Milletimiz, şanlı tarihinde olduğu gibi, Ulu
Önder’ini ebediyete uğurlayışının üzerinden yetmiş sekiz yıl sonra bile vatan
ve millet sevdasını canlı tutmakta, bağımsızlık uğruna can vermekten
kaçınmayacak bir rotadadır çünkü milletimizin yol göstericisi, hayatını
vatanına ve milletine adayan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler Ata’mızın yolunda ilerleyen
gençlerimizin her zaman sesi olduk, olmaya da devam edeceğiz. Vatan sevgisi,
bayrak sevgisi, millet sevgisi taşıyan ve bu uğurda gözünü kırpmadan canını
verebilecek aziz Türk milletimizin kıymetli gençleri polis özel harekât alımına
başvurmak, vatanı, milleti, bayrağı için mücadele vermek istemekteler.
Değerli milletvekilleri, bu hususta soru
önergesi verdim, basın açıklaması yaptım, erkeklerimizle bir araya geldim.
Erkeklerimizle bir araya geldikten sonra askerlik şartı kalktı ancak kız alımı
yapılmadı. 10 bin kişi alınacak, bunların tamamı erkek. Bu konunun da özellikle
üzerinde durmak istiyorum. Vatanını, milletini, bayrağını savunmanın yaşı
yoktur. Bu anlamda, getirilen yaş sınırının yükseltilmesi ve başvuru yapacak
gençlerimizin önünün açılması gerekmektedir.
Önemle
üzerinde durmamız gereken bir diğer konu ise polis merkez eğitim merkezlerine
özel harekât polisi yetiştirmek üzere kadın öğrenci adaylarına kontenjan hakkı
verilmemesidir. Buradan iktidar partisine sormak istiyorum: Vatan aşkının
cinsiyeti olur mu? Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Özel harekât polisi yetiştirmek üzere 10 bin erkek öğrenci alımı yapılırken
kadın adaylara kontenjan hakkı verilmemesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Anayasa’mıza göre devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. Yani Hükûmet, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadır. Erkeklere ayrılan kontenjan kadar kadınlara da hak
tanınmalıdır.
Şanlı
tarihimizin her aşamasında Türk kadını erkeklerin yanında her türlü sorumluluğu
paylaşmış ve özellikle Anadolu’nun düşmandan kurtuluşuyla sonuçlanan millî
mücadelede sadece miting meydanlarında değil, bizzat cephede çarpışarak büyük
fayda sağlamıştır. Tarihimizde bunun sayısız örnekleri vardır. Türk anaları:
Nene Hatun, Erzurumlu Kara Fatma, Nezahat Onbaşı, Hatice Hatun ve daha
niceleri. Onlar kahraman Türk kadınlarıydı ve şanlı Türk tarihimiz, belgelerde
adına rastlanmayan daha binlerce eli öpülesi kahraman Türk kadınlarıyla
doludur.
Her
an kendini vatana siper etmeye hazır kadınlarımızın sesini duymanızı ve polis
özel harekât alımında kadınlara kontenjan ayrılmasını, yaş sınırının da
yükseltilmesi için gerekli desteği vermenizi sizlerden rica ediyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Madde
8’e bağlı geçici madde 5’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 sayılı KHK'nın 8’inci maddesine bağlı geçici 5’inci
maddesinde yer alan “iki yıl süreyle” ibaresinin “bir yıl süreyle” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mevlüt Karakaya Ahmet
Selim Yurdakul Erhan
Usta
Adana Antalya Samsun
Baki Şimşek Oktay
Öztürk Deniz
Depboylu
Mersin Mersin Aydın
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet önergeye katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekili Deniz Depboylu.
Buyurun
Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ
DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 425 sıra sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemelerin Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin 8’inci maddesine bağlı geçici 5’inci maddede verilen önergemiz
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Gazi
Meclisimizi ve aziz Türk milletini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce -bugün 10 Kasım- ebediyete
intikalinin 78’inci yılında cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ü saygı, sevgi ve minnetle anıyorum, ruhu şad olsun.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz kalkışmasının ardından üç ay geçti. Geçen bu zaman
içinde devlet kurumlarında FETÖ temizliği süreci başlamış ve ardından darbe
adli soruşturmaları süreci devreye girmiştir. Bugüne kadar, cumhuriyet
tarihinde daha önceden benzerini yaşamadığımız en büyük idari tasfiye ve en
kapsamlı adli soruşturmayla karşı karşıya kaldık. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu’nun açıkladığı son rakamlara göre, kamudan
ihraç edilen memur sayısı 70.784. İhraç edilenlerin yanında bir de açığa
alınarak haklarında soruşturma yürütülenler var, Sayın Bakan bunların sayısının
da 56.575 olduğunu söyledi. Kamudan atılan memurları meslek gruplarına göre
ayırdığımızda ise pastada en büyük dilimi yaklaşık 28 bini aşan rakamla
öğretmenler oluşturuyor. 2010 yılında göreve alınan kamu personelinin tümü
ihraç edildi. Bunların tamamı terör örgütü üyesi miydi, içlerinde masum insan
yok muydu? Onların mağduriyetleri varsa eğer nasıl giderilecek? Soru
hırsızlığından dolayı boşalan kadrolara 2010 yılında KPSS’ye girip hiçbir yere
atanamayanlar için öncelik tanınması düşünülmekte midir? Yine öğretim üyesi
yetiştirme programına dâhil olan tüm akademisyen adaylarımız haklarını
kaybetti. Onların da mı hepsi FETÖ’cüydü? İçlerinde hiç temiz, masum olanı yok
muydu? Bunun cevabı “evet”se durum çok vahim. Bunlara nasıl göz yumuldu?
Cevabınız “hayır” ise yine durum çok vahim, birçok kişi gerçek adaletten
nasibini alamamaktadır; durum bunu göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi, 15
Temmuz darbe girişimi, uzun yıllar boyunca sistemli çabalarla bir çetenin
devlete nasıl sızdığını korkutucu bir şekilde ortaya koymuştur; durum hiç iç
açıcı değildir. Bir terör örgütü yıllar içinde büyümüş, palazlanmış ve en
önemli devlet organlarının kılcal damarlarına kadar sızmıştır. Emniyet, yargı,
ordu ve bürokraside sinsi biçimde örgütlenmiş, güçlenmiştir. İstihbarat
birimlerinde mutlak hâkimiyet kurmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı,
Emniyet, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, basın ve yayın
organları, sosyal medya, üniversiteler ve eğitim kurumları, iş dünyası, basın,
üniversitelerimizde konuşlanmış, siyaset kurumu ve siyasi partilerde yine,
bütün bu kurumların içerisine yerleşip ağını genişletmiş ve nihayetinde
cumhuriyetimize, demokrasimize, millî egemenliğimize kasteden kanlı bir
girişimin planlayıcısı ve aktörü olmuştur.
15
Temmuz darbe girişimini araştırmak üzere kurulan komisyonda eski Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Sayın Hilmi Özkök dönemin Genelkurmay Başkanıyken 2004
yılında toplanan Millî Güvenlik Kurulu toplantısında kuvvet komutanlarıyla
birlikte FETÖ’ye karşı Hükûmeti kesin bir dille uyardığını ifade etmektedir,
orada bir karar alındığını da söylemektedir. Bu karar neydi, Gülen hareketinin
önüne neden geçilemedi?
2011’de
AKP’yi liderimiz Sayın Devlet Bahçeli de uyarmıştı fakat kendisine verilen
cevapları biz bugün gibi hatırlıyoruz, bugün de sizlere tekrar bunu hatırlatmak
istemiyorum, zaten tutanaklarda bunları bulup tekrar okuyabilirsiniz dönemin
milletvekili arkadaşlarım, bakanlarımız neler söylemiş.
Tüm
hainlerin uzantılarının yargılanması ve vatana ihanet eden bu kişilerin en ağır
cezayı almaları hepimizin hemfikir olduğu, hassasiyet gösterdiğimiz bir
konudur. Ancak hukukun üstünlüğü dikkate alınarak adaletli davranılmalı, suçlu
ve suçsuz birbirinden ayrılmalıdır.
Bugün
açığa alınmış, görevden ihraç edilmiş, hatta mal varlığına da ulaşamayan ama
suçlu olup olmadığı henüz kanıtlanmamış birçok aile var, hepsi de kışı nasıl
geçireceğini düşünüyor. Adaletin en uygun şekilde tecelli etmesini diliyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde
8’e bağlı geçici madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci
maddeye bağlı geçici 6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan KHK’nın 8’inci maddesine bağlı geçici madde 6’da yer alan “45’ ibaresi
“50” olarak değiştirilmiştir.
Gereğini
arz ederiz.
Kamil Aydın Mevlüt
Karakaya Erhan
Usta
Erzurum Adana
Samsun
Fahrettin Oğuz Tor Emin
Haluk Ayhan
Kahramanmaraş Denizli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT
KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Kanun Hükmünde Kararname’nin 8’inci maddesinin 2’nci kısmındaki geçici 6’ncı
maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 8’inci maddenin 2’nci kısmında yer alan geçici 6’ncı maddeyle
ilgili olarak TUS sınavlarında belli bir sonucu alan tıp öğrencilerinin, Adli
Tıpta öğrenci olarak kabulüne ilişkin bir düzenleme.
Tabii,
Adli Tıp Kurumu kendi insan kaynağını karşılamak için bu tarz kendi amaçlarına,
kendi ihtiyaçlarına yönelik olarak bu tür eğitimleri yapacak.
Bizim
burada söylemek istediğimiz şey, biraz önce 3’üncü maddede de ifade etmeye
çalıştığım gibi, Adli Tıp Kurumunun özerkliği Adli Tıp Kurumunun
bağımsızlığıyla alakalı çünkü adaletin dağıtılmasında, yargının doğru bir
biçimde yapılıp adaletin yerini bulmasında bu son derece önemli.
Adli
Tıp Kurumunda oluşturulacak dairelerin işlevi kadar tarafsızlığı da önem arz
etmektedir. Devlet Denetleme Kurulunun kurumun işleyişiyle ilgili olarak
yaptığı denetim sonucunu da göz önünde bulundurmak durumundayız. Raporda “Adli
Tıp Kurumunun yürütmekte olduğu bilirkişilik hizmeti dolayısıyla sahip olunması
gereken idari ve mali özerklik niteliğini karşılayamadığı tespit edilmiştir.”
deniliyor. Yani bir kurum eğer adli, idari ve mali açıdan özerk değilse, bir
yerlere bağlıysa, hükûmete bağlıysa, bir bakanlığın bağlı birimi biçiminde
faaliyet gösteriyorsa buradan doğru sonuçlar elde etmek ya da müdahale altında
kalacağı için güven duygusunu vermesi bir sorun olarak karşımıza çıkacak.
Adil
yargılamanın gerçekleşebilmesi ve adaletin tecellisinin sağlanabilmesi için
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı hiçbir kişi ya da kurumun etkisi altında kalmadan
hareket edebilmeli, faaliyetlerini, işlevlerini yerine getirebilmeli. Bu husus
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim önemsediğimiz bir konu çünkü en son
seçim beyannamemizde de Adli Tıp Kurumunun mali ve idari özerkliği konusunu
gündeme getirdik. Yargı bağımsızlığı anlayışı içindeki özerk yapısının
korunmasını, güçlendirilmesini, kurumun dış etkilerden uzak, tarafsız bir
şekilde karar vermesine yönelik düzenlemelerin yapılması ve etkin bir denetim
mekanizmasının kurulmasının önemini burada vurguladık. 15 Temmuz sonrası
yaşanan… Hâkim ve savcılara ek olarak Adli Tıp Kurumu üyelerinin birçoğunun
gözaltına alındığını da biliyoruz. FETÖ’nün, tüm yargı sisteminde olduğu gibi
bu kurumda da nasıl yuvalandığını hep birlikte gördük. Bu durum ister istemez
kuruma olan güveni sarsmış ve geçmiş yıllarda verilen kararların adaletine de
gölge düşürmüştür. Adli Tıp Kurumunda özerk bir yapının inşası ve adil bir
çalışma mekanizmasının oluşturulması noktalarında gerekli düzenlemeler
yapılmadığı takdirde kuruma ve Türk yargısına olan güven azalmaya devam
edecektir.
Mülkün
temeli olan adalet duygusunun gözetilmesi, milletimizin yargıya güveninin
tesisi için önerilerimizin dikkate alınmasını umar, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde
8’e bağlı geçici madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
10’uncu
madde üzerinde bir önerge bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı KHK’nın 10’uncu maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kamil Aydın Mevlüt Karakaya Erhan
Usta
Erzurum Adana Samsun
Fahrettin Oğuz Tor Ahmet Selim Yurdakul Emin
Haluk Ayhan
Kahramanmaraş Antalya Denizli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Mevlüt Karakaya konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Karakaya.
Bir
dakikada da özetleyebilirsiniz, beş dakikayı doldurmak zorunda değilsiniz, az
zamanda çok şey ifade edebilirsiniz.
MEVLÜT
KARAKAYA (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Aynı
şeyi düşünüyorum.
Aslında,
tabii, burada, biz, mümkün olduğu kadar, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak da gelen tasarılara katkı vermeye çalışıyoruz, daha çok konuşmalarımızı
konunun içerisinde teknik olarak ifade etmeye çalışıyoruz. Bu, tutanaklardan da
herhâlde görülebilir. Bu konuda, iki önceki konuşmamda da ifade ettiğim gibi,
iktidar bilakis televizyonların açık olduğu saatlerde farklı biçimlerde
değerlendiriyor. Ben çıkarken başka, farklı konuşmayı düşünüyordum ama bu
uyarınızdan sonra farklı konuşmaya karar verdim.
Değerli
milletvekilleri, tabii, bu 15 Temmuz konusu sürekli gündeme getiriliyor.
Herhâlde son yüz on sekiz gün içerisinde konuşulan, en çok tekrar edilen
kelime, kavramlar neler dersek, “15 Temmuz” kavramları olacak.
Tabii,
15 Temmuz, şunu bilmemiz gerekiyor: Sıcak bir yaz akşamıydı, herkes
dışarıdaydı, çoluğuyla çocuğuyla parklardaydı; bir şekilde, yemekteydi, şurada
burada, sokaktaydı. Yani 15 Temmuz akşamı tanklar yollara çıktığında millet
dışarıdaydı, çoluğuyla çocuğuyla dışarıdaydı, siyasiler devreye girinceye kadar
Türk milleti duruşunu gösterdi.
O
akşam, siyasiler içerisinde, liderler içerisinde de ilk açıklamayı yapan
Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Genel Başkanı olmuştur ve çok net bir şekilde,
o akşam, bunun bir darbe olduğunu ve bu darbe karşısında Hükûmetin ve Türk
milletinin yanında olduğumuzu deklare etmiş, açıklamıştır. Bu, son derece
önemliydi çünkü o dakikalarda halk şok içerisindeydi, Türk milleti şok
içerisindeydi. Bu, ilk şokun atlatılması açısından son derece önemliydi, bunun
altını çizmek lazım. Ama daha sonra Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Sayın Başbakanın,
Sayın Cumhurbaşkanının çok ciddi, sıkı duruşları olmuştur ve dolayısıyla eğer
bu darbe atlatılmışsa Türk milletinin sayesinde atlatılmıştır, tüm siyasilerin
sayesinde atlatılmıştır. Buradan hiç kimsenin artı bir nemalanmaya ya da başka
bir şey çıkarmaya hakkı olmadığını düşünüyorum bu iktidar ya da muhalefet.
Dolayısıyla eğer bir şeyler çıkarmaya çalışırsak, bu konularda bir şeyler
söylersek duyacağımız şeylerin olduğunu da bilmemiz lazım. O zaman 15 Temmuz
sürecine nasıl gelindiği de buralardan sorgulanmaya başlanır ve bu yapılan
tartışmaların da bana göre bir katma değeri yoktur. Yani katma değer
yaratmayan, katma değer oluşturmayan boşuna tartışmalardır ne yaptığımız kanuna
ne görüştüğümüz tasarılara ne de bu ülkenin sorunlarına çözüm olabilir. Biz
bugün bir mücadele yürütüyoruz. Terörle mücadele yürütüyoruz, FETÖ’yle mücadele
yürütüyoruz, PKK’yla mücadele yürütüyoruz, DEAŞ’la mücadele yürütüyoruz. Bizim
buralarda odaklanmamız lazım, bizim şu an Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
burada Türkiye’yi üç terör örgütünün kıskacından çıkaracak projeler üretmemiz
lazım ve buradan da o görüntüleri vermemiz lazım diye düşünüyorum.
Tabii
ki, FETÖ’yle mücadele son derece önemli ama şunu da ifade etmemiz gerekiyor: En
son grup toplantısında Sayın Genel Başkanımızın tanımladığı, tasvir ettiği gibi
bunu sekiz bacaklı bir ahtapota benzetti; tamam, yedi bacağıyla ilgili doğru
yanlış, eksik fazla, zayıf ya da güçlü bir mücadele olduğunu ama asıl siyasi ayağıyla,
siyasi bacağıyla ilgili herhangi bir mücadelenin olmadığını ya da yeterli
olmadığını… En azından, o akşam televizyonlarda açıklama yapan, açıklama
yaptıran yurtta sulh konseyinin kim olduğunu hâlâ -yüz on sekiz gün oldu-
bilenimiz yok. Ama Bank Asyaya para yatırmış, tesadüfen yoldan geçerken
AKTİF-SEN’e üye olmuş gariban işinden olmuş durumda.
Hepinize
tekrar teşekkür ediyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
10’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
11’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
12’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 12’nci maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Arslan Hüseyin
Yıldız Çetin
Arık
Denizli Aydın Kayseri
Okan Gaytancıoğlu Fatma
Kaplan Hürriyet Uğur
Bayraktutan
Edirne Kocaeli Artvin
Mustafa Ali Balbay
İzmir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay.
Buyurun
Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün Atatürk’ün
ölümsüzlüğe ulaşmasının 78’inci yılıydı ve bugün Anıtkabir gerçekten tam bir
“yanıtkabirdi”. Anadolu’nun dört bir yanından insanlar Anıtkabir’e aktılar ama
büyük bir barajla karşılaştılar. Bir yanda Melih Gökçek’in kamyonları, bir
yanda büyük bir set ve insanlar giremediler. Önümüzdeki yıl bu anmanın,
gerçekten, Anıtkabir’in etrafındaki setlerin kaldırılışıyla birlikte
başlamasını diliyorum, talep ediyorum ve ben bu konuda mücadele edeceğime de
oradaki yurttaşlara söz verdim. Lütfen, sizi de bu konuda duyarlı davranmaya
davet ediyorum. Orası bizim en büyük kalemizdir ve hepimizin buluştuğu bir
yerdir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sanıyorum Atilla Kaya burada yok. Kalkan ona
kalkan olmaz umarım çünkü öyle sözler söyledi ki İzmir’le ilgili. İzmirliler
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ne söylediğini çok iyi anladılar. “Seçimle gelen seçimle
gider.”in devamındaki cümle şudur: “Seçimle gelen meşruiyetini hukuktan alır.
Hukuka uymazsa, hukukun dışına çıkarsa da meşruiyetini kaybeder.” Bu, muhalefet
için de geçerlidir, iktidar için de geçerlidir ve en çok iktidar için
geçerlidir. Bugün iktidar hukukun dışına çıkarak yaptığı uygulamalarla ciddi
bir meşruiyet tartışmasıyla karşı karşıyadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün OHAL uygulamalarından en büyük payı medya
almaktadır. Şu ana kadar Türkiye’de 777 gazetecinin basın kartı iptal edildi,
142 gazeteci hapiste, 170 yayın organı kapatıldı ve 2.500 gazeteci işsiz. Bu
tablonun neresi demokrasi olabilir?
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekillerine sesleniyorum: Bu uygulamalar sepete su doldurmaktır, hiçbir
işe yaramaz. Ve nitekim devamında Cumhuriyet gazetesine uzandı operasyon. Cumhuriyet
gazetesine yönelik operasyon hem gazetenin yayınını durdurmayı, işlemez hâle
getirmeyi hem de Cumhuriyetçileri birbirine düşürmeyi hedeflemektedir. Elinizi
Cumhuriyet’in üzerinden çekin. Bir fikir gazetesinde görüş ayrılıkları olabilir
ama bundan terör üretilemez. Cumhuriyet geçmişte de değişik tartışmalar yaşamış
ama kendi yaralarını kendisi sarmıştır, yine saracaktır ama bu operasyonla 9
yazarı ve yöneticisi tutuklanmıştır. Onların hiçbirinden terör üretemezsiniz.
Bu gazete Ahmet Taner Kışlalıları, Uğur Mumcuları şehit vermiş bir gazetedir,
teröre kurban vermiş bir gazetedir. Böyle bir gazeteden terör faaliyeti üretmek
tarih önünde, biraz önce Sayın Elitaş’ın “Geçmişte keşke…” diye başladığı
cümlelerden birini size armağan edecektir. Cumhuriyet gazetesinin şu anda
tutuklu 9 yazar ve yöneticisinin derhâl serbest bırakılmasını ve gazeteye
yönelik bu ağır operasyonun durdurulmasını talep ediyorum.
Arkadaşlar,
bu FETÖ’yle mücadelenizde bu dar zamanda bir başka boyutu dikkatinize sunmak
istiyorum: Şu anda, dünyadaki 50’ye yakın ülkede FETÖ okulu var, 5’i AKP
Hükûmetinin talebine uydu, 5 ülke kapattı, 100’den fazlası Amerika’da
faaliyette. Dünyada 13 FETÖ üniversitesi var ve şu anda da dünyanın pek çok
ülkesindeki bu üniversiteler ve okullar faaliyette. Sizler Türkiye'de bu
baskıyı artırdıkça onlar orada fiilen kahraman oluyorlar. İleride inanın pişman
olacaksınız, keşke diyeceksiniz çünkü 12 Eylül dönemindeki Türkiye'deki ağır
baskılardan yurt dışına kaçanlar Türkiye’yi öyle anlattılar ki sayın milletvekillerim,
yıllar sonra Türkiye’den heyetler gittiğinde karşılarında başka ülkenin
temsilcilerini, muhalefeti bulmak yerine Türk insanını buldular. Neden? 12
Eylülde giden insanlardı ve şimdi, dışarıda büyük bir Türkiye aleyhtarlığı
yaratmaktasınız. Bu yaptığınız çekiçle sinek ezmek. “Sineği ezdik.” diyorsunuz
ama bir bakıyorsunuz ki, cam çerçeve gitmiş, ülkenin pek çok kurumu çökmüş.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun hükmünde kararnamelerle birlikte önümüzdeki dönem, bu
ana kadar attığınız adımlar yine aynı şekilde devam ederse Türkiye
yalnızlaşacak.
Evet,
CHP’nin son açıklamasına şu anda Erdoğan suç duyurusunda bulundu ve “Ben bu
mücadeleyi yalnız yaptım.” dedi. Bunun anlamı şudur sayın milletvekilleri,
CHP’ye yönelik suç duyurusunda bulundu ya: Sıra size gelecek, göreceksiniz,
sıra size gelecek. Cumhurbaşkanı “Ben bu mücadeleyi tek başıma yaptım.” diyorsa
bunun anlamını lütfen düşünün diyorum.
Sözlerimi
-konuşmamın ağırlığı basın özgürlüğü üzerineydi- Atatürk’ün bir sözüyle
noktalıyorum: “Basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunların çözümü basın
özgürlüğüdür.”
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
12’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
13’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sıra Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 13’üncü
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Fatma
Kaplan Hürriyet Çetin
Arık
Aydın Kocaeli
Kayseri
Burcu Köksal Akın
Üstündağ Okan
Gaytancıoğlu
Afyonkarahisar Muğla Edirne
Kazım Arslan Uğur
Bayraktutan
Denizli Artvin
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 Kasımda,
cumhuriyetimizin kurucusu, asrın lideri, sahip olduğumuz hak ve kazanımların
mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla, minnetle ve özlemle anıyorum.
Atatürk’ü
sevmeyenlere ise acıyorum çünkü Atatürk’ü sevebilmek için derin bir anlayış,
keskin bir idrak kabiliyeti, müthiş bir sezgi gücü ama her şeyden önce beyin
gereklidir.
Olağanüstü
hâl dönemindeki KHK’lara şöyle bir bakıyorum da Meclisten geçirmek için
uğraşılmak istenmeyen ya da Meclisten geçirilemeyen kanun değişiklikleri
olağanüstü hâl KHK’larıyla halledilmeye çalışılmış. Olağanüstü Hal Kanunu’na
göre, KHK’ların işleyişine yönelik olarak dava açabiliyorsunuz ama yürütmeyi
durdurma kararı almanız olağanüstü hâl süresince imkânsız. Bu nedenle kişiler
hak arama yoluna gitseler bile yürütmeyi durdurma kararı alamıyorlar ne yazık
ki.
Şu
an 100 bine yakın kişinin mallarına tedbir konulduğu söyleniyor. Bu, gerçekten
ciddi bir rakam. Peki, mal varlığına tedbir konulan bu yaklaşık 100 bin kişinin
hepsine “FETÖ’cü” diyebiliyor muyuz? Bunu bir durup düşünmemiz gerekiyor.
Vicdanen hepsine “FETÖ’cü” diyebiliyorsak eyvallah ama kurunun yanında yaşları
yakıyorsanız, kurunun yanında yanan yaşlar yüzünden vicdanınız rahatsa
söylenecek hiçbir şey yok size.
Bakın,
mesela, Bank Asyadan kredi çektiği için açığa alınan, mallarına tedbir konan
kişiler var. Zaten inim inim inleyen memur, iki göz evim olsun diye,
çocuklarına miras kalsın diye gidip kredi çekiyor. Evi aldığı müteahhit
kredinin faiz oranı düşük olduğu için Bank Asyayla anlaşıyor. Memur, bu
nedenle, sırf faiz oranı düşük olduğu için Bank Asyadan konut kredisi çekiyor.
Şimdi ne durumda mı? İşte o memurun, o konut kredisiyle zar zor aldığı eve
tedbir konulmuş. FETÖ’yle bağlantısı olduğu iddia edilen şirketlere kayyum
atanıyor. Eğer 15 Temmuz akşamını bize yaşatanlara maddi destek sağladığı
konusunda kesin eminseniz firmalardan, sonuna kadar gidin, arkanızdayız, en
ağır müeyyideleri uygulayalım ama yok gizli tanık beyanıydı, yok şüpheydi, yok
varsayımdı; bunlarla insanların şirketlerine el koyup kayyum atıyorsanız işte o
zaman o kayyumun mali olarak iflas ettirdiği şirketlerde çalışan insanların
vebalini asla ödeyemezsiniz. “O şirket de FETÖ’cü olabilir, bu şirket de
FETÖ’cü olabilir.” diyerek bu firmaları batırdığınızda, sizi bilmem ama FETÖ’ye
hiç destek vermemiş olan vatandaşın zaten çökük olan ekonomisine bir tekme de
siz vurmuş olursunuz.
Kayyum
atanıyor, tamam; peki, kriter ne? Neye göre kayyum atanıyor? El konulan
şirketlere atanacak olan kayyumlar, bir kere, mutlaka sektörün içinden gelmeli,
o sektörü iyi bilmeli, o sektörün terminolojisine ve diline hâkim olmalı,
profesyonel olmalı. Kayyumlar uygulamada güya yönetime ve mahkemeye yardımcı
olmak için atanıyor ama baktığınızda bunların hemen hepsi yönetimi
üstlenmişler, yönetime el koymuşlar. Neden acaba? Mesela, soruyorum: Bir kayyum
ne kadar ücret alıyor? Tekrar altını çiziyorum: Sektörü bilmeyen kayyumlar
şirketleri batırabiliyorlar, bu nedenle başarılı olamıyorlar. Onun için, o
sektörü bilen, işinde profesyonel olan kayyumların atanması yönünde tercih
edilmeli.
Kapatılan
ve el konulan şirketlerden alacakların ödenmesi hem hakkaniyet hem de ekonominin
zarar görmemesi açısından önemli. FETÖ'yle bağlantılı şirketlere mal ve hizmet
veren, terör örgütüyle bağlantısı olmayan birçok yan kuruluş, küçük esnaf ve
vatandaş var. Bunların zararları da hakkaniyet ölçüsünde mutlaka giderilmeli.
Bu
KHK’nın getirdiği en önemli değişiklikler, açılan soruşturma ve kovuşturmalar
nedeniyle kayyum atanan şirketlerin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na, TMSF’ye
devredilmesi. Şimdi soruyorum: Adam beraat etti, FETÖ’cü olmadığını ispat etti
veya şirketinin FETÖ’yle bağlantılı olmadığını ispat edip beraat etti. Bu
aşamada ileride telafisi mümkün olmayan bir zarar gerçekleştiğinde bunun…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURCU
KÖKSAL (Devamla) – …önüne nasıl geçeceksiniz, bunu merak ediyorum.
Ve
son olarak Anayasa’nın 38’inci maddesini hatırlatıyorum: “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Hukuk hepimize lazım.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Köksal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
13’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
14’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
15’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
16’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
17’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
18’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
19’uncu
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sıra Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 19’uncu
maddesinin (3)’üncü fıkrasının (2)’nci cümlesinin başına "terör
örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı mahkeme kararıyla kesinleşen
şirketlerin" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurhayat Altaca Kayışoğlu Çetin
Arık Akın
Üstündağ
Bursa Kayseri Muğla
Okan Gaytancıoğlu Didem
Engin Fatma
Kaplan Hürriyet
Edirne İstanbul Kocaeli
Ceyhun İrgil Kazım
Arslan Hüseyin
Yıldız
Bursa Denizli Aydın
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 19’uncu maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"(4)
Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kayyım
olarak atanmasına karar verilen şirket, taşınmaz, hak, varlık ve alacaklar
hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 128 inci maddesi uyarınca
verilen elkoyma ve tedbir kararları, kayyım yetkisinin Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna devriyle birlikte kendiliğinden kalkar."
Mehmet Naci Bostancı Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mehmet Demir Mahmut
Atilla Kaya Osman
Aşkın Bak
Kırıkkale İzmir İstanbul
Kerem Ali Sürekli
İzmir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi mi okutuyoruz?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
675
sayılı KHK'nın 17’nci maddesinin (5)’inci fıkrasıyla yapılan düzenlemenin madde
metnine yansıtılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 19’uncu maddesinin
(3)’üncü fıkrasının ikinci cümlesinin başına "terör örgütlerine aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı mahkeme kararıyla kesinleşen şirketlerin"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Yıldız (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 425 sıra sayılı, 674
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin üçüncü bölüm 19’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuzluğumuza
uğurlamamızın 78’inci yıl dönümünde minnet, saygı ve şükranla anıyorum.
Değerli
arkadaşlar, terörle ilişkilendirilerek kayyum atanan şirketlerin ve varlıkları
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiş olanların, kesinleşmemiş bir
mahkeme kararı olmadan satış ve tasfiye işlemlerinin yapılması, Anayasa’nın
mülkiyet hakkıyla ilgili 35’inci ve suçluluğu sabit oluncaya kadar kimse suçlu
sayılmayacağına ilişkin 38/2 maddelerine aykırıdır. Bu nedenle satış ve tasfiye
işlemleri için suça ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, bu kararla ilgili, Hükûmet kendisine destek vermeyen
şirketlere kayyum atayacak. Mahkeme kararı da olmadan, kesinleşmiş bir mahkeme
kararı olmadan, maalesef TMSF’ye göndererek orada ya satışını veya da onun
tasfiyesini getiriyor. Şimdi, ben size soruyorum: Şu an Türkiye’de -zaten on
dört yıldan beri turizmi bitirdiniz, tarımı bitirdiniz- yabancı birkaç tane
yatırımcı var. Onlar da 15 Temmuzdan sonra maalesef yavaş yavaş ülkeyi terk
ediyor. Sizin bu kanunla, Sayın Bakanım, buraya yabancı yatırımcı getirme
şansınız var mı?
Bak, size bir şey söyleyeyim: 2002’den 2016’ya kadar sizin büyüttüğünüz
şirketler var ya -iki ayda 576 kişi gitti yurt dışında ev aldı- şu an
paralarını yurt dışına taşıyorlar. Yani sizin destek verdiğiniz o holdingler
yavaş yavaş Türkiye’den çıkıyor.
Şimdi, siz bu kanunu çıkararak diyorsunuz ki: Hey, holdinglerin
sahipleri, iş adamları, bize destek vermediğiniz takdirde ertesi gün sizin
şirketinize kayyum atayacağız. Mahkeme kararı olmadan, kesinleşmiş mahkeme
kararı olmadan bunları, bu şirketleri TMSF’ye yollayacağız, orada satışını ve
tasfiyesini yapacağız.
Bu bir uyarıdır bana göre. Ama siz bu kanunla yurt dışından yatırımcı
değil ancak yurt içindeki yatırımcıları dışarı gönderebilirsiniz değerli
arkadaşlar.
Biz, hepimiz -Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz ülkemizi seviyoruz-
ülkeye bir çivi çakan için minnettarız ama siz bu kanunları çıkararak
diktatörlüğe doğru gittiğinizin farkında değilsiniz.
Değerli milletvekilleri, Allah bize akıl vermiş, halk bizi seçmiş, bu
Meclise göndermiş. Bu Mecliste biz, Türkiye'nin önünü nasıl açarız, nasıl ileri
götürürüz onu düşünmek zorundayız. Ama, maalesef, maalesef, bu maddeyle
Türkiye'nin önünü değil, yatırımcının önünü değil… Yatırımcının önünü
kesiyorsunuz değerli arkadaşlar.
2002 yılından beri FETÖ’ye yardım eden, her türlü desteği veren, ona
her türlü maddi kaynağı sağlayan, onlara arsa veren, kamu kurumlarına
yerleştiren kim olursa olsun Allah belasını versin! Gelin beraber, hep beraber
FETÖ’yü temizleyelim. Ama gerçekten mi FETÖ’yü temizliyoruz, yoksa FETÖ’nün
darbeyle yapamadığını şu an siz kanunlarla solcu, Atatürkçü, cumhuriyetçileri,
ülkesini seven insanları tasfiye ediyorsunuz.
Bu vesileyle, hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutup işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 20’nci maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mehmet Demir Kerem Ali Sürekli Mehmet
Atilla Kaya
Kırıkkale İzmir İzmir
Osman
Aşkın Bak
Rize
"Bu
madde kapsamında Fon tarafından atanan veya görevlendirilenler hakkında ve bu
kapsamda icra edilen iş ve işlemler hakkında 25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara
Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 37 nci ve 38 inci
maddeleri uygulanır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 20’nci maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Erkan Aydın Çetin
Arık
Aydın Bursa Kayseri
Uğur Bayraktutan Okan Gaytancıoğlu Kazım
Arslan
Artvin Edirne Denizli
Fatma
Kaplan Hürriyet
Kocaeli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) –Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN-
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa’nın 121’inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin
gerektirdiği konular dışında Kanun Hükmünde Kararnamenin çıkartılamayacağını
hükme bağlamıştır. Madde kapsamı ve süre açısından olağanüstü hâlin
gerektirdiği konulara ilişkin olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 20’nci maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesini aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları
"Bu
madde kapsamında Fon tarafından atanan veya görevlendirilenler hakkında ve bu
kapsamda icra edilen iş ve işlemler hakkında 25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara
Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 37 nci ve 38 inci
maddeleri uygulanır."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) –Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN-
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
675 Sayılı KHK’nın 17’nci maddesinin altıncı fıkrasıyla yapılan değişikliklerin
madde metnine yansıtılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
– Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir önerge.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’inci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 21’inci maddesiyle
değiştirilen 442 sayılı Köy Kanunu’nun 74’üncü maddesinde geçen "Geçici
köy" ibarelerinin "Güvenlik" şeklinde ve "geçici köy"
ibarelerinin "güvenlik" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mahmut Atilla Kaya Kerem
Ali Sürekli Mehmet
Demir
İzmir İzmir Kırıkkale
Osman Aşkın Bak
Rize
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 21'inci maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çetin Arık Erkan
Aydın Hüseyin
Yıldız
Kayseri Bursa Aydın
Orhan Sarıbal Fatma
Kaplan Hürriyet Okan
Gaytancıoğlu
Bursa Kocaeli Edirne
Uğur Bayraktutan Kazım
Arslan
Artvin Denizli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal konuşacaklardır.
Buyurun
Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 674 sayılı kara hâller
kararlarından bir tanesi olan 21’inci maddeyle ilgili konuşmamı yapacağım.
Geçici
köy koruculuğu sistemi… Hatırlıyorsunuz, 1985 yılında ilk kez yürürlüğe giren,
1992 yılında maaşlı olarak sürdürülebilir hâle getirilen köy koruculuğu sistemi
ne yazık ki terör mücadelesi içerisinde değerlendirilmişi; daha önce
hayvancılık ve tarımla uğraşan bu insanlar, maaşlı oldukları için bu işlerini
bırakmışlar ve bugün maaşlı birer çalışan olarak görevlerini sürdürmektedirler.
Ne yazık ki 1992 yılından itibaren yaptıkları bu görevler sonucu ortada
herhangi bir işe yarar durum görülmemiştir.
Köy
koruculuğu sistemi yeni sorunlar üretmekten başka bir işe yaramamıştır; sosyal
sorunlar yaratmıştır, tecavüzler, cinayetler yaratmıştır. O yüzden, bu anlamda,
köy koruculuğu sistemi, terör olayları içerisinde bir çözücü araç olmaktan çok
sorun yaratan bir araç hâline geldiği için köy koruculuğu sisteminin bütününe
karşı olduğumuzu bir kez daha paylaşmak isteriz. Çünkü bu insanlar tekrar
köylerine dönememekteler, orada yerleşik halkla sorunlar yaşamaktalar. Bunların
özlük haklarının bütünüyle verilmesi ve daha sonra tekrar bunların topluma
kazandırılması, kendi yaşam alanlarında yaşamlarını sürdürmeleri gerekiyor. Bu
söylediğim gerekçelere 1995 yılında Meclis Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri
Araştırma Komisyonunun sonuçlarından bakabilirsiniz.
Yine, Genelkurmay Başkanlığının 2004 yılında, İçişleri Bakanlığının
2006 yılında hazırladığı raporlarla köy koruculuğu sisteminin çöktüğünü, bir
işe yaramadığını, sosyal, siyasal ve ekonomik travmalar yarattığını çok açık
bir şekilde görebilirsiniz.
Değerli milletvekilleri, üç saat önce Sakarya Caddesi’nde KAMU
EMEKÇİLERİ SENDİKASI’nın bir basın açıklamasını yaptık ve oradan geldik. Meclis
Başkanım uyardı, üzerimdeki o giysiyle beraber… Aslında bir protestodan
gelmiştik, protestonun amacı şuydu: Sizler ne yazık ki sisteme, iktidara uygun
olan sendikaları bu ülkede örgütlediniz, destek verdiniz. O örgütleri ya da o
siyasal hareketleri ya da o sendikaları sizin söylediklerinizin bütününü, sizin
politikanızın aynısını uyguladıkları için baş tacı yaptınız. Ama onun dışında,
sizin söylediklerinizden gayrı şeyler söyleyen, itiraz eden bütün sendikaları
da size uymadığı için yok edip temizlemek istediniz.
İşte, o bahsettiğimiz, kara hâllerin kararlarıyla yani Türkçe deyimiyle
kanun hükmünde kararnamelerle yaptığınız, OHAL’i de fırsat bilerek yaptığınız,
Fetullah Gülen cemaati darbe girişimini de Allah’ın lütfu olarak algıladığınız
o günden sonra kendinize muhalif olan bütün bu sendikaları tek tek kamudan
uzaklaştırdınız.
Peki, ne diyordu bu sendikalar? Mesela siz şunu diyordunuz sağlıkta:
“Biz sağlığı paralı yapacağız, doktorunuz paralı olacak, hastalığınız paralı
olacak, artık hasta tedavi edilmesi gereken bir yurttaş değil, üzerinden para
kazanılması gereken ticari bir konudur.” Aynı şekilde, okullar: Eğitimi paralı
yaptınız. Veliler aslında bu sistemin birer ticaret aracı olarak görüldü. Yani
sizin için hasta da müşteri, öğretmen de müşteri, öğrenci de müşteri, veli de
müşteriydi. Tam da bu sendikaların bir kısmı “Sağlık haktır.” dedi, “Eğitim
haktır.” dedi, “Sağlık herkese hak olarak verilmeli; eşit olmalı, kaliteli
olmalı, nitelikli olmalı ve insanlara ulaştırılabilir olmalı.” dedi. Aynı
şekilde “Eğitim çok önemlidir.” dedi, “Ücretsiz olmalı, nitelikli olmalı,
çağdaş olmalı, laik olmalı.” dedi. Siz ne dediniz? “Hayır, eğitim gerici
olmalı.” dediniz, “Eğitimi biz istediğimiz gibi yönlendiririz.” dediniz. Devlet
kaynakları, para yok diye devlet okullarına destek vermediniz ama cemaat
okullarına destek verdiniz, o da darbe girişiminde bulundu. Sonuç, aynen şunu
söylüyorlar: “Susma, sustukça sıra size gelecek.” Yine, bir şey daha
söylüyorlar: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.” diyorlar.
Kısaca söyledikleri bu kadar açık, bu kadar net. “Gün gelecek, devran dönecek.”
diyorlar, “AKP halka hesap verecek.” diyorlar. Merak etmeyin, bu sıralar size
de kalmayacak, er geç bu bozuk düzenin çarkı size de değecek.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 21’inci maddesiyle
değiştirilen 442 sayılı Köy Kanunu’nun 74’üncü maddesinde geçen "Geçici
köy" ibarelerinin "Güvenlik" şeklinde ve "geçici köy"
ibarelerinin "güvenlik" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Uyum
amaçlı düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
– Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – 22’yi biz çekiyoruz.
BAŞKAN
– 22’nci madde üzerindeki önerge çekilmiştir.
22’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
23’ü
de çekiyor muyuz Sayın Altay?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – 26’ya kadar çekiyoruz.
BAŞKAN
– 23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
24’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 24’üncü maddesiyle 6136
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 7’nci
maddesinin birinci fıkrasına eklenen, (6) numaralı bentte yer alan “geçici köy”
ibaresinin “güvenlik” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mehmet Demir Osman
Aşkın Bak
Kırıkkale Rize
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Kabul ediyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uyum amaçlı
düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
25’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Böylece birinci
bölüm üzerindeki maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, 26
ila 53’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
26’ncı madde
üzerinde…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sorularımız var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sisteme
girilmemiş Sayın Tanal.
Ben 60’a göre
size söz vereyim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Soru var, soru…
BAŞKAN – 26’ncı
maddeye geçtik.
Tamam, siz
sorunuzu sorun, ben 60’a göre size bir dakika süre vereyim geçtik çünkü şeyi.
60’a göre ben
size bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben soru hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN – Tamam,
sisteme girin siz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakın, soru haklarımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Tanal, soru-cevap işlemi geçti. Ben size bir dakika süreyle söz veriyorum çünkü
26’ncı maddeye geçtik. Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır dedik.
Buyurun sorunuzu
sorun.
Bir dakika
süreyle, 60’a göre söz veriyorum.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, yurtta sulh konseyinin üyelerini, istihbarat bilgileri
değerlendirilmiş olsa Ankara katliamının önlenmesinin mümkün olup olmadığını ve
IŞİD katliamlarında yargılanan sanıkların kaç tanesinin AKP’li olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Bakanım, bu yurtta sulh konseyinin üyeleri kimlerdir?
Soru 2: Suruç
katliamından sonra 62 tane istihbarat var. Bu istihbaratlarda eğer tedbir
alınmış olsaydı Ankara katliamı gerçekleşecek miydi?
Soru 3: Dört
gündür devam eden IŞİD katliamını ben izliyorum. Bu IŞİD katliamının
sanıklarının bazıları AKP üyesi olduklarını ifade ettiler. Bugüne kadar
Türkiye’de bu IŞİD katliamlarında yargılanan sanıkların kaç tanesi AKP’li?
Bir
başka soru: Bu istihbarat değerlendirmelerinde, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’nın
giriş ve çıkışlarında, sulh ceza mahkemesinin kararıyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bitmek üzere…
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Bitti,
süre doldu, kapandı.
Sayın
Bakan isterse şimdi cevaplandırabilir, isterse de takdir sizin.
29.- Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş’un, istihbaratlar sonucu çok sayıda önemli olayın önlendiğine, Suruç
ve Ankara katliamlarıyla ilgili mahkemelerin devam ettiğine ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Sayın Tanal, o söylediğiniz hususlarla
ilgili mahkemeler devam ediyor, soruşturmaları devam ediyor.
Sadece
şunu söyleyeyim: Çok sayıda istihbarat varsa eğer ve bu istihbaratlar sonucu
çok sayıda önemli olay önleniyor -bunları rakam olarak sizlere tek tek de
verebiliriz- ama maalesef önlenemeyen bazıları da bu şekilde sonuçlanıyor.
Bu
konu, Suruç katliamıyla, Ankara katliamıyla ilgili de mahkemeler devam ediyor.
İnşallah, sonuçlarını da görürüz.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük’ün
128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 425) (Devam)
BAŞKAN
– 26’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 26’ncı maddesinin kanun
hükmünde kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Osman Aşkın Bak Mehmet Demir
Rize Kırıkkale
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Uyum
amaçlı düzenlemeler sonrasında tekrara düşülmemesi amaçlı olarak metinden
çıkarılması uygundur.
BAŞKAN
– Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 26’ncı madde metinden çıkarılmıştır.
Bundan
sonra da metinden çıkarılan maddeler olduğu takdirde, metnin mevcut maddeleri
üzerinden görüşmelere devam edeceğiz ve kanunun yazımı sırasında madde
numaraları bu şekliyle teselsül edecektir.
27’nci
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 27’nci maddesinin kanun
hükmünde kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mahmut Atilla Kaya Kerem Ali Sürekli Osman
Aşkın Bak
İzmir İzmir Rize
Mehmet Demir
Kırıkkale
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Hüseyin Yıldız Çetin Arık Erkan
Aydın
Aydın Kayseri Bursa
Kazım Arslan Ceyhun İrgil Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Bursa Edirne
Fatma Kaplan Hürriyet
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki iki önergenin gerekçelerini okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa’nın
121’inci maddesi, olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin gerektirdiği
konular dışında kanun hükmünde kararnamenin çıkartılamayacağını hükme
bağlamıştır. Madde, kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği
konulara ilişkin olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin gerekçesi:
Uyum
amaçlı düzenlemeler sonrasında tekrara düşülmemesi amaçlı olarak metinden
çıkarılması uygundur.
BAŞKAN
– Gerekçelerini okuttuğum aynı mahiyetteki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bu
şekliyle 27’nci madde metinden çıkarılmıştır.
28’inci
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 28’inci maddesinin kanun
hükmünde kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mahmut Atilla Kaya Kerem Ali Sürekli Osman
Aşkın Bak
İzmir İzmir Rize
Mehmet Demir
Kırıkkale
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Hüseyin Yıldız Çetin Arık Erkan
Aydın
Aydın Kayseri Bursa
Kazım Arslan Ceyhun İrgil Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Bursa Edirne
Fatma Kaplan Hürriyet
Kocaeli
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergelerin gerekçelerini okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa’nın
121’inci maddesi, olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin gerektirdiği
konular dışında kanun hükmünde kararnamenin çıkartılamayacağını hükme
bağlamıştır. Madde, kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği
konulara ilişkin olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin gerekçesi:
Uyum
amaçlı düzenlemeler sonrasında tekrara düşülmemesi amaçlı olarak metinden
çıkarılması uygundur.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.
Böylece
28’inci madde metinden çıkarılmıştır.
29’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
30’uncu
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 30’uncu maddesinin kanun
hükmünde kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mahmut Atilla Kaya Kerem Ali Sürekli Osman
Aşkın Bak
İzmir İzmir Rize
Mehmet Demir
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Uyum
amaçlı düzenlemeler sonrasında tekrara düşülmemesi amaçlı olarak metinden
çıkarılması uygundur.
BAŞKAN –
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Böylece, kabul
edilen önerge doğrultusunda 30’uncu madde metinden çıkartılmıştır.
31’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 31’inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 31- 2803
sayılı Kanunun 8 inci maddesinin başlığında yer alan “sıkıyönetim,” ibaresi
metinden çıkarılmıştır.”
Mehmet Naci Bostancı Mehmet Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Kerem Ali Sürekli Mahmut Atilla Kaya Osman
Aşkın Bak
İzmir İzmir Rize
Halil Etyemez
Konya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kabul
edilerek kanunlaşan 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle uyum amaçlı
düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
32’nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 32’nci maddesinin kanun hükmünde
kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Çetin Arık Erkan
Aydın
Aydın Kayseri Bursa
Kazım Arslan Ceyhun İrgil Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Bursa Edirne
Fatma Kaplan Hürriyet
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa’nın 121’inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin
gerektirdiği konular dışındaki kanun hükmünde kararnamenin çıkartılamayacağını
hükme bağlamıştır. Madde kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği
konulara ilişkin olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
32’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
33’üncü maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
34’üncü maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
35’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’nin 35’inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Çetin Arık Erkan
Aydın
Aydın Kayseri Bursa
Kazım Arslan Fatma Kaplan Hürriyet Akın Üstündağ
Denizli Kocaeli Muğla
Okan Gaytancıoğlu Ceyhun İrgil
Edirne Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU
(Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) –
Katılmıyoruz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kazım Arslan
konuşacak.
BAŞKAN – Denizli Milletvekili Kazım Arslan
konuşacaktır önerge üzerinde.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bugün, Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ü vefatının 78’inci yılında sevgiyle, saygıyla, minnetle ve özlemle
andığımızı belirtmek istiyorum. Ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun, nur içinde
yatsın. Bugün varsak buralarda, onun sayesinde olduğumuzu da hiçbir zaman
unutmayalım diyorum.
Değerli arkadaşlarım, 674 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin 35’inci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Özellikle bu maddede illerin mali ve idari
yönetimini son derece kritik biçimde belirleyecek olan Yatırım İzleme ve
Koordinasyon Başkanlığının yetkilerini artırmak, onu genişletmek ve yeni
gelirler temin etmek suretiyle bunu kanunla düzenlemeniz gerekirken kanun
hükmünde kararnameyle düzenlemiş olmanızı kesinlikle uygun bulmuyorum çünkü
bunu bir torba şeklindeki yasayla düzenlemeniz dolayısıyla illerin mali
düzeninin, idari düzeninin altüst olacağını ve birçok maddenin de birbiriyle
uyum sağlamayacağını belirtmek istiyorum.
Şimdi Türkiye gerçekten adı konulmamış bir
krizi yaşamaktadır, adı konmamış bir ekonomik krizin de peşindedir,
pençesindedir. Mülkiyet hakkını, devlette çalışma hakkını, haber alma hakkını
yasalarla, kanun hükmünde kararnamelerle yok saydığınız; insanların
yaşamlarının karartıldığı, mal ve can güvenliğinin kalmadığı, yarının ne
olacağı şeklinde çalışanların yarına güveninin olmadığı, devlette çalışanların
konumunun gerçekten tamamen umutsuz bir şekilde sürdürülmeye çalışıldığı bir
dönemi yaşıyoruz. Onun için, ülkemiz gerçekten iyi yönetilmiyor, hataları
yapmaya devam ediyorsunuz. Biliyorsunuz, özellikle FETÖ’yle ilgili
ilişkilerinizin çok iyi olmadığını, tarikata dayalı bir devlet anlayışının hiçbir
şekilde kalıcı olamayacağını yıllardan beri ısrarla söylediğimiz hâlde,
FETÖ’yle ilişkilerinizi güçlü bir şekilde sürdürmeye, ne istedilerse de vermeye
devam ettiniz; sonra da işin içinden çıkamadınız, şimdi devletin ve milletin
başına bela ettiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Tabii, bu yetmiyor. Şimdi, bu
tarikatı devletten temizlemeye çalışırken de farklı tarikatları ses
çıkarmayarak, devreye sokarak devletin içine yerleştirmeye çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, cumhuriyetin güzelliklerini, cumhuriyetin kazanımlarını hiçbir
zaman unutmayınız. Eğer cumhuriyete dayalı bu devleti yönetmez iseniz gelecekte
aynı tehlikeleri, aynı sıkıntıları yaşayacağımızı hiçbir zaman unutmayınız.
Onun için, geçmişteki bu hatalarınızdan lütfen iyi bir şekilde ders çıkarmanızı
istirham ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi size soruyorum: Bu yapılan düzenlemeyle, 35’inci maddede
yapılan bu düzenlemeyle gerçekten FETÖ terör örgütüyle mücadele mi yapılmış
olacak? Bu düzenlemeyle, bozulan kamu düzenini mi sağlayacaksınız? Hiç kimseyi
kandırmayın, hiç kimseyi de aldatmayın. Zaman zaman çıkıyorsunuz, “Aldatıldık,
kandırıldık.” diyorsunuz ama artık milleti kandırmayın, aldatmayın, doğruları
yapmaya devam edin lütfen. Yoksa muhalefeti dinlemeden, kendi bildiğinizi
yapmaya devam ederseniz her zaman bu tür yanlışların, bu tür ağır hataların
altında kalmak zorunda olacaksınız değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bu düzenlemeyle kendi kafanıza göre bir idari yapılanma
gerçekleştirmek istiyorsunuz. Devletin her türlü düzeni bozuldu, sistem bozuldu
ama hâlâ daha düzenini bozmaya her alanda kanun hükmündeki kararnamelerle devam
ediyorsunuz; bu yanlışları artık lütfen yapmayın.
Hepinizi
saygıyla sevgiyle tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
35’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.23
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 21.31
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan PURÇU (İzmir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
425
sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
36’ncı
madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 36’ncı maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Çetin
Arık Erkan
Aydın
Aydın Kayseri Bursa
Kazım Arslan Ceyhun
İrgil Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Bursa
Edirne
Fatma Kaplan Hürriyet
Kocaeli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Anayasa’nın
121’inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin gerektirdiği konular
dışında kanun hükmünde kararnamenin çıkartılmayacağını hükme bağlamıştır. Madde
kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği konulara ilişkin
olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
36’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
37’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 37’nci maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Çetin
Arık Erkan
Aydın
Aydın Kayseri Bursa
Kazım Arslan Fatma
Kaplan Hürriyet Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Kocaeli Edirne
Ceyhun İrgil
Bursa
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Anayasa’nın
121’inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin gerektirdiği konular
dışında kanun hükmünde kararnamenin çıkartılmayacağını hükme bağlamıştır. Madde
kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği konulara ilişkin
olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
37’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
38’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sıra Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 38’inci
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Erkan
Aydın Çetin
Arık
Aydın Bursa Kayseri
Akın Üstündağ Okan
Gaytancıoğlu Kazım
Arslan
Muğla Edirne Denizli
Aytuğ Atıcı Ceyhun
İrgil
Mersin Bursa
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 674 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin
38’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Millî
iradeye sadece kendi işine yaradığı zaman değil, her zaman saygı duyan, böylece
ikiyüzlü bir tavır takınmayan ve takiye yapmayan herkesi saygıyla selamlarım.
38’inci
maddeyle ilgili ne diyorsunuz değerli arkadaşlar? Özetle şunu diyorsunuz: Halk
kimi seçerse seçsin, millî irade ne derse desin ben beğenmediğim kişiyi
görevden alırım, yerine canımın istediği kayyumu atarım. Hadi buyurun, millî
iradeye bakalım. Nerede sizin millî iradeye saygınız, nerede sizin millete olan
saygınız?
Biz
ne diyoruz? Biz de diyoruz ki kardeşim, seçimle gelen seçimle gitsin. Hemen
itiraz ediyorsunuz, diyorsunuz ki: “Efendim, suç işlemişleri ne yapacağız?”
Kardeşim, seçimle gelen bir insanın suç işleme özgürlüğü yoktur. Seçimle gelen
kim olursa olsun, ister Cumhurbaşkanı olsun ister Başbakan ister milletvekili
ister belediye başkanı ister belediye meclis üyesi. Herhangi bir suç işlenirse
derhâl gereği yapılmalı ancak bunun dışında, seçimle gelen seçimle gitmeli.
İşte, biz, bunun için burada 15 Temmuz darbe girişimine hep beraber karşı
çıktık. Darbeye karşı çıktık, sizin yönetiminizi beğendiğimiz için değil, sizin
ülkeyi felakete sürüklediğinizi bildiğimiz hâlde sizi gayrimeşru yollarla
indirmeye çalışan insanlara hep beraber göğsümüzü siper ettik. Eğer sizi
demokratik yollarla indirmek için canımı vermem gerekirse bir dakika düşünmem,
bu kadar net konuşuyorum, bir tek dakika düşünmem. Ama beğenmediğimiz bu
yönetimi bir başkası indirmeye kalkarsa yine canımı vermeyi bir dakika bile
düşünmem. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle biz, bu darbeye karşı çıktık.
Fakat bu ortak tavra siz layık olamadınız. Yaptıklarınız darbeden farksız bir
duruma geldi. Cumhurbaşkanı seçildi mi? Seçildi. Millî irade tecelli etti mi?
Etti. Biz Cumhurbaşkanının seçimine “gayrimeşru” diyor muyuz? Hayır, elbette ki
seçilmiş Cumhurbaşkanıdır. Peki, Cumhurbaşkanı Anayasa’ya aykırı davranıyor mu?
Hadi “hayır” deyin bakalım. (AK PARTİ sıralarından “Hayır” sesleri) Evet,
davranıyor. Cumhurbaşkanı tarafsızlık ilkesine kesinlikle uymuyor, Anayasa’nın
ona verdiği bu ödeve karşı çıkıyor.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) – Sayın Vekil, milletin tarafında olduğu için. Cumhurbaşkanı
milletin tarafını tutuyor, tarafsız değildir.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Tarafsız bir Cumhurbaşkanı meydanlara çıkıp Adalet ve
Kalkınma Partisine 400 milletvekili istemez kardeşim. Bu bir suçtur. Diğer suç
işleyen insanlardan da hiçbir şekilde farkı yoktur. Peki, AKP Hükûmeti seçimle
mi geldi kardeşim? Evet, seçimle geldi. Anayasa suçu işliyor mu? Evet, işliyor.
Bunu defalarca Anayasa Mahkemesinin de tescil ettiğini biliyoruz. Anayasa’ya
aykırı iş yaptığınızı biz de söylüyoruz, Anayasa Mahkemesi de söylüyor. Anayasa
size diyor ki: “Kardeşim, olağanüstü hâl ilan edebilirsin bu anayasaldır.
Olağanüstü hâl döneminde kanun hükmünde kararname de çıkarabilirsin, bu da anayasaldır
ancak kanun hükmünde kararname çıkaracaksınız siz niçin olağanüstü hâl ilan
ettiyseniz onunla ilgili çıkarabilirsiniz. Ne kadar süre ilan ettiyseniz o
süreyle ilgili olarak çıkarabilirsiniz.” Siz ne yaptınız? Anayasa’ya aykırı
davrandınız. Peki diğer suç işleyen seçilmişlerden ne farkınız var? Hiçbir
farkınız yok. Gelip buraya her defasında “Sandıktan çıktık. Hitler 1 kere çıktı
biz 10 kere çıktık.” diyorsunuz ama sandıktan çıkan diğer insanlara saygı
duymuyorsunuz.
“Egemenlik
kayıtsız, şartsız milletindir.” diyorsunuz hesabınıza geldiği zaman ama Meclis
Başkanı gönderdiği davetiyede bu yazıyı çıkardığı zaman gıkınız çıkmıyor. İşte,
ikircikli politika budur.
Masum
musunuz? Hayır, değilsiniz. Masum değilsiniz. “Terörle mücadele ediyoruz,
elbette bunları alacağız.”ın arkasına sığınmayın. Elbette terörle mücadele
edin, elbette teröre yardım ve yataklık edenlerin peşinden gidin, onları
görevinden alın ama, bırakın, Anayasa ne diyorsa o olsun. Siz de acaba
zamanında bu teröristlere yardım ettiniz mi, bir düşünün bakalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Etmedik!
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
38’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
39’uncu
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 39’uncu maddesinin kanun
hükmünde kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Çetin
Arık Erkan
Aydın
Aydın Kayseri
Bursa
Kazım Arslan Ceyhun
İrgil Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Bursa
Edirne
Fatma
Kaplan Hürriyet
Kocaeli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa'nın 121'inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin
gerektirdiği konular dışında Kanun Hükmünde Kararnamenin çıkartılamayacağını
hükme bağlamıştır. Madde, kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin
gerektirdiği konulara ilişkin olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
39’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
40’ıncı
maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
41’inci
maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
42’nci
maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
43’üncü
maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
44’üncü
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 44’üncü maddesinin kanun
hükmünde kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çetin Arık Fatma
Kaplan Hürriyet Hüseyin
Yıldız
Kayseri Kocaeli
Aydın
Kazım Arslan Ceyhun
İrgil Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Bursa
Edirne
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa'nın
121'inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin gerektirdiği konular
dışında Kanun Hükmünde Kararnamenin çıkartılamayacağını hükme bağlamıştır.
Madde kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği konulara ilişkin
olmadığından Anayasa’nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
44’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
45’inci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 45’inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Mahmut Atilla Kaya Mehmet
Demir Osman
Aşkın Bak
İzmir Kırıkkale Rize
"MADDE
45- 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 14’üncü maddesinin
dördüncü, beşinci ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yükümlülerin
sağlık muayeneleri Türk Silahlı Kuvvetleri sağlık yeteneğine ilişkin yönetmelikte
belirtilen usul ve esaslara göre yapılır. Bu muayeneler, askerlik şubesinin
bulunduğu yerde öncelikle varsa kayıtlı olduğu aile hekimi tarafından, yoksa en
yakın resmî sivil sağlık kuruluşunda tek tabip tarafından yapılır. Aile
hekimlerince veya resmî sağlık kuruluşunca hakkında karar verilmeyenler Sağlık
Bakanlığınca belirlenen en yakın yetkili sağlık kurullarına sevk edilir.
Yükümlüler
hakkında ertesi yıla bırakma, sevk geciktirmesi veya askerliğe elverişli
değildir kararlı sağlık raporlarını tanzim etmeye yetkili makam, Sağlık
Bakanlığınca belirlenen yetkili sağlık kuruluşu sağlık kuruludur. Ancak,
yatalaklar ile gözle görülür rahatsızlığı bulunanlar hakkında ertesi yıla
bırakma, sevk geciktirmesi veya askerliğe elverişli değildir kararlı sağlık raporları,
askerlik şubesi başkanı veya vekili ile mülki amirliklerce görevlendirilen
resmi iki sivil (varsa biri aile hekimi) tabipten teşkil edilecek geçici sağlık
kurulunca verilebilir. Geçici sağlık kurulunca karar verilemeyen yükümlüler
askerlik şubelerince Sağlık Bakanlığınca belirlenen en yakın yetkili sağlık
kurullarına sevk edilirler."
"Bu
madde kapsamında yapılacak sağlık muayenelerinden herhangi bir ücret veya katkı
payı alınmaz."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 45’inci maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Çetin Arık Hüseyin
Yıldız Fatma
Kaplan Hürriyet
Kayseri Aydın Kocaeli
Kazım Arslan Ceyhun
İrgil Okan
Gaytancıoğlu
Denizli Bursa Edirne
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa'nın
121'inci maddesi olağanüstü hâl sırasında olağanüstü hâlin gerektirdiği konular
dışında Kanun Hükmünde Kararnamenin çıkartılamayacağını hükme bağlamıştır.
Madde kapsam ve süre açısından olağanüstü hâlin gerektirdiği konulara ilişkin
olmadığından Anayasa'nın amir hükmüne aykırıdır.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 45’inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları
"MADDE
45- 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 14’üncü maddesinin
dördüncü, beşinci ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yükümlülerin
sağlık muayeneleri Türk Silahlı Kuvvetleri sağlık yeteneğine ilişkin
yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara göre yapılır. Bu muayeneler, askerlik
şubesinin bulunduğu yerde öncelikle varsa kayıtlı olduğu aile hekimi
tarafından, yoksa en yakın resmî sivil sağlık kuruluşunda tek tabip tarafından
yapılır. Aile hekimlerince veya resmî sağlık kuruluşunca hakkında karar
verilmeyenler Sağlık Bakanlığınca belirlenen en yakın yetkili sağlık
kurullarına sevk edilir.
Yükümlüler
hakkında ertesi yıla bırakma, sevk geciktirmesi veya askerliğe elverişli
değildir kararlı sağlık raporlarını tanzim etmeye yetkili makam, Sağlık
Bakanlığınca belirlenen yetkili sağlık kuruluşu sağlık kuruludur. Ancak,
yatalaklar ile gözle görülür rahatsızlığı bulunanlar hakkında ertesi yıla
bırakma, sevk geciktirmesi veya askerliğe elverişli değildir kararlı sağlık
raporları, askerlik şubesi başkanı veya vekili ile mülki amirliklerce
görevlendirilen resmi iki sivil (varsa biri aile hekimi) tabipten teşkil
edilecek geçici sağlık kurulunca verilebilir. Geçici sağlık kurulunca karar
verilemeyen yükümlüler askerlik şubelerince Sağlık Bakanlığınca belirlenen en
yakın yetkili sağlık kurullarına sevk edilirler."
"Bu
madde kapsamında yapılacak sağlık muayenelerinden herhangi bir ücret veya katkı
payı alınmaz."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Maddede
676 sayılı KHK ile yapılan değişikliğin yansıtılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
- Mehmet Doğan Kubat ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
46’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
47’nci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 47’nci maddesinin Kanun
Hükmünde Kararname metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Naci Bostancı Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Kerem Ali Sürekli Mahmut
Atilla Kaya Halil
Etyemez
İzmir İzmir Konya
Osman Aşkın Bak
Rize
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede
676 sayılı KHK’da yapılan değişikliğin yansıtılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 47’nci madde metinden çıkarılmıştır.
48’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 48’inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE
48- 28/2/1982 tarihli ve 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve
Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununun 12 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Pilot,
silah sistem subayı, seyrüsefer subayı, taktik koordine subayı, uçuş ekibi
personeli, görev ekibi personeli, paraşütçü, denizaltıcı, ADS pilotu, dalgıç ve
kurbağa adamlardan 23 yıl ve daha fazla uçuculuk, paraşütçülük, dalıcılık
hizmet süresi olanlara 23 üncü hizmet yılı karşılığında gösterilen oranda aylık
tazminat ödenir. Jet ve pervaneli pilotlarından 32 yıl ve daha fazla uçuş
hizmet süresi olanlara tazminat oranı %680 olarak uygulanır."
Mehmet Naci Bostancı Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Amasya İstanbul Kırıkkale
Halil Etyemez Mahmut
Atilla Kaya Osman
Aşkın Bak
Konya İzmir Rize
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede
676 sayılı KHK'da yapılan değişikliğin yansıtılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
49’uncu
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sayılı KHK’nın 49’uncu maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kadir Koçdemir Erhan
Usta Mevlüt
Karakaya
Bursa Samsun Adana
Ahmet Selim Yurdakul Erkan
Haberal
Antalya Ankara
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Çetin Arık Hüseyin
Yıldız Ceyhun
İrgil
Kayseri Aydın Bursa
Akın Üstündağ Fatma
Kaplan Hürriyet Kazım
Arslan
Muğla Kocaeli Denizli
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen, Bursa Milletvekili Ceyhun
İrgil.
Buyurun
Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 674 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin 49’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bilindiği
gibi bu madde ÖYP’li öğretim üyelerini ve akademisyenleri ilgilendiren bir
madde. Bilindiği gibi akademimizde iki tip araştırma görevliliği bulunmakta.
2547 sayılı Kanun 33/a maddesi uyarınca atananlar, 2547 sayılı Kanun’un 50/d
maddesi uyarınca atananlar. Fark ne? 33/a kadrosundakiler doktoraları bittikten
sonra araştırma görevlisi olarak görevlerine devam ederler üniversitelerde
çalışmaya. 50/d kadrosunu alırsanız bu insanların ilişikleri kesilir, yani
işsiz kalırlar. Asıl yapılması gereken ve arzu edilen 50/d kadrosunun tamamen
kaldırılmasıyken 674 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 33/a kadrosuna göz
dikilerek bu kadroyla Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında atanan
araştırma görevlileri 50/d statüsüne çekilmek istenmektedir.
Arkadaşlar,
oyunun kuralları baştan belirlenmişken yarı yolda kural değiştirilmez, üstelik
kuralı siz koymuşken. Ahlaki değildir, etik değildir. Siz bu maddeyi bu şekilde
geçirirseniz hukuk güvenliği ilkesine aykırı hareket edersiniz. Kazanılmış
hakların korunması ilkesini, devlet faaliyetlerinin öngörülebilir olması
ilkesini, yürürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güven ilkesini çiğnemiş
oluyorsunuz. Bu maddeyi bu şekilde geçirseniz ÖYP’li araştırma görevlilerini
belirsizliğe, korkuya, mağduriyete itmiş olacaksınız. Devletine güvenerek yola
çıkan bu genç akademisyenleri ortada bırakmış olacaksınız.
Öte
yandan böyle bir düzenlemenin OHAL kanun hükmünde kararname kapsamında
çıkarılmak istenmesi bile doğru değil çünkü bunun OHAL’le ne ilgisi var,
FETÖ’yle mücadeleyle ne ilgisi var. Eğer üniversitelerde araştırma görevlisi
kadrosunda norm fazlası varsa havuz oluşturulsun, hocalar niteliğine göre
tercihte bulunsun, biz buna varız. Yeter ki genç akademisyenler devlete olan
güvenini yitirmesinler.
Bu
düzenleme yapılacaksa yola çıkmış olanları mağdur etmeden yapmalıyız. Oyunun
kuralları yeniden belirlenecekse bundan sonrasında oyuna yeni katılacaklar için
bir düzenleme yapılmalıdır.
Arkadaşlar,
biliyorum ki bu konu birçoğunuz için çok teknik bir konu ama burada akademisyen
olan, akademiden geçen insanlar var. Bahsettiğimiz şey şu net olarak: Şu anda
doktora yapan ve yüksek lisansını tamamlamış 13 bin genç akademisyen, bu
insanlar üniversite kadrolarında şu an çalışıyorlardı. Siz bunları bir gecede,
bir maddeyle hepsini işsiz bırakıyorsunuz. Bu, rektörlerin bir talebi, bunu
biliyoruz ama bu insanlara bir söz verdik, biz bu insanları yurt dışından
çağırdık, bu insanlar üç dört sınava girdi ve birçok sınavı kazanarak, hak
ederek buraya geldiler. İnsanların elinden haklarını bir gecede bir maddeyle
nasıl alabiliriz?
Hepiniz,
bir çoğunuz üniversitelerde, akademik ortamlarda bulundunuz. Biz bu haksızlığı
yapmamalıyız. Bunu biz defalarca konuştuk. MHP Grubu, CHP Grubu, AKP Grubunun
birçok milletvekili ve yöneticileri bu konuda hemfikirken bunu defalarca
görüştü ve en son, Başbakan Yardımcımız da “Evet, haklılık payı var."
diyor ve bize şu sözü verdi, ben o yüzden bu sözü burada hatırlatmak ve kayda
geçirmek istiyorum: “Tekrar bir kanun hükmünde kararnameyle, ÖYP kapsamındaki
öğretim üyesi olacak olan insanlar, daha önce devlet tarafından güvence verilen
bu gençler, bu genç akademisyenler, güvenlik soruşturulmasından geçirildikten
sonra yine bir kanun hükmünde kararnameyle aynı görevlerine ve kadrolarına iade
edilecekler." dedi. Bunu hep hatırlatacağız, bu sözünüzün takipçisi
olacağız. Çünkü, neden? Bir öğretim üyesi bu ülkeye 200 bin-300 bin dolara mal
oluyor. Bu insanlar yurt dışında, dünyanın birçok yerinde yüksek lisans
yaptılar geldiler. Bu insanları heba etmeye hakkımız yok.
Aynı
şekilde, kapanan üniversitelerdeki 2.300 akademisyen işsiz, onlar da çok zor
durumda. Bu insanlar birçok yerde akademik unvanlarını aldılar; doçent,
profesör oldular. Sizlere güvenerek devletin açtığı üniversitelerde, YÖK’ün
onayladığı üniversitelerde, Cumhurbaşkanının, Başbakanın açtığı üniversitelerde
bu insanlar işe girdi, araştırmaları yarım kaldı, kariyerleri yarım kaldı. Biz
bu kadar zengin bir ülke miyiz ki 8 bin-9 bin akademisyenimizi bir gecede feda
edebiliyoruz. Lütfen bu konuda biraz duyarlı olmanızı rica ediyorum. Aranızda
bunca akademisyen var, hepinizin çıkıp bu konuda bağırmasını, haykırmasını
bekliyoruz. Binlerce akademisyen işsiz, başka yerde işe de giremiyorlar, çoğu
işsizlik maaşına başvurmuş durumda. Bu utanç verici bir şey. Bu insanların
birçoğu yurt dışına gidecek. Bu insanların yurt dışına kaçmasına engel olalım,
bu insanlarımıza sahip çıkalım.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Samsun Milletvekili Erhan Usta.
Buyurun
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
ERHAN
USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
YÖK ve devletimiz 2010 yılında bir sistem başlatmış. Nedir bu sistem? “Öğretim
Üyesi Yerleştirme Programı” diye bir program başlatıyor. Buradaki amaç şu: Az
gelişmiş üniversitelerimiz var, buralarda yüksek lisans ve doktora
programlarında akademisyenimiz yok. Buraya akademisyen yetiştirmek amacıyla
gelişmiş üniversitelerde yüksek lisans ve doktora yapılıyor ve bu kapsamda da
şu anda 13.790 kişi var. Yani bu insanlar orada eğitime başlattırılmış, devlet
bir şeyi taahhüt etmiş, bir sistem kurmuş. Şimdi, bu 674 Sayılı KHK’yla bir
anda devlet, daha doğrusu Hükûmet diyor ki “Ben bundan vazgeçtim.” Yani,
insanlar bir yola çıkıyor, buna ilişkin emek veriyorlar ve hemen “Bundan
vazgeçtim.” deniliyor. İşte, biz burada verdiğimiz önergeyle bu vazgeçmenin
önüne geçmek istiyoruz, yani bu 13.790 kişinin mağdur olmasını engellemeye
çalışıyoruz.
Bir
defa, her şeyden önce arkadaşlar, devlet işinde öngörülebilirlik olur. Yani bir
sistemi başlatıyorsunuz, insanlar yola çıkıyor, ondan sonra “Ben bunu
değiştirdim.” diyorsunuz. 14 bin tane genç, eğitimli genci mağdur ediyoruz bu
yaptığımız işle. Dolayısıyla bunu yapmamamız lazım.
Şimdi
bunlar FETÖ kapsamında, FETÖ’yle mücadele kapsamında bir kanun hükmünde
kararname çerçevesinde yapılıyor. O zaman akla şu geliyor: Bu insanlar FETÖ’cü
mü? Peki, bunlar nasıl sisteme alınmış, ona bakalım. Bu 13.790 genç, merkezî
sınavla, son derece objektif bir sınavla ve 3 aşamalı sınavla alınmış
arkadaşlar. Bunların hepsinin FETÖ’cü olma imkânı, olabilir mi böyle bir şey?
Bunun olması mümkün değil. Burada yapılmak istenen şeyde, o zaman akla başka
bir şey geliyor: Bu sistemden vazgeçilmeye çalışılıyor. Yani, objektif
kıstaslarla alınmış insanlara biz üniversitede yer vermeyelim; subjektif, keyfî
olarak üniversitelere eleman alalım. Bu kabul edilebilir bir şey değil, böyle
devlet yönetimi olmaz. Dolayısıyla, burada yapılması gereken şey: Bundan bir an
önce vazgeçilmesi lazım ve bu gençlerin ümidinin kırılmaması lazım, bu
gençlerin devlete olan güveninin zedelenmemesi lazım. Eğitimde yapmamız gereken
şey, sürekli böyle sistem değiştirmek değil, eğitimdeki kalite problemini
aşmamız lazım. Ama, bu yapılan şekilde eğitimdeki kalite probleminin aşılma
imkânı yoktur.
Az
önce KPSS konusunda keyfîlik yapıldığını, var olan sistemin bozulduğunu ifade
ettim. Şimdi burada da yine aynı şeyi yapmaya çalışıyoruz. Daha kötüsü ne
olacak? Bu 14 bin genç FETÖ’cü olarak damgalanacak. Yani, bu insanları sadece
kısa dönemde işlerinden etmiyoruz, bunların hayatını söndürüyoruz. Böyle bir
şey yapmaya kimsenin hakkı yok. Onun için, bir an evvel bu sıkıntıdan, bu
yanlış işten dönmemiz lazım.
Bir
yandan diyoruz ki: “Üniversitelerde eğitim görevlisi açığı var.” Bakın, yeni kurulan
illerde, özellikle yeni üniversitelerde hiç akademisyenin olmadığı, hatta belki
doktora bile yapmamış hocaları, akademisyenleri görmeden öğrenciler mezun
oluyor. Yani, hem “Bu kadar açığımız var, bu kadar sıkıntımız var.” diyoruz hem
de bu var olan potansiyeli eritiyoruz ve bunları tahrip ediyoruz. Bunun böyle
yapılması hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir.
Burada
keyfîlik var arkadaşlar, bunu görmemiz lazım ve bu keyfîlikten vazgeçilmesi
lazım. Ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu buradan ikaz ediyorum: Lütfen, bu
maddeyi bu şekilde geçirmeyelim. Bizim önergemize, lütfen, sizden istirham
ediyorum, destek verin de bu yanlışın önünde duralım. Yani, bu gençleri hayata
küstürmeyelim, bu gençleri devlete küstürmeyelim. İnsanların hayatıyla oynamanın
bir anlamı yok. Bunları almayacağız, ondan sonra ne yapacağız? Sonradan
herkesin keyfine göre, hiçbir objektif kurala bağlı olmaksızın akademisyen
alacağız. Bu kabul edilebilir bir şey mi? Bu kabul edilebilir bir şey değildir.
Bu yanlıştan dönülmesinin ben son derece hayati olduğunu düşünüyorum.
Dediğim
gibi, eğitimdeki kalite sorununa odaklanmamız lazım. Kaliteyi daha fazla
düşürücü hâl ve hareketlerden de tutumlardan da kaçınmamız lazım.
Ben
bunları ifade etmek istedim.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Usta.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
49’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
50’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
51’inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 425 sıra sayılı 674 Sıra Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 51’inci
maddesi ile değiştirilmek istenen 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nun ek 1’inci maddesinin (5)’inci fıkrasında "Bir
başkasının bakımına muhtaç olacak derecede engelli olanlar," ibaresinden
sonra gelmek üzere "terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olduğu ilgili mahkemelerce tespit edilenler," ibaresinin eklenmesini arz
ve talep ederiz.
Murat Bakan Çetin
Arık Akın
Üstündağ
İzmir Kayseri Muğla
Okan Gaytancıoğlu Fatma
Kaplan Hürriyet Hüseyin
Yıldız
Edirne Kocaeli Aydın
Ceyhun İrgil Kazım
Arslan
Bursa Denizli
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Katılmıyoruz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mahkeme
kararı olmadan sadece valiliklerin tespitiyle gaziler ve gazi yakınlarının
istihdamına engel olmak çalışma hak ve hürriyetiyle ilgili Anayasa’nın 48’inci
maddesine aykırıdır.
BAŞKAN
– Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
51’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 51’inci maddede sehven “fıkrasın” şeklinde yazılan ibare
“fıkrasına” şeklinde kanun yazımı sırasında redakte edilecektir.
52’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
53’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Böylece
ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Kanun
hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler oylamalarıyla, maddeleriyle
birlikte bitmiştir.
86’ncı
maddeye göre, oyunun rengini belli etmek üzere Sayın Engin Altay’a aleyhte söz
veriyorum.
Buyurun
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Üç
gün içerisinde 668, 669, 671, 674 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameleri İç
Tüzük’ten kaynaklı haklarımızı minimize ederek kullanmak suretiyle tamamladık.
Buradan şu anlaşılmasın: Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
bize verdiği hakları maksimum düzeyde de kullanabilirdik ve bu kanun hükmünde
kararnamelerin görüşmesi bu hafta içinde tamamlanmış olmazdı. Ancak yargı
yolunu açmak için buna ihtiyaç vardı. Bunu yaptık.
Umarım ve dilerim ki… Biraz sonra yapılacak açık oylamada Cumhuriyet
Halk Partisinin ret oyuna rağmen belli ki bu kanun hükmünde kararnameler
kanunlaşacak. Buradan umudumuzu kesiyoruz. Bundan sonraki umudumuz Anayasa’ya,
kanunlara uygun olarak Türkiye’de devlet nizamının tesisi ve toplumsal
kuralların sağlıklı yürümesi için yüksek mahkemenin kamu vicdanında müspet
karşılık bulacağı bir karar almasını diliyorum.
Oyumuz “ret” olacaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun hükmünde kararnamenin
Genel Kurulda kabul edilerek kanunlaşması durumunda düzenlemenin adı ile metin
içinde geçen “kanun hükmünde kararname” ibareleri “kanun” şeklinde kanun yazım
tekniğine uygun olarak kanun yazımı sırasında Başkanlığımızca redakte
edilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Kanun hükmünde kararnamenin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
- 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’nin yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:
“Kullanılan
oy sayısı : 234
Kabul
: 216
Ret
: 18 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mustafa Açıkgöz Özcan Purçu
Nevşehir İzmir”
Böylece,
kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
Şimdi, 2’nci sırada yer
alan, 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
2.- Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş'ın Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 435)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
3.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547
Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
4.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı
(1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kültür Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/345) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 62) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 62 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KORE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KÜLTÜR ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 31 Ağustos
2013 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – 1’inci maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 224
Kabul
: 223
Çekimser
: 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mustafa Açıkgöz Özcan Purçu
Nevşehir İzmir”
Böylece
tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
6’ncı
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Hizmet Ticareti
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Hizmet Ticareti
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/690) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 360) (xx)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 360 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KORE CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST
TİCARET ALANI TESİS EDEN ÇERÇEVE ANLAŞMA KAPSAMINDA HİZMET TİCARETİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1-
(1) 26 Şubat 2015 tarihinde Seul’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Kore
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma
Kapsamında Hizmet Ticareti Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
– 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Söz konusu Anlaşmanın eklerinin ticari ve teknik
kısımlarında yapılacak değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN
– 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer
BAŞKAN
– 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
4’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Böylece
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır, maddeler oylanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama
için bir dakika süre veriyorum, oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis
Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Hizmet Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Oy
sayısı : 223
Kabul
: 220
Çekimser
: 3 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mustafa Açıkgöz Özcan Purçu
Nevşehir İzmir”
Böylece
tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
7’nci
sırada yer alan, 270 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasına Ek Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) Statüsüne Dair
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/598) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 270)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci
sırada yer alan, 24 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Arasında
Stratejik Ortaklık ve Dostluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/325) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 24)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 15 Kasım 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı
geceler diliyorum, iyi hafta sonları diliyorum.
Kapanma Saati: 22.16
(x) 425 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 62 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 360 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.