Dönem: 22
Yasama Yılı: 3
T.B.M.M. (S. Sayısı: 956)
Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 Milletvekilinin;
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 23 Milletvekilinin; Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili
Faruk Nafız Özak ve 23 Milletvekilinin Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve
Haksız Rekabet İddi-alarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve (10/63, 113, 138, 179, 228) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Evrensel bir spor olan
futbol bütün sosyal sınıfları büyüler ve bir araya getirir; bu gücüyle bir ulus
içindeki sosyal ilişkileri etkiler. Başarılı takımlar halka mal olmuştur. Büyük
oyuncular yıldızlaşır, hatta idolleşir; ancak yarattıkları tutkular ve
uyandırdıkları beklentiler bazen şiddete de yol açar.
Futbol karşılaşmaları
büyük bir rekabete yol açar. Karşılaşmalar, şampiyonluklar bazı siyasi rejimler
için propaganda öğesi durumuna gelebilir.
Coşku ve tutku bazen
tribünlerde ve stadın çevresinde şiddete dönüşür. Bu şiddet istenmeyen olayları
da beraberinde getirir.
Futbol karşılaşmaları
esnasında gerekli bütün önlemlerin alınması, güvenlik görevlilerinin stad
içinde arttırılması ve Spor İl Müdürlüklerinden görevli memurların tribünlerde
yer alması, Kulüp görevlilerinin ve futbolcuların dostluk içerisinde maçlarını
yapmaları gerekmektedir.
Son günlerde sahalarda,
tribünlerde ve maç sonrası meydana gelen olaylar hoş karşılanmamakla birlikte
meydana gelen anarşinin biran önce durdurulması ve bu konuda TBMM’de bir
Araştırma Komisyonu oluşturulup, bu olayların araştırılması ile meydana gelişi
ve nedenleri aydınlığa kavuşturulmalıdır.
Biz aşağıda imzaları
bulunan Siyasi Parti temsilcileri Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve
105 inci maddeleri uyarınca araştırma konusunda bir Meclis araştırması
açılmasını istiyoruz.
SaygılarımızIa. 9.4.2003
|
Mesut
Değer |
Berhan
Şimşek |
Şevket
Gürsoy |
|
Diyarbakır |
İstanbul |
Adıyaman |
|
Erdal
Karademir |
Uğur
Aksöz |
Muhsin
Koçyiğit |
|
İzmir |
Adana |
Diyarbakır |
|
Mehmet
Parlakyiğit |
Mehmet
Tomanbay |
Enver Öktem |
|
Kahramanmaraş |
Ankara |
İzmir |
|
Abdurrezzak
Erten |
Gökhan
Durgun |
Özlem
Çerçioğlu |
|
İzmir |
Hatay |
Aydın |
|
Vezir
Akdemir |
Sıdıka
Aydoğan |
Sedat
Uzunbay |
|
İzmir |
İstanbul |
İzmir |
|
Mehmet
Yıldırım |
Mustafa
Gazalcı |
Zeynep
Damla Gürel |
|
Kastamonu |
Denizli |
İstanbul |
|
Orhan Sür |
Hüseyin
Bayındır |
Feridun
Ayvazoğlu |
|
Balıkesir |
Kırşehir |
Çorum |
|
Ahmet
Ersin |
Yılmaz
Kaya |
Hasan
Aydın |
|
İzmir |
İzmir |
İstanbul |
|
Hüseyin
Ekmekçioğlu |
Hasan
Fehmi Güneş |
|
|
Antalya |
İstanbul |
|
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Futbol günümüzün en büyük kitlesel eğlence
kaynağı ve bir büyük endüstridir. Ancak son günlerde basın ve medyada yoğun bir
şekilde yer alan futboldaki şike iddialarıyla bu güzel endüstri dalına darbe
vurulmaktadır. Şike iddialarının merkezinde İzmir'in Türk spor hayatına birçok
sporcu kazandırmış, en köklü ve en eski kulüplerinden biri olan Altay Spor
Kulübü'nün şaibeli biçimde ligden düşürülmesi bulunmaktadır.
Bildiğiniz gibi şike, bazen rakip takım
oyuncularının adeta yedeklerden oluşan bir kadroyla sahaya çıkmasıyla bazen
direk kalecilerin davranış biçimleriyle, bazen hakem oyunlarıyla, bazen de
karşı tarafın teşvik primi vermesi suretiyle gerçekleştirilmektedir. Son olayda
da görüldüğü gibi yukarıda saydığımız şike türlerinin kurumsallaştığı ve futbol
endüstrisinde haksız rekabetin oluştuğu açık olarak görülmektedir.
Şike iddiaları daha önceki senelerde de
içimizde halen milletvekili olan bazı arkadaşlarımızın da imzasını taşıyan bir
meclis araştırması önergesi ile gündeme gelmiş; ancak kadük kaldığı için
sonuçlandırılamamıştır. Ancak yolsuzluk gerçeğinin toplumsal adaleti
gölgelediği bir dönemde, Altay Spor Kulübü tüzel kişiliğinin düştüğü haksız
durumu göz önüne alarak, büyük kitleleri seferber eden futbol endüstrisindeki
çirkin iddiaların araştırılması ve gerekli tedbirlerin alınması büyük önem arz
etmektedir.
Bunun için, Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 6.6.2003
|
Hakkı
Ülkü |
Ahmet
Ersin |
Yılmaz
Kaya |
|
|
İzmir |
İzmir |
İzmir |
|
|
K. Kemal
Anadol |
Vezir
Akdemir |
Abdürrezzak
Erten |
|
|
İzmir |
İzmir |
İzmir |
|
|
Hasan
Aydın |
Atila
Emek |
Özlem
Çerçioğlu |
|
|
İstanbul |
Antalya |
Aydın |
|
|
Muharrem
İnce |
Ali
Arslan |
Atilla
Kart |
|
|
Yalova |
Muğla |
Konya |
|
|
Necdet
Budak |
Mustafa
Sayar |
Halil
Ünlütepe |
|
|
Edirne |
Amasya |
Afyon |
|
|
Mehmet
Nuri Saygun |
Ahmet
Yılmazkaya |
Ali
Cumhur Yaka |
|
|
Tekirdağ |
Gaziantep |
Muğla |
|
|
Gürol Ergin |
Fahrettin
Üstün |
Nezir
Büyükcengiz |
|
|
Muğla |
Muğla |
Konya |
|
|
Hasan
Güyüldar |
Ufuk
Özkan |
Erdoğan
Kaplan |
|
|
Tunceli |
Manisa |
Tekirdağ |
|
|
Yüksel
Çorbacıoğlu |
M. Nezir
Nasıroğlu |
İsmet
Atalay |
|
|
Artvin |
Batman |
İstanbul |
|
GEREKÇE
2002-2003 sezonu Türkiye 1. Süper Liginin
son haftalarında oynanan müsabakalar Türk spor kamuoyunda, ilgili kulüp ve
kurumlarda alınan sonuçlar ve oynanan futbol itibariyle şüphe uyandırmıştır.
Nitekim son haftalarda oynanan müsabaka neticeleri özellikle küme düşmesi
muhtemel takımların aldıkları ilginç sonuçlar ve bunun yanında oynanan futbol
şüpheleri haklı çıkarmış bulunmaktadır. Şöyle ki:
25.5.2003 tarihinde oynanan Elazığspor-İstanbulspor
maçında İstanbulspor oyuncularının hiç mücadele etmedikleri ve rakip kaleye
gitmekteki isteksizlikleri kamuoyunun dikkatini çekmiştir.
31.5.2003 Tarihinde oynanan Diyarbakırspor-Elazığspor müsabakası şike iddialarının ayyuka çıktığı bir müsabaka olmuştur. Maçın devre arasında Diyarbakırspor oyuncularının Diyarbakırspor'lu yöneticiler tarafından silahla tehdit edildiği duyumları alınmıştır. Diyarbakırspor takımının ataklarını kendi seyircileri tarafından oyuncularının yuhlanması ve aleyhe yapılan tezahürat futbolculara yapılan baskı ile birlikte değerlendirildiğinde maçın hangi koşul ve etkiler altında, sonucu adete önceden kararlaştırılan şekilde sonuçlandırıldığı açıktır. Elazığspor'un attığı ilk gol golden önce golü atan oyuncunun tek başına ve adete hiçbir savunma ve engelleme ile karşılaşmaksızın boş sahada top sürerek kaleci ile karşı karşıya kalıp golü atması, pozisyonda yapılan müdahalelerin, kalecinin topu içeriye adeta kabul etmesinin Futbol Disiplin Talimatının 37 nci maddesinde tarif edilen hileli ve danışıklı futbol müsabakası olduğu hususunu teyit etmektedir. Elazığspor Kulüp Başkanının maç sonrası yaptığı açıklamayı kısaca özetlemek gerekirse son haftalarda özellikle düşme hattında bulunan takımların gerek kendi aralarında gerekse diğer takımlarla yaptığı maçlar ve alınan sonuçlar, düşen takımların belirlenmesi açısından Altay Spor Kulübü'nün ne derece mağdur edildiğini haklı çıkarmaktadır.
Özellikle son hafta oynanan
Diyarbakırspor-Elazığspor maçı ve İstanbulspor-Altay maçlarının şike ve teşvik
primi iddiaları ile gölgelendiği açıktır. İstanbulspor oyuncularından
bazılarının Selçuk, Musa ve Mehmet Yozgatlı'nın kasede alınan ve gazetelere
yansıyan teşvik primi ikrarları titizlikle araştırılmalıdır.
Futbolun güzelliğine gölge düşüren şike
vb. iddiaların araştırılıp açıklığa kavuşturulması sadece iddiaları, öne
sürülen ya da suçlamalara maruz kalanlar İçin değil, temiz toplum için
gereklidir. Bu konuda TBMM' nin üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğine
inanarak
Meclis Araştırması önergesini Genel
Kurulun takdirlerine arz ederiz.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Son yıllarda, Türk sporu önemli bir aşama
yaparak özellikle futbol takımlarımız ve Milli Takımımız, uluslararası
karşılaşmalarda ve organizasyonlarda, hepimizin göğsünü kabartan, başarılı
sonuçlar almaktadır.
Ancak, bir süreden beri, bazı yazılı ve
görsel basında yer alan ve kamuoyunu rahatsız eden şike haberleri ve itiraflar,
bu başarıları gölgelemekle kalmayıp, genel olarak Türk sporunu zan altında
bırakmaktadır. Esasen, futbolumuzu kemiren şike iddiaları yeni olmayıp, her
Süper Lig'in sonunda ve özellikle de, son maçlarda gündeme gelmekte ve hatta bu
alanda mafyalaşmanın olduğu, yıllardan beri ileri sürülmektedir.
Öyle ki, mafyalaşmanın, bu iddiaları
araştırmak ve sorumlularını tespit ederek, gereğini yapmakla görevli Futbol
Federasyonu ve Merkez Hakem Kurulu'nu da etkisi altına aldığı ve hatta bu
kurumlara da el attığı iddiaları yaygındır.
Bütün bunlar, futbolumuzu ve genel olarak
ta Türk sporunu kirleten gelişmelerdir ve üzücüdür. Dolayısıyla, yüce Meclis bu
iddiaları araştırarak, doğru olup olmadığını ve doğru ise sorumlularını tespit
ederek, kamuoyunu tatmin etmeli ve Türk Futbolunu bu ayıptan arındırmalıdır.
Ayrıca son zamanlarda özellikle futbol
karşılaşmalarında, seyirciler arasında ve organize olduğu izlenimi veren
olaylar yaşanmaktadır. Tribün terörü olarak tanımlanan bu olayların önüne
geçilmezse, çok büyük ve üzücü sonuçlarla karşılaşılabilir.
Sunulan nedenlerle, son beş yıldaki Süper
Lig karşılaşmalarında şike yapılıp yapılmadığı, bu alanda mafyalaşmanın olup
olmadığı ve Futbol Federasyonu ile Merkez Hakem Kurulu'nun bu iddialar
karşısındaki yeri ve tutumu ile son beş yılda her iki kurulda görev yapan
başkan ve üyelerin malvarlıklarının araştırılması ve tribünlerde meydana gelen
olayların nedenleri ile alınması gereken önlemlerin tespiti için Anayasanın 98
inci ve içtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını talep ederiz.
|
Ahmet
Ersin |
Necdet
Budak |
Feridun
Fikret Baloğlu |
|
İzmir |
Edirne |
Antalya |
|
Nail
Kamacı |
Zekeriya
Akıncı |
Hüseyin
Güler |
|
Antalya |
Ankara |
Mersin |
|
Muharrem
Kılıç |
Hüseyin
Özcan |
Şefik
Zengin |
|
Malatya |
Mersin |
Mersin |
|
Bayram
Ali Meral |
Tacidar
Seyhan |
Mehmet
Ali Arıkan |
|
Ankara |
Adana |
Eskişehir |
|
Mustafa
Sayar |
N. Gaye
Erbatur |
Nezir
Büyükcengiz |
|
Amasya |
Adana |
Konya |
|
Ahmet
Sırrı Özbek |
Mustafa
Yılmaz |
Ahmet
Yılmazkaya |
|
İstanbul |
Gaziantep |
Gaziantep |
|
Mahmut
Duyan |
Züheyir
Amber |
Mehmet
Sefa Sirmen |
|
Mardin |
Hatay |
Kocaeli |
|
Şevket
Arz |
Rasim
Çakır |
Yavuz
Altınorak |
|
Trabzon |
Edirne |
Kırklareli |
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Kamuoyunu yakından
ilgilendiren, illerin ve ülkelerin tanıtımında, komşuluk ilişkilerinin
gelişmesinde, insanın vücut ve akıl sağlığının gelişiminde büyük yeri ve önemi
olan sporun, son zamanlarda içinde bulunduğu olumsuzlukların, hakem
hatalarının, varsa şike ve mafya iddiaları ile boyutlarının araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 105 inci maddesi ile TBMM
İçtüzüğünün 98 inci maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Musa
Uzunkaya |
Ziyattin
Yağcı |
Asım
Aykan |
|
Samsun |
Adana |
Trabzon |
|
Bülent
Gedikli |
İlyas
Çakır |
Hikmet
Özdemir |
|
Ankara |
Rize |
Çankırı |
|
Abdurrahim
Aksoy |
Durdu
Mehmet Kastal |
Medeni
Yılmaz |
|
Bitlis |
Osmaniye |
Muş |
|
Seracettin
Karayağız |
Mustafa
Said Yazıcıoğlu |
Şerif
Birinç |
|
Muş |
Ankara |
Bursa |
|
Cemal
Uysal |
Adem
Tatlı |
Bayram
Özçelik |
|
Ordu |
Giresun |
Burdur |
|
Harun
Tüfekci |
Ahmet
Rıza Acar |
Mehmet
Çerçi |
|
Konya |
Aydın |
Manisa |
|
Kerim
Özkul |
Yüksel
Çavuşoğlu |
A. Müfit
Yetkin |
|
Konya |
Karaman |
Şanlıurfa |
|
Ahmet
Yaşar |
Muzaffer
Baştopçu |
Nihat Eri |
|
Aksaray |
Kocaeli |
Mardin |
|
Mehmet
Mehdi Eker |
Alaettin
Güven |
Abdullah
Erdem Cantimur |
|
Diyarbakır |
Kütahya |
Kütahya |
|
|
Azmi Ateş |
|
|
|
İstanbul |
|
GEREKÇE
Sporun, Beldelerin,
şehirlerin, ülkelerin kültürlerinin tanıtımında ve gençliğin sağlıklı vücut
gelişiminde ve hatta insanların boş zamanlarını spor yaparak değerlendirmesi
nedeniyle günlük iş hayatındaki stresini atarak kötü davranışlara yöneliminin
önüne geçmesi bakımından insan hayatındaki önemi büyüktür. Gençlerin ve genç
kalabilenlerin okul ve işten arta kalan zamanlarını kötü ve kirli havası ile
hastalık saçan kahvehaneler, barlar vb. yerler yerine sporu, sporcusuyla,
seyircisiyle ve taraftarı ile herkesin spor sahalarına yönelmesi, yorgunluk ve
streslerini buralarda atıp kazananı alkışlayarak centilmenlik duygusunu
geliştirmektedir. Atalarımız "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur"
diye boşuna söylememişlerdir.
Spor'un ülke tanıtımına
katkısını, hatırlanacağı gibi 2002 Dünya Kupasında A Milli Futbol takımımızın
Dünya 3. olması ile diğer dallarda mücadele eden Voleybol milli takımımız,
Güreşçilerimiz, Haltercilerimiz ve diğer sporcularımız bize yaşatmıştır. Biz
ülke olarak milyarlarca TL harcama yapsaydık bu başarıyı yakalamamız zor
olurdu.
Ne var ki; son zamanlarda
sporda ve spor sahalarında olup bitenler hiç de iç açıcı değildir. Hiç
gündemden düşmeyen hakem hataları, kasıtlı hakem davranışları, şike ve mafya
iddiaları ile Anadolu takımlarına ambargo uygulandığı iddiası ve kötü tezahürat
sporun, bir centilmenlik işi olduğu seyircilerin ve taraftarın stresini aldığı
tezinin aksine atmosferin daha da gerilmesine hatta taşkınlıkların bir
fitilleyicisi olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Anadolu kulüplerinin
parlayan yıldızı Samsunspor'a uygulanan muamelede bu olayların başında yer
almaktadır.
Şöyle ki, 19.10.2003
Pazar akşamı oynanan Samsunspor-Gaziantepspor maçında Hakem Selçuk DERELİ'nin
masum hatalar olarak kabulü mümkün olmayan olaylardır. Yine bu maçın
öncesindeki hafta, 5.10.2003 tarihinde Diyarbakır'da Samsunspor aleyhine oluşan
hakem kararlarının ve ulusal ölçekte yayın yapan STAR TV'deki spor programına
katılan hakem Sadık İLHAN'ın geçtiğimiz yıl oynanan Samsunspor- Trabzonspor
maçında, TFF Merkez Hakem Kurulu Başkanı Bülent YAVUZ tarafından maçı Samsunspor'un
kaybetmesi yönündeki talimatı doğrultusunda penaltıyı vermeyerek yenilmesini
sağladığını itiraf etmesi, Samsunspora karşı bir yerlerde planlanan kumpasla
karşı karşıya olduğunu göstermiştir.
Samsunspor'un maruz
kaldığı olayların bir kısmı da şunlardır: 8.8.2003'de oynanan Samsunspor-BJK
maçında Hakem İsmet ARZUMAN faul yapmalarına karşın Tayfur ve Guıntı'ya kart
göstermeyerek oyunda kalmalarını sağlayıp Samsunsporun oyun kurmasını
engellemesi, 13.9.2003'de Samsunspor- İstanbulspor, 19.9.2003 Trabzonspor-Samsunspor,
25.10.2003'de oynanan Galatasaray-Samsunspor karşılaşmalarında hakemlerin
kararları ve davranışları vb.
Yine bu olayların en
canlı örneği, 8.11.2003 tarihinde oynanan FB-Çaykur Rizespor maçında, Hakem Ali
AYDIN'ın ÇK Rizespor'lu futbolcu Victoria'ya 2 kez sarı kart göstermesi,
kırmızı kartla sporcuyu saha dışına çıkartması gerekirken bunu yapmaması
nedeniyle TFF Yönetim Kurulu'nun maçın yeniden oynanmasına karar vermesi ve en
son 4.4.2004 tarihinde oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçında artık kusurun
kendisi ve futbolcuların aktiviteleri değil Hakem Ali AYDIN'ın çok yanlış
kararları ve iki penaltı ile Beşiktaş'ı galip ilan ettiği iddialarının tartışma
ortamına taşınması vahim tabloyu gözler önüne sermektedir.
İşin vahim olan
boyutlarından birisi de futbola çete-mafya işlerinin karışarak maçların
satıldığı ve kaybettirildiği iddiasının basında ve kamuoyunda yer almış olması
ile maç esnasında yapılan kötü tezahüratın taraftarları ve seyircileri üzüntüye
hatta büyük sıkıntılara düşürmektedir.
Spor'a bulaşan bu
virüsler, hakem hataları, kasıtlı tarafgirlik, şike iddiaları, Anadolu
takımlarına yapılan tarafgir tutumlar ve kötü tezahürat, insanların
kaynaşmasına, yorgunluk ve streslerini atarak dinçleşmesine, ülkemizin ve milli
kültürümüzün tanımına olumsuz etkiler yaparak, sporun asıl misyonunu yerine
getirmesine mani olur hale gelmiştir.
Bu itibarla;
- Hakem hataları ve varsa
kasıtlı kural ihlallerinin,
- Genelde Anadolu
takımlarına uygulanan taraflı davranılıyor iddialarının,
- Çete, mafya ve şike
iddialarının varlığı ve sporun sonuçlarını etkilediği ve bazılarının bundan
maddi menfaat sağladığı iddialarının,
- Spor sahalarına hiç
yakışmayan kötü tezahüratın ve şiddetin,
Önüne geçilebilmesi için
alınacak önlemlerin ortaya konulması için bir araştırma komisyonu kurulması
gereği hasıl olmuştur.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Olimpiyat, Dünya ve
Avrupa Şampiyonalarında Türk sporunun değişik branşlarda büyük başarılar
kazandığı bilinmektedir.
Dünya III.lüğünü elde
eden Futbol Milli Takımımızın, uluslararası şampiyonalarda başarı kazanan
Futbol Takımlarımız ile diğer branşlarda mücadele eden takımlarımızın
başarıları herkesin gözü önündedir.
Ne var ki, sporumuzda ve
özellikle futbolumuzda ortaya atılan şike iddiaları, konu ile ilgili yazılı ve
görsel basında yapılan yayınlar, hem Türk sporu ve sporcularını, hem de
kamuoyumuzu rahatsız etmekte, Ülkemizin ve Türk sporunun hem yurt içi, hem de
yurt dışı itibarını zedelemektedir.
Bu gerekçelerle T.B.M.M.
spor camiasında yaşandığı söylenen iddiaların incelenmesi, kaynağına inilerek
varsa mali ve diğer boyutlarının ortaya çıkarılması, yakışıksız görüntülere ve
acılara sebep olan tribün terörünün önüne geçilmesi için gerekli önlemleri alma
konusunda hassasiyetini göstermelidir.
Türk Futbolu başta olmak
üzere sporumuzun her dalında "Rüşvet, şike, şiddet, tehdit, doping, haksız
rekabet.." gibi spor ve centilmenlikle asla bağdaşmayan bu kirliliğin
doğru olup olmadığı, varsa sorunların ve sorumluların tespiti ile alınması
gerekli tedbirler konusunda Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi
gereğince Meclis araştırması yapılmasını talep ederiz.
|
Faruk
Nafız Özak |
Ali
Yüksel Kavuştu |
Ali Er |
|
Trabzon |
Çorum |
Mersin |
|
Vahit
Erdem |
İrfan
Gündüz |
Mehmet
Özyol |
|
Kırıkkale |
İstanbul |
Adıyaman |
|
Kerim
Özkul |
Cemal
Kaya |
Mehmet
Kerim Yıldız |
|
Konya |
Ağrı |
Ağrı |
|
Ömer
Özyılmaz |
Şükrü
Ünal |
Cahit Can |
|
Erzurum |
Osmaniye |
Sinop |
|
Nurettin
Aktaş |
Yüksel
Coşkunyürek |
Mehmet
Sarı |
|
Gaziantep |
Bolu |
Osmaniye |
|
Salih
Kapusuz |
İmdat
Sütlüoğlu |
M. İhsan
Aslan |
|
Ankara |
Rize |
Diyarbakır |
|
Şemsettin
Murat |
Abdullah
Torun |
Cavit
Torun |
|
Elazığ |
Adana |
Diyarbakır |
|
Mehmet
Fehmi Uyanık |
Sadullah
Ergin |
Azmi Ateş |
|
Diyarbakır |
Hatay |
İstanbul |
GEREKÇE
Spor; insanlık tarihi boyunca ve özellikle
20. yüzyılın başından itibaren toplumların, kültürlerin ve insanların
birbirlerini tanımalarında ve birbirleri ile kaynaşmalarında önemli bir görevi
yerine getirmektedir.
Ancak spor, küreselleşen dünyada asıl
fonksiyonu olan "kardeşlik, barış" gibi olguları bir kenara itmiş ve
devletlerin, toplumların, takımların ve insanların birbirleri ile yarıştıkları
bir alan haline gelmiştir.
Bu yarış, ister istemez sporun ruhuna
aykırı olan bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir.
Ülkemizde son yıllarda sporun her
alanındaki gelişmelerin varlığı inkar edilemez bir gerçektir. Ülkemizi dünya
arenasında son 20 yıl öncesine kadar ata sporumuz güreş ile başarılı bir
şekilde temsil etmekte iken, 21. yüzyılı yaşamaya başladığımız şu günlerde,
futbolumuzla, halterimizle, atletizmimizle, basketbolumuzla, voleybolumuzla,
boksumuzla dünyada kendimizden söz ettirmekteyiz.
Türk Milli Futbol Takımımızın 2002 Dünya
Kupasında almış olduğu üçüncülük, sporcularımızın Olimpiyatlarda elde ettiği
başarılar ülkemiz sporunun bir atılım içerisinde olduğunun göstergeleridir.
Ancak "Küresel Spor"un
beraberinde getirdiği olumsuzluklar Ülkemiz sporunu da etkiIemektedir.
Yukarıda da izah ettiğimiz gibi spor
-özellikle turnuva şeklinde yapılan müsabakalar rekabeti, rekabet hırsı, hırs
ise şike, şiddet, hile gibi istenmeyen durumları da beraberinde getirmektedir.
Bu istenmeyen durumların ortaya çıkmasından, sporun getirisi yüksek bir alan
olmasının da etkisi büyüktür.
Özellikle futbolda milyon dolarlarla
telaffuz edilen transfer ücretleri gözönünde bulundurulduğunda, futbol
sektöründe dönen paranın hayal gücümüzü çok fazla zorlayacağı ortadadır.
Son günlerde Türk sporunun lokomotifi olan
Türk futbolunun üzerinde dolaşan şike bulutlarının kaynağının derhal
araştırılmasında ve çözümünde kuşkusuz kamu yararı vardır. Ancak, futbolumuzdaki
sorunları şike ile sınırlamak mümkün değildir.
Kötü olmak noktasında şike ile başabaş
yarışabilecek bir diğer olumsuzluk da şiddet olgusudur. Sporun ruhuna tamamen
zıt olan bu yeni ruh halinin de daha fazla yaygınlaşmadan önünün ilelebet kesilmesi
gerekmektedir.
Gündemde olması nedeniyle futbolla
açıklamaya çalıştığımız ancak sporun diğer dallarına da rahatlıkla atıf
yapılabilecek bu olumsuzlukların yok edilmesinde; kaynaklarının, bilerek veya
bilmeyerek destekçilerinin tespiti önem arzetmektedir. Yani doğru tedavi için
doğru teşhis şarttır.
- Bu sebeplerle başta futbol olmak üzere
diğer spor dallarında;
- Şike ve benzeri durumların olup
olmadığının araştırılması,
- Teşvik primi denen uygulamanın hukuki ve
ahlaki açıdan değerlendirilmesi, Türk sporuna katkısının araştırılması,
Televizyonlarda yayınlanan spor
programlarının Türk sporuna katkısının ve taraftar şiddetine etkisinin
araştırılması, ve gereken önlemlerin tespiti için Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması talep
ederiz.
Türk
Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet İddialarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu
(10/63,
113, 138, 179, 228)
Esas No.: A.01.1.GEÇ.(10/63, 113, 138, 179, 228) 10.6.2005
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
"Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet
ve Haksız Rekabet İddialarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi" amacı ile Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur.
4.1.2005 tarihinde göreve başlayan (10/63,
113, 138, 179, 228) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun yaptığı
çalışma sonucunda düzenlediği rapor, ekleri ile birlikte ilişikte sunulmuştur.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Haluk İpek
Ankara
Komisyon
Başkanı
Ek: Rapor
ve Ekleri.
TÜRK SPORUNDA ŞİDDET, ŞİKE, RÜŞVET VE HAKSIZ REKABET
İDDİALARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA
KURULAN (10/63, 113, 138, 179, 228) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
RAPORU
İÇİNDEKİLER
Sayfa
İÇİNDEKİLER 11
GİRİŞ 16
I- ÖNERGELERİN ÖZETİ VE KONUSU 16
II- KOMİSYONUN KURULUŞU 17
III- KOMİSYONUN GÖREVİ, YETKİ VE SÜRESİ 18
IV- KOMİSYONUN ÇALIŞMA USULÜ 19
V- KOMİSYON ÇALIŞMALARI 19
BİRİNCİ BÖLÜM 31
TÜRK SPORU 31
A- SPORUN TANIMI, KAPSAMI VE TARİHÇESİ 31
B- TÜRK SPORUNA GENEL BİR BAKIŞ 33
C- TÜRK SPORUNUN ÜST KURULUŞLARI 35
İKİNCİ BÖLÜM 40
TÜRK SPORUNUN YOZLAŞMASINA ETKİ EDEN PROBLEMLER 40
A- TÜRK SPORUNDA ŞİDDET 40
1. Saldırganlık ve Şiddet Kavramı 40
1.1. Saldırganlık 40
1.2. Şiddet 41
2. Sporda Saldırganlık ve Şiddet 42
2.1. Sporda Şiddetin Nedenleri 43
2.2. Futbolda Saldırganlık ve Şiddetin Nedenleri 43
3. Yürürlükteki Mevzuat 44
4. Türk Sporunda Şiddet ve Mevcut Durum 45
4.1. Kulüp Şiddet İlişkisi 45
4.2. Medya Şiddet İlişkisi 47
4.3. Seyirci Şiddet İlişkisi 56
4.4. Sporcu Saldırganlık ve Şiddet Eylemleri İlişkisi 66
4.5. Antrenör Şiddet İlişkisi 68
4.6. Hakem Saldırganlık ve Şiddet Eylemleri İlişkisi 69
4.7. Güvenlik ve Şiddet İlişkisi 71
5. Dünya Sporunda Şiddetin Mevcut Durumu ve Alınan Önlemler 74
6. Türk Sporunda Şiddetin Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş
ve Öneriler 78
6.1.
Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor Adamlarının Tespit, Görüş ve
Önerileri 78
6.2. Spor ile İlgili Kişi, Kurum ve Kuruluşların Yazılı
Tespit, Görüş ve Önerileri 81
6.3. Futbolda Şiddet Paneli Sonuç Bildirgesinde Yer Alan Tespit,
Görüş ve Öneriler (Ek-6) 82
7. Komisyonun Değerlendirmesi 90
Sayfa
B- TÜRK SPORUNDA ŞİKE 91
1. Şikenin Tanımı ve
Kapsamı 91
2. Şike Çeşitleri 91
2.1. Taraf Şikesi 91
2.2. Hatır Şikesi 92
2.3. Hakem Şikesi 92
2.4. Kazanma Amacı Gütmeden Yapılan Şike 92
2.5. Spor Dışı Unsurların Katılması ile
Gerçekleşen Şike 92
3. Yürürlükteki Mevzuat 93
4. Dünya Sporunda Şike 95
5. Türk Sporunda Şike ve
Mevcut Durum ile İlgili Tespitler 95
5.1. Federasyon Kurulları Tarafından
Karara Bağlanmış Şike İddiaları 95
5.2. Komisyona Ulaşan Şike İhbarları 98
6. Türk Sporunda Şikenin
Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş ve Öneriler 99
6.1. Komisyonda Mülakatla Bilgisine
Başvurulan Spor Adamlarının Tespit, Görüş ve
Önerileri 99
6.2. Spor ile İlgili Kurum ve
Kuruluşların Yazılı Tespit, Görüş ve Önerileri 107
C- TÜRK SPORUNDA TEŞVİK
PRİMİ 110
1. Teşvik Priminin Tanımı
ve Kapsamı 110
2. Yürürlükteki Mevzuat 110
3. Dünya Sporunda Teşvik
Pirimi 111
4. Federasyon Kurulları
Tarafından Karara Bağlanmış Teşvik Primi İddiaları 111
5. Türk Sporunda Teşvik
Priminin Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş ve Öneriler 111
5.1. Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor
Adamlarının Tespit, Görüş ve
Önerileri 111
5.2. Spor ile İlgili Kurum ve
Kuruluşların Yazılı Tespit, Görüş ve Önerileri 117
6. Spora Kural Dışı
Müdahaleler 118
7. Şike ve Teşvik Primine
İlişkin Komisyon Değerlendirmesi 126
D- SPORTİF REKABETİ
OLUMSUZ ETKİLEYEN DİĞER FAKTÖRLER (HAKSIZ REKABET) 129
1. Haksız Rekabet Kavramı 129
2. Sporda Haksız Rekabet
Kavramı 129
2.1. Sporda Haksız Rekabetin Tanımı ve
Kapsamı 129
2.2. Sporda Haksız Rekabet Çeşitleri 130
3. Komisyonun
Değerlendirmesi 150
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 152
TÜRK SPORUNUN GENEL
PROBLEMLERİ 152
A-TÜRK SPORUNUN MALİ
PROBLEMLERİ 152
Sayfa
1. Spor Kulüplerinin Ekonomik Problemleri 152
2. Spor Kulüpleri ile İlgili Vergisel Düzenlemeler 154
2.1. Dernekler Kanununa Tabi Spor Kulüplerinin
Vergilendirilmesi 154
2.2. Sportif Faaliyetle Uğraşan Anonim Şirketlerin Vergi
Karşısındaki Durumu 157
2.3 Spor Faaliyetinde Kurumlar Vergisi Stopajı 159
3. Sporcular ve Spor Adamları Tarafından Elde Edilen
Gelirler 159
3.1. Sporculara Yapılan Ücret Ödemeleri 159
3.2. Spor Adamlarına Verilen Ücretler 160
3.3. Sporculara Ödenen Ücretin Vergi Oranı 160
4. UEFA Talimatlarında Yer Alan Kriterler 161
5. Türk Sporunda Mali Problemlerin Önlenmesine Yönelik
Tespit, Görüş ve Öneriler 164
5.1.
Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor Adamlarının Tespit, Görüş ve
Önerileri 164
5.2. Spor ile İlgili Kurum ve Kuruluşların Yazılı Tespit,
Görüş ve Önerileri 171
5.3. Mali Konularla İlgili Kamu Kuruluşlarının Yazılı Tespit
Görüş ve Önerileri 172
6. Komisyonun Değerlendirmesi 174
B- TÜRK SPORUNDA MÜŞTEREK BAHİS OYUNLARI 178
1. Bahis Oyunları ve Çeşitleri 178
2. Yürürlükteki Mevzuat 179
3. İddaa Oyunu 179
3.1. Oyunun Yapısı 179
3.2. Türkiye'de İddaa' nın Mevcut Durumu 180
3.3. İddaa Oyununun Tanıtımı ve İnteltek A.Ş 180
4. Yasa Dışı Bahis 181
4.1. Türkiye'de Mevcut Durum 181
4.2. Dünyada Mevcut Durum 182
5. Müşterek Bahis
Oyunları ve İddaa'nın Türk Ekonomisine ve Sporuna Etkilerine
Yönelik Tespit, Görüş ve Öneriler 183
5.1.
Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor Adamlarının Tespit, Görüş ve
Önerileri 183
5.2. Spor ile İlgili Kurum ve Kuruluşların Yazılı Tespit,
Görüş ve Önerileri 185
6. Komisyonun Değerlendirmesi 187
C- SPOR FEDERASYONLARININ YAPISI 188
1. Türkiye'de Spor Federasyonlarının Mevcut Durumu 188
1.1. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne Bağlı Spor Federasyonları 189
1.2. Özerk Spor Federasyonları 189
1.2.1. Özerk Spor Federasyonları ile Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü Tahkim Kurulu 189
Sayfa
2. Türkiye Futbol
Federasyonu ve Yetkili Kurulları 191
2.1. Türkiye Futbol Federasyonunun
Kuruluşu ve Teşkilatı 191
2.2. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı
ve Başkanvekilleri 192
2.3. Türkiye Futbol Federasyonu
Başkanının Görevleri 193
2.4. Türkiye Futbol Federasyonunun
Yetkili Kurullarının Oluşumu ve Görevleri 194
2.5. Futbol Federasyonunun Bütçesi 198
2.6. Futbol Federasyonunun Verdiği
Cezalar 199
2.7. Futbol Federasyonunun Yayınları
Düzenlenme Yetkisi 200
2.8. Ana Statü, Statü ve Talimatlar 200
2.9. Bakanlığın Gözetim ve Denetimi 200
3. Yürürlükteki Mevzuat 200
4. Spor Federasyonları ve Türkiye Futbol Federasyonu ile
İlgili Tespit, Görüş ve
Öneriler 200
4.1. Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor
Adamlarının Tespit, Görüş ve
Önerileri 200
4.2. Spor ile İlgili Kişi, Kurum ve
Kuruluşların Yazılı Tespit, Görüş ve Önerileri 210
5. Komisyonun
Değerlendirmesi 211
D- SPOR KULÜPLERİNİN
YAPISI 212
1. Spor Kulüplerinin
Kuruluşu ve Tescili 212
2. Spor Kulüplerinin
Organları ve Görevleri 213
3. Profesyonel Futbol
Takımı Kurulması ve Hizmetlerin Yürütülmesi 213
4. Profesyonel Takımı Bulunan
Kulüplerin Gelir ve Giderleri 214
5. Profesyonel Takımı
Bulunan Kulüplerin Yardımdan Yararlanamamaları Durumu 214
6. Spor Kulüplerinin
Denetimi 214
7. Futbol Kulüplerinin
Devri 214
8. Yürürlükteki Mevzuat 214
9. Kulüp Lisans Sistemi
Talimatı 215
10. Spor Kulüpleri ile
İlgili Tespit, Görüş ve Öneriler 222
10.1. Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor
Adamlarının Tespit, Görüş ve
Önerileri 222
10.2. Spor ile İlgili Kişi, Kurum ve
Kuruluşların Yazılı Tespit, Görüş ve Önerileri 225
11. Komisyonun
Değerlendirmesi 226
E- TÜRK SPORUNDA MEDYA
ETKİSİ 228
1. Yürürlükteki Mevzuat 229
2. Türk Sporunda Medya
Etkisine Yönelik Tespit, Görüş ve Öneriler 229
2.1. Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor
Adamlarının Tespit Görüş ve
Önerileri 229
2.2. Spor ile İlgili Kurum ve
Kuruluşların Yazılı Tespit, Görüş ve Önerileri 232
Sayfa
3. Komisyonun
Değerlendirmesi 223
F- TÜRK SPORUNDA EĞİTİM
VE TESİSLEŞME 233
1. Türk Sporunda Eğitim 233
2. Türk Sporunda
Tesisleşme 234
3. Kurum ve Kuruluşların
Eğitim ve Tesisleşme ile İlgili Tespit, Görüş ve Önerileri 235
4. Komisyonun
Değerlendirmesi 236
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 237
TÜRK SPORUNUN YENİDEN
YAPILANDIRILMASINA YÖNELİK KOMİSYONUN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 237
A- TÜRK SPORUNDA ŞİDDETİ
ÖNLEMEYE YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 237
B- TÜRK SPORUNDA ŞİKE VE
TEŞVİK PRİMİNİ ÖNLEMEYE YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 240
C- TÜRK SPORUNDA HAKSIZ
REKABETİ ÖNLEMEYE YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 242
D- TÜRK SPORUNUN MALİ
PROBLEMLERİNE YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 244
E- YASA DIŞI BAHSİ ÖNLEMEYE
VE İDDAANIN TÜRK SPORUNA OLUMSUZ ETKİLERİNİ KALDIRMAYA YÖNELİK ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 249
F- SPOR FEDERASYONLARI
KULÜPLER VE MEDYA İLE İLGİLİ ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 250
G- TÜRK SPORUNDA EĞİTİM VE TESİSLEŞMEYE YÖNELİK ÇÖZÜM
ÖNERİLERİ 254
SONUÇ 256
TABLOLAR 267
KISALTMALAR 274
KAYNAKLAR 275
EKLER DİZİNİ 281
GİDEN EVRAK DİZİ PUSULASI 283
GELEN EVRAK DİZİ PUSULASI 298
GİRİŞ
Spor günümüz toplumlarının önemli
fenomenlerinden birisidir. Spor hem büyük bir ekonomik değer, hem saha içi ve
dışı olayları ile toplumların göz ardı edemeyecekleri bir olgudur. Uluslararası
federasyonlar bu noktadan hareketle spor karşılaşmalarını daha seyirlik
yapabilmek amacıyla kural değişikliklerine gitmeye başlamışlardır. Böylece
spor, özellikle de futbol hızla kitleleri peşinden sürükleyen bir kuruma
dönüşmüştür.
Sporun gelişmesi, kitleleri peşinden
sürüklemesi, bir endüstri halini alması beraberinde bir takım sorunları da
getirmiştir. Kısaca Sporda yozlaşma başlığı altında toplayabileceğimiz bu
sorunlar Türk sporunu da olumsuz yönde etkilemiş; dünya sporunda yaşanan pek
çok kural dışı davranış ülkemizde de kendisini kısa zamanda
hissettirmiştir.1900’lü yıllardan beri dünyada sorgulanan seyirci davranışları
günümüzde de sorgulanmaya devam edilmektedir. Başarıyı elde etmek için spor
ahlakına uymayan bir takım davranış bozuklukları ulusal ve uluslararası
organizasyonlarda sahne almış; spor müsabakalarının önüne geçmiş, günlerce kamu
oyunu medya yoluyla oyalamış ve halen de oyalamaya devam etmektedir.
Spor çok boyutlu bir olgudur. Sporun
içerisinde yer alan aktörler (sporcu, antrenör, spor kulübü yöneticisi, spor
federasyonları, hakemler, seyirciler, medya vb). bir bütünün parçalarıdır. Bu
parçaların uyum içerisinde, yozlaşmaya sebebiyet vermeden görevlerini yapmaları
yaşanan sorunların ortadan kalkmasında önemli bir etken olacaktır. Spor
sahalarında yaşanan şiddet olayları, müsabakalarda başarılı olmak için sporcu
tarafından yapılan doping, sporculara ödenen teşvik primleri, skor üzerinde
yapılan anlaşmalar (şike), haksız rekabet spordaki yozlaşmanın ana
başlıklarıdır.
Ülkemizde de kendisini hissettiren bu tür
davranışlar sporumuzda telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına neden
olmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konularda duyarlı davranmış ve
milletvekilleri tarafından verilen “Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet, Haksız
Rekabet İddialarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması Komisyonu Kurulmasını” isteyen beş ayrı Meclis Araştırma
önergesini birleştirerek görüşmüş ve bu konuda bir Araştırma Komisyonu
kurulmasına karar vermiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyona,
Türk sporunda var olduğu iddia edilen şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet
konularının araştırılmasını sebep ve sonuçlarının tespit edilmesini ve bu
konularda alınacak önlemlerin belirlenmesini görev olarak vermiştir.
Komisyon her ne kadar konuyu, sporun tüm
dallarını kapsayacak şekilde ele almışsa da araştırma büyük kitleleri stat ve
salonlara çeken takım sporlarına yönelik olarak yapılmıştır. Bunlardan en
önemlisi futboldur. Diğer spor dallarında yaşananların futbolda yaşanan
olayların uzantısı olduğu kabul edilebilir. Bu nedenle Komisyon, sporda yaşanan
bu yozlaşmayı büyük kitleleri peşi sıra sürükleyen futbol üzerinden
yapmıştır.Yapılan incelemeler sonucunda elde edilen bilgi ve bulgular ile
alınması gereken önlemler diğer spor dalları için de geçerlidir.
I- ÖNERGELERİN ÖZETİ VE KONUSU
1- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve
25 milletvekilinin (10/63) Esas Numaralı Meclis Araştırması Önergesinde; “
futbolun evrensel bir spor olduğu, farklı sosyal sınıfları bir araya getirdiği
ve sosyal ilişkileri etkileyebildiği, elde edilen başarının veya başarısızlığın
coşkuya veya öfkeye dönüştüğü, coşku veya öfkenin bazen tribünlerde zaman zaman
spor sahalarının dışında şiddete neden olduğu, futboldaki bu anarşinin
durdurulması için önlem alınması gerektiği belirtilerek şiddet olaylarının
meydana geliş nedenlerinin ve alınabilecek önlemlerin neler olabileceğinin
araştırılması”,
2- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26
milletvekilinin (10/113) Esas Numaralı Meclis Araştırması Önergesinde; “ futbol
maçlarındaki şike iddiaları ön plana çıkmış, şike nedeniyle bazı takımların
mağdur oldukları belirtilmiş, bundan dolayı şike iddialarının araştırılması”,
3- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23
milletvekilinin (10/138) Esas Numaralı Meclis Araştırması Önergesinde;
“mafyanın Türk sporuna karıştığı,Türkiye Futbol Federasyonu ile Merkez Hakem
Kurulunu etki altına aldığı iddia edilmiş, son beş yılda lig karşılaşmalarında
şike yapılıp yapılmadığının, bu alanda mafya etkisinin olup olmadığının, bu
iddialar karşısında Federasyonda ve Hakem Kurulunda görev yapanların
tutumlarının, mal varlıklarındaki artışların, spor sahalarında meydana gelen
şiddet olaylarının nedenleri ile alınması gereken önlemlerin tespiti için bir
araştırma açılması”,
4- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27
milletvekilinin (10/179) Esas Numaralı Meclis Araştırması Önergesinde;
“hakemlerin futbol sahalarında kasıtlı olarak Anadolu takımlarının aleyhine
hakem hataları ve kural hataları yaptıkları, bu hatalar sonucunda bu takımların
mağdur oldukları, futbolda çete, mafya ve şike söylentilerinin maç sonuçlarını
etkilediği ve bazı kişilerin bundan maddi menfaat sağladıkları iddia edilmiş,
spor sahalarında küfürlü tezahüratın ve şiddetin önünün kesilmesi için alınması
gereken önlemlerin araştırılması”,
5- Trabzon Milletvekili Nafiz Özak ve 23
milletvekilinin (10/228) Esas Numaralı Meclis Araştırması Önergesinde; “Türk
sporunda özellikle futbolda rüşvet, şike, şiddet, tehdit, doping, haksız
rekabet iddiaları ile televizyonlarda yayımlanan spor programlarının Türk
sporuna katkısı ve taraftar şiddetine etkisinin araştırılması,
istenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilen beş ayrı önerge ile “Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız
rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi”
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını arz ve talep etmişlerdir. Dolayısıyla yukarıda
belirtilen önergelerde yer alan iddialar araştırmanın konusunu oluşturmuştur.
II- KOMİSYONUN KURULUŞU
22 nci Dönem Diyarbakır Milletvekili Mesut
Değer ve 25 milletvekili, İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekili,
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekili, Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya ve 27 Milletvekili ile Trabzon Milletvekili Nafiz Özak ve 23
Milletvekilinin, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 ve 105 inci maddeleri gereğince verdikleri önergelerin konularının ortak
olması nedeni ile birleştirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23.11.2004
tarihli 20 nci Birleşiminde görüşülmüş ve Genel Kurulun 829 sayılı Kararı ile
önergelerde belirtilen hususların araştırılması için bir Komisyon kurulması
kararlaştırılmıştır. 829 sayılı Karar 27.11.2004 tarih ve 25653 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır.
Söz konusu Kararda, Komisyonun 12 üyeden
oluşmasına, Komisyonun çalışma süresinin Başkanlık Divanı seçimi tarihinden
başlamak üzere 3 ay olmasına ve gerektiğinde Ankara dışında da çalışması
hususlarına yer verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun 4.1.2005 tarihli 46 ncı Birleşiminde Komisyona üye seçimi
yapılmıştır.
Yapılan seçim sonucunda;
AK PARTİ
Haluk İPEK Ankara Milletvekili
İrfan Riza YAZICIOĞLU Diyarbakır
Milletvekili
İlhan ALBAYRAK İstanbul Milletvekili
Murat YILMAZER Kırıkkale Milletvekili
Alaettin GÜVEN Kütahya Milletvekili
Selami UZUN Sivas Milletvekili
Ahmet ÇAĞLAYAN Uşak Milletvekili
Bekir BOZDAĞ Yozgat Milletvekili
CHP
Mehmet KÜÇÜKAŞIK Bursa Milletvekili
Mesut DEĞER Diyarbakır Milletvekili
Ahmet ERSİN İzmir Milletvekili
Harun AKIN Zonguldak Milletvekili
Komisyon üyesi olarak seçilmişlerdir.
Komisyon 4.1.2005 tarihli ilk
toplantısını, en yaşlı üye sıfatıyla Kütahya Milletvekili Alaettin Güven
Başkanlığında yapmış, 11 üyenin katılımı ile gerçekleştirilen toplantıda
yapılan gizli oylama sonucunda; Komisyon
Başkanlığına Ankara Milletvekili
Haluk İpek, Başkanvekilliğine, İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin, Komisyon Sözcülüğüne Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Katip Üyeliğine Kütahya Milletvekili Alaettin Güven seçilmişlerdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu seçime
ilişkin 4.1.2005 tarih ve 831 sayılı kararı 8.1.2005 tarih ve 25694 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
III- KOMİSYONUN GÖREVİ, YETKİ VE SÜRESİ
Çalışmalarına 4.1.2005 tarihinde başlayan
Komisyonumuz, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104
ve 105 inci maddeleri ile diğer hükümleri çerçevesinde söz konusu araştırmayı
TBMM adına yapmakla görevlendirilmiştir.
Genel Kurul tarafından İçtüzük gereği
kendisine verilen 3 aylık süre içerisinde araştırmasını sonuçlandıramayan
Komisyon, çalışmalarını tamamlayabilmek ve raporunu Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunabilmek için 24.3.2005 tarihli 17 nci birleşiminde
İçtüzüğün 105 inci maddesi uyarınca bir aylık ek süre talep edilmesini
kararlaştırmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun 30.3.2005 tarihli 77 nci birleşiminde 843 sayılı Kararı ile Komisyona
8.4.2005 tarihinden itibaren bir aylık ek süre verilmiş, bu karar 5.4.2005
tarih ve 25777 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Komisyon, Araştırma Önergesinde yer alan
hususlar hakkında bilgi edinmek üzere sporla ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
spor kulübü temsilcileri, futbol hakemleri ile sporcuları ve spor adamlarını
Komisyona davet ederek görüşlerini almış, konu ile ilgili her türlü bilgi ve
belgeyi temin etmek amacıyla, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
olmak üzere Spordan Sorumlu Devlet Bakanı, İçişleri Bakanlığı, Adalet
Bakanlığı, Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Türkiye Futbol
Federasyonu Başkanlığı, Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanlığı ve diğer spor
dallarının bağlı oldukları Federasyon Başkanlıkları, bünyesinde beden eğitimi
ve spor yüksekokulu bulunan üniversiteler ile fakülteler, profesyonel liglerde
futbol takımı bulunan spor kulüpleri, ulusal gazete ve televizyonların spor
müdürleri, Türkiye Spor Yazarları Derneği, Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı, Faal
Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği ve Doping Kontrol Merkezi Başkanlığı
ile yazışmalar yapmıştır.
Bu çerçevede BJK tarafından düzenlenen
“Futbolda Şiddet” konulu panele katılmıştır. Ayrıca, İstanbul’da, Ankara’da,
İzmir’de statlarda yerinde incelemelerde bulunmuş ve araştırmanın
sonuçlandırılmasına esas olacak raporunu hazırlayarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına arz etmiştir.
IV- KOMİSYONUN ÇALIŞMA USULÜ
Başkanlık Divanı seçiminin yapıldığı
4.1.2005 tarihinden itibaren çalışmalarına başlayan Komisyon, birinci
toplantısının 2 nci oturumunda Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Haluk
İpek’in Başkanlığında toplanmıştır.
Bu toplantıda;
- Komisyon toplantılarında tam tutanak
tutulmasına,
- Genel Kurulun çalışma saatlerinde
Komisyon çalışmalarının yapılabilmesi için Başkanlık Divanından izin
istenmesine,
- Basın Yayın organlarında Komisyonun
çalışma konuları ile ilgili yayımlanan haber, makale, yorum vb. yazıların
günlük olarak takibinin yapılmasına,
11.1.2005 tarihli 2 nci toplantısında;
-Komisyon çalışmaları için gerekli
uzmanların temininde, kurum ve kuruluşlardan bilgi istenilmesinde, Komisyona
davet edilecek ve bilgisine başvurulacak şahısların tespit edilmesinde, Ankara
dışında yapılacak çalışmaların belirlenmesinde Başkanlık Divanına yetki
verilmesine,
karar vermiştir.
V- KOMİSYON ÇALIŞMALARI
Komisyon, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
829 sayılı kararı çerçevesinde çalışmalarını Ankara ve Ankara dışı olmak üzere
iki aşamada gerçekleştirmiştir.
a- Komisyon
Toplantıları
Çalışma takvimi içerisinde 30 toplantı
yapan Komisyon sırasıyla;
- 3.2.2005 tarihli toplantısında;
Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürü
Müfettişi Subutayhan Karayel, A.Ü.Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı
Öğretim Üyesi, Türkiye Futbol Adamları Derneği Asbaşkanı ve Ankara Şubesi
Başkanı Prof. Dr. Semih Baskan’dan,
- 8.2.2005 tarihli toplantısında;
Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürü
Mehmet Atalay, Türkiye Futbol Federasyonu Başkan vekili Av. Şefik
Mosturoğlu’ndan,
- 15.2.2005 tarihli toplantısında;
Türkiye Doping Kontrol Merkezi Başkanı
Prof. Dr. M. Aytekin Temizer’den
- 22.2.2005 tarihli toplantısında;
Teknik Direktör ve yazar Adnan Dinçer, Emniyet
Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanı İsmail Çalışkan, Vücut Geliştirme ve
Fitness Federasyonu Başkanı Ahmet Okumuş’tan,
- 1.3.2005 tarihli toplantısında;
Eski futbol hakemleri ve futbol
yorumcuları Erman Toroğlu, Dr. Ahmet Çakar, Serdar Çakman’, Ali Aydın ve Sadık
İlhan’dan,
- 3.3.2005 tarihli toplantısında;
Türkiye Futbol Federasyonu Merkez Hakem
Kurulu Başkanı Sabri Çelik, eski MHK başkanları Ertuğrul Dilek, Bülent Yavuz,
Ahmet Güvener ve Hilmi Ok’tan,
- 9.3.2005 tarihli toplantısında;
Eski futbol hakemleri Bülent Uzun, Mutlu
Çelik ve halen faal futbol hakemi olan M. Çetin Sarıgül’den,
- 10.3.2005 tarihli toplantısında;
Star televizyonu Spor Müdürü Serhat
Ulueren’in bir televizyon programında yayımladığı ve TFF tarafından incelenip
Komisyonumuza gönderilen teşvik primi iddiaları ile ilgili dosyada adı
geçenler; TFF Hukuk Kurulu Başkanı İsmail Özersin, Serhat Ulueren, futbolcu
Cafer Aydın, Petrol Ofisi Spor Kulübü Başkanı Şahin Ulu, MKE Ankaragücü Spor
Kulübü Başkanı Cemal A. Aydın, futbolcu Yılmaz Özlem, MKE Ankaragücü Spor
Kulübü eski yöneticileri Aziz Köklü ve Levent Seyit Doğan, Futbolcu İsmet
Taşdemir, Kulüp Müdürü Aslan Gülsoy, Kulüp çalışanı Ercan Özer ve Milli
Takımlar Teknik Direktörü Ersun Yanal’dan,
- 15.3.2005 tarihli toplantısında;
Gazeteciler Ecevit Kılıç ve Tuncay Özkan,
eski TFF Asbaşkanı Hadi Türkmen ve eski TFF Başkanlarından Abdullah Kiğılı,
eski İstanbul Organize Suçlar Müdürü Adil Serdar Saçan’dan,
- 16.3.2005 tarihli toplantısında;
-FB Spor Kulübü tarafından İstanbul Spor
A.Ş.’ye teşvik primi gönderildiği iddiasına ilişkin dosyada adı geçenler ile
eski İstanbul Spor A.Ş. Başkanı Adnan Sezgin’den,
- 22.3.2005 tarihli toplantısında;
Ankara B.B. Spor Kulübü Başkanı Hilmi
Gökçınar, Samsun Spor Kulübü Başkanı İsmail Uyanık, Fenerbahçe Spor Kulübü
Başkanı Aziz Yıldırım, Diyarbakır Spor Kulübü Başkanı Ahmet Göksu, Trabzon Spor
Kulübü Başkanı Atay Aktuğ’dan,
- 23.3.2005 tarihli toplantısında;
Konya Spor Kulübü Başkanı Ahmet Şan,
Malatya Spor Kulübü Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Denizli Spor Kulübü Başkanı
Zafer Katrancı, Gaziantep Spor Kulübü Başkanı Celal Doğan, İstanbul Spor A.Ş.
Kulübü Başkanı Mehmet Akif Yaşın’dan,
- 24.3.2005 tarihli toplantısında;
Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Özhan
Canaydın, Sakarya Spor Kulübü Başkanı Selahattin Aydın, Gençler Birliği Spor
Kulübü Başkanı ve Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı İlhan Cavcav, Akçaabat Sebat
Spor Kulübü Başkanı Veli Sezgin’den,
- 29.3.2005 tarihli toplantısında;
Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Yıldırım
Demirören, Kayseri Spor Kulübü Başkanı Recep Mamur’dan,
- 30.3.2005 tarihli toplantısında;
M.K.E. Ankara Gücü Spor Kulübü Teknik
Direktörü Yılmaz Vural, Çay-Kur Rize Spor Kulübü Başkanı Ekrem Cengiz’den,
- 31.3.2005 tarihli toplantısında;
Eski TFF Başkanı Haluk Ulusoy, eski FB
Başkanı Ali Şen’den,
- 5.4.2005 tarihli toplantısında;
UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, TFF Başkanı
Levent Bıçakçı, GS İkinci Başkanı Ergun Gürsoy’dan,
- 6.4.2005 tarihli toplantısında;
Spor Toto Teşkilat Müdürü Erdenay Oflas,
B.B.Ankara Spor Kulübü Teknik Direktörü Samet Aybaba’dan,
- 12.4.2005 tarihli toplantısında;
Av. İbrahim Kalı, eski Devlet Bakanı
Mehmet Ali Yılmaz’dan, TBF Başkanı M. Turgay Demirel’den,
- 20.4.2005 tarihli toplantısında;
Akçaabat Sebatspor- Kayserispor maçı
öncesi ortaya atılan şike iddiaları hakkında Akçaabat-Sebat Spor futbol takımı
kalecisi Sefer Hakan Olgun’dan,
- 27.4.2005 tarihli toplantısında;
Bursa Spor Genel Sekreteri Alpay Şar, Elazığ Spor Başkanı Mustafa
Yıldız’dan,
- 28.4.2005 tarihli toplantısında;
Gazeteci yazar Hıncal Uluç, Türkiye Spor
Yazarları Derneği Başkanı Onur Belge, Altay Spor Kulübü Başkanı Erdinç
Altınyeleklioğlu’ndan,
- 3.5.2005 tarihli toplantısında; Halter
Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Hasan Akkuş’tan,
- 4.5.2004 tarihli toplantısında;
Güreş Federasyonu Başkanı Recai Ustaoğlu,
eski Diyarbakır Spor Başkanı Mücahit Can’dan,
- 5.5.2005 tarihli toplantısında;
Eski Futbol hakemleri Doğan Babacan ve
Sadık Deda’dan
bilgi almıştır.
Çay-kur Rize Spor teknik direktörü Erdoğan
Arıca ve eski Milletvekili Zafer Güler ise Komisyonun davetine sağlık nedenleri
dolayısıyla gelememiştir.
Çalışma süresi içerisinde toplam 30
birleşim yapan Komisyonun çalışmaları sırasında tam tutanak tutulmuştur. Rapor
yazımında yararlanmak üzere ilgili kuruluş ve kişilerden belge ve bilgiler
temin edilmiş, bu anlamda 284 adet evrak Komisyonumuza gelmiş buna karşılık
çalışmalar sırasında Komisyon tarafından 640 adet yazışma yapılmıştır.
Özellikle bu yazışmalardan yazılı ve görsel basının spordan sorumlu yazı işleri
müdürlerine gönderilen “Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet”
iddialarına ilişkin mevcut belge ve bilgi isteyen 52 adet yazımızın hiçbirine
olumlu veya olumsuz cevap gönderilmemiştir.
Komisyon çalışmalarına ve rapor yazımına
teknik katkıda bulunmak üzere Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden
müfettişler Metin Yılmaz, Salman Malkoç, Maliye bakanlığından Vergi Denetmeni
Ali Kavaklı ve Başkontrolör Hasan Aydın, Başbakanlık Devlet Personel
Başkanlığından Ayhan Bora, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor
Yüksekokulundan Araştırma görevlisi Recep Cengiz kurumlarınca
görevlendirilmişlerdir.
b-
Komisyonun Yerinde Yaptığı İnceleme Çalışmaları
Komisyon, 29.1.2005 tarihinde BJK
tarafından oluşturulan Sporda Şiddeti Önleme Komisyonu tarafından İstanbul’da
düzenlenen “Futbolda Şiddet Paneli”ne katılmış, 11-13 Şubat 2005 tarihleri
arasında İstanbul’da İnönü ve Şükrü Saraçoğlu Statlarında, 20-21 Şubat 2005
tarihleri arasında İzmir Alsancak Stadı’nda, 20 Şubat 2005 tarihinde Ankara 19
Mayıs Stad’ında, 4-7 Mart 2005 tarihleri arasında İstanbul Ali Sami Yen
Stad’ında, 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanun hükümleri çerçevesinde müsabaka öncesi stat dışında, müsabaka
sırasında stat içerisinde ve maç bitiminde stat çevresinde alınan güvenlik
önlemlerini yerinde incelemiştir.
28-29 Ocak
2005 İnceleme Çalışması “Futbol’da Şiddet” Paneli
Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Haluk
İpek ve Komisyon üyesi İstanbul Milletvekili İlhan Albayrak BJK tarafından oluşturulan
Sporda Şiddeti Önleme Komisyonu’nun, 29.1.2005 tarihinde İstanbul Conrad Otelde
düzenlediği “Futbolda Şiddet Paneli” ne katılmışlardır.
Panele konuşmacı olarak katılanlar, genel
olarak şiddetin sadece futbolda değil toplumun tüm kesimlerinde yaşandığını,
statlardaki şiddetin oluşmasında psikolojik ve sosyolojik etkenleri,
önlenmesinde izlenecek yolu ve yöntemleri, kısa ve uzun vadede alınması gereken
tedbirleri, dünya genelinde ve Türkiye özelinde örnekler vererek anlatmışlar,
film gösterileri ile desteklemişler, 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un tanıtımını yapmışlar, uygulanışı ve
kanuna dayalı çıkartılan yönetmelikler hakkında bilgi vermişler ve uygulama
sonucunda spor sahalarında şiddet olaylarının azaldığını tablo ve grafikler ile
vurgulamışlardır.
Panele, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı
Yıldırım Demirören, BJK Divan Kurulu Başkanı Şeref Nasır, Kulüpler Birliği
Başkan Yardımcısı Hikmet Tanrıverdi, BJK Divan Kurulu Üyesi Sporda Şiddetin
Önlenmesi Komisyonu Başkanı Ali Rıza Dizdar, Akademisyen/Araştırmacı Feyzullah
Aslan, HÜ Spor Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Yard.Doç.Dr. Ziya Koruç, Merkez
Hakem Kurulu Temsilcisi Murat Ilgaz, TFAD Üyesi, Hadi Türkmen, İstanbul Emniyet
Müdür Yardımcısı Halil Yılmaz, TSYD Başkanı Onur Belge, gazeteci Atilla Gökçe,
TFF Yönetim Kurulu Üyesi Zekeriya Alp, UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, İstanbul
Vali Yardımcısı Ergun Güngör, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin konuşmacı olarak
katılmışlardır.
İstanbul İl genelinde 2004-2005 futbol
sezonunda 29 Ocak 2005 tarihine kadar İl Spor Güvenlik Kurulunca, 29 kişiye
altı ay süreyle spor müsabakalarını seyirden men ve biner YTL para cezası, 8
kişiye 4 ay süreyle spor müsabakaları seyirden men ve yediyüzellişer YTL idari
para cezası, 10 kişiye biner YTL idari para cezası, 2 kişiye ise beşyüzer YTL
idari para cezası verildiği Vali Yardımcısı Ergun Güngör tarafından ifade
edilmiştir.
Panel sonrası yayımlanan panel sonuç bildirgesinde,
panele konuşmacı olarak katılanların vermiş olduğu mesajlar şiddet ile ilgili
bölümde yer almıştır.
11-13 Şubat
2005 Tarihli Komisyon İnceleme Çalışması:
Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Haluk
İpek, Komisyon Sözcüsü Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Katip Üye Kütahya
Milletvekili Alaettin Güven, Üyeler Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık,
İstanbul Milletvekili İlhan Albayrak, Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer,
Sivas Milletvekili Selami Uzun, Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan, Zonguldak Milletvekili
Harun Akın’dan oluşan Komisyon 12.2.2005 tarihinde BJK-Denizli Spor
karşılaşmasında İnönü Stadı’nda, 13 Şubat 2005 tarihinde ise FB-İstanbul Spor
müsabakasında Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda maç öncesinde, maç sırasında ve maç
sonrasında alınan güvenlik önlemlerini, belirlenen program çerçevesinde yerinde
incelemiştir.
Bu çerçevede eşgüdüm toplantılarına
katılmış; kamera ve kontrol odalarını ve kamera sistemlerini, stat içi ve dışı
fiziki engellerin kontrolünü, stat dışındaki arama noktaları ile giriş
kapılarında alınan tedbirleri, tribün ve saha içi güvenlik tedbirlerini
incelemiştir.
a) Eşgüdüm
Toplantısı
-Yasal
Dayanağı:
30 Temmuz 2004 tarih ve 25533 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 2004-2005 sezonu Türkiye Profesyonel Lig
ve Kupa Müsabakaları Statüsünün 18 inci Maddesinin B-bendine yeni bir alt bent
ilave edilmiş ve değişiklik TFF’nin 11 Ocak 2005 tarihli 02-1-05/22857 sayılı
yazısı ile gereği için ilgili kurum ve kuruluşlara duyurulmuştur.
Yeni eklenen alt bent şöyledir:
MADDE 18
Tribün düzenlemesi ve organizasyon,
güvenlik, basın, şiddet ve taşkınlık,
- Tribün Düzenlemesi ve
Organizasyon:
“Türkiye Profesyonel Süper Ligi, Türkiye
Profesyonel 2.Lig A kategorisi müsabakaları ile temsilci atanan Türkiye kupası
müsabakalarında müsabakanın oynanacağı gün sabah saat 09:30’da müsabakanın
yapılacağı stadyumda her iki takım temsilcilerinin katılacağı Müsabaka Eşgüdüm
toplantısı yapılır. Bu toplantıya Federasyon temsilcisi Başkanlık eder.
Toplantıya ayrıca her iki takım yetkililerinden başka, maçın hakem gözlemcisi,
Hakemler, resmi güvenlik amiri, Özel güvenlik yetkilisi, ilk yardım sorumlusu,
itfaiye yetkilisi, Belediye Zabıta Müdürlüğü yetkilisi, stat amiri, kulüp medya
sorumlusu, ve kulüp akreditasyon sorumlusu katılır. (kulüp medya sorumlusu ve
kulüp akreditasyon sorumlusu yalnız Türkiye Profesyonel 1. Süper Ligi
müsabakaları ve Türkiye Kupası Çeyrek Finali ve ötesi müsabakalarda toplantıda
bulunurlar). Toplantının organizasyon sorumluluğu ev sahibi kulüptedir”.
-
Eşgüdüm Toplantısı:
Maç günü spor sahası ve çevresinde alınan
önlemleri yerinde incelemek ve önlem alan kuruluşlar arasında koordinasyonu
sağlamak amacıyla yukarıda belirtilen yasal çerçevede yapılan bu toplantı ligin
ikinci yarısında uygulanmaya başlamıştır.
Komisyonumuz, Beşiktaş-Denizli Spor maçı
öncesi bu toplantıya katılmış ve çalışmaları yakından izlemiştir.
Toplantıya katılan TFF temsilcisinden, her
iki kulübün yetkililerinden, hakemlerden, hakem gözlemcilerinden, resmi
güvenlik amirinden, özel güvenlik yetkilisinden ve toplantıda hazır bulunan
diğer yetkililerden Özel Güvenlik Yasası ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında
bilgiler almıştır.
İstanbul İl genelinde 2004-2005 futbol
sezonunda 13 Şubat 2005 tarihine kadar İl Spor Güvenlik Kurulunca, 38 kişiye
altı ay süreyle spor müsabakalarını seyirden men ve biner YTL para cezası, 10
kişiye 4 ay süreyle spor müsabakaları seyirden men ve yediyüz ellişer YTL idari
para cezası, 17 kişiye biner YTL idari para cezası, 3 kişiye ise beşyüzer YTL
lira idari para cezası verildiği Vali yardımcısı Ergun Güngör tarafından ifade
edilmiştir.
b) İnönü
Stadı Hakkında Bazı Bilgiler:
Toplam koltuk sayısı 32.145
Bu sayının tribünlere dağılımı ise şöyle;
- Numaralı Tribün 5237 Koltuk
- Kapalı Tribün 5881 “
- Kale Arkası 7962 “
- Kale Arkası 13.065 “
- Toplam 32.145 “
26 çıkış kapısı, 72 turnike, 80 güvenlik
kamerası mevcut.
Maç günü İl genelinde ve müsabaka
öncesinde stat çevresinde ve spor tesisinde, müsabaka esnasında ve müsabaka
sonrasında İl Emniyet Müdürlüğü tarafından alınan güvenlik önlemlerinin 5149
sayılı yasa ve İçişleri Bakanlığının 102 sayılı Genelgesi çerçevesinde
alındığı, İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör tarafından ifade edilmiş ve
Komisyonumuzca gözlenmiştir.
c) İl
Emniyet Müdürlüğü Tarafından Alınan Güvenlik Önlemleri
- Spor müsabakaları nedeni ile spor
alanına giden ana yollar üzerinde gerekli trafik tedbirleri aldırmak,
- Stat çevresinde farklı takım
taraftarlarının birbirlerinden ayrı tutulmaları için gerekli emniyet tedbirleri
aldırmak, özellikle yüksek rizikolu müsabakalarda stat geniş çevresinde tespit
edilen noktalarda hazır kuvvet olarak personel bulundurmak,
- Misafir takım ve taraftarlarının
konakladıkları yerler ile uğradıkları eğlence yerlerini kontrol altında tutmak,
d) Müsabaka
Öncesi Spor Tesisinde ve Çevresinde Alınan Tedbirler
- Müsabaka günü spor alanına seyirci
alınmadan önce tesis içerisinde görevlendirilen uzman personelce patlayıcı
madde araması yapmak,
- Müsabakanın yapıldığı alanın çevresine
biletsiz seyircilerin giremeyeceği portatif ve sabit bariyerlerle çevrili
birinci güvenlik çemberi oluşturmak ve bu alan çevresinde karaborsa bilet ve
seyyar satıcılar konusunda gerekli çalışmaları yapmak,
- Kanunda belirtilen yasak maddeler ve
pankartların spor alanına sokulmaması için birinci güvenlik çemberinde gerekli
arama ve kontroller yapmak, Kanunda belirtilen süre tamamlanana kadar giriş
kapılarında tüm arama ve kontrolleri yapmak,
- Tribünlerde bulunan fanatik seyirciler
ile taşkınlık yapanları takip etmek ve görüntülerinin kayda alınması amacı ile
kamera odasında personel görevlendirmek,
- Müsabaka esnasında müsabakayı yöneten
hakem, sporcu ve yöneticilerin saha içerisinde ve soyunma odalarına giriş ve
çıkışlarında saldırıya maruz kalmamaları için personel görevlendirmek,
- Müsabaka esnasında kanunda belirtilen
yasak fiil ve davranışlarda bulunanları her türlü kamera ve fotoğraflarla
tespit etmek ve haklarında gerekli yasal işlem yapmak,
e) Müsabaka
Sonrasında Alınan Emniyet Tedbirleri
- Müsabakayı yöneten hakem ve sporcuların
müsabaka sonrasında gidecekleri yerlere kadar saldırıya maruz kalmamaları için
araçları çevresinde personel görevlendirmek,
- Müsabaka seyircilerinin spor alanını
tamamen boşaltıncaya kadar tesis çevresinde aldırılan emniyet tedbirlerini
devam ettirmek,
- Müsabaka sonucuna göre il genelinde
halkın yoğunlukta bulunduğu yerlerde taşkınlık ve saldırılara karşı gerekli
tedbirleri aldırmak.
f)
Tespitler
- 1365 polis memurunun BJK-Denizli Spor
maçında stat dışında ve stat içinde görev yaptığı,
- Maç Emniyet Amiri’nin gereğinde bu
sayıyı artırmaya veya azaltmaya yetkili olduğu,
- Ev sahibi BJK tarafından statda 300 özel
güvenlik elemanının görevlendirildiği,
- Görev yapan devlet güvenlik güçleri için
ev sahibi kulübün ücret ödemediği, ancak kumanya verdiği,
- Ev sahibi takımın özel güvenlik
şirketine bir özel güvenlik elemanı için 45-50 YTL civarında ücret ödediği,
- Özel güvenlik elemanlarının statlarda
güvenliği sağlayacak düzeyde eğitimli olmadığı,
- Stat dışında emniyet güçleri tarafından
oluşturulan güvenlik bariyerlerinin bazı noktalarda yetersiz kaldığı,
- Bazı seyircinin stada gelirken
beraberinde 7 yaşından büyük çocuklarını getirdikleri ve bilet almadan
çocuklarını içeri sokmak istedikleri ve bu nedenle kapılarda tartışmaların
yaşandığı,
- Hiçbir gruba bedava bilet verilmediği,
kulüp yöneticilerinin bu konuda duyarlı davrandığı,
- Maç sırasında taraftarları birbirinden
ayırmak amacıyla tribünde görev yapan emniyet güçlerinin numaralı koltuklara
oturduğu bunun sonucu maç izlemeye gelen taraftarın ayakta kaldığı,
- Statta koltukların numaralı olduğu,
ancak özellikle fanatiklerin hakim olduğu tribünlerde hiç kimsenin biletinde
yazan koltuk numarasında oturmadığı, maçı ayakta izlemeyi tercih ettikleri, bu
nedenle de olay çıkartmaya müsait bir ortam oluştuğu,
- Grup liderlerinin ve fanatik taraftarın
maç izlemeye alkollü geldikleri,
- Spor müsabakalarını izlemekten men
cezası alan kişilerin istemeleri halinde statlara çok rahat girebilecekleri,
kapılarda emniyet tarafından bu konuda yeterli önlemlerin alınmadığı,
- Stat merdivenlerinin UEFA emniyet
kriterleri çerçevesinde boş bırakıldığı,
- Küfürlü tezahüratın maç boyunca
zaman-zaman duyulduğu,
- Müsabaka hakemleri üzerinde yazılı ve
görsel basının yaptığı yayınlarla baskı oluşturduğu, oluşan bu baskının
hakemleri psikolojik açıdan etkilediği, maç sırasında hakemlere seyircinin
küfürlü ve tempolu tezahürat yaptığı,
- Tribünlerde konuk takım seyircisi için
stat kapasitesinin % 5’i oranında yer ayrıldığı,
- Maç güvenliğini sağlayan emniyet
güçlerinin görevli olmayan bazı polisleri ve yakınlarını güvenlik kapısından
içeri aldığı yönünde şikayetlerin olduğu
Komisyon tarafından tespit edilmiştir.
Şükrü
Saraçoğlu Stadı
Komisyon 13 Şubat 2005 tarihinde FB Şükrü
Saraçoğlu Stadı’nda FB- İstanbul Spor arasında oynanan 1. Süper Lig
karşılaşması öncesinde, müsabaka sırasında ve müsabaka sonrası alınan güvenlik
önlemlerini yerinde incelemiş, BJK İnönü Stadı’nda yaptığı çalışmanın bir
benzerini burada gerçekleştirmiştir.
Sabah eşgüdüm toplantısına katılmış,
kamera odası ve kamera sistemlerini, stat içi ve dışı fiziki engelleri, stat
dışında oluşturulan arama noktaları ile giriş kapılarında tedbirleri,
tribünlerde ve saha içerisinde alınan güvenlik tedbirlerini incelemiştir.
a) Eşgüdüm
toplantısı:
Komisyon, 13 Şubat 2005 tarihinde oynanan
FB-İstanbul Spor 1. Süper Lig maçı öncesi sabah 09.30’da yapılan eşgüdüm
toplantısına katılmış ve bu toplantıya katılan yetkililerden bilgiler almıştır.
- Eş güdüm toplantısına katılan kurum ve
kuruluşlar şunlardır:
- İl Emniyet Müdürlüğü,
- Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı,
- Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü,
- FB Kulübü Müdürlüğü,
- İl Sağlık Müdürlüğü,
- İtfaiye Müdürlüğü,
- İlçe Belediyesi Zabıta Müdürlüğü,
- TSYD temsilcisi,
- İlgili hastane sağlık ekibi,
- Yayıncı TV kuruluşu,
- Saha Komiseri,
- Özel Güvenlik Teşkilatı temsilcisi.
b) Şükrü
Saraçoğlu Stadı Hakkında Bazı Bilgiler:
Toplam 43 249 koltuk kapasitesine sahip.
Koltukların tribünlere dağılımı ise şöyle;
- Numaralı tribün 9514
- Maraton 12.805
- Kale arkası (migros) 10.536
- Kale arkası (telsim) 10.394
Toplam 43.249
Tribün inşaatı nedeniyle stadın seyirci
kapasitesi şu anda 36 bine inmiştir.
25 adet 9 giriş kapısı
19 adet tahliye kapısı
Statta 45 turnike, 21 adedi 360 derece
dönebilen zumlu olmak üzere 52 güvenlik kamerası mevcuttur. Gezici üç kamera
ile olay yeri çekimi yapılabilmektedir.
c)
Tespitler
- Eşgüdüm toplantısına katılan her kurumun
sorumlulukları kendi bünyesinde belirlendiği ancak bazı konularda yetki ve
sorumlulukların karıştığı,
- Karaborsa bilet satışının, stat
dışındaki sokaklarda devam ettiği, ancak karaborsayla yeterli mücadele
edilmediği,
- Son iki yıldır kulüp yöneticileri
tarafından bazı gruplara bedava bilet verilmediği, deplasmanlara kulüp veya
yöneticiler tarafından taraftar götürülmediği,
- Maç günü seyircinin 15 birinci arama,
25’ de ikinci arama noktasından geçerek stat kapılarına alındığı,
- Maç için İl Emniyet Müdürlüğünce 1500
polisin görevlendirildiği,
- FB Stad’ında 20’si kadrolu, 300 özel
güvenlik elemanının görev yaptığı,
- Statlara, 5149 sayılı Yasa gereği
sokulması yasak olan her türlü kesici, delici, parlayıcı, patlayıcı maddenin
sokulmadığı,
- Tribünlere asılacak olan pankartların
stat müdürü tarafından kontrol edildiği, şiddeti körükleyecek ve hakaret içeren
pankartların içeri girişlerinin engellendiği,
- Stat kapasitesinin % 5’i oranında
tribünlerde konuk takım için yer ayrıldığı,
- Bazı kolluk kuvveti mensubunun görevli
oldukları kapıdan veya polis kapısından yakınlarını biletsiz olarak stada
aldıkları,
- Stat çalışanlarının müsabaka başlamasını
takiben görev yerlerini terk ettikleri ve tribünlere çıktıkları,
- Yedi yaşından büyük çocukların
ebeveynlerince stada biletsiz sokulmak istendiği, kapılarda bu nedenle
tartışmaların yaşandığı,
- Stat merdivenlerinin UEFA kriterleri
uyarınca boş bırakıldığı,
- Müsabaka sırasında zaman-zaman
taraftarın küfürlü tezahüratta bulunduğu,
- Protokol girişinde üst araması
yapılmadığı,
- Stat acil çıkışlarının görev yapan polis
ve özel güvenlik elemanlarınca bilinmediği.
- Akreditasyon kart sisteminin tam olarak
uygulandığı, ancak müsabaka sırasında bazı sivil polislerin saha içerisinde
oldukları,
- Müsabaka sırasında elektrik
kesilmelerine karşı jeneratör önleminin olduğu ancak bu sistemin bazı teknik
nedenlerden dolayı gecikmeli olarak devreye girdiği
Komisyonumuz tarafından tespit edilmiştir.
Ankara 19
Mayıs Stadında Yapılan İnceleme (20 Şubat 2005)
Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Haluk
İpek, Komisyon üyeleri Sivas Milletvekili Selami Uzun ve Zonguldak Milletvekili
Harun Akın’dan oluşan Komisyon, 19 Şubat 2005 tarihinde Ankara 19 Mayıs
Stadı’nda Gençler Birliği-Trabzon Spor maçı öncesi, stat ve çevresinde alınan
güvenlik önlemlerini belirlenen program çerçevesinde yerinde incelemiştir.
Bu çerçevede eşgüdüm toplantısına
katılmış; polis kamera ve kontrol odası ve kamera sistemlerini, stat içi ve
dışı fiziki engellerin kontrolünü, stat dışındaki arama noktaları ile giriş
kapılarında alınan tedbirleri, tribün ve saha içi güvenlik tedbirlerini
incelemiştir.
a) Eşgüdüm
Toplantısı:
Toplantıya katılan TFF temsilcisinden,
gözlemci, maçın hakemleri, Emniyet güvenlik sorumlusu, özel güvenlik müdürü ve
diğer yetkililerden, bilgiler alınmıştır.
Ankara İl genelinde 2004-2005 futbol
sezonunda 20 Şubat 2005 tarihine kadar İl Spor Güvenlik Kurulu tarafından
toplam 116 kişiye idari ve mali ceza verildiği Ankara Vali Yardımcısı Celal
Yardımcı tarafından ifade edilmiştir.
Bu cezaların açılımı şöyledir:
17 kişiye meşale yakmaktan, 4 kişiye
sahaya malzeme atmaktan, 2 kişiye müsabaka alanına girmekten, 13 kişiye koltuk
kırmaktan, 1 kişiye bıçak bulundurmaktan, 79 kişiye ise çirkin tezahürat
yapmaktan dolayı 5149 sayılı Yasa gereği idari ve para cezası uygulanmıştır.
b) Ankara
19 Mayıs Stadı Hakkında Bazı Bilgiler:
Toplam 19582 koltuk kapasitesine sahip
olan stadyumda
Koltukların tribünlere
göre dağılımı ise şöyle;
Numaralı tribün 3128
Maraton 4934
Kale arkaları 11.520
Toplam 19.582 kişi.
Seyirci stat içi ve
dışında bulunan toplam 36 kamera ile izlenmektedir.
Kameraların stat içi ve
dışında dağılımı ise, aşağıdaki gibidir:
Stat içi 6
Stat dışı 11
Değişik bölgeler 19
Toplam 36
İçeriye giriş kapısı 17, A-B protokolü 2,
görevliler için ise 3 kapı mevcut.
17 Turnike, 17 tahliye kapısı vardır.
c) Ankara
İl Emniyet Müdürlüğü Tarafından Müsabaka Tarihinde Alınan Güvenlik Önlemleri
Müsabaka
Öncesi:
- Ev sahibi kulüp tarafından açılacak
kapıların belirlenip İl Emniyet Müdürlüğü EKKM Şube Müdürlüğüne bildirilmesi ve
görevli personel listesinin oluşturulması,
- Açılacak olan kapılarla ilgili bilginin
Biletix firmasına bildirilmesi ve biletlerin internet aracılığıyla maç gününe
kadar satışa sunulması,
- Yine açılacak kapıların listesinin özel
güvenlik şirketine bildirilmesi ve görevli personel listesinin oluşturulması,
- Müsabakadan bir gün önce Emniyet, Stat
Müdürlüğü ve Kulüp tarafından açılacak kapıların güzergahının ve teknik
donanımının bilgi işlem odasından kontrol edilmesi,
Müsabaka
Günü:
- Bilgi işlem odasındaki seslendirme,
turnikeler, kamera görüntüsü ve biletix işlemlerimin Stat Müdürlüğünce kontrol
edilmesi (müsabakadan ortalama 3 saat öncesinden kayıtlar başlamaktadır. 36
kamera-17 adedi speed dome),
- Ev sahibi kulüp tarafından eş güdüm
toplantısının hazırlanması (maç günü saat 9.30’da temsilci, gözlemci, hakemler,
emniyet güvenlik sorumlusu, stat müdürü, özel güvenlik müdürü, itfaiye, zabıta,
her iki kulübün müdürü ve akreditasyon sorumluları ile sağlık sorumlusundan oluşan)
- İl Emniyet Müdürlüğü tarafından bomba
imha ekiplerinin stadı kontrol etmesi (takriben 2 saat)
- Kapıların açılmasından 3 saat önce Çevik
Kuvvet personelinin stada intikal etmesi,
- Aynı şekilde özel güvenlik personelinin
konuşlanması,
- Kapıların açılmasından 2 saat önce
sahanın hazır olduğunun temsilci tarafından teyidi, seyirci sağlık odalarının
açılması ve akreditasyon kartlarının dağıtılması,
- Resmi güvenlik görevlilerinin saha
içinde ve saha dışında konuşlanarak bariyerlerin oluşturulması,
- Kontrol odasından kapıların açılma
saatinde hazır olduğunun bildirilmesi üzerine koordineli bir şekilde kapıların
açılması,
- Müsabakanın başlaması ile birlikte
sürekli gözlem ve koordineli çalışma,
- Gerekirse kontrollü bir şekilde bilet
basılması,
- Maçın durumuna göre gişe ve kapıların
kapatılarak personelin içeriye alınması,
- Olası taşkınlıkların kontrol odasında
tespiti, CD Writer aracılığı ile CD ortamında kayıt ve problemli seyircinin
stattan uzaklaştırılması,
- Müsabaka bitiminde seyircilerin güvenlik
koridorlarından sağlıklı bir şekilde tahliye edilmesi,
- Maç öncesi ve maç sonrası kayıtların
emniyete teslim edilmesi,
şeklinde bir dizi işlemden oluşmaktadır.
d)
Tespitler
- Gençler Birliği-Trabzon Spor maç günü
stat içi ve stat dışında 831 resmi polis ve 80 özel güvenlik elemanının görev
yaptığı, tribünlerde kötü tezahüratı önlemek amacıyla seyirci arasına sivil
giyimli (her tribünde 20 adet olmak üzere) 80 sivil polisin bulunduğu,
- Maç sırasında saha içinde 60,
tribünlerde 250 resmi polisin bulunduğu,
- Özel güvenlik elemanlarının giriş
kapılarında bilet kontrolü yaptıkları,
- Protokol tribününde talebin çok, yerin
azlığı nedeniyle sorun yaşandığı,
- Stadın dışında ve alt kısımdaki Amatör
Spor Kulüplerinin kullanımında olan odacıkların güvenlik zaafına neden olduğu,
- Ebeveynlerin beraberinde gelen yedi
yaşından büyük çocukları biletsiz stada sokma girişimleri neticesinde kapılarda
tartışmaların yaşandığı,
- Spor müsabakalarını izlemeden men cezası
alan kişilerin stada girişini engelleyici tedbirlerin alınmadığı,
- Stat merdivenlerinin UEFA kriterleri
uyarınca boş bırakıldığı,
- Görev yapan polislere bir ücret
ödenmediği, sadece kumanya verildiği,
- Hakemlerin küfürlü tezahürat nedeniyle
rahatsız olduğu,
- Özel güvenlik personelinin eğitimlerinin
yeterli olmadığı,
- Rakip takım için tribünlerde yeteri
kadar yer ayrıldığı,
Komisyonumuz tarafından tespit edilmiştir.
İzmir
Alsancak Stadında yapılan çalışmalar (20-21 Şubat 2005)
Komisyon Başkan Vekili İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin 20-21 Şubat tarihleri arasında İzmir Alsancak Stadı’nda yerinde
incelemelerde bulunmuştur.
İl Emniyet Müdürlüğü tarafından müsabaka
öncesi, müsabaka sırasında ve müsabaka sonrasında alınan güvenlik önlemlerini
incelemiş. Eşgüdüm toplantısına katılmış ve yetkililerden bilgi almıştır. İl
Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul ve Ankara’da alınan güvenlik önlemlerinin
bir benzerinin Karşıyaka Spor ile Karagümrük Spor futbol takımları arasında
oynanan 2. Lig A Kategorisine dahil müsabakada alındığını tespit etmiştir.
11-21 Ağustos tarihleri arasında İzmir’de
yapılacak olan Üniversiyade oyunlarına hazırlanan Alsancak Stadı’nın koltuk
kapasitesi artırılmış,15.100 kapasiteye çıkarılmıştır. Bu sayının tribün
dağılımı ise şöyledir:
- Maraton 5.000 koltuk
- Açık Tribün 4.800 koltuk
- Kapalı Tribün 5.300 koltuk
Ayrıca, statta 8 giriş, 2 de tahliye
kapısı bulunmaktadır. Kamera sistemi için hatlar döşenmiş ancak daha kameralar
yerleştirilmemiştir. Program çerçevesinde kameraların yerleştirileceği
yetkililerce ifade edilmiştir.
Ali Sami
Yen Stadında İnceleme (4-7 Mart 2005)
Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Huluk
İpek, Komisyon Sözcüsü Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Katip Üye Alaettin
Güven, Komisyon Üyeleri Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu, Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık, İstanbul Milletvekili İlhan Albayrak, Kırıkkale
Milletvekili Murat Yılmazer, Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan, Zonguldak
Milletvekili Harun Akın’dan oluşan Komisyon 6.3.2005 tarihinde Galatasaray-Beşiktaş
maçı öncesinde, maç sırasında, maç sonrasında Ali Sami Yen Stadında ve
çevresinde alınan güvenlik önlemlerini belirlenen program çerçevesinde yerinde
incelemiştir.
Bu çerçevede eşgüdüm toplantısına
katılmış; kamera odasını ve kamera sistemlerini stat içi ve dışı fiziki
engelleri stat dışındaki arama noktaları ile giriş kapılarında alınan
tedbirleri, saha içi ve tribün güvenlik önlemlerini incelemiştir.
a) Ali Sami
Yen Stadı Hakkında Bazı Bilgiler
Toplam koltuk kapasitesi 17.306 Bu sayının
tribün dağılımı ise şöyledir:
Numaralı 5237 koltuk
Kale Arkası 5546 “
Açık Tribün 7866 “
Protokol Tribünü 230 (x) protokol tribünü stat kapasitesine dahil değildir.
Toplam 17.306
Turnike Sayısı 21
Turnikesiz Kapı 3
(Basın, protokol, sporcu)
Saha içi irtibat kapısı 12’dir.
b)
Tespitler
- 3600 Emniyet elemanının GS-BJK maçında
stat dışında görev yaptığı,
- Ev sahibi GS tarafından 300 özel
güvenlik elemanının görevlendirildiği,
- Ali Sami Yen Stadı’nın fiziki konumu
itibarıyla Emniyet tarafından birinci kontrol noktasının oluşturulmadığı,
- Stat içinde görev yapan özel güvenlik
elemanlarının eğitimlerinin yetersiz olduğu, 5188 sayılı Kanunun kendilerine
vermiş olduğu yetkiyi kullanmadıkları,
- Küfürlü tezahüratın maç boyunca
zaman-zaman duyulduğu,
- Maç güvenliğini sağlayan bazı polislerin
yakınlarını maça soktuğu,
- Tribünlerde konuk takım seyircisi için %
5 oranında yer ayrıldığı,
- Stat merdivenlerinin UEFA Emniyet
kriterleri çerçevesinde boş bırakıldığı,
- Seyirci gruplarının kendi biletinde
yazan numaralı koltuğa oturmadığı,
- Maç güvenliğini sağlayacak emniyet
güçlerinin taraftarı birbirinden ayırmak için koltuklara oturduğu, bunun da
hasılat kaybına neden olduğu,
- Hiçbir gruba bedava bilet verilmediği,
kulüp yöneticilerinin bu konuda duyarlı davrandığı,
komisyonumuzca tespit edilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRK SPORU
A- SPORUN TANIMI, KAPSAMI VE TARİHÇESİ
Spor, her ülkede ve dönemde önemli
bulunmuş ve içinde gerçekleştiği toplumun sosyal yapısına ve siyasal
yönetimlerine bağlı olarak biçimlenmiştir. Spor faaliyetlerinin temel amacı;
insanların fizikî, sosyal, psikolojik, kültürel ve zihinsel gelişmelerine
katkıda bulunarak topluma sağlıklı nesiller kazandırmaktır. Ayrıca,
uluslararası alanda ülkenin tanıtımına katkıda bulunacak elit sporcular
yetiştirilmesi de spor faaliyetlerinin amaçları arasındadır.
Spor; ırk, din, mezhep ayrımına karşı bir
araçken, zamansız ve yersiz yapılan bir hareket veya söylevle doğasına aykırı
bir şekle dönüşebiliyor. Bu çelişki, sporun tanımlarına da yansımıştır.
1- Andrew Stenkj spor için; “Ülkelere
saygınlık kazandırmak, çeşitli olay ve durumlara tepki göstermek, ülkenin ya da
sistemin propagandasını yapmak, belli ülkeleri uluslar topluluğuna hazırlamak
ya da ondan soyutlamak için çok yararlı ve etkin bir siyasal ve diplomatik
silah olduğu açıktır”demektedir.
2- Spor; kişinin ruh ve beden sağlığını
güvence altına alan, onun topluma uyumunu sağlayan, günlük hayatın gerginlik ve
sürtüşmelerini ortadan kaldıran bir araçtır.
3- Modern Olimpiyatların kurucusu Baron
Pierre de Coubertin sporu şöyle tanımlamıştır; “İsteyerek, arzu ederek,
muhtemel bazı riskleri de göze alarak ve daima daha ileri gitmek üzere yapılan
bedensel çalışmalar spordur.
4- Beş kıta insanını dil, din, ırk, sınıf
ayrımı yapmadan eşit koşullarda yarıştırma düşüncesiyle yapmış olduğu
çalışmalarından dolayı Dünya Yazarlar Birliği tarafından ödüllendirilen “Modern
Olimpiyatların” kurucusu Fransız Baron Pierre de Coubertin, Prusya savaşında
yenik düşen Fransa’nın yenilgisini hazmedemeyince, “Sporun gerçek işlevi, genç insanları savaşa hazırlamaktır.”demekte
bir sakınca görmemiştir.
5- Spor; oyunla yarışmayı birleştiren,
bedensel yetenekleri daha fazla olduğu için kazananları ödüllendiren, üst düzeyde
oyun, mücadele ve ağır kas çalışması gerektirdiği için sürekli ve yoğun çabayı
zorunlu kılan bir uğraştır.
6- Spor; kitlelerin afyonudur.
7- Spor; ferdin tabii çevresini beşerî
çevre hâline çevirirken elde ettiği kabiliyetleri geliştiren, belli kurallar
altında araçlı veya araçsız, ferdî veya toplu olarak boş zaman faaliyetleri
kapsamı içinde veya tam zamanını alacak şekilde meslekleştirerek yaptığı,
sosyalleştirici, toplumla bütünleştirici, ruh ve fiziği geliştiren, rekabetçi,
dayanışmacı ve kültürel bir olgudur.
8- Spor; yurtsever, hiyerarşik ve otoriter
bir devlet eliyle ulusal birliği örgütleyen bir eğitim aracıdır.
9- Giderek, rekabetçi olan günlük yaşamın
beraberinde getirdiği sürtüşme ve gerginlik gibi tehlikelere karşı en etkili
panzehir spordur (F.J.Torniche).
10- Spor; toplumumuzu bir arada tutan bir
tutkaldır (Spiro Agnew).
11- Spor; oyun, oyalanma, eğlenme ve işten
uzaklaşma anlamına gelir.
12- Sporun sözlük anlamı, yenme ve
muktedir olma gibi, insanın şuuraltı arzularının tatminini amaç edinen, belirli
kurallar içerisinde yapılan, rekabete dayalı sosyalleştirici, bütünleştirici,
fizikî, zihnî ve ruhi faaliyetler bütünüdür. Bu tanım daha ziyade performans
(yarışma) sporunu tarif etmektedir. Herkes için spor faaliyetleri kapsamındaki
sporu ise şu şekilde tanımlayabiliriz: İnsanların fiziksel, zihinsel, sosyal,
psikolojik ve kültürel gelişimlerine katkı sağlayan, ferdî ya da gruplar
hâlinde periyodik olarak yapılan bedensel faaliyetler bütünüdür.
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı
üzere spora birbirinden zıt anlamlar yüklenmiştir.
İnsanların birbirleriyle fizikî mücadelesi
olarak ortaya çıkan sporun, günümüzde insandan çok kültürlerin hatta
ideolojilerin birbirleriyle mücadele ettiği bir arena olduğunu görüyoruz. Öyle
ki artık sporun tanımını yapmaktan çok, neyi temsil ettiğini sorgular hâle
geldik.
İlk çağlarda insanın kendini ifade
edebilme, beceri yarıştırma aracı olan sporun, daha sonraları insanın
gelişimine paralel olarak ilerlediğini, toplumların kendilerini anlatma ve
gelişmişlik düzeylerini gösterebilme aracı olarak kullandıklarını görmekteyiz.
Yönetenler, yönetilenlere ulaşmak, kararlarını uygulatmak, etkilemek için
popüler kültürün üst değeri olan sporu seçmekte sakınca görmezlerken, bir
toplumun farklı bir toplum tarafından algılanmasında, bir kültürün diğer bir
kültüre kendini sunumunda önemli bir olgu olarak sporu görmekteyiz.
Günümüz dünyasında spor, ülkelere itibar
kazandırmak, çeşitli uluslararası olay ve durumlara tepki göstermek, ülkelerin
ve sistemlerin propagandasını yapmak, bazı ülkeleri dünya uluslar topluluğuna
kazandırmak, bazılarını da ondan soyutlamak için kullanılmaktadır.
M.Ö. XIV. yüzyıla kadar uzandığı tahmin
edilen ve Yunanistan’ın Olympia yöresinde başlayan Olimpiyat Oyunları (M.Ö. 776
yılından itibaren tarihi kesin olarak tutulmaya başlandı) 12 asır, hiç ara
verilmeden, her dört yılda bir yapılarak bir süre Yunan yarımadasının, daha
sonraları da Yunanistan’ı ele geçiren Romalılar yoluyla tüm Roma
İmparatorluğu’nun katılması ile devam etti. Bu büyük şölenin yöresel bir
kahraman adına yapıldığı tahmin ediliyor. M.Ö. 776 yılında yapılan I. Olimpiyat
Oyunlarının programında yer alan “Stadion” olarak tanımlanan yarışmanın galibi
Coroebus ilk Olimpiyat Şampiyonu’dur.
Klasik olimpiyatlarda kadınlara yer yoktu.
Kadınlar, sahada seyirci olarak dahi bulunamıyorlardı. Ama, zamanla,
olimpiyatlar sırasında, ancak olimpiyat alanı dışında olmak üzere Tanrıça Hera
adına bayanlar için yarışmalar düzenlendi.
Olimpiyat Oyunları’nın ilk 600 yılı
içinde, Yunan günlük hayatının vazgeçilmez unsuru olan kölelerin yarışmalara
katılmasına izin verilmedi ve yarışmacıların tamamı Yunan kanından gelenler
arasından seçildi. Yunan yarımadasının Romalıların eline geçmesi ile durum
değişti ve İmparatorluk sınırları içinde yaşayan herkese olimpiyatlara katılma
hakkı tanındı. M.Ö. 146 yılında başlayan bu hareket sonunda, o zamana kadar
genellikle Peloponez yörelerinden gelen olimpiyat şampiyonları zamanla, “Küçük
Asya” denen Anadolu’dan gelenlere boyun eğdiler.
Sporun beden için olduğu kadar kafa için
de yapılması gerektiğine inanan Yunanlıların aksine, olimpiyat oyunlarına M.Ö.
146’da sahip çıkan Romalılar, bu olayı bir gösteri ve eğlence olarak kabul edip
olimpiyatları Roma’ya taşımak istedi ve M.Ö. 80 yılındaki 175. Olimpiyatlar
Roma’da yapıldı.
M.S. 4. yüzyıldan sonra olimpiyatlar, bir
süre Antakya yöresinde yapıldı. Atlı araba yarışlarında rakiplerin
çarpışmalarına kızan Bizans İmparatoru Justinian tarafından M.S. 510 yılında
tamamen sona erdirildi. 12 yüzyıl evvel Yunanlılar tarafından başlatılan bu
muhteşem olay gene Yunanlılar tarafından ortadan kaldırıldı.
Fransa vatandaşı Baron Pierre de Coubertin
dünya gençliğini bir yerde toplamak ve onların birbirlerini anlamalarına imkân
yaratmak amacı ile, 1894 yılında Sorbonne Üniversitesinde, 12 ülkeden gelen 79
temsilcinin katıldığı “Uluslararası Spor Kongresi” sırasında olimpiyatların
tekrardan yapılması ve modern olimpiyatların ilkinin, 1896’da Atina’da organize
edilmesi kararını aldırmıştır. Bu kararın üzerine ilk modern olimpiyatlar 1896
yılında Atina’da yapılmıştır. 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında kesintiye
uğramış olsa da olimpiyatlar her dört yılda bir yapılmaya devam etmektedir.
B- TÜRK SPORUNA GENEL BİR BAKIŞ
Türkiye’de halkın son yıllarda spora olan
ilgisinin artmasına rağmen insanlarımızın spora aktif katılımı yetersizdir.
Oysa, sporun insan ve toplum sağlığındaki rolünün artık tartışılmadığı
günümüzde, kanun koyucu bu bilinçle Anayasaya koyduğu iki madde ile devlete
görev yüklemiştir. Sporu toplumumuzun vazgeçilmez tutkusu ve yaşam biçimi
hâline getirebilmek için, öncelikle “herkes
için spor” seferberliği kapsamında, çocuk ve gençlerimizi spor yapmaya
teşvik etmek, sporu sevdirmek, sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü
alışkanlıklar edinmeleri yerine ülkesini seven, hoşgörülü, sosyal, üretken
insanlar olarak yetişmelerini sağlayacak ortam ve fırsatları onlara sağlamak
gerekmektedir. Zira, Anayasamızın 58’inci ve 59’uncu maddeleri de bu görev ve
sorumluluğu çok açık bir şekilde ifade etmektedir.
Dünyada spor örgütlenmesi ve spor
hizmetleri çok çeşitlilik göstermektedir. Ancak, hemen hemen bütün ülkelerde
devlet denetleyici, destekleyici ve özendirici bir rol üstlenmiştir. Spor
yatırımları ve hizmetlerin yürütülmesi ağırlıklı olarak yerel yönetimlere, özel
ve tüzel kuruluşlara ve gönüllü kuruluşlara bırakılmaktadır.
Özellikle Amerika’da devlet, kuralları
düzenleyici ve kolaylaştırıcı olarak görev alır ve spor hizmetlerini “Gönüllü Birlik Modeli” sistemi
içerisinde kurulan yapılara devreder. Bu birlikler birer şirket olmakla
beraber, spor kulübü olmanın avantaj ve kolaylıklarından yararlanırlar.
Hollanda’da devlet, altyapı çalışmaları,
spor organizasyonları, spora katılımı teşvik, düzenli spor yapma ve sağlıklı
bir yaşam şekli, spor faaliyetlerinin niteliğinin artırılması gibi konularda
çalışmalar yaparken, hükümet dışı teşkilatlanmalar ise, mali konular, spor
tesisleri ve yatırımları, elit sporcular ve federasyonlara sosyal destek,
hukuki sorunlar gibi konularda çalışmalar yapmaktadır.
Fransa’da devlet, bürokratik kademeleri
azaltarak her yaş ve kesimin beden eğitimi ve spor faaliyetlerini teşvik
etmekte, gençlik faaliyetlerinin geliştirilmesi ve politikalarının belirlenmesi
ve bütçe kullanımı ve denetlenmesi ile ilgili çalışmalar yapmakta, hükümet dışı
teşkilatlar ise, elit seviye sporcularının refah seviyelerinin artırılması,
tesisleşme alanında yatırımların artırılması, ülkede spor fikir ve
uygulamalarının gelişimlerine katkıda bulunan kuruluşların desteklenmesi gibi
görevleri üstlenmişlerdir. 21’inci yüzyıla girdiğimiz dönemde, sporda gelişmiş
ülkelerin, ifade edilen yönetim tarzlarıyla spor yapma oranları oldukça
yükselmiştir. Avrupa ülkelerinde genel nüfus oranlarına göre ortalama spor
yapma oranı en düşük yüzde 25 iken, bu oran ülkemizde % 1’ler düzeyindedir. 10 milyon nüfuslu Portekiz’de 2
milyon, 5 milyon nüfuslu Danimarka’da yaklaşık 2 milyon, 55 milyon nüfuslu
Fransa’da 13 milyon, 80 milyon nüfuslu Almanya’da 24 milyon ve 57 milyonluk
İtalya’da ise 14 milyon insan spor yapmaktadır.
Birleşmiş Milletler Sağlık Teşkilatı
dünyada yaşayan insanların yaklaşık yüzde 10’unun engellilerden oluştuğunu
kabul etmektedir. Tüm ülkelerdeki istatistiksel çalışmalarda bu rakam esas
olarak kabul görmektedir. Birçok ülkede bu oran dikkate alınarak, engellilerin,
spor aracılığıyla rehabilitasyonunu gerçekleştirecek spor tesis ve
organizasyonları yapılmaktadır. Ancak, ülkemizde engellilerin sportif
ihtiyaçları karşılanamamaktadır.
Ülkemizde, toplumun büyük bir kesimini
aktif sporla buluşturacak olan herkes için spor faaliyetlerine bugüne kadar
yeterince önem verilmemiştir. Herkes için spor faaliyetleri, yarışma
(performans) sporunun gölgesinde kalmıştır. Devletin spora olan desteği de,
daha ziyade yarışma sporunun geliştirilmesine dönük olmuştur. Kamuya ait spor
tesisleri de yine ağırlıklı olarak yarışma (performans) sporunun hizmetine
sunulmuştur. Tüm bunlara rağmen performans sporunda uluslararası alanda
arzulanan başarıya bir türlü ulaşılamamıştır. Ülkemizde son yıllarda halkın
spora olan ilgisi giderek artmış olmakla birlikte, aktif olarak spor yapanların
oranı gelişmiş ülkelere göre oldukça düşük kalmaktadır.
Türkiye’de kamuya ait (KİT’ler, Okullar,
GSGM ve Diğer Kamu Kurumları) spor tesisleri çok amaçlı planlanmadığından,
tesislerde nitelikli teknik eleman ve yeterli personel istihdam edilmediğinden
optimum kapasiteyle işletilememektedir. Kamuya ait spor tesisleri yaklaşık % 15
kapasiteyle işletilebilmektedir.
Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri, tesis
yetersizlikleri, malzeme, antrenör ve eğitimcilere ilişkin zorluklarla karşı
karşıya bulunmakta; dolayısıyla okul dışı gençliği hem yönlendirmekte hem de
organize etmede, spor faaliyetleri içine sokmakta yetersiz kalmaktadır.
Sporla ilgili kuruluşların (kamu, özel ve
gönüllü kuruluşlar) politikaları ile iletişim araçlarının spora yaklaşım tarzı
halkımızın sporu daha çok bir yarışma şeklinde algılamasına neden olmuştur.
Böylece sporun; insanların dostluk, barış, sağlık ve mutluluk içinde
yaşamalarına yönelik katkısı, yoğun yarışma ve kazanma tutkusunun gölgesinde
kalmıştır. Bu nedenledir ki spor kulüpleri geniş halk kesimlerine, spor
federasyonları da spor kulüplerine dayandırılamamıştır. Okul çağındaki
gençlerin, dershane ve sınavların ağırlığı altında bulunmaları nedeniyle, spora
ve sosyal etkinliklere ayırabilecekleri serbest zamanlarının kısıtlı olması,
onların spora yönlendirilmesini büyük ölçüde engellemektedir.
Ülkemizde sporun yaygınlaştırılması
amacıyla devlet kurum ve kuruluşlarıyla bizzat sporun içerisinde olmuş ya da
sporla uğraşan kişi ve gönüllü kuruluşlara destek vererek dolaylı katkı
sağlamıştır. Devlet, spora olan doğrudan desteğini Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ve Genel Müdürlüğe bağlı İl ve İlçe Müdürlükleri ile sayıları 50’yi
bulan spor federasyonları üzerinden sürdürmektedir.
Son nüfus sayımlarında elde edilen
verilere göre, nüfusun yüzde 44-45’i spora başlaması ve aktif spor yapması
gereken 05-24 yaş grubunda yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu yaş
gruplarında yer alan nüfusun neredeyse tamamı aktif spor yapmakta iken,
ülkemizde bu oran % 1 civarında seyretmektedir. 2005 yılı mayıs ayı verilerine
göre Türkiye’de 6490 adet spor kulübü ve 237456 faal lisanslı sporcu (futbol
hariç) bulunmaktadır. İnsanımıza spora aktif katılım bilinci ve fırsatı
verilememiştir. Bu şekilde basit bir matematiksel hesapla, Anayasanın 59’uncu
maddesiyle belirlenen ve 3289 sayılı Kanunla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne
verilen görevlerde devlet yeterince başarılı olamamıştır.
Dünyada ve ülkemizdeki gelişmeler ışığında
Türk spor teşkilat yapısı da bir değişim ihtiyacı içerisine girmiştir. Dünya
ülkelerinde olduğu gibi spor hizmetlerinin yürütülmesinde, devletin
yönlendirici ve özendirici, destekleyici ve denetleyici olması gerektiği ortaya
çıkmıştır. Bu bağlamda, spor hizmetlerini yerine getirmek gönüllülük esasına
bağlı sivil toplum örgütleri, merkezî idareden bağımsız olarak oluşturulmuş
spor federasyonları ve onları oluşturan spor kulüpleri, özel ve tüzel kişilere
terk edilmelidir. Devlet yapısında öngörülen değişiklikler doğrultusunda yerel
yönetimlere spor konusunda daha fazla sorumluluk verilerek yöresel düzeyde
ihtiyaca dönük yapılanma ve hizmet üretimi sağlanmalıdır.
Nüfusun yarısından fazlasının çocuk ve
genç yaşta olduğu Türk insanına tesis, ehil çalıştırıcı ve uluslararası spor
temaslarına daha geniş ölçüde katılma imkânı sağlandığı takdirde, büyük
başarılar elde edilecektir.
C- TÜRK SPORUNUN ÜST KURULUŞLARI
Ülkemizde faaliyet
gösteren sporla ilgili belli başlı kurum ve kuruluşlara kısaca göz atacak
olursak;
1- TÜRKİYE
MİLLÎ OLİMPİYAT KOMİTESİ (TMOK)
1922 yılında kurulan “Millî Olimpiyat
Komitesi” daha sonra “Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi” adını aldı.
Cumhuriyet’in ilanından sonra, Selim Sırrı Bey (Selim Sırrı TARCAN) TMOK
başkanı seçildi.
1925’de, Coubertin’in Uluslararası
Olimpiyat Komitesi’nden ayrılması ile Selim Sırrı Bey de TMOK Başkanlığı’ndan
ayrıldı; ancak Komite’deki görevini 1930 yılına dek sürdürdü. Bu arada, 1922
yılında kurulmuş olan ve Türkiye’deki spor faaliyetlerini yürütmekle görevli
“Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” adlı kuruluş, TMOK’un işlerini de
üstlendi.
1956 yılında, Türk sporunu yöneten
kuruluşun tayinle gelen başkanının aynı zamanda TMOK başkanı olduğunu fark eden
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, durumun değiştirilmesini ve TMOK Başkanının
seçimle belirlenmesini istedi. Buna izin verecek bir kanunun hazırlanması ise
1962 yılına dek sürdü. Ancak o yıl, TMOK, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin
istediği nitelik ve koşullara uygun, tamamen bağımsız bir kuruluş olarak ortaya
çıkabildi.
Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi’nin
görevleri şunlardır:
- Türk toplumu bireylerinde spor bilincini
ve ruhunu oluşturmak,
- Sporun kitlelere yayılmasını ve
geliştirilmesini sağlamak,
- Olimpiyat ideali çerçevesi içinde spor
yapma fikrini aşılamak ve bu fikrin gelişerek yaygınlaşmasını, kuvvetlenmesini
ve korunmasını temin etmek,
- Sporcuların olimpik liyakat esaslarına
uygun surette hareket etmelerini sağlayacak önlemler almak,
- Konusu ile ilgili araştırmalar yapmak ve
yaptırmak,
- Olimpiyat ve benzeri oyunlar Türkiye’nin
bir kentine verildiği takdirde, bu oyunları ilgili makamlarla iş birliği
yaparak düzenlemek,
- Uluslararası kuruluşlara tescilli Türk
Spor federasyonları ile Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve diğer ülkelerin
Millî Olimpiyat Komiteleri arasında bağlantı kurmak ve bunlarla işbirliği
yapmak,
- Olimpiyatlara ve benzeri oyunlara
katılacak Türk sporcularının olimpik liyakatlerini ve müsabakalara katılma
yeteneklerini inceleyip onaylamak,
- Olimpiyat veya benzeri oyunların
kafilelerini oluşturmak, bu kafileleri denetlemek ve onların her türlü
gereksinimlerini karşılamak,
- Olimpiyat işlerinden ötürü spor
federasyonları arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları kesin sonuca bağlamak,
- Spor federasyonlarının Olimpiyat ve
benzeri oyunlara katılabilmelerini kolaylaştıracak önlemleri almak,
- Türkiye’nin olimpiyat ya da benzeri
oyunlara katılmasını, bunların Türkiye’de düzenlenmesi hâlinde ise
gerçekleşmesini sağlamak amacıyla ilgili resmî kuruluşlardan yeteri kadar
parasal olanak ve özel kişiler ile kuruluşlardan da yardım isteğinde bulunmak,
- Olimpik düşünce ve olimpik hareketi
gerçekleştirmek amacıyla her türlü yayın yapmak, toplantılar düzenlemek,
- Gerekli gördüğü hâllerde Uluslararası
Olimpiyat Komitesi’ne, olimpik hareket ve olimpiyat oyunları’nın düzenlenmesi
ve yönetilmesi konularında önerilerde bulunmak,
- Ülkemiz kentlerinden herhangi birinin
olimpiyat oyunlarını düzenlemeye aday olması hâlinde, bu yoldaki girişimi uygun
gördüğü takdirde, ilgili kentin yetkili makamı aracılığıyla yapılacak başvuruyu
onaylamak, oyunların Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni tatmin edecek şekilde
ve öngördüğü koşullar çerçevesi içinde düzenleneceğini garanti etmek,
- Türk sporunun kalkınmasına yönelik
eğitim vb. çalışmalar yapmak,
- Doping konusunda yapılan çalışmaları
desteklemek ve alınan önlemleri denetlemek.
2- GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (GSGM)
1922 yılında Türkiye İdman Cemiyetleri
İttifakı (TİCİ) adı altında kamu yararına çalışan bir spor örgütü kurularak
sporun sevk ve idaresi bu örgüte bırakılmıştır. Çalışmalarını 1936 yılına kadar
sürdüren TİCİ bu tarihte yerini Türk Spor Kurumuna bırakmıştır. 29.6.1938
tarihinde çıkarılan 3530 sayılı yasayla da Türk Spor Kurumunun yerini Beden
Terbiyesi Genel Müdürlüğü (bugünkü adıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü)
almıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü sporla ilgili faaliyetlerini
merkezde, başkanları seçimle gelen ve sayıları 50’ye ulaşan amatör spor
federasyonları ile taşrada, kendisine bağlı özel bütçeli İl ve İlçe
Müdürlükleri aracılığıyla yürütmektedir. 3289 sayılı Kanuna, 14.3.2004 tarihinde
kabul edilen 5105 sayılı Yasanın 2. maddesi ile eklenen ek 9. maddeyle Genel
Müdürlük bünyesinde faaliyet gösteren amatör spor federasyonlarının idari ve
mali yönden özerk olabilmelerinin yolu açılmıştır. Bu düzenlemeden sonra (7)
federasyon faaliyetlerini idari ve mali yönden özerk olarak sürdürmektedirler.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Görevleri Şunlardır:
- Vatandaşın fizik, moral güç ve
yeteneklerini sağlayan beden eğitimi, oyun, jimnastik ve spor faaliyetlerini
sevk ve idare etmek; gençliğin boş zamanının değerlendirilmesine ilişkin
hizmetleri yürütmek, bilgi ve beceri kursları düzenlemek, gençlerin kötü
alışkanlıklardan korunması için gerekli tedbirleri almak,
- Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bütün
öğretim kurumlarının; yurt içi ve yurt dışı spor faaliyetlerini programlamak,
beden eğitimi ve spor faaliyetlerinin esaslarını tespit etmek, yürütmek, bu
faaliyetlere ait araç, gereç ve benzeri ihtiyaçları sağlamak,
- Okul dışı izcilik ve spor faaliyetleri
ile gençlik faaliyetlerini programlamak, düzenlemek, yönetmek ve gelişmesini
sağlamak; spor idarecisi, antrenör, antrenör yardımcısı, spor elemanları ve
hakemleri yetiştirmek, eğitmek, sayılarını artırmak, eğitim merkezleri kurmak,
- Sporcu ve spor kulüpleri ile gençlik
derneklerinin tescil, vize, aktarma işlemlerini yapmak,
- Spor federasyonlarının kurulması ve spor
dallarını belirlemek için gerekli usul ve esasları tayin ve tespit etmek,
- Beden eğitimi, gençlik ve spor
faaliyetleri için gerekli olan gençlik merkezleri, gençlik kampları ile saha,
tesis ve malzemeleri yapmak, yaptırmak, işletmek ve bu tesisleri vatandaşın
istifadesine sunmak,
- Sporcu sağlığı ile ilgili tedbirleri
almak, sporcu sağlık merkezleri açmak, açtırmak, işletmek, işletilmesine
yardımcı olmak, sporcuların sigortalanması işlemlerini yapmak ve yaptırmak,
- Spor müsabakalarında milletlerarası
kuralların ve her türlü talimatın uygulanmasını sağlamak,
- Futbol müsabakalarında müşterek bahis
düzenlemek, yönetmek,
- Beden eğitimi ve spor alanında teknik
bilgi ve spora ilgiyi artıracak yayınlar yapmak, faaliyetlerde bulunmak,
- Gençliğin boş zamanlarının
değerlendirilmesi hususunda diğer kuruluşlarla iş birliği yapmak,
- Milletlerarası spor temas ve
münasebetlerinde resmî merci görevi yapmak,
- 3289 sayılı Kanuna göre tescili yapılmış
bulunan spor kulüp ve kuruluşları ile spor amacını taşıyan teşekkül, sporcu ve
spor elemanlarını denetlemek,
- Başarılı sporculara ve çalıştırıcılarına
ayni ve nakdi yardım yapmak ve yapılmasını sağlamak, ödüllendirmek.
Amatör
Spor Federasyonları
1 Atıcılık ve Avcılık Federasyonu* 26 İşitme Engelliler Federasyonu
2 Atletizm Federasyonu* 27 İzcilik Federasyonu
3 Badminton Federasyonu* 28 Judo-Kuraş Federasyonu*
4 Basketbol Federasyonu* (Özerk) 29 Kano ve Rafting Federasyonu*
5 Bedensel Engelliler Spor Fed. 30
Karate Federasyonu*
6 Beyzbol ve Softbol Federasyonu* 31 Kayak ve Kızak Federasyonu*
(Özerk)
7 Bilardo Federasyonu 32 Kürek Federasyonu*
8 Binicilik Federasyonu* 33 Masa Tenisi Federasyonu*
9 Bisiklet Federasyonu* 34 Modern Pentatlon Federasyonu*
10 Briç Federasyonu (Özerk) 35 Motosiklet Federasyonu (Özerk)
11 Bocce, Bowling ve Dart Fed. 36 Mücadele Sporları Federasyonu
12 Boks Federasyonu* 37 Okçuluk Federasyonu*
13 Buz Sporları Federasyonu 38 Otomobil Sporları Federasyonu
14 Jimnastik Federasyonu* 39 Satranç Federasyonu (Özerk)
15 Dağcılık Federasyonu 40 Sualtı Sporları Federasyonu
16 Eskrim Federasyonu* 41 Su Topu Federasyonu*
17 Geleneksel Spor Dalları Fed. 42 Taekwondo
Federasyonu*
18 Güreş Federasyonu* 43 Triatlon Federasyonu*
19 Golf Federasyonu 44 Tenis Federasyonu* (Özerk)
20 Görme Engelliler Spor Fed. 45 Üniversite Sporları Federasyonu
21 Halter Federasyonu* 46 Voleybol Federasyonu* (Özerk)
22 Halk Oyunları Federasyonu 47
Vücut Geliştirme
Federasyonu
23 Hentbol Federasyonu* 48 Yelken Federasyonu*
24 Herkes İçin Spor Federasyonu 49 Yüzme, Atlama Federasyonu*
25 Çim Hokeyi Federasyonu* 50 Zihinsel Engelliler Federasyonu
Sonunda “*”
işareti bulunan federasyonlar olimpik spor branşlarında faaliyet gösteren
federasyonlardır.
Amatör spor federasyonları bünyesindeki
sporcu sayıları tablo 1’de, iller bazındaki sporcu sayıları tablo 2’de, iller
bazındaki kulüp sayıları tablo 3’te gösterilmiştir (EK’te).
3- İSTANBUL
OLİMPİYAT OYUNLARI HAZIRLIK VE DÜZENLEME KURULU (İOOHDK)
Türkiye Büyük Millet Meclisince 30.4.1992
tarihinde kabul edilen 3796 sayılı Yasa ile kurulan İOOHDK, İstanbul Şehrinin
uluslararası olimpik andlaşma şartlarına uygun olarak olimpiyat oyunlarına
hazırlanmasını, oyunların düzenlenmesi ve sonuçlandırılmasını sağlamak amacıyla
her türlü iş ve işlemleri yapmaya yetkili, özel hukuk hükümlerine tabi bir kamu
kuruluşudur.
4- TÜRKİYE
FUTBOL FEDERASYONU (TFF)
Türkiye Futbol Federasyonu 13 Nisan 1923
tarihinde kurulmuştur. 1951 yılında profesyonellik kabul edilerek profesyonel
lig maçları yapılmaya başlanmıştır. 1959 yılında “Millî Lig” adı altında
Türkiye Profesyonel Ligi kurulmuştur. 7.6.1988 tarihine kadar Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren TFF, bu tarihte Resmi Gazete’de
yayımlanan 27.6.1988 tarih ve 3461 sayılı Kanunla özerkliğe kavuşmuştur.
3.7.1992 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen ve aynı gün
yayımlanan 3813 sayılı Yasaya istinaden özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzel
kişiliğe sahip bir kuruluş olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Türkiye
Futbol Federasyonu; Genel Kurul, Başkanlık, Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu,
Tahkim Kurulu, Merkez Hakem Kurulu, Yan Kurullar ve idari birimlerden
oluşmuştur. Federasyon başkanı, dört yılda bir genel kurulca seçilir.
Federasyon Yönetim Kurulu, Denetleme ve Tahkim Kurulu üyeleri de Genel Kurulca
seçilir.
Futbol Federasyonu; futbol faaliyetlerini
yürütmek, futbolun gelişmesini ve yurt sathına yayılmasını sağlamak, bu
konularda her türlü düzenlemeyi yapmak, kararlar almak ve uygulamak, millî ve
milletlerarası kuralların ve her türlü talimatın uygulanmasını sağlamak ve
Türkiye’yi futbol ile ilgili konularda yurt dışında temsil etmek, yurt içi ve
yurt dışı futbol faaliyetleri ile millî müsabakalar için plan, program ve
benzeri her türlü düzenlemeyi yapmak ve başarılı sonuç sağlanması için gerekli
tedbirleri almakla görevlidir.
5- TÜRKİYE
AMATÖR SPOR KULÜPLERİ KONFEDERASYONU (TASKK)
Türkiye Amatör Spor Kulüpleri
Konfederasyonu 29 Ekim 1980 tarihinde Ankara, Bursa, Trabzon ve Samsun Amatör
Spor Kulüpleri Federasyonlarının (ASKF) katılımlarıyla Dernekler Kanunu’na göre
kurulmuş bir üst örgüttür. Konfederasyon bünyesindeki ASKF’ların sayısı 74’e
ulaşmıştır. Konfederasyon sporla ilgili, Türkiye’nin en büyük sivil toplum
kuruluşudur.
Amatör Spor Federasyonlarının ve
Konfederasyonun amacı:
- Amatör spor kulüpleri, yöneticileri ve
sporcuları arasında birlik ve dayanışmayı sağlamak.
- Sporun barış, kardeşlik ve sevgi olduğu
düşüncesini yaygınlaştırmak.
- Müsabakaların bir savaş, müsabaka alanın
da savaş alanı olmadığını, sporun sevgi ve barış olduğu düşüncesini yaymak.
- Hangi dalda faaliyet gösterirse
göstersin amatör spor kulüplerini her konuda desteklemek.
- Spor kulüplerinin sayısını ve niteliğini
(üye ve sporcu sayılarının çoğaltılması başta olmak üzere) artırarak, daha
fazla insana spor yaptırmak, böylece bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı bir
toplumun oluşmasına, dolayısıyla Türk sporunun çağdaş seviyelere çıkarılmasına
katkıda bulunmak.
Ülkemizde, yukarıda sayılanların dışında
kalan sporla ilgili kuruluşlardan bazıları şunlardır. Türkiye Spor Yazarları
Derneği, bazı spor dallarında kurulmuş olan antrenör, hakem, sporcu, yönetici
dernek ve vakıfları, kâr amacı güden spor işletmeleri, spor adamı ve yöneticisi
yetiştiren okullar.
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRK SPORUNUN YOZLAŞMASINA ETKİ EDEN PROBLEMLER
A- TÜRK SPORUNDA ŞİDDET
1. Saldırganlık ve Şiddet Kavramı
Bir çok tanımı olan ve türü bulunan
saldırganlık ve şiddet kavramları insan yaşamının birer parçası olan olgulardır.
Dolayısıyla insanı ve insan yaşamındaki oyun ve eğlence özelliklerini
bünyesinde bulunduran sportif aktiviteler içerisinde ve futbolda bu iki olguya
çok sıkça başvurulduğu görülmektedir.
1.1. Saldırganlık
En yalın tanım ile
saldırganlık; başkalarını inciten ya da incitebilecek her türlü davranış olarak
tanımlanmaktadır.
Saldırganlığın, ortaya çıkış biçimlerine
göre yapılan farklı tanımlarından bazılarına aşağıda yer verilmiştir.
Saldırganlık, birine ya da bir şeye zarar
veya acı vermek amacıyla yapılan davranıştır.
Başka bir insana zarar vermeye, acı
çektirmeye veya yaralamaya, birisinin mal ve mülkünü yok etmeye, bir insana
psikolojik ya da fiziksel olarak zarar vermeye yönelik her türlü davranış
olarak tanımlanmaktadır.
Bir başka tanıma göre ise saldırganlık;
kişinin, bilinçli ve kasıtlı bir şekilde sosyal çevresine psikolojik veya
fiziki olarak zarar vermeye yönelik davranışta bulunmasıdır.
Saldırganlığın temelinde muhtemelen bir
ihtiyacın tatminine yönelmiş davranışların engellenmesi yatmaktadır.
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi
saldırganlık; kişide saldırı eğilimi göstermeye yönelik olan ve nispeten
süreklilik özelliği taşıyan bir davranış olarak karşımıza çıkmakta, sosyal
açıdan kabul görmek arzusu, güçlü olma isteği ve rakibe zarar vermek ve
yaralama amacını taşımaktadır.
1.1.1. Saldırganlığın Kaynağı ve Oluşumu
Yapılan çalışmalar, insanlarda saldırgan
davranışları nörolojik mekanizmaların idare ettiğini göstermektedir.
İnsanların, saldırgan davranışları daha
çok çevresinden öğrendikleri, saldırganlığın; doğuştan gelen (içgüdüsel) bir
davranış olmadığı, aile bireylerinin tutumu, arkadaş, çevre ve yaşayış tarzı
ile bağlantılı olarak sonradan gelişen ve edinilen bir davranış olduğu
bilinmektedir.
1.1.2.
Saldırganlık Çeşitleri
Futbol seyircisinin saldırganlığı
psikolojik açıdan üç grupta ele alınmaktadır.
Bireysel
saldırganlık: Her
bir seyircinin tek başına göstermiş olduğu saldırgan davranışlardır. Örneğin,
hakem kararına sinirlenen bir seyircinin sahaya bozuk para atması.
Kitlesel
saldırganlık: Birden
fazla seyircinin bir araya gelerek sergiledikleri saldırgan davranışlardır.
Kitlesel saldırganlığa yol açan ve onun icra edilmesinde etkili olan şartlar ve
süreçler bireysel şekilde gösterileninden çok farklıdır. Örneğin, kendi sahasında
puan kaybeden bir takımın taraftarlarından bir grubun, müsabaka sonrasında
kulüp binasına gelerek, kendi takım oyuncularını protesto etmeleri.
Tamamen
şiddet içeren saldırganlık: Karşısındaki kişi ve eşyaları tahrip etmeyi amaçlayan bir
saldırganlık vardır. Örneğin, müsabaka sonucuna tepki gösteren
taraftarların tribündeki plastik koltukları sökerek sahaya atması.
1.1.3.
Bireysel Saldırganlık ve Kitlesel Saldırganlık Karşılaştırması
Bireysel saldırganlıklarda, saldırıda
bulunan kişi ile saldırıya maruz kalan kişi genelde birbirini tanımaktadır.
Kitlesel saldırganlıkta ise, birbirini
tanıma çok nadirdir. Karşıdaki kişi veya kişilerin yabancı olması saldırganlığı
teşvik etmektedir.
Bireysel saldırganlık kişinin kendisinden
kaynaklanmaktadır.
Kitlesel saldırganlıkta ise, grup
içerisindekilerin bir çoğu dışarıdan motive edilmekte, doğrudan emir ve talimat
verme, ortak davranışa uyulmasında alay etme ve küçük görme, katılanları taktir
etme ve ödüllendirme gibi faktörler, insanları saldırgan davranma yönünde
isteklendirmektedir.
Bireysel saldırganlıklarda kişi kararı
kendisi vermekte ve sonuna kadar yine kendisi uygulamaktadır.
Kitlesel saldırganlıkta ise karar,
genellikle daha üst makamlarca verilmekte, varılan karar çok kişi tarafından
uygulandığı için suçluluk duygusu ve sorumluluk da herkese dağıtılmaktadır.
Sorumluluğu paylaşma, grup psikolojisinin dayatmaları ve davranışı haklı
göstermeye yönelik propagandalar saldırganlığın ortaya çıkmasında önemli rol
oynamaktadır.
1.1.4. Saldırganlığın Yönü ve Türleri
Kendine
yönelik saldırganlık: Kendine
yönelik zarar verme amacıyla, yapılan davranışlardır. Örneğin; takımı yenilen bir
taraftarın saçlarını çekmesi.
Dışa
yönelik saldırganlık: Çevresindeki
bir kişiye zarar vermek olarak tanımlanmaktadır. Burada hedef oyuncular,
antrenör, hakem, seyirci… vb. olabilir.
Tepkisel
saldırganlık: Saldırganlığın
amacıyla yöneldiği hedef aynı ise, “tepkisel saldırganlıktan” söz edilir. Örneğin;
sporcunun yenilgiyi hazmedemeyip rakip oyuncuya kasıtlı olarak tekme atması.
Araçlı
saldırı:
Öğrenilmiş saldırgan eylemler, araçlı saldırı olarak tanımlanmaktadır. Sporda
önemli olan ve daha sık görülen “araçlı saldırganlık” dır. Buradaki amaç, çok
iyi bir derece elde etmek, rakibini geçmek veya yenmek, madalya kazanmak, rekor
kırmak, kendini ispat etmek veya kabul ettirmek duygusudur. Seyirci açısından
ise, rakip takım taraftarlarına baskın çıkma arzusu söz konusudur.
Doğrudan
tahrik edene yapılan saldırganlık türü: Tribünlerde sürekli küfür eden gruplara karşı
çeşitli maddelerin fırlatılması, hakem kararlarını kışkırtıcı olarak
değerlendiren bazı fanatik taraftarların hakemi dövmek için sahaya girmesi
olarak tanımlanmaktadır.
Tahrik
edenin dışındakilere yapılan saldırganlık türü: Saldırı tahrik edenin
dışındakilere yönelik olarak yapılmaktadır. Örneğin; hakem kararına
sinirlenen sporcunun rakip oyuncuya tekme atması.
1.2. Şiddet
Şiddet sözcüğü genel olarak akla ilk
olarak fiziksel şiddeti getirmektedir. Oysa, şiddet farklı kaynaklarda,
bireylerin sindirilmesine, öfkelendirilmesine veya duygusal baskı altına
alınmasına yol açan, fiziki herhangi bir hareket, davranış veya muamele olarak
tanımlanmaktadır.
Şiddet; yalnızca insan vücuduna zarar
veren maddi bir saldırı değil, zihinsel ve duygusal bakımdan kişilerde
tahribata yol açan bir etki olarak değerlendirilmektedir.
Şiddeti doğuran gruplar oluşturdukları
kargaşa ortamı sayesinde seslerini duyururken, şiddetin oluştuğu mekanlarda
insanların huzursuz ve tedirgin olması güven duygusunun sarsılmasına neden
olmaktadır.
Günümüzde şiddeti oluşturan nedenler
arasında ekonomik, sosyal, kültürel vb. etkenler sayılmaktadır.
Literatürde
yer alan bazı tanımlara göre şiddet:
Türk Dil Kurumu sözlüğü şiddeti; karşıt
görüşte olanlara, inandırma veya uzaklaştırma yerine kaba kuvvet kullanmak
olarak tanımlarken, Fransızca’da şiddet; bir kişiye, güç veya baskı uygulayarak
isteği dışında bir şey yapmak ya da yaptırmak; şiddet uygulama eylemi, zorlama,
saldırı, kaba kuvvet, bedensel ya da psikolojik acı çektirme ya da işkence,
vurma ve yaralama olarak tanımlanmaktadır.
Sporda şiddet, öğrenilen bir sosyal
davranıştır. Şiddetin öğrenilmesi, gözlemleme, taklit etme ve belirli
davranışların sosyal zorlamasının bir sonucudur. Şiddet; genel anlamda, aşırı
duygu durumu, bir olgunun yoğunluğu, sertliği, kaba ve sert davranış olarak
adlandırmakta; kızgınlık, öfke, kin, nefret, düşmanlık gibi durumların etkinlik
kazandığı biçim olarak tanımlanmaktadır.
Duygusal
şiddet;
Duyguların ve duygusal ihtiyaçların, karşı tarafa baskı uygulayabilmek için
tutarlı bir şekilde istismar edilmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak
kullanılmasıdır. Örneğin; sevgi, şefkat, ilgi, onay, destek gibi duygu ve duygusal
ihtiyaçların göz ardı edilmesi, küçümsenmesi, inkar edilmesi.
Sözel
şiddet;
Söz ve hareketlerin, düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve
kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Örneğin; kişinin değer verdiği konularda
sistematik olarak çok ağır hakaret ve sözler söylemek, güven sarsmak, küçük
düşürücü adlar takmak, sık sık olumsuz şekilde eleştirmek ve alay etmek.
Fiziksel
şiddet;
Kaba kuvvetin, bir tehdit, sindirme ve yaptırım aracı olarak kullanılmasıdır. Örneğin;
bıçak, silah gibi aletlerle tehdit etmek veya saldırmak.
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi şiddet;
kişinin, olaylara ve insanlara karşı tepkisini kamu düzenini bozacak şekilde,
hukuk dışı yollarlardan ifade etme eylemidir.
2. Sporda Saldırganlık ve Şiddet
Genel anlamda sporla saldırganlığın
ilişkisi, geleneksel olarak saldırganlığın dışa vurulmasını sağlamak için
sporun yararları etrafında toplanmıştır. Aşırı duygu durumunu, bir olgunun
yoğunluğunu, sertliğini kaba ve sert davranışı, eylemi nitelendiren şiddet;
aslında spora özgü bir oluşum değil, sosyal anlamda zaten varolan bir
gerçektir.
Şiddet bir hareketin, bir gücün derecesini
ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Bu kavrama sporda, karşıt görüşlü
olanları inandırma veya uzlaştırma yerine, kaba kuvvet kullanarak neticenin
değiştirilmesi eylemi olarak bakılmaktadır.
Spor; aktif, saldırgan, kuvvete dayalı
mücadeleci bir oyundur. Şiddet unsurları sporun doğasında var olan ve
kullanılan şeylerdir. Bu nedenle oyun alanındaki kurallı sert temasları, şiddet
unsuru olarak göstermek terminolojik bir hata olarak kabul edilmelidir.
Son yıllarda spor müsabakalarında,
özellikle de futbol karşılaşmalarında yaşanan şiddet olayları; sporun, sevgi,
barış ve kardeşlik gibi evrensel değerleri, birleştirici ve bütünleştirici
özellikleri üzerinde olumsuz etki oluşturmaktadır.
Spordaki şiddet unsurunun en önemli
etkilerinden biri spor kültürünün yeterince özümsenmemesidir. Taraftarların
heyecanla gerginliği karıştırması, performans hedefi yerine sonuç hedefini
tercih etmesi şiddete neden olmaktadır. İnsanların sadece galibiyete
şartlandığı, centilmenlik ve ahlaki değerlerin ne yazık ki yozlaştığı spor
kamuoyunda, ifade biçimi saldırganlık ve şiddet olarak kendini göstermektedir.
Günümüzde saldırgan davranışlar, spor
kamuoyu tarafından olumsuz yargı uyandıran ve kontrol altına alınması gereken
bir davranış türü olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, sporda saldırganlığın;
insan güdüsünün çok önemli bir bileşeni olup olmadığı, neyin meydana
getirdiğinin, nasıl arttığının bilimsel araştırmalarla analiz edilmesi
gerekmektedir.
Bazı sporcular için kızgınlık,
saldırganlığın oluşması için gerekli bir yardımcıdır. Bu kişiler için yarışmayı
kazanmak veya iyi performans göstermek, rakiplerini psikolojik olarak baskı
altına alarak gerçekleştirmek anlamına gelmektedir.
Bu durum başarısızlıkla sonuçlanırsa, bazı
antrenörler sporcularının ancak saldırganlıklarını artırarak, rakiplerini
fiziksel olarak sakatlamaları ve onlara fiziksel zarar vermeleri için
inandırmaktadırlar.
Sonuçta; başarı nedir? Sorusuna verilen
cevaplarda, aslında yanıtı veren kişinin başarıyı algılama biçimi önem
kazanmaktadır.
2.1. Sporda Şiddetin Nedenleri
Sportif müsabakaların üstlendiği
misyonlardan birisi de; müsabakalar kullanılarak kişi veya toplumların
kendilerini ifade etmeleri, seslerini duyurabilmeleri, kızgınlıklarını veya
sevinçlerini yaşamalarıdır.
Bu müsabakalarda yaşanan çatışmalarda
görünür neden bir gol, bir tezahürat şekli veya maç çıkışı bir gerginlik
olurken, bunların gerisinde uluslararası çekişmeler de yatabilmektedir.
Ülkemizde 1990’lı yıllarda futbolda
başlayan yükseliş tirendi ve elde edilen başarılar, futbolun popüler olma
özelliği kitlelerin ilgisini üzerine toplamayı başarmıştır. Kulüpler düzeyinde,
Avrupa Kupalarında elde edilen başarılara, Dünya Kupasındaki üçüncülük
eklenince spor medyasında; kamu ve özel sektör temsilcilerinin, yaptıkları işler
yerine tuttukları takımlarla manşetlere taşınarak ön plana çıkartıldıkları
gözlemlenmiştir.
Özellikle futbola artan ilginin
beraberinde getirdiği “rant” kavgası futbolun içinde oluşan grupların
profillerini de etkilemiştir. Kulüplerde yöneticilik amatör bir uğraş olmaktan
çok profesyonel bir uğraş olarak algılanmaya başlanmıştır.
Yönetimi koruma veya yönetici olma isteği,
bir yandan yönetici-medya ve taraftar arasında sporun (futbolun) doğasına
aykırı bir hareketlilik oluştururken, diğer yandan da fair-play değerlerinin
yıpranmasına neden olmuştur.
2.2. Futbolda Saldırganlık ve Şiddetin Nedenleri
Saldırganlık, sonradan öğrenilebilir ve
yönlendirilebilir bir nitelik taşımaktadır. Bu anlamda ortaya çıkan
saldırganlığın, süreç içinde yönlendirilebilir bir hale dönüşmesi, spor
karşılaşmalarında, özellikle de futbolda büyük bir önem taşımaktadır.
Müsabaka için stadyuma gelen seyircilerin
üstlerinde ve arabalarında yapılan aramalarda her türlü kesici, delici, yanıcı,
yakıcı ve benzeri maddeler ele geçirilmiştir. Taraftar olarak gelen kişilerde
saldırıda kullanılacak bu tür nesnelerin bulunması, asıl amacın ne olduğunu
ortaya koymaktadır. Müsabaka sırasında rakip takım oyuncularına,
yöneticilerine, hakemlere, hatta nadiren de olsa taraftarı olunan takımın oyuncularına
ve yöneticilerine karşı yapılan çirkin ve küfürlü saldırılar da düşündürücü ve
üzüntü vericidir.
Futbolda saldırganlık ve şiddet yalnızca
taraftarlar arasında olmamakta, saha içinde de kural dışı hareketler şeklinde
karşımıza çıkmaktadır. Sertlik ve şiddet, oyunun doğası değil, sosyal ilişki
içerisinde futbola bakış açısından kaynaklanan ve kontrol altına alınması
gereken bir davranış bozukluğudur.
Futboldaki şiddetin en önemli kaynağı; “iyi
takım- kötü sonuç” çelişkisidir. Bireyin benlik tanımında takım
sembollerinin yeri arttıkça bu çelişki büyümektedir. Çelişkinin büyümesi
baskıyı artırdığından birey, bu çelişkiyi çözebilmek için uygun yükleme
kaynaklarına yönelmektedir.
İnsanların, hayatın her alanında olduğu
gibi, kazanma ve kaybetme mantığı içerisinde yetiştirilmeleri, günümüz
futbolunda kazanmanın her şey olduğu ve kazanmak için her yolun geçerli olduğu
anlayışını hakim kılmaktadır.
Bu kazanma anlayışı, şiddet ve
fair-play’in anlam ve önemi konusundaki eğitim eksikliği ve yeterli sağduyunun
sağlanamayışı, başarıya giden yolda her türlü girişimi ne yazık ki
(şike-doping-şiddet v.b) doğal saymaktadır.
Başarıyı hedefleyen takımlarda,
başarısızlık anında meydana gelen hayal kırıklığı, kaygı ve stres taraftarlar
ve sporcuların centilmenlik dışı eğilimlerini de artırmaktadır. Taraftarların
sporcuları şiddete davet eden tezahüratları ile sporcuların seyirci
psikolojisini doğrudan etkileyen davranışları, saldırgan bir kimliğe
bürünmelerine neden olmaktadır. Örneğin; yönetim ve medya tarafından mutlaka
başarılı olunacağı şeklinde koşullandırılan ancak başarısız olan takımın
taraftarları için; her başarısız sonuç inanç kaybı ve düş kırıklığına neden
olmakta ve bu durum taraftarın takımına tepkisini kaçınılmaz kılmaktadır.
Özellikle taraftar gruplarının içindeki
gençler saldırganlık eğilimlerini denetlemeyip, ekip başlarını da taklit ederek
saldırgan tutum ve davranışlar sergilemektedirler. Taraftar gruplarına dahil
olan kişilerin olmayan kişilere göre daha saldırgan oldukları gözlenmektedir.
Stratejimori’nin 2000 ve 2001 Mayıs
aylarında Türk insanının spora, özellikle futbola olan yoğun ilgisinin analiz
edilmesine yardımcı olması amacıyla yaptığı “Türkiye’de Taraftarlık Eğilimleri
Araştırması” verilerine göre maçta kavgaya karıştınız mı? sorusuna “evet”
diyenler % 4’tür. Yani maça giden her 100 kişiden 4’ü bir kavgaya karışmış
durumdadır. “Maçta nadiren de olsa küfürlü tezahüratta bulunurum” diyenlerin
oranı ise % 16’ya çıkmaktadır.
3. Yürürlükteki Mevzuat
Spor müsabakalarının yapılacağı alanlarda
uygulanacak güvenlik önlemlerini, yasak fiil ve davranışları, bunlara
uygulanacak yaptırımları, spor müsabakalarında şiddet ve düzensizliğin
önlenmesine ilişkin hususlarda görevli ve yetkili kişi ve kurumların görev ve
sorumluluklarını kapsamak üzere; spor müsabakalarının yapıldığı alanlar ile
bunların eklenti ve çevresinde müsabaka öncesinde, esnasında veya sonrasında
şiddetli rekabet ve bunun doğurduğu fanatizm sonucu patlayıcı, parlayıcı,
yanıcı, yakıcı, kesici veya delici maddelerin kullanılmasının, şiddet ve
düzensizliğin, kişilik haklarına, ailevi veya manevi değerlere yönelik hakaret,
sövme ve aşağılayıcı slogan ve davranışların yer aldığı, sporun ruhuna ilke ve
kurallarına uymayan kötü tezahüratın önlenmesi suretiyle huzur ve güvenliği,
kişi dokunulmazlığı ve kamu düzeninin sağlanmasına yönelik olarak alınacak
önlemler ve uygulanacak yaptırımlarla ilgili usul ve esasları düzenlemek
amacıyla 28.4.2004 tarih ve 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun çıkarılmıştır.
Bu Kanunun uygulanmasını göstermek üzere,
Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun
Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Spor müsabakalarında şiddet ve
düzensizliğe ilişkin fiilleri işleyenlerin, bunlara verilecek idari ve adli
para cezalarının uygulanmasında yetkili ve sorumlu olan mülki idari amirlerini
ve cezaların tahsili ile idari tedbirlerin uygulanmasına ilişkin esasları
kapsamak üzere; Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunun Mali Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Yönetmelik 19.1.2005 tarihli ve
25705 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
5149 sayılı Kanunun öngördüğü spor
alanlarında görev yapacak özel güvenlik teşkilatı personeli ile ilgili olarak
10.6.2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunun ilgili
hükümleri uygulanmaktadır.
5149 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde
belirtilen yasak beyan ve demeçler ile 16 ncı maddesinde belirtilen yayın yasağı
hakkındaki hükümleri ihlal eden kişi ve kuruluşlarla ilgili olarak; 4.11.2004
tarih ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile 15.7.1950 tarihli ve
5680 sayılı Basın Kanununun ilgili hükümleri uygulanmaktadır.
4. Türk Sporunda Şiddet ve Mevcut Durum
4.1. Kulüp Şiddet ilişkisi
4.1.1.
Kulüp Kavramı
Spor
kulüpleri:
Belirli kurallara göre kurulan, üyelerinin her birinin yetki ve sorumlulukları
belli olan, amatör ve profesyonel spor dallarında topluma hizmet veren, her yaş
grubunun spor yapabileceği tesis, araç ve gereçlere sahip olan ve yüksek
performanslı sporcuların yetiştirilmesini hedefleyen kuruluş olarak
tanımlanmaktadır.
Spor
yöneticisi:
Beden eğitimi ve spor alanlarında, amaçlanan hedeflere ulaşılabilmesi ve görev
ve hizmetlerin yürütülebilmesi için, spor kurumlarında çalışan insanları
teşkilâtlandıran, emirler veren, grup çalışmalarını aynı amaca yönlendirip
düzenleyen, her türlü sorumluluğu üzerine alan ve işleyişi denetleyen, başka
bir ifadeyle, spor hizmet ve faaliyetlerinin sevk ve idaresinde çeşitli
şekillerde görev alan ve spor teşkilâtlarını, kuruluş amaçları doğrultusunda
başarıya götürecek görev ve hizmetleri yürüten yetkili ve sorumlu kişi olarak tanımlanmaktadır.
4.1.2.
Kulüp Taraftar İlişkisinin Şiddete Etkileri
Kulüplerin, seyircilere güven içinde ve
sevgi dolu bir müsabaka izleme ortamı oluşturması, seyircilerin müsabaka
izlerken kendisini güvende hissedebilmesi, taraftarın kulübüyle güçlü, sevecen
bir ilişki, bir “bağ” kurabilmesi anlamına da gelmektedir. Kendisine sevgi ve
ilgi gösteren bir kulüple böyle bir bağ kuramayan bir taraftarın, düşmanlık
duyguları içinde “zor” bir taraftar olması ihtimali vardır.
Saha içi etkileşimin önemli bir unsur
olduğu düşünüldüğünde, uygun davranışlarla güvenli bir ortamda müsabaka izleme
koşullarına sahip oluncaya kadar, seyircileri cesaretlendirmek, korumak ve
onlardan destek almak için yöneticilerin model olması zorunludur. Yöneticilerin
model olamadıkları uygun yönlendirme ve gözetimin olmadığı durumlarda,
seyirciler ihtiyaç duydukları bu rehberlikten yoksun kalmaktadırlar.
Yöneticilerin seyircilerini tanımaları ve
onlarla doğru iletişim kurmaları, fanatik taraftarların bazen saldırganlaşıp,
olası şiddete yatkın davranışlarını önlemede etkili bir yöntem olarak
düşünülmektedir.
Müsabaka disiplin talimatı ve kulüp
prensipleri konusunda, taraftarların kendilerinden hangi davranışların
beklendiği konusunda açıklığa ve belirginliğe ihtiyaçları vardır. Bir kurala
uyulması konusunda gelişigüzel biçimde davranılması, taraftarların işine
geldiği gibi davranmasına neden olabilmektedir.
Spor alanlarında, sağlık ve güvenlikle
ilgili her türlü düzenlemeyi yapma görevi ev sahibi kulübe aittir. Bir kulübün
kendi mülkü olan veya zilyedinde bulunan bir tesis için sağlık ve güvenlikle
ilgili her türlü tedbirleri alması gerekmektedir.
4.1.3.
Yönetici Şiddet İlişkisi
Günümüz futbolunda yaşanan hızlı değişim
kulüplerin klasik fonksiyonlarının yanında, ekonomik, sosyal ve kültürel
alanlardaki görevlerini de arttırmıştır.
Kulüp yöneticilerinin sorumsuz
davranışları ve beyanları ile karşılaşılmakta, futbolda şiddete karşı alınan ya
da alınacak önlemler taraftarlara yönelik olmakta, bununla birlikte seyircileri
kışkırtan ya da holigan olduğu söylenen gruplara maddi kaynak sağlayan kulüp
yöneticileri hakkında herhangi bir işlem yapılmamakta, futboldaki şiddeti
teşvik eden basın kuruluşları ya da gazeteciler meslek kuruluşları tarafından
uyarı dahi almamaktadırlar.
Bir çok kulüpte yönetime gelebilmek için
amigo çeteleri oluşturulmakta, taraftarlarını kontrol edemeyen kulüplerin
maçlarında olaylar meydana gelmektedir.
Maçlara genellikle başka aktivitesi
olmayan, insanların deşarj olmaya geldikleri, bedava biletle maçlara girenlerin
genellikle olay çıkaran grupların içerisinde oldukları, kulüp yöneticilerinin
verdikleri demeçlerle olayları körüklemekte ve yeni bir taraftar profili
oluşturmakta oldukları, mülakatla görüşlerine başvurulan bir çok spor adamı
tarafından ifade edilmiştir.
Bu olayların gelişmesinde kulüp
yöneticilerinin hiç de küçümsenmeyecek oranda rollerinin olduğu, taraftar
derneklerini ziyaret ederek onlara bedava bilet verip, deplasman maçlarına
gitmeleri için otobüs tutukları, grup liderlerinin bu işten ekonomik çıkarlar
elde ettikleri, el altından verilen bedava bilet ve paralar ile belli
bölgelerde elde edilen dükkan ve işyerlerinin olduğu bazı spor adamları
tarafından ifade edilse de son dönemlerde kulüplerin 5149 sayılı Kanunla
getirilen yaptırımlar sonucunda bu tür davranışlardan kaçındıkları
görülmektedir.
2002 yılında, İstanbul Emniyet
Müdürlüğünce; Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftar derneklerinin ileri
gelenlerinden, sorguya alınan 36 kişiden 24 kişinin; işsiz olduklarını,
kulüplerin yöneticilerinden destek gördüklerini, futbolcu ve taraftarlara baskı
kurarak rant elde ettiklerini itiraf etmeleri yukarıdaki görüşleri
desteklemektedir.
Kulüp yöneticilerinin, yazılı veya görsel
medyaya, hakemleri, rakiplerini veya taraftarlarını tahrik edici veya aşağılayıcı
beyan ve demeç vermeleri; şiddet eylemlerine neden olan bazı taraftar
gruplarını organize etmeleri; spor bilgisi, yaşadığı anla sınırlı olan ve
sadece gördüklerini algılayan insanların kulüp yönetimlerinde görev almaları
sorunların çözümünü güçleştirmektedir.
Demeçlerin; “yenilginin hakemle olması çok
iğrenç”, “skoru medya belirledi”, “komplo kuruldu”, “ayağınızı denk alın” gibi
hakem, futbolcu, antrenör, taraftar veya federasyona yönelik, suçlayıcı, hedef
gösterici nitelikte olması, fanatik taraftarlara yapacakları saldırganlık ve
şiddet eylemleri için zemin hazırlamakta ve hedef niteliği taşımaktadır.
2002-2003 yılı profesyonel futbol disiplin
kurulu tarafından ceza verilen kişiler arasında; (8) başkan ve (131)
yöneticinin yer alması, yöneticilerin eylemleri ile ilgili olarak yukarıda
değinilen ifadeleri doğrulamaktadır.
Ankara, İstanbul, İzmir ve Trabzon
İllerinde oynanan müsabakalarda şiddet olaylarına karışmış ve polis kayıtlarına
geçmiş seyirciler üzerinde yapılan bir anket çalışmasında; araştırmaya katılan
seyircilerin % 56.3’ü kulüp başkan ve yöneticilerinin rakip takım aleyhine
vermiş olduğu demeçlerden etkilendikleri yönünde görüş bildirmiş, % 36.7’si ise
bu demeçlerden kısmen etkilendiklerini ifade etmiştir.
4.2. Medya Şiddet İlişkisi
4.2.1. Medya
Tüm yazılı ve elektronik basın, yani
kitaplar, dergiler, gazeteler, sinemalar, tiyatro, radyo ve televizyon medyayı
oluşturmaktadır.
Medya; insanları, ulaştığı güçlü nokta
itibarıyla okul döneminde olduğundan da köklü bir şekilde hayatları boyunca ve
çoğu zaman farkında olmadan yoğun bir şekilde etkileyen bir kitle iletişim
aracıdır.
4.2.2. Spor
Medyası Şiddet İlişkisi
Eğitim, kültür, coğrafya, ekonomik durum
veya diğer faktörlerin etkisiyle çoğu zaman alternatifsiz bir rekreatif araç
olan kitle iletişim araçları içerisinde televizyondan sonra önemli bir yere
sahip olan yazılı basın, teknolojik yeniliklerin haber toplama yönünden
getirdiği kolaylıklardan yararlanarak, haberlerin toplandığı kaynaklarda
uzmanlaşmaya gidilmiş ve bu sayede geniş kitlelere sesini duyurabilmiştir.
İletişim araçları içerisinde televizyon
günümüzde insanların en fazla vakit ayırdıkları araçlardan birisidir. Şiddet
yayınları, toplumun her kesimini etkilerken yarının büyükleri olacak çocuklar
için iki kat daha tehlikeli olmaktadır.
Televizyon ve spor ilişkisine bakıldığında
ise, bu ikilinin 1950’li yıllardan itibaren birlikte büyüdükleri söylenebilir.
Televizyon, spor sayesinde bir kitle iletişim aracı olurken, spor da televizyon
sayesinde geniş halk kitlelerine ulaşma imkanı bulmuştur. Spor ve televizyon
birlikteliğinden, “spor ekonomisi” gibi çok önemli bir kavram oluşurken, bu
yeni süreç sayesinde televizyon ekranlarına yansıyan spor etkinlikleri her
kesime büyük paralar kazandırmaktadır.
Büyük paralar karşılığında spor
yayınlarını satın alan televizyon kuruluşlarının, bu ticari alış-veriş
sürecinden, para kazanarak ayrılması gerekmektedir. Böyle bir gerçek söz
konusuyken, yayın kuruluşları yaptıkları yatırımın karşılığını alabilmek için
spor etkinliklerinin düzenleyicilerinden birçok “talepte” bulunmaktadırlar. Bu
taleplerin ilk sırasında, spor etkinliklerinin “başlama saati” yer almaktadır.
Televizyonların çok büyük paralar ödeyerek
satın aldıkları spor etkinlikleri, artık, televizyonların en çok izlendikleri ve
dolayısıyla reklam tarifelerinin en pahalı olduğu saat diliminde –prime time-
(19:00-21:30) başlamaktadır. Avrupa Kıtası’nın (1) numaralı kupasında maçların
başlama saati ortalama Avrupa saatiyle 20:45’dir. Bu uygulama Türkiye Süper
Futbol Ligi müsabakaları içinde geçerli bir uygulama olarak sürdürülmektedir.
Spor medyası şiddet ilişkisi, spor
müsabakalarını canlı olarak yayınlayan yayın kuruluşu ile diğer yazılı ve
görsel medya kuruluşlarının sorumlulukları 5149 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi
ile düzenlenerek;
· Spor
müsabakalarını canlı olarak yayınlayan yayın kuruluşu ile diğer yazılı ve
görsel yayın kuruluşlarının, bu Kanunun amacına aykırı nitelikte afiş, pankart,
söz, fiil ve davranışları yayınlamayacakları,
· Canlı
yayın halinde vuku bulan yasak söz, fiil ve davranışların, haber amaçlı da olsa
birden fazla yayınlanamayacağı,
· Basın
ve yayın organlarının; söz, yazı veya davranışlarla, spor kulüplerini,
taraftarlarını ve spor adamlarını; şiddete, kulüpler arası husumete veya suça
teşvik edici eylem ve davranışlarda bulunamayacakları ve eleştiri amacı dışında
aşağılayıcı yorum veya haber yayınlayamayacakları,
hükme bağlanmıştır.
5149 sayılı Kanunun 16 ncı maddesine
aykırı davranan görsel yayın kuruluşları hakkında 13.4.1994 tarihli ve 3984
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun; basın
mensupları hakkında ise 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanunu hükümleri
saklı tutulmuştur. 16 ncı maddede yazılı eylemlerde bulunan gerçek kişilere her
yayın için onmilyar lira (10.000 YTL), tüzel kişilere ise; ellimilyar (50.000
YTL) para cezası verileceği hükme bağlanmıştır.
Medyanın bu çerçevedeki görüntüsünün ne
yazık ki, pek iç açıcı olduğu söylenemez. RTÜK’ün 31 Ocak–1 Şubat 1998
tarihleri arasında (12) televizyon kanalının ana haber yayınları üzerinde
yaptığı araştırma bu gerçeği göz önüne sermektedir.
Toplam (462) haberin (31)’i doğrudan terör
haberi, (19)’u özel saldırı, (498)’i bedensel saldırı, (1236)’sı devam eden
şiddet görüntüsü, (277)’si ise ses ile şiddet (silah, ağlama, patlama sesi),
(32)’si hayvanlara yönelik şiddet ve (18)’i işyerinde şiddet olmak üzere toplam
(2078) şiddet unsurunun görsel ve işitsel olarak izleyiciye iletilmesi önemli
veriler olarak kabul edilmektedir.
Türkiye’de spor yayıncılığı futbol endeksli
olup, “canlı yayınlar” Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor
üzerinde yoğunlaşmaktadır. Maçların şifreli olarak yayınlanması, diğer
kuruluşların, yayıncı kuruluştan (3) dakikalık görüntü satın alıp
yayınlayabilmesinin; beraberinde görüntü olmadan spor programı yapma, reyting
kaygısının, şiddetin, gürültünün ve kavganın olduğu programları öne çıkardığı,
medyanın sporu rahat yönlendirebildiği, bu anlamda zaman zaman şiddeti
tırmandıran olumsuz yaklaşımlar sergilendiği ve adaletin iyi çalışmadığı
eleştirileri mülakatla görüşleri alınan spor adamları tarafından ifade
edilmektedir.
Spor programlarında skor ve hakem hataları
üzerine yoğunlaşılması, sportif karşılaşmaların keyifle ve zevkle
izlenebileceği bir ortam olmaktan uzaklaştırmakta, program ve gazetelerde
yapılan eleştiriler, taraftarları olumsuz yönde etkilemekte ve tarafsızlık
ilkesine aykırı bir görüntü sergilemektedir.
Program yorumcuları ve konuklarının
genellikle üç büyükleri temsil eden kişilerden oluşması, ekranlarda mensubu
oldukları kulüplerin haklarını koruma adına rakip takım taraftarlarını tahrik
edici tartışmaların yapılmasına neden olmaktadır. Bu tartışmalar, bazı kanallar
tarafından “renklilik” ve “ilginç görüşler” adı altında okuyucuya “bomba
açıklamalar” ve “sarsıcı açıklamalar” olarak sunularak reyting aracı olarak
kullanılmaktadır. mülakatla bilgisine başvurulan spor adamlarından eski program
yorumcusu Yılmaz Vural’ın bazı kanallarda yayın yönetmenlerinin program
yorumcularını pankartlarla “bağır”, “hakaret et” şeklinde yönlendirdiklerini
ifade etmesi bu görüşü desteklemektedir.
Spor medyasının göstermiş olduğu ilgi
sayesinde de seyirciler; müsabakaların kalitesi, oyun kuralları, sporcuların
performansı, antrenörlerin taktiksel başarı veya başarısızlıkları hakkında
fikir sahibi olabilmektedirler. Bu da spor gazeteciliğinin önemini
artırmaktadır.
Gazetecilik eğitimi yönünden “özel konulu
haber” niteliği taşıyan ve medyanın önemli bir dalını oluşturan yazılı spor
basınının görevi; kamuoyunu “eğitme”, “bilgilendirme” ve “eğlendirmenin” yanı
sıra, gelişen sportif faaliyetler konusunda sporseverleri bilgilendirmektir.
Spor medyasının barış, dostluk ve
kardeşlik ortamının oluşmasına katkı sağlaması gerekirken, günümüzde bazı spor
yazarları ve yorumcularının, taraftarları fanatizme teşvik edecek benzer
ifadeleri sıkça kullanmaları dikkat çekmektedir. Haber ve yorumların
tutarsızlığı, bazı spor yazarlarının kulüplere angaje olması, spor bilgi ve
kültür yetersizliği, tiraj veya reyting kaygısı, sorumluluk taşıyan
gazetecilerin önünün tıkanması, gazetecilerin bilgi, araştırma ve sorumluluk
kaygısı taşımamaları diğer eleştiri konuları arasında sayılmaktadır.
Özellikle yazılı spor basınında bilgiye
değil de duygusal süreçlere hitap eden yayın anlayışı ve köşe yazıları
gözlenmektedir. Taraftarların, içinde bulundukları yerel kültür ve değer
yargılarının dikkate alınmaması, yazı ve yorumlarla tahrik edilmesi,
aşağılanması ve alay edilmesi gibi etkenler fanatik kişilerin şiddete yönelik
kurgularla müsabakalara gelmelerine neden olmaktadır. Gazetelerin, spor
yazarları seçimlerinde yazarlık kriterine uyan, bu işi profesyonel olarak
yapan, ayrıca gazetecilik adına gerekli eğitimi almış olanları tercih
etmeleriyle, spor gazeteciliği alanında önemli adımlar atılmış olacaktır.
Haberlerde, okuyucuya (taraftara) futbolun
mücadele sporu olduğu vurgulanarak, verilmek istenen mesajlar ulusal ve
uluslararası müsabakalarda farklılıklar göstermektedir. Ulusal müsabakalarda
takım isimlerinin yerine; “boğa”, “kaplan”, “timsah” gibi
kulüpleri sembolize eden lakapların; “bombalayacak”, “parçaladı”, “vurdu” sözcükleriyle
birleştirilmekte; “Kartal böyle parçalar” gibi ifadelerle güçlülük mesajı
verilmek istenmektedir.
Müsabakalarda, şiddetin, spor medyası
tarafından önceden tahmin edilmesi yaklaşımı köşe yazarlarının gereğinden fazla
aşırı abartı ve acımasız eleştiri tercihi, takımın aldığı kötü neticelerin
yarattığı duygusal gerilimin içinde kızgınlığını şiddete dönüştüren fanatik
taraftarlarda savunma mekanizmasının oluşmasına neden olmaktadır.
Mülakatla görüşlerine başvurulan sayın
Hıncal Uluç, olaylara karışanların profilinde zaman içinde değişimler olduğunu
belirterek “Türkiye’de maçlarda kavga edenlerin, saldırgan davranış içerisine
girenlerin sayısı artıyor. Evvelden bunlar birer otobüs dolusu diye tabir
edilen insanlardı. İşsiz güçsüz takımından, tinerci, hapçı ve kulüpler
tarafından beslenen, maç bileti verilen, cebine para konulan, gerekirse parayı
aldığı yöneticinin lehine bağırıp çağıran insanlardı... Bir defa medyamız fetva
verdi; tribüne gelip küfür etmek, hafif saldırganlık bir nevi iç boşalmaymış,
ülkenin bu kötü durumunda insanlar n’apsınmış falan diye yazdılar. Bunlar kavga
etmezse evde karılarını döverler diyen bile çıktı” ifadelerini kullanmıştır.
Spor yazarları ve spor kamuoyundan toplam 800 kişiye uygulanan bir
anket çalışmasına göre; spor yazarlarının yazıları ile takım fanatizmine
etkilerinin dağılımı spor yazarlarının, % 44’ünün evet, % 46’sının kısmen, %
10’unun ise hayır; spor kamuoyunun ise % 42’sinin evet, % 31,50’sinin kısmen, %
26,50’sinin ise hayır cevabını vermiş olmaları, yukarıda ileri sürülen görüşü
desteklemektedir.
Haber ve köşe yazılarında yukarıda
açıklanan psikoloji içerisinde bulunan insanların tuttukları takım aleyhinde,
rakip takımı destekler nitelikte, hakemler, futbolcular, teknik direktörler ve
kulüp yöneticileri aleyhinde, ruh hallerini olumsuz etkileyecek yazılar
yazılması, şiddete yatkın kişileri olumsuz etkilemekte ve fanatizme
yönlendirmektedir.
Ankara, İstanbul, İzmir ve Trabzon
illerinde oynanan müsabakalarda şiddet olaylarına karışmış ve polis kayıtlarına
geçmiş seyirciler üzerinde yapılan anket çalışmasında araştırmaya katılan
seyircilerden yarısından fazlası % 51,7’si maçtan önce medyada çıkan haberlerin
kendisini etkilediğini, % 33,3’ü ise bu haberlerden kısmen etkilendiklerini
belirtmektedirler.
4.2.3. Yazılı Spor Basınında Bazı Kavramların Anlamları Dışında
Kullanılması
İnsanlar, tarih boyunca istek ve
düşüncelerini topluma iletebilmek için, çok çeşitli etkileşim araçlarını
kullanmış, düşüncelerini nesnelere yükledikleri ad, anlam, sözcük ve
kavramlarla dile getirmişlerdir.
Bir mesajın nasıl çağrıştırılacağı veya
anlatılacağının göz önünde bulundurulması daha üst düzeyde bir iletişim
kurulmasına neden olurken, mesajın iletilmesinde göndericinin seçtiği kelimeler
ve genel anlamda kullandığı dil de iletişimin kalitesini belirlemektedir.
Dilin; geliştirilmesi, korunması,
yaygınlaştırılması, düzgün ve doğru bir biçimde kullanılması, kitle iletişim
araçlarına çok önemli bir sorumluluk yüklemektedir.
Kitle iletişim araçları açısından dil çok
önemli bir role sahiptir. Bu yaklaşım içerisinde gazetecilik eğitimi yönünden
haberler nitelikleri bakımından sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırma
içerisinde ‘özel konulu haber’ niteliği taşıyan ve uzmanlık isteyen edebiyat,
güzel sanatlar, eleştiri ve spor haberleri önemli bir yer tutmaktadır.
Spor dilinin sürekli değişim ve gelişime
uğraması, bir ifade aracı olmasının yanında, anlam kaybına uğratılmadan
kullanılması, anlatılmak istenilenin daha etkili ve inandırıcı niteliğe
büründürülmesi dilin zenginliği açısından önemlidir.
Spor basınında kullanılan dilin sıradan
bir eylem değil de, daha seviyeli bir iletişim aracı olarak ele alınması,
yazarın cümle kurgusunda sözcüğün neyi temsil ettiğini ortaya çıkarıp, anlamı
belirli kılmasının sporumuzun gelişmesi için önemli bir unsur olacağı
düşünülmektedir.
Spor branşları içerisinde futbolun popüler
branş olarak aşırı ilgi görmesi ve ülkemizin; ulusal ve kulüp takımları
düzeyinde Dünya ve Avrupa Kupalarında elde ettiği sonuçlar, spor-medya
ilişkisini güçlendirirken, bu önemli gelişme, spor basınının kullandığı dil
üzerinde de etkili olmuştur.
Spor medyasının futbol analizleri, genel
anlamda tribün terörü ve saha içi şiddeti didikleyerek manşete taşımayı başarı
olarak benimsemiş bir habercilik anlayışını yansıtmaktadır. Gerçeklerin açığa
çıkması, hakkın yerini bulması, suçlunun bulunması, kuralların işlemesi gibi
manşetler bu anlayışın bağımsız değişkenleridir. Oysa ki söz konusu olan sonucu
(üç neticeli olarak) önceden bilinen ve herkesin olasılıklarını peşinen kabul
ettiği bir mücadele sporu ya da oyundur.
Bu açıdan bakıldığında, futbol
yazarlarının kullandıkları dilin biçimi; hedef kitlenin (okuyucunun) üzerinde
bir etki oluştururken, aynı zamanda düşünme, algılama ve anlama şeklini de
belirlemektedir.
Okuyucuyu etkilemek için kullanılan
kelimeler, futbolda; mücadele gücünün yüksekliğine, başarıya dayanan ortak
anlamlar şeklinde değerlendirilebileceği gibi, spor kültürünü tahrip eden bir
süreç şekline de dönüşebilmektedir. Her iki durumda da üslup saldırgan ve
kışkırtıcı ise, ortak anlamaların gerçek dışı, güvensiz ve kin güdücü bir
temele oturması söz konusu olabilmektedir.
Örneğin; futbol çağdaş toplumların bir
aynası, şampiyonluk unvanı, sadece bir takımın değil, o takımın da içinden
çıktığı toplumun elde ettiği bir zaferdir. Buradan yola çıkarak her karşılaşma,
bir savaşın görünümlerine büründürülmekte, milli marşlar, bayraklar, devlet
başkanlarının hazır bulunuşu gibi ulusal simgelerden güç alınmakta, “hücum”dan,
“savunma”dan, “zafer”den, “savaşmak”tan bahseder ve her takımın sahada
“komutanları” oyunu yöneten “generalleri”, “savaşan askerleri” kalelerini
savunan “kahramanları” rakibe gol yağdıran “vurucu timleri” gibi savaşçı bir
dil kullanılmaktadır.
Spor medyasında önemli olan bu kavramların
“dikkat çekici” unsurlar olarak kullanılmasıdır. Bu nedenledir ki; golcü
oyunculara zaman zaman asker kıyafetleri giydirilmekte ve silahla nişan alma
pozisyonunda fotoğrafları yayınlanmaktadır.
Gazetelerin haber sayfalarında yer alan
şiddet manşetlerinin, spor sayfalarında mücadelenin zorluğunun anlatım aracı
olarak kullanılmaya başlanması, şiddetin oyunun bir parçası oluşunu teyit
ettiren bir anlayışın ürünüdür. Bu anlayışla, sporun evrensel değerleri ortadan
kalkmakta, “savaşmak”, “parçalamak”, “ölümüne oynamak” ifadeleri sıradan
bir hale gelmektedir. Artık yenilginin teknik analizi yapılmaz “savaşamadık
yenildik”, “korktuk oynayamadık” söylemleriyle geçiştirilen bir form
benimsenmektedir. İnsanları sahte mutluluğa götüren bu futbol anlayışında,
topun çeşitli gel-gitlerden sonra kalelerden birine girmesi, golü atan takımı
tutanlar açısından dünyanın fethi anlamına gelmektedir. Gol atanlar “kahraman”
yiyenler “hain”, hakem “satılmış” veya “ harika” ilan
edilmektedir.
Bu anlayıştaki kişilere göre; başarılı
olmak isteyen her takım güçlü olmak, diğerlerine her konuda üstün gelmek ve
kıyasıya savaşmak zorundadır. Oysa ki, futbol, iki takımın birbirlerinin
kalesini fethetmek için uğraş verdikleri bir savaş değil, sadece bir oyun ve
mücadeledir.
Dünya’ da her yıl yüz binlerce insan
savaştan ölüp, milyonlarcası sakat veya evsiz kalırken, bölgemizde savaş hali
sürmekteyken, ülkemiz son yıllarda binlerce insanını teröre kurban vermişken “savaşacağız”,
“patlayacağız” veya “zafer” gibi sözcüklerin belli
belirsiz anlamlarda kullanılması, spor literatüründe karmaşalar yaratmaktadır.
Bir spor karşılaşmasına savaş olarak
bakıp, bu savaş halini maç öncesi veya sonrasına yansıtarak, insanların bir maç
uğruna ölmesi ve öldürülmesine yol açmak kabul edilemez bir dramdır.
Sporda gerçekten de bir mücadele vardır.
Ancak bunun yanında “fair-play”de vardır. Eğer “savaşmak”, “saldırmak” ve
“parçalamak” takımların başarısını garanti eden özellikleri ise, bir oyuncunun,
oyunun en kritik anında kendini feda eden fair-play davranışları nasıl
açıklanacaktır.
Spor dünyası sanıldığı gibi sadece
saldırganlık ve şiddetin hakim olduğu bir alan değil, aksine çoğu kez
sakatlanmaları göze alan fedakarlıkların, kendi takımının aleyhine olduğu halde
fair-play için gösterilen özverilerin, bunun karşılığında kaybedilen
şampiyonlukların, küme düşmelerin yaşandığı bir oyun alanıdır.
Bu nedenle, yukarıda değinilen “savaşmak”,
“zafer kazanmak”, “parçalamak” ve “vahşet” gibi kavramların hiç
birisi sporun özünü kavrayamamakta sporun günümüzde gösterdiği gelişmenin ve
kazandığı önemin nedenlerini ortaya çıkarabilecek ipuçlarını vermemektedir.
Bir ifade vasıtası olmasının yanında
kültür taşıyıcısı olan dilin daha seviyeli olmasının sıradan bir eylem değil,
daha seviyeli bir iletişim yönünden ele alınması, futbolumuzun gelişmesi için
önemli bir unsur olacağı anlamına gelmektedir.
Spor basınında “farklı bir üslup”,
“renklilik” veya okuyucunun “ilgisini
çekmek” adına bazı sözcüklerin kullanılması kaçınılmazdır. Ancak bu durum
futbolun bir spor dalı olarak algılanması gerçeği ile bağdaşır olmasını da
gerektirmektedir.
Araştırma verileri izlendiğinde, spor
basınının kendi okuyucu kitlesine, müsabakaların zorluk derecesini vurgulamak
için “savaşmak ve zafer kazanmak” kavramlarını
sıkça kullandıkları görülmektedir.
Gazetelerin haber sayfalarında yer alan “Son
10 yıl içinde 2 milyon 400 bin çocuk savaşlarda öldü”, “Rumlar Zafer ilan etti”
(4.10.2004, Cumhuriyet), “Kerkük için savaşırız” (13.10.2004,
Milliyet) gibi haberlere karşılık spor sayfalarında “Zafere koşalım”
(13.10.2004, Fotomaç) “Fener’in
3 savaşçısı” (20.10.2004, Sabah) örnekleri, spor medyasının “futbol
maçını rekabet olmaktan çok savaş” olarak topluma yansıtması örneği
olarak kabul edilebilir.
Oyun oluşundan çok, futbolun insanlar
arasında çıkmış bir savaşın görüntüsüne tanıklık etmekteyiz. Günümüz futbolunu
yazanların, yumuşak bir yorum yerine, sahalarda baktıkları şeye, “çimen savaşı,
pres harbi, ikiliklerin kavgası...” diye bir silah koleksiyonunu asmaları, futbol
dilindeki yozlaşmayı ortaya koymaktadır.
Bu nedenle bazı soyut kavramlar gerçek
anlamlarından farklı bir ifade yaratabilir. Yani söylenenin amacı “renklilik”
veya “farklı bir üslup”la olumlu olmasına rağmen, anlaşılanın ve amaç
edinilenin farklı olması, doğru iletişimin kurulmasına engel olmaktadır.
Spor basınında sıkça kullanılan
kavramlardan birisi de “bombalamak” ifadesidir. Kelime
anlamı olarak; canlı ve cansız hedefleri yok etmek amacıyla türlü büyüklükte
patlayıcı savaş aracı olarak tanımlanan “bomba”nın, spor müsabakalarında
kullanılması doğru bir yaklaşım değildir.
Gazetelerde ibret verici fotoğraflarla
verilen “Bomba yüklü bir minibüsün patlaması sonucu 17 kişi öldü”
(11.10.2004, Cumhuriyet) “Irak’ta bombalar çocukları vurdu”
(1.10.2004, Zaman) haberleriyle “bombalamak”
kabul edilemeyen bir eylem gibi gösterilirken, eşdeğer cümlelerle verilen “Kara
bombaladı” (14.10.2004, Fanatik), “bomba
gibi geliyorum” (15.10.2004, Hürriyet),
“Bordo-mavi bombalar”(22.10.2004,
Milliyet ) gibi sözcükler manşetlerle okuyucuya kabul edilebilir olarak
sunulmaktadır.
Futbolda evrensel değerlerin kitlelere
ulaşması ve çoğulcu zeminde güçlenmesi isteniyorsa, mevcut değerlerin korunması
ve yeni değerlerin yaşamın her alanında belirleyici değerler olarak algılanması
ve değerlendirilmesi hedeflenmelidir. Sadece skora dayandırılarak yapılan bu
tip haberler, fanatik taraftar kitlesi yaratmakta, şüphe, hayal kırıklıkları ve
mutsuzlukların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Bu kavramların eşanlamlıları incelendiğinde;
“savaşmak”
yerine “mücadele etmek”, “zafer kazanmak” yerine “galip gelmek”, ”parçalamak”
yerine “üstünlük sağlamak”, “yıkmak-yenmek” yerine “ezmek-fark
atmak” gibi kavramların anlam bozulmasına neden olmadan kullanılması
gerekmektedir.
Zararlı faaliyetlerde kullanılan
terimlerin yararlı faaliyetlerde de kullanılmasının hiçbir ortak nedeni yoktur.
Çünkü hepsi de ayrı olgulardır. İnsanların zihinsel gelişmişlik düzeyleri,
kültürel yapıları, farklı takım taraftarı olmaları, aynı mesajı farklı
algılayabilmelerine neden olmaktadır.
Sonuç olarak; günümüz medya söylemlerinin
şiddete dayandırılması, bazı soyut kavramların gerçek anlamlarından farklı bir
ifade tarzı ile kullanılması, söylenilenin amacı “renklilik” veya “farklı
bir üslup” kullanmak suretiyle olumlu olsa da, anlaşılanın ve amaç
edinilenin farklı olması, doğru iletişimin kurulmasına engel olmaktadır.
4.2.4.
Sporla İlgili Yorum, Haber ve Köşe Yazılarının Yansıtılış Şeklinin Yarattığı
Sorunlar
Spor medyasının (Kitle iletişim
araçlarının) temel fonksiyonlarından olan, haber ve bilgi sağlama, sosyalleşme,
motivasyon, eğitim, eğlendirme ve bütünleştirme gibi fonksiyonlarının olumlu
kullanıldığı zaman topluma çok faydalı olacağı, olumsuz yönde kullanıldığı
zaman da toplumu kötü yönden etkileyeceği bir gerçektir.
Spor programlarında yapılan eleştiriler;
oyunun detayları ve hakem hataları üzerine yoğunlaşmakta, yorumcular taraf
oldukları kulübü savunma adına gerilim yaratıcı demeçler vermekte, gündem
yaratmak için olumlu mesajlar bile “bomba gibi haber”, “yer yerinden
oynayacak”, “kıyametler kopacak” jenerikleriyle dikkati çekip merak uyandıracak
bir şekilde lanse edilmektedir.
Televizyon kanallarının magazin ağırlıklı
spor programlarında, spor yorumcusu olarak sağduyulu, barışçı, futbol bilgisi
yeterli kişilerin yerine, reiytinge yönelik davranışları sergileyenler dikkat
çekme adına tercih edilmekte, bir gol pozisyonunun ofsayt olup olmadığı
dakikalarca tartışılabilmekte, müsabakalar, gazeteler ve televizyon kanalları
tarafından haftalar öncesinden ülke gündemine oturtulmakta, yapılan haber ve
verilen demeçlerle oynanacak müsabaka, sanki ülkenin kaderini değiştirebilecek
olaymış gibi lanse edilmektedir.
Spor yazarlarının amacını aşan bu
reiytinge yönelik tercihinin sosyo-psikolojik açılımlarının yalnızca şiddetle
değil diğer etkenleri de düşündüren sonuçları bulunmaktadır. Bu özellikteki
yazarlar, yorumlarında başarı halinde; “Nice zaferlere”, “Kıskananlar çatlasın”,
“Gençlerbirliği kasırgası”, “Fener yanardağı G.Saray’a patladı… Patlayan fener
yanardağının lavları Galatasaray’ı eritti”, gibi bir tarafı göklere
çıkarırken, diğer tarafı küçümseyen, aşağılayan ifadeler kullanırken,
başarısızlık durumunda; “Bu Cim Bom’ dan cacık olmaz”, “Körmüsün be
hakem”, “Rezillik… İstifa et Aziz Yıldırım”, “Kara tablo Kederbahçe”, “İlhan
gamsız” gibi hedef gösterici, alay edici, aşağılayıcı ifadelere sıkça
yer vermektedirler.
İyi oynayanın değil, güçlü olanın
kazanabildiği imajı yaratılmakta, güç gösterisi için zaman zaman rakip takım
aleyhine; “Bizi katlettiler”, “Kazık yedik”, “Hakem önyargılı davrandı”, “Eskiden
hakemleri Allah’a havale ediyorduk, artık onları Fenerbahçe taraftarına havale
ediyoruz” gibi suçlayıcı ifadeler okuyucuya sunulmaktadır.
4.2.5. Türk
Spor Medyasının Yabancı Spor Medyası ile Karşılaştırılması
Ülkemizde olduğu gibi dünyanın pek çok
ülkesinde de futbol takımı taraftarlığı toplumun önemli bir kesimi için büyük
bir değer taşımaktadır. Futbol takımları arasındaki rekabet, elde edilen başarı
veya başarısızlıklar, tarafların birbirleri arasındaki diyaloglar ilgi çeken
unsurlar olarak kabul edilirken, medyanın da bu ilgiyi reyting ve tiraj aracı
olarak kullanma isteği doğal bir sonuç olarak kabul edilmektedir.
Medyanın Avrupa boyutuna baktığımızda;
bazı spor yazarlarının, İngiltere’de spor basınının tutumunun, futbol
fanatikliğinin 1980 yılı ortalarındaki biçimine kavuşmasında önemli rol
oynadığını ifade ettikleri, özellikle uluslararası maçlarda ve turnuvalarda
yabancı düşmanlığıyla ilgili olaylara yaklaşımları eleştiri konusu ettikleri
görülmektedir. 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında bir gazetenin
İngiltere-Almanya maçını II. Dünya Savaşı’nın bir uzantısı olarak sunması,
İngiltere’deki futbol holiganizminin medya kapsamıyla ilintili olduğu görüşünü
destekler niteliktedir.
İngiltere’de spor basının kullandığı üslup
incelendiğinde, sıklıkla karşılaşılmasa da; savaş, kavga, dövüş ve küçültücü
üslup kullandıkları ortaya çıkmaktadır. The Mirror Gazetesi; “Dikkat! Teslim olun”, Sun; “Mirror Almanya’ya futbol savaşı açtı”, “Bunların Kafasını
Ezin” Daily Mirror; “Hayvanları
Kafese Koyun”, “Gömün Onları” örneklerine karşılık, iki Leeds United
taraftarının Taksim’de öldürülmesi sonrasında “İngiliz holiganlara yeri öptürmekten” bahseden Star
Gazetesi; birinci sayfasında “Two
size” başlığının altında “Holiganların
sokakta da, sahada da ağzını, burnunu kırdık. Biz Türkler, Avrupalı
rakiplerimizi çiçeklerle karşılar, alkışlarla uğurlarız...Ama sizi suratınıza
tükürerek gönderiyoruz! Two.. Two.. İngiltere’ye kadar yolunuz var”
yazarak, olayı, faillerinden daha ateşli biçimde savunabilmiştir.
2003 Fransa Futbol Turnuvasında başarılı
maçlar oynayan A Milli futbol takımımızla ilgili olarak dünya spor basınında
yer alan haberler izlendiğinde daha olumlu mesajların yer aldığı görülmektedir.
Örneğin;
Reuters: “Türkler, Dünya Kupası’nın acısını fena çıkardı”
Ap: “Türkiye gaza bastı. Parreira çaresiz”
As: “Nihat muhteşem sezonu süper bir golle kapattı. Bu sezon La Liga’nın
tartışmasız en büyük yıldızı oldu”
Marca: “Sanki başka bir yıldızdan gelmiş biri gibiydi. Onunla ne muhteşem bir
sezon yaşadık”
Sport: “İspanya’ da futbol sezonu Nihat sayesinde muhteşem geçti. Onunla
futbola doyduk. Nihat, Real Sociedad’ın gerçek kahramanı.”
Mundo
Deportivo:
“Nihat çıkarken stadı gördünüz mü ? Bütün
seyirciler onu ayakta alkışladı…”
“İspanya’nın
Kralı Nihat”, “…Bu sezon fırtına gibi esen ve 23 gol atan Nihat Kahveci, tek
başına yine zirvedeydi”
Estado de
S.Paulo:
“defans hatalar festivali sergiledi”
Le Journal
de Dimanche:
“Türkiye üçüncülük maçını kazandı.
Türkiye bu üçüncülükle Dünya Kupası’nda elde ettiği başarının rastlantı
olmadığını kanıtladı”.
BBC: “Kolombiya karşısında sıkı dövüşüp üçüncülüğü hak etti.”
Eurosport: “Şenol Güneş varsa, Türkiye’de sorun yok.”
Fransa
Basını:
L’equipe: “Brezilya’nın iflası. Dünya Şampiyonunun elenmesi sürpriz oldu. İlk
yarı en az 3 net pozisyonu kullanamayan Brezilya ikinci yarı yoruldu ve
bedelini ağır ödedi. Türkler fizik üstünlüklerini kabul ettirdi”.
Liberation:
“Yedek oyuncular Brezilya’ya ihanet etti.
Parreira yanlış kadro kurdu. Türkiye ikinci yarıda daha kararlı ve diriydi”.
Le
Parisien: “Türkiye, Brezilya’yı
eledi. Brezilya ilk yarı cömertçe kaçırdığı fırsatların bedelini ağır ödedi”.
L’Equipe: “Türkler bize sahayı dar etti. Bizi parçalıyorlardı”
Le
Parisien:
“Şansımızın yardımıyla finaldeyiz”
Le Figaro: “Şenol güneş çok konuşkan bir hoca”
Brezilya
Basını:
O Globo: “Tarihi rezalet. Ulusal takımımız Brezilya’yı rezil etti.”
Estado: “Ulusal takım bizi utandırdı.”
İngiltere
Basını:
The
Guardion:
“10’ a yakın Türk sahaya girdi.
Brezilya’nın son dakika golünde ortamı Türk oyuncular gerginleştirdi.”
İtalya
Basını:
La Gazetta
dello Sport:
“Türkiye devam ediyor ve geçmişin öcünü
almayı başarıyor. Brezilyalı taraftarlar bir sepet çileğin üzerinde bir parça
krema gibi gözüküyorlardı”.
Corriere
dello Sport: “Dünya Kupası’nın öcü;
En fazla beklenen maç 2-2 bitiyor. Türkler beraberlik alıp, şampiyonları
eliyorlar.”
Yunanistan
Basını:
Goal News: “Türkler karanlığın içinde kısa sürede kaybolan bir havai fişek
gösterisi olmadığını gösterdiler.”
Filathlos: “Türkler intikamlarını aldılar. İntikam, sadece anılar sıcakken
alınmaz.”
Medyanın olumsuz haberlerinin olduğu kadar
toplumsal birlik ve bütünlüğü de sağlayıcı olumlu habercilik anlayışı
sergilediği gözlenmektedir. Bütün bu eleştirel yaklaşımlara karşılık televizyon
izleyip, gazete okumak sporseverler için yeri doldurulamaz bir bilgi kaynağı ve
sosyal bir davranış şekli olarak kabul edilmektedir.
2004 Avrupa Futbol Şampiyonasını
Yunanistan’ın kazanmasından sonra dünya spor basınında yer alan bazı haberler
izlendiğinde;
Almanya
Basını:
Bild: “Rehakles 1.Avrupa Kralı” Portekiz’i 1-0 yenen Yunanistan Avrupa’nın
zirvesinde”.
Frakfurter
Rundachau: “Portekiz’deki Işıklar
Stadı’nda Yunanistan Mucizesi”
Kicker
Dergisi:
“Takım ruhunu yaşayan Yunanlılar
şampiyon”
Frakfurter
Algemeine:
“Lizbon Mucicesi”
DPA Ajans: “Yunanlılarda büyük sevinç”
Hollanda
Basını:
De
Telegraaf:
“Yunanlılar şampiyonanın tanrıları oldu”
De
Volkskrant:
“Heyecan dolu şampiyona Yunan zaferi ile
sonuçlandı”
Algemeen
Dagblad:
“Yunanlılar hünerlerini sergiledi”
Yunanistan
Basını:
Filathlos: “Allahım bu ne mutluluk!”
Sportime: “Kelimeler tükendi, tek bir kelime kaldı Yunanistan”
11.5.2005 tarihinde oynanan
Galatasaray-Fenerbahçe Türkiye Kupası Final müsabakası sonrasında haber ve
yorumlara bakıldığında, Türk ve Yabancı yazılı spor basını arasında benzerlik
olduğu görülmektedir.
Hürriyet: “5-1 ile salladılar”, (12 Mayıs 2005).
Akşam: “Kupa G.Saray’a Yakıştı”, (12 Mayıs 2005).
Fanatik: “Şampiyon Galatasaray 5-1”, (12 Mayıs 2005).
Pasfotomaç: “Arkayı Beşleyelim”, (12 Mayıs 2005).
Sabah: “Kupanın Efendisi”, (12 Mayıs 2005).
Romanya
Basını:
Libertata: “Hagi’nin ilk başarısı; “Hagi’nin adı antrenörler
dünyasında da ağırlık kazanmaya başladı. Kral, teknik adamlık kariyerinde dün
ilk başarısını kazandı.”
Pro Sport: “G.Saray Fırtınası; Galatasaray, Fenerbahçe’yi toz ederek Türkiye
Kupası’nı kazandı.”
Gazeta
Sporturilor:
“Galatasaray hak ederek kazandı ve
sezonun ilk kupasını müzesine götürdü.”
Alman Basını:
Sport 1: “Daum’un
kupa kabusu. Fenerbahçe, çok kötü bir maçtan sonra ezeli rakibi G.Saray’a 5-1
yenildi.”
Handelsblatt:
“Fener rezil
oldu. Daum’un takımı, Hakan Şükür’ün üç gol attığı maçta F. Bahçe, iliklerine
kadar rezil oldu.”
Avusturya
Basını:
Der
Standart: “G.Saray Parçaladı.
Galatasaray, 5-1’lik skorla ezeli rakibi Fenerbahçe’yi parçaladı.”
Yukarıdaki karşılaştırmalı örneklerden de
anlaşılacağı gibi, spor medyasının hedef kitleye (okuyucu veya izleyicisine)
ulaşmak için belirlediği yayın politikası; ülkeden ülkeye göre değişebileceği
gibi aynı ülkede yayıncı kuruluşlar arasında da değişkenlik gösterebilmektedir.
Hitap edilen hedef kitlenin futbolu algılama biçimi, taraftarlık düzeyleri ve
kulüplerinden beklentileri yayın politikasının belirlenmesinde önemli unsurlar
olarak kabul edilmektedir.
4.3. Seyirci Şiddet İlişkisi
4.3.1. Seyirci
Çıkarı aynı olan ve bir spor yarışmasında
aynı tepkiyi gösteren daha önce organize edilmemiş insan grubuna seyirci
denmektedir. Seyirci topluluklarından, belli rutinleri izleyen nispeten pasif
kitleler olarak söz edilmektedir. Seyirci, oyun, gösteri veya spor
müsabakalarını, olayların meydana geldiği yerde bulunarak gören kişidir. Bu tür
yerlere sürekli devam eden kişilerin tümüne de seyirci denmektedir.
Müsabakayı canlı olarak seyretmenin
seyirci açısından önemini vurgulamak gerekir. Çünkü seyirci, yalnızken
gösteremediği coşkuyu seyirci topluluğu içinde rahatlıkla gösterebilmektedir.
Böylece, bireysel bir doyum sağlamaktadır.
Seyirci şiddet ilişkisi, sporun bütün
seyircilerini veya bütün sporların seyircilerini kapsayacak şekilde ele
alınmakta ise de; esasında incelenmesi gereken seyirci hareketleri, büyük
kitleleri stat veya salonlara çeken takım sporlarında yaşanmaktadır.
Türkiye’de halen bu tanıma uyan iki sporun
olduğu söylenebilir; bunlardan birincisi futbol diğeri ise, daha küçük ölçekte
de olsa basketboldür. Basketbolda oluşan seyirci hareketlerinin futbolda
olanların bir uzantısı olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla seyirci
hareketlerini ülkemiz için incelerken sadece futbol seyircisinin davranış ve
eylemlerini ve onu tetikleyen olguları incelemek sorunu geniş çapta ele almak
için yeterli olacaktır.
4.3.2.Taraftar
Taraftar kavramı, bir spor kulübüne bağlı
olan, onunla ilgilenen ve onu destekleyen kimse için kullanılmaktadır. Bir
taraftar için tuttuğu takımın işlevi bir referans grubu olarak görülmekte ve
onun başarısı, kendisi için bir güven ve iftihar duygusunun kaynağı olmaktadır.
Sporda yapılan incelemeler taraftarlığın
iki işlevinin olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlardan biri, kişide bir yere ait
olma duygusu uyandırması, diğeri ise, “fanatiklik” kelimesinin çağrıştırdığı,
başka ortamlarda yapıldığında toplum tarafından kabul edilemeyecek
davranışların “taraftarlık” adı altında çıkış yolu bulmasıdır.
Bir takımı tutmak, onun taraftarı olmak
seyircilerin çoğunda uzun bir zaman devam etmekte, taraftarı oldukları takımın
müsabakasını seyretmek için rahatsızlık içinde bilet kuyruğunda saatlerce
beklemekte, yenilgi durumunda hayal kırıklığına uğramakta, kazanma durumunda da
hatırı sayılır bir sevinç ve iftihar duymaktadırlar.
Spor dünyasının bütünlüğünü oluşturan tüm
materyaller farklı kültürel değerlere sahiptir. Seyirci, futbolcu ve güvenlik
güçleri örneğinde olduğu gibi her grup kendi oluşumu ve dinamizmi içinde
değişik özellikler göstermektedir.
Bu gruplar içerisinde son yıllarda adından
şiddet olaylarıyla sıkça söz ettiren futbol taraftarların değişik statü ve
gruplardan oluşan bireylerden oluşması, futbol ve tuttuğu takımla ilgili gerekli
bilgileri edinerek, beğeni, eleştiri ve değerlendirme yeteneklerini geliştirmiş
olma durumu, bilinçli, centilmen, başarı ve başarısızlığı kabullenen bir
seyirci profili ortaya çıkarmaktadır.
Bu tip kişilik yapısında olan
taraftarların, takımlarının renkleriyle özdeşleşmesi, beklentilerini takımın
gücüne, üstünlüğüne, galip gelmesine bağlaması, onlar için toplumda statü
kazanmaları anlamına da gelmektedir.
4.3.2.1.
Taraftar Dernekleri
Taraftarlığın sistemleşmiş şekli ve
örgütlü sivil toplum bilincinin sonucu olarak, spor hukukuna giren bir müessese
olan taraftar dernekleri; her ne ad altında olursa olsun, bir spor kulübünü
desteklemek amacıyla kurulan derneklerdir.
5149 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinde
taraftar derneklerinin;
5149 sayılı Kanunun amacına aykırı
faaliyette bulunamayacakları,
Taraftarların spor ahlakı ve ilkelerine
uygun biçimde sportif faaliyetleri izlemelerini sağlamaya yönelik eğitici
faaliyetler düzenleyecekleri
hükme bağlanmıştır.
Uygulama Yönetmeliğinin 11 inci maddesinde
ise;
· Taraftarların
spor ahlakı ve ilkelerine uygun biçimde sportif faaliyetleri izlemelerini
sağlamak amacıyla eğitici faaliyetler düzenlemek ve kendi taraftarlarınca, spor
alanında, spor ahlakına aykırı, tahrik edici veya aşağılayıcı; dil, din,
mezhep, ırk, cinsiyet, etnik ve siyasi ayrımcılığa yönelik söz sarf edilmesi
veya bu mahiyette afiş veya pankartların asılmasını önlemek için gerekli
tedbirleri almak zorunda oldukları,
· Dernek
başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin kendi taraftarlarını kışkırtıcı, hakemleri,
rakiplerini veya kendi taraftarlarını tahrik edici veya aşağılayıcı demeç
veremeyecekleri
düzenlenmiştir.
Günümüzde sporda şiddetin önlenmesi için
en önemli husus seyircilerdir. Birçok ülkede seyirci profilleri için yapılan
çalışmalarda değişik yöntemler uygulanmıştır. Bunların başında aile tribünleri
gelmektedir.
4.3.2.2.
Taraftar Temsilcileri
5149 sayılı Kanunun 3 üncü ve Uygulama
Yönetmeliğinin 4 üncü maddesinde taraftar temsilcileri, spor kulüplerinin kendi
taraftarları arasından belirledikleri ve spor kulübünün bulunduğu yerdeki en
büyük mülki idare amiri tarafından görevlendiren kişiler olarak tanımlanmıştır.
5149 sayılı Kanunun taraftar
temsilcilerine ilişkin hususları düzenleyen 10 uncu maddesi uyarınca;
· Spor
kulüpleri, taraftarları arasından yeterli sayıda taraftar temsilcisi
belirleyerek, bu kişilerin açık kimliklerini, adres ve adli sicil bilgilerini
spor kulübünün bulunduğu yerdeki il veya ilçe emniyet müdürlüklerine
bildirmektedirler.
· Belirlenen
kişiler, haklarında yürütülecek soruşturma sonucunda, bu görevi yerine
getirmeye engelleri bulunmamaları halinde, en büyük mülki idare amiri
tarafından taraftar temsilcisi olarak seçilmekte ve ilgili yerin il veya ilçe
emniyet müdürlüklerine bildirmektedirler.
Uygulama Yönetmeliğinin 12 nci maddesi
gereğince, taraftar temsilcileri, müsabaka öncesinden müsabakanın
sonuçlanmasına kadar sorumlu bulundukları seyir alanında her türlü silah,
kesici veya delici alet, sis bombası, ses bombası veya maytap gibi patlayıcı,
parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeler ile taş, metal gibi fırlatılabilecek
veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz edebilecek diğer maddeler
ile alkollü içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve benzeri
cisimlerin kullanılmasının, ferdi veya toplu olarak, rakip takım ile
taraftarlarını söz veya hareketlerle aşağılayıcı veya tahrik edici nitelikte
hakaret ve sövme, kötü söz veya sloganla çirkin tezahüratta bulunulmasının
engellenmesine yönelik önlemlerin uygulanmasında güvenlik güçlerine yardımcı
olmaktadırlar.
4.3.2.3.
Fanatik Taraftar
Günümüzdeki yaygın inanç, insanların
sportif eylemlere katılarak ya da izleyerek saldırgan dürtülerden deşarj olma
olanağı bulduğu yönündedir, ancak bunu doğru bir düşünce ve yaklaşım tarzı
olarak kabul etmek mümkün değildir. Bu anlayıştaki yazarların düştüğü bir başka
yanılgı da okuyucunun bu tarz haberleri görme istediği olduğudur.
Fanatik, aşırı tutkulu bir taraftardır.
Çoğu zaman yanlarında kesici aletler, taş, zincir ve sopa gibi aletler
bulunduran her zaman kavgaya hazır ve genellikle maç öncesi stadyum çevresinde
uzun vakit geçiren kişilerin oluşturduğu gruplardır. Bu gruplar, bulundukları
tribünde her zaman sivrilen ve hakimiyeti ellerinde bulundurmak isteyen
kişilerdir. Bu kişilerin takımı için verdiği mesaj çok önemlidir. Bu “sizi
izliyorum ve seviyorum” mu? Yoksa “biz buradayız ona göre oynayın mı?”
Bazı araştırma ve çalışmalarda yer alan
“spordaki şiddet olaylarına, saldırganlık dürtüsünü bastıramayan,
denetleyemeyen, günlük hayatta amaç ve beklentilerine ulaşamayan, yeterince
sosyalleşmemiş, benlik, kimlik, kişilik bunalım içinde bulunan gençlerin yol
açtığı bilinmektedir” saptaması ile yine bazı araştırma sonuçlarına göre
“eğitim seviyesinin düşük olduğu ve sosyo-ekonomik bakımdan sıkıntı içinde
yaşayanların şiddete daha çok eğimli olduğu” yönündeki bulgular birbirini
destekler niteliktedir.
Bir spor müsabakasında bu denli fanatik
olabilmek, kişinin geldiği toplumsal katmana (sosyo-kültürel ve ekonomik)
ailesine, çevresine, eğitim seviyesine, coğrafi bölgesine ve yaşına bağlıdır.
Daha ileri yaşlarda taraftarlığın dışa vurumunda azalma olduğu tespit
edilmiştir.
Fanatiklerin
tribünde sergileyebilecekleri belli başlı davranışlar:
· Kazanmak
için her yolu meşru görürler.
· Takımları
ve forma renklerine aşırı bağlılıkları vardır.
· Onlar
için oyun değil, netice önemlidir. Bunun için oyunu pek izlemezler.
· Tutukları
takım gol atınca, avazı çıkana kadar bağırmaya, içinde zaptetmeye çalıştığı
heyecanı ses halinde dışarıya taşırmaya başlarlar.
· Gol
yedikleri veya yenildikleri zaman yukarıdaki ruh halinin tam tersi bir hal
alırlar.
Fanatiklik; aynı takımın taraftarı olmak,
aynı arkadaş grubu içinde yer almak, aynı mahallenin ya da aynı caddenin çocuğu
olmak, aynı işi yapmak gibi çeşitli yapıların herhangi birinde ya da hepsinde
kendisini göstermektedir. Taraftarlar arasında birbirini koruma ve kollama,
delikanlı ahlakının bir parçası olarak kabul edilmektedir.
4.3.4.
Holigan Taraftar Şiddet İlişkisi
4.3.4.1.
Holigan Kavramı
Futbolun taraftar boyutu dünyanın hemen
her yerinde benzer sosyo-psikolojik dalgalanmalara neden olmaktadır. Çünkü
futbol sınırları, kültürleri ve ırkları aşarak tüm dünyayı kucaklamıştır. Bu
olgudan soyutlanan ne bir kıta, ne de bir ülke düşünmek olası değildir. Ancak
kültürler, taraftarların futbol sonuçları karşısındaki tutumlarının nitelik ve
derece farklılığının da ölçütü olmaktadır. Örneğin Brezilyalılar “giydikleri ve
giymedikleri giysiler ve sürdükleri boyalarla” tanınırlarken, İngilizler toplu
şarkıları ve taraftarlıkta şiddet boyutunu öne çıkaran “holigan” imgesiyle
şöhret olmuşlardır.
Holigan kavramı; ilk olarak 107 yıl önce
Büyük Britanya’da ortaya çıkmış, 1898 yılında Dail News gazetesinin maçlarda
kavga çıkaran fanatik gruplara, Londra’da bir çok kavgaya karışmasıyla ünlü
ayyaş, Patrick Holigan’ın ismini verip “holigan çeteleri” tabirini
kullanmasıyla doğmuştur.
Günümüzde ise 1960’ların asi futbol
taraftarları için kullanılmaktadır. Başka bir ifadeyle holigan kavramı, azgın
gözü kara anlamında kullanılmaktadır. Holiganlar, daha çok İngiltere’de
varlığını hissettirmiş, az sayıda olmalarına rağmen varlıklarını kabul
ettirmişlerdir.
Bir futbol takımına bağlı/ait olma
kimliğini taşımaları onları birleştirmiştir. Diğer Avrupa ülkelerinde de
Hollanda, Almanya, Danimarka, Belçika gibi ülkelerde bu tarzda grupların olduğu
bilinmektedir.
Bu
açıklamalar ışığında holiganlık:
·ÊŞiddet,
·ÊAsayişsizlik,
·ÊToplum karşıtı davranışlar,
·ÊÖnceden tasarlanmış ve örgütlenmiş veya anlık,
·ÊBelli etkenler sonucu ortaya çıkan davranışlar ve
·ÊÇoğunlukla aşırı alkol tüketimiyle bağlantılı olarak oluşan
Psikopat ve sosyopat olarak da
adlandırılan kişilerin oluşturduğu ve belirgin özelliği çevreye uyum
sağlayamamak olan bir gruptur.
Holiganlar:
·ÊYaptıkları hareketlerin sonucundan utanmayan ve pişmanlık
duymayan,
·ÊSorumluluk duygusu taşımayan,
·ÊÇok rahat yalan söyleyen ve hırsızlık yapan,
·ÊKuralları tanıma ve çok rahat kavga çıkaran,
·ÊBüyük çoğunluğu aşırı alkol alan ve
·ÊYaptıklarının bilincinde olan kişilerdir.
Kulüp yöneticilerinin ve gazete
yazarlarının taraftarı galeyana getiren açıklamaları, müsabakaların ölüm kalım
savaşı halinde yansıtılması holiganizm üzerinde etkili olmaktadır.
İngiltere’de, kulüp yöneticilerinin ve
taraftar yetkililerinin holiganlar hakkındaki görüşleri üzerine yapılan bir
araştırma verilerine göre:
Tablo 1.
Araştırmaya katılan deneklerin yaş ortalamaları
YAŞ %
13-60 % 7,7
16-60 % 61,5
20-60 % 30,7
TOPLAM % 100
Tablo 1.
izlendiğinde deneklerin % 92.2’sinin 16-60 yaş arası genç ve yetişkin grubunda
oldukları görülmektedir.
Tablo 2. Araştırmaya
katılan deneklerin yaş ortalamaları
Futbol holiganının karakter özellikleri %
Şiddet içerikli eylemler yapmaya gelen % 47,6
Agresif kişiliğe sahip olan %
38.1
Maç izlemeye gelmemiş olan %14,3
TOPLAM % 100
Tablo 2.
İzlendiğinde, araştırmaya katılan holiganların % 47,6’sının “Şiddet içerikli
eylemler yapmaya gelen, % 38.1’inin “Agresif” kişiler olduğu görülmektedir.
Türkiye’de futbol fanatiği olarak
adlandırılabilecek bir grup taraftarın sosyal kimliklerini saptamak amacıyla
yapılan; “Futbol Fanatikleri: Sosyal Kimlik ve Şiddet” başlıklı benzer bir
çalışmanın verileri izlendiğinde,
Tablo 3.
Araştırmaya katılan deneklerin yaş ortalamaları
YAŞ Fanatik %
10-19 348 % 28,0
20-29 628 % 50,6
30-39 232 % 18,7
40 ve üzeri 31 % 2.5
TOPLAM 9 1239 % 100
Tablo 3’e
bakıldığında, araştırmaya katılan deneklerin % 50,6’sının “20-29”, % 28’inin
ise “10-19” yaş grubunda oldukları görülmektedir.
Tablo 4.
Araştırmaya katılan deneklerin eğitim düzeylerine ilişkin yüzdeler
EĞİTİM F %
İlkokul 118 % 13,0
Ortaokul 431 % 48,1
Lise 244 % 27,2
Üniversite 100 % 11,7
TOPLAM 896 % 100
Tablo 4’e bakıldığında, araştırmaya katılan deneklerin %
48,1’inin “İlkokul”, % 27,2’sinin “Ortaokul” mezunu oldukları görülmektedir.
Tablo 5. Araştırmaya katılan deneklerin yaşamını nasıl
sağladığına ilişkin bulgular
İŞ ALANI Fanatik
%
Boş Gezer 103 % 10.3
İşçi 276 % 26,8
Esnaf Çırağı 222
% 21,6
Öğrenci 200 % 19.4
Şoför 65 % 6,3
Esnaf 60 % 5.8
Otoparkçı 41 % 3,9
Memur 33 % 3,2
Pazarcı 27 % 2,6
TOPLAM 896 % 100
Tablo 5’e bakıldığında, araştırmaya katılan deneklerin %
26,8’inin “İşçi”, % 21,6’sının “Esnaf Çırağı”, % 19,4’ünün “Öğrenci”, %
2,6’sının ise “Pazarcı” oldukları görülmektedir.
Tablo 6. Araştırmaya katılan deneklerin alkol kullanma
yüzdeleri
Alkol Kullanma Fanatik %
Hergün 107 % 11,9
2-3 Günde 196
% 21,8
4-5 Günde 343
% 38,3
Haftada bir 204 % 22.7
Ara sıra 43 % 4,8
Kullanmam 3 % 0,3
TOPLAM 896 %100
Tablo 6’ya
bakıldığında, araştırmaya katılan deneklerin % 38,3’ünün “4-5 Günde”, %
22,7’sinin “Haftada” ve % 21,8’inin “2-3 Günde” bir alkol aldıkları
görülmektedir.
Tablo 7.
Araştırmaya katılan deneklerin maç öncesi alkol kullanma alışkanlıklarına
ilişkin bulgular
|
Kullanırım |
Ara sıra |
Kullanmam |
|
|
|
Alkol Kullanma |
F |
% |
F |
% |
F |
% |
İSTANBUL |
298 |
% 73,4 |
63 |
% 15,5 |
45 |
%11.0 |
İZMİR |
203 |
% 70,3 |
56 |
% 19,5 |
28 |
% 9,7 |
ANKARA |
121 |
% 59,6 |
44 |
% 21,6 |
38 |
% 18,7 |
TOPLAM |
622 |
% 69,4 |
163 |
% 18,1 |
111 |
% 12,3 |
Tablo 7’ye
göre, araştırmaya katılan İstanbul grubundaki deneklerin % 73,4’ünün, İzmir
grubunun % 70,3’ü ve Ankara grubunun % 59,4’ünün maça “Alkollü”, olarak
geldikleri tespit edilmiştir.
Sonuç olarak; İngiltere ve Türkiye’deki
grupların karşılaştırılmasına bakıldığında, her iki grupta eğitim oranlarının
düşük olması, yaş gruplarının birbirine yakınlığı ve alkol kullanma
alışkanlıklarının benzerlik gösterdiği görülmektedir. Ancak bu veriler her iki
grubu şiddet eylemlerine yönelten tetikleyici unsurlarının da aynı olduğu
anlamına gelmemektedir.
Her iki grupta da; tek başına saldırganlık
gösteren bir seyirci veya kitlesel saldırganlığa katılan ve bunun sonucunda da
bir takım tahripkar davranışlar sergileyenler, holigan ve antisosyal olarak
değerlendirilmektedir.
4.3.5.
Amigoların Şiddet Olaylarına Etkisi
Amigo, belirli bir takımla özdeşleşen
taraftarın, maç sırasında, maça katılımını tezahüratla hızlandıran bir yönetici
görevi yaparak şartlar ne olursa olsun, gerektiği zaman hiç değilse takımının
bir parçasını toplayabilen, onları organize edebilen kişidir. Amigoluk futbolda
çok önemli yeri olan bir görevdir. Amigolar, tribünleri dolduran taraftar
kitlelerini, hem olumlu, hem de olumsuz yönde etkileyebilmektedirler. Kitle
iletişim psikolojisi ile, lider konumundaki kişi ne yaparsa kitle de o kişinin
hareketlerine katılmaktadır. Dolayısıyla amigolar da tribünlerde birer lider
konumuna gelmektedirler. Onların her hareketi seyirciyi etkileyebilmektedir.
Günümüzde tribün liderleri olarak da
tanımlanan amigoların, takımları için saatlerce tezahürat yapmaları, deplasmana
giderek takımlarını desteklemeleri, takımına sahip çıkarak oyuncularını motive
etmeleri, takımları için şarkı bestelemeleri olumlu davranışlar olarak kabul
edilse de, son zamanlarda sıkça görülen şiddet olaylarının içinde olmaları,
müsabakalarda hakem, oyuncular, rakip taraftarlara ve teknik adamlara karşı
sportif erdeme yakışmayacak davranışlar sergilemeleri, karaborsa bilet satışı
ve alkol alarak müsabakaya gelmeleri olumsuz davranışlar olarak görülmektedir.
Takımlarının başarısında önemli derecede
pay sahibi olan amigoların, dernek çatısı altında örgütlenmeleri, bu grupların
denetim, gözetim ve organizasyonlarında kontrollerinin sağlanmasında kolaylık
sağlayacaktır.
Ekonomik ve sosyo-kültürel düzeyleri
dikkate alındığında, bu grupta yer alan kişilere, spor ahlakı ve psiko-sosyal
alanlarda eğitim verilmesi, olumlu davranışların sergilenmesine yardımcı
olacaktır.
Kulüp amigo ilişkisinde, genellikle
ekonomik düzeyleri düşük kişilerden oluşan amigolara yöneticiler tarafından
sağlanan desteğin illegal yollarla değil, legal yollarla yapılması
sağlanmalıdır. Deplasman giderleri ve bedava bilet verilmesi gibi destekler
kontrol edilmelidir. Bu desteği kendi çıkarı için kullanan amigolar için yasal
işlem yapılmalıdır.
4.3.6.
Türkiye’de Meydana Gelen Bazı Şiddet Olayları
Spor, şiddet ve saldırganlık ilişkisi
sporun tarihi kadar eskiye dayanmaktadır. Bu çatışmalarda görünür neden; bir
gol, bir tezahürat şekli veya maç çıkışı bir gerginlik olurken, bunların gerisinde
uluslararası tarihi çekişmeler de yatabilmektedir. Neticede kitle hareketi
halini alan olaylar insanlık tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.
Spordaki
şiddet olayları:
Şiddete dayalı hareketler,
Teknik hatalara bağlı kazalar,
Tedbirsizliğe bağlı kazalar ve
Tedbirsizliğe bağlı panik neticesinde
oluşan kazalardan oluşmaktadır.
Şiddete
dayalı hareket ve olaylar:
1949
(İstanbul); Veliefendi Hipodromu yarışların hemen sonunda yakılıp, talan
edilmiştir.
· 1967
Eylül ( Kayseri); 2. lig Kayserispor-Sivasspor müsabakasında çıkan olaylarda 40
kişi ezilerek ölmüş, 600 kişi yaralanmıştır.
· 1969
Haziran (Kırıkkale); Taraftarlar arasında çıkan kavgalar ve ateş edilmesi,
sonucunda 10 kişi ölmüş ve 102 kişi yaralanmıştır.
· 1993
Ekim (Kocaeli); Kocaelispor’un Ankaragücü ile yapacağı maçı izlemek için giden
taraftarların yer kavgası sonucu Selçuk Soner isimli taraftar silahla
öldürülmüştür.
· 1996
Mayıs (Trabzon); Trabzon’da oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe müsabakasında,
Trabzonspor’un yenilmesi sonucu Mehmet Dalaman ve Hüsnü Civelek isimli
taraftarlar intihar ederek yaşamlarına son vermişlerdir.
· 2001
Ocak (İstanbul); Fenerbahçe-Efes Pilsen basketbol maçı sırasında bir seyirci
tribünden atlayarak hakemi tartaklamıştır.
· 2002
(İstanbul); Galatasaray-Leeds maçı öncesinde çıkan olaylarda, iki Leeds United
taraftarı Taksim’de öldürülmüştür.
· 2005
(İstanbul); Beşiktaş İnönü Stadyumunda, Cihat Aktaş isimli taraftarı
bıçaklanarak öldürülmüştür.
Teknik hatalara bağlı kazalar:
· 1964
İstanbul; Ali Sami Yen Stadı’nın açılışında Türkiye ile Bulgaristan arasında
oynanan milli maçta tribün korkuluğu çökmüş, 84 kişi yaralanmıştır.
Tablo 8.
24.3.2004 tarihinde yürürlüğe giren yasa sonrasında haklarında işlem yapılan
suçlu sayısı ve tahakkuk eden cezaların il bazında dağılımı (22.12.2004)
6 AY SEYİRDEN 4
AY SEYİRDEN
TAHAKKUK MEN CEZASI MEN CEZASI
EDEN İDARİ VERİLEN
KİŞİ VERİLEN KİŞİ
İL ADI SUÇLU SAYISI PARA CEZASI SAYISI SAYISI
ANKARA 90 104.750 31 1
ÇANAKKALE 10 Yasal
işlem yapılmış - -
ESKİŞEHİR 10 10.500 3 -
İZMİR 8 2.000 2 -
KOCAELİ 7 7.000 7 -
YALOVA 1 1.000 1 -
İSTANBUL 58 55.750 38 9
GAZİANTEP 4 3.500 - -
KONYA 20 20.000 4 -
SAKARYA 1 1.000 - -
TRABZON 51 34.750 5 6
BİTLİS 4 - 4 -
ANTALYA 4 4.000 - -
MUĞLA 1 1.000 - -
KAYSERİ 1 Yasal
işlem yapılmış - -
DİYARBAKIR 3 1.250 - 1
TOPLAM 269 246.000 95 17
Tablo 8’e
bakıldığında toplam 269 suçluya, 246.500 YTL İdari Para Cezası tahakkuk
ettirildiği, 95 suçluya 6 ay, 17 suçluya ise 4 ay Seyirden Men Cezası verildiği
görülmektedir.
NOT: Çanakkale İlinde 10,
İzmir İlinde 6, Kayseri İlinde 1, Diyarbakır İlinde 1 suçlunun ceza tahakkuku
bildirilmemiştir.
4.3.7. Dünya’da Meydana
Gelen Bazı Şiddet Olayları
Şiddete dayalı hareket ve
olaylar:
· 1959, Napoli
(İtalya): seyircilerin itişmesi sonucunda çıkan kargaşada 65 kişi
yaralanmıştır.
· 1964, Lima (Peru):
Tokyo Olimpiyatları eleme grubu Peru-Arjantin müsabakasında hakemin ev sahibi
takımın golünü iptal etmesi sonrası çıkan olaylarda, 320 kişi ölmüş ve 1000
kişi yaralanmıştır.
· 1966, Kahire
(Mısır); Zamalek-National takımları arasında oynanan maçta taraftarlar arasında
çıkan kavgada 300 kişi yaralanmıştır.
· 1969, Honduras ile
El Salvador arasındaki Dünya Kupası ön eleme grubu müsabakasında çıkan
olayların iki ülke arasında dört günlük savaşa dönüşmesi sonucu 2000 kişi
ölmüştür.
· 1971 Glasgow
(İskoçya); Celtic-Glasgow maçı sonrasında meydana gelen ezilmeler sonucunda 66
kişi ölmüştür.
· 1982 Cali
(Kolombiya); Cali-Amerika maçı sonrasında çıkan olaylarda 24 kişi ölmüş ve 197
kişi yaralanmıştır.
· 1985 Brüksel
(Belçika); Heysel stadyumunda, Liverpool-Juventus Avrupa Şampiyonası Kupası
final müsabakasında İngiliz seyircilerin İtalyan seyircilerin tribününe hücumu
sonunda çıkan panik ile ezilme ve boğulmalar sonucunda 39 kişi ölmüş ve 600
kişi yaralanmıştır.
· 1986, (İspanya);
Atletico-Barselona maçı sonrasında çıkan olaylarda, 15’i ağır 55 kişi
yaralanmıştır.
· 1986 (Meksika);
Meksika-Belçika maçı sonrasında Meksikalı seyircilerin taşkınlıkları sonrasında
187 kişi yaralanmıştır.
· 1987
(Hollanda); Ajak-Den Hoog müsabakasında iki takım taraftarlarının kavgası
sonucu 50 kişi yaralanmıştır.
· 1989
(Çin); İki Çin’li atlet start tabancasıyla 6 kişiyi öldürmüştür.
· 1989
(Yunanistan); Olimpiyakos-AEK takımları arasındaki müsabakada çıkan olaylarda
50 kişi yaralanmıştır.
· 1990
(İngiltere); İngiltere-Almanya müsabakası sonrasında çıkan olaylarda 3 taraftar
öldürülmüştür. Yüzlerce taraftar yaralanmıştır.
· 1994
(Kolombiya); Amerika’daki Dünya Kupası grup eleme müsabakasında kendi kalesine
gol atan Kolombiya milli takım futbolcusu Eskobar fanatik bir taraftar
tarafından öldürülmüştür.
· 1995
(Yunanistan); Panatinaikos-Olimpiyakos müsabakasında bir taraftar bıçaklanarak
öldürülmüştür.
Teknik hatalara bağlı kazalar:
· 1902 (İskoçya);
İskoçya-İngiltere müsabakasında açık tribünün çökmesi sonucu 25 kişi ölmüş ve
342 kişi yaralanmıştır.
· 1918
(Hong Kong); hipodromda tribün çökmesi sonucu 609 kişi enkaz altında kalmıştır.
· 1957
(İtalya); Fiorentina-Juventus maçında tribün çökmesi sonucu 5 ölmüş ve 300 kişi
yaralanmıştır.
· 1975
(S.S.C.B.); Moskova’da oynanan S.S.C.B.-Kanada genç milli takımlar
müsabakasında elektriklerin kesilmesi sonucu oluşan panik sonrası 20 kişi
ölmüştür.
· 1988
(Libya); Libya-Malta müsabakasında tribün çökmesi sonucu 30 kişi ölmüştür.
Tedbirsizliğe bağlı kazalar:
· 1946
(İngiltere); Bolton’da stadyum kapasitesinden fazla seyirci alınması sonucu 33
kişi ölmüş ve 500 kişi yaralanmıştır.
· 1974
(Mısır); Kahire’de 40 bin kişilik stadyuma 80 bin seyirci alınması neticesinde
tribünün çökmesi sonucu 48 kişi ölmüş ve 47 kişi yaralanmıştır.
· 1985
(Meksika); Puma-Amerika müsabakasında dışarı çıkmak isteyen seyircilerin
yarattığı izdiham sonucu 8 kişi ölmüştür.
· 1989
(Nijerya); Nijerya-Angola, Dünya Kupası Afrika C grubu eleme karşılaşmasında 80
bin kapasiteli stada 100.000 kişi alınınca müsabaka sonrasında 7 kişi
kalabalıkta sıkışarak ve ezilerek, Nijerya milli takım oyuncusu Sain Okwangi
ise maçtan 10 dakika sonra kalp krizi geçirerek ölmüştür.
· 1991
(Yunanistan); Olimpiyakos-AEK takımları arasındaki müsabaka öncesinde karnına
havai fişek gelen bir taraftar hayatını kaybetmiştir.
Tedbirsizliğe bağlı panik neticesinde oluşan kazalar:
· 1968
(Arjantin); River Plate- Baco Juniors derbi maçı sırasında patlatılan havai
fişekler yangına sebepce olunca, seyircilerin panikle çıkış kapıların yönelmesi
neticesinde oluşan panik sonucunda 80 kişi ölmüş ve 50 kişi yaralanmıştır.
· 1981
(Kolombiya); Amerika-Deporive müsabakasında bir seyircinin üst kattan, alt
tribünlerdeki seyircilerin üstüne düşmesi sonucu panik sonucunda, 24 kişi ölmüş
ve 60 kişi yaralanmıştır.
· 1985
(İngiltere); Bradford City-Lincoln City arasındaki maç esnasında çıkan
yangından dolayı oluşan panik neticesinde 53 kişi ölmüş ve 385 yaralanmıştır.
· 1988
(Nepal); 12 Mart Katmandu Stadyumu’nda müsabakayı seyreden taraftarlar,
başlayan dolu yağışından korunmak için kapalı yerlere koşuşturmaya başlayınca
çıkan panik neticesinde 72 kişi ölmüş ve 200 kişi yaralanmıştır.
· 1989
(İngiltere); Liverpool-Nottingham Forest arasında oynanan müsabaka sonrası
çıkan olaylarda 95 Liverpool taraftarı ölmüştür.
· 1990,
Mogadiscio (Somali): devre arasında birkaç yüz seyircinin sahaya girmesi
nedeniyle, askerlerin bunları dağıtmak için havaya ateş açması ve seyirciler kapılara
yönelmesi sonucunda bir kısmı sıkışarak boğulurken, dışarı çıkanlara da
Başkanlık Muhafızlarının bir suikast girişimi olduğunu sanarak açtığı ateş
sonucu 62 kişi ölmüş, 200 kişi yaralanmıştır.
· 1993
(Kolombiya) Dünya Kupası Eleme Grubunda Kolombiya-Arjantin maçı sonrasında
aşırı taşkınlık yapan taraftarların neden olduğu olaylarda 76 kişi ölmüş, 900
kişi yaralanmıştır.
· 1997
(Nijerya); Gine müsabakasından sonra çıkan olaylar neticesinde 5 kişi ölmüş, 15
kişi yaralanmıştır.
4.4. Sporcu Saldırganlık ve Şiddet Eylemleri İlişkisi
Sporcuların saldırgan davranış
göstermelerinin nedeninin çoğunlukla düş kırıklığı, engellenme ve sosyal
öğrenme kuramları çerçevesinde taktiksel amaçlı yani enstrümantal olduğu,
faullerin bir araç olarak kullanıldığı, oyuncuların antrenörlerinin etkisinde
kaldıkları ve önceden öğrenmiş oldukları davranışları müsabakalarda
sergiledikleri görülmektedir.
Müsabakalarda mutlak kazanma isteğinin
sporcu üzerinde yarattığı baskı sporcunun davranışlarını etkilemektedir.
Sporcular bu durumlarda antrenör, seyirci, yönetici vb. kişilerin etkisinde
kalarak “yapması gerekeni değil de, kabul göreni” yapmaktadırlar. Bu büyük
ölçüde rakibe, hakem veya seyircilere karşı saldırgan davranışlar içeren
sonuçlar oluşturmaktadır. Bu şekilde sporcularda zaman zaman aşırıya kaçan ve
beklenilmeyen çok değişik davranışlar ortaya çıkmaktadır.
Sporcuların davranışlarına etki eden
sebeplerin başında seyircilerin sözlü ve bazen fiili saldırıları gelmektedir.
Bu şiddet ve fanatizm, sporcuların sahip olduğu kabiliyet, çalışkanlık, özveri
gibi olgular ile sporcuların yaşadığı bir takım zorluklar da unutularak, onları
adeta suç işlemiş toplum düşmanı gibi telakki edilmesine sebep olmaktadır.
Özellikle profesyonel müsabakalarda, maçın
kazanılması sonucu elde edilen maddi ve manevi kazançlar oyuncuların
davranışlarını zaman zaman kontrol etmelerini engellemekte, sporcular amacına
ulaşamayınca enstrümantal (taktik) ve düşmanca saldırgan davranışlar
sergilemekte ya da gerek antrenörün gerekse seyirci ve basının aşırı baskısı
sonucu bire bir mücadelede rakibini sakatlamaya yönelik hareketler
yapabilmektedirler.
Müsabaka esnasında sporcuların
sergiledikleri saldırgan davranışların nedenleri çeşitli olmakla birlikte,
Sporcular;
· Takımı
kaybediyorsa,
· Hakem veya
hakemlerin kötü bir müsabaka yönettikleriyle ilgili bir algı varsa,
· Şaşırmışlarsa,
· Herhangi
bir fiziksel temas ya da sakatlanma sonucu fiziksel olarak acı çekiyorlarsa ve
· Kapasitelerinin
altında oynuyorlarsa daha saldırgan olmaktadırlar.
Sporcuların fair- play dışı
davranışlarında iki türlü yaklaşım söz konusudur. Birincisinde sporcuların
(kasıt olmadan) iyi niyetli olması ya da bilinçsiz davranışta bulunmalarıdır.
Kasıtlı
olmayan hareketler;
topa sahip olmak için yapılan ve oyunun doğasında olan (itme- tutma-vurma..vb.)
hareketlerdir. Sahanın içinde sporcuların kasıt olmadan birbirlerine yönelik
hareketleri sporcunun uyarılara karşı verdiği doğal bir tepki veya reflekstir.
Oyunun doğasından kaynaklanan bedensel (çarpma, çekme, itme, tutma, vurma...gb.)
temaslar, zarar verme niyeti taşımayan, başkalarını kontrol etme veya onlara
baskın gelme eğilimi olarak tanımlanmaktadır.
İkinci grupta ise, sporcuların “bilgi
yoksunluğu”, “akıl yürütememesi”, “kin duygusu”, “kural dışı görev verilmesi”,
“aşırı hırs”, “güç gösterisi” ve “başarılı olma” düşüncesi yer almaktadır.
Bilgi
yoksunluğu: Sporcuların
oyun kurallarını yeterince bilmemeleri fair-play dışı davranışlara yol
açmaktadır. Bu tür davranışların ortaya çıkması durumunda, hareketin yanlışlığı
ortaya çıkıncaya kadar uygulamalar devam etmektedir. Örneğin; pasif ofsayt kuralını
uygulayan hakeme pozisyon sonrası sözlü ve fiili kaba davranış sergileyen bir
oyuncunun maç sonrası pozisyonu televizyondan izleyip kuralı öğrendikten sonra
ben bu kuralı bilmiyordum demesi.
Akıl
yürütememe:
Oyun kurallarından ya da yönetmeliklerden öğrenilemeyecek ve ancak bireysel
bazda hissedilecek çok önemli fair play davranış kalıpları söz konusudur. Bu
kurallar bireyler tarafından gözlem ve yorumlanarak öğrenilmektedir. Örneğin;
yere düşen rakip oyuncuyu yerden kaldırmak.
Kin
duygusu:
Müsabaka kritiklerinde sık sık duyulduğu gibi sporcular kendilerinin hakem
tarafından haklarının yenildiğini ifade etmektedirler. Müsabaka içinde tüm
yanlış kararların kendi alehine verildiğinden bahsetmektedirler. Bu nedenle de
müsabaka içinde saldırgan davranışları adeta intikam alırcasına yapmaktadırlar.
Örneğin;
kendisine yapılan harekete faul çalınmamasına sinirlenen bir oyuncunun rakip
oyuncuya kasti tekme atarak hakeme tepkisini göstermesi.
Kural dışı
görev verilmesi:
Güçlü takımlarla oynanan müsabakalarda, rakip takımın oyun düzenini bozmak ve
yıldız oyuncularını markaja almak için sert oyun tarzı, bazı antrenörlerin
sıkça başvurdukları taktik anlayışlarından birisidir. Bu durumda takımda fizik
gücü yüksek oyunculara bu görev verilmektedir. Oyuncu kendisine verilen görevi
yerine getirmek için her türlü kural dışı davranışı sergilemekten
çekinmemektedir. Örneğin; topsuz alanda tutma, itme, tekme atma, küfür etme vs.
hareketleri yaparak rakibi etkisiz hale getirmeye çalışır.
· Aşırı hırs: Sporcuların aşırı hırsı
oyunun gidişatı içerisinde, eğer bu eğilimlerin önüne geçilip engellenmezse
giderek artarak oyun düzeninin bozulmasına yol açabilmektedir. Örneğin,
Bülent Korkmaz aşırı hırsını kontrol edemediği zamanlarda yaptığı agresif
hareketleri nedeniyle zaman zaman eleştiri konusu olmuştur.
· Güç gösterisi: Üst düzey bir fiziksel
aktivite de, fizik gücü yüksek oyuncular takımları için önem kazanmaktadırlar.
Bu durumda sporcunun gereksiz güç kullanımı kural dışı davranışlar
sergilemesine yol açabilmektedir. Örneğin; futbolcunun, seyircilerin “vur”
isteğine olumlu tepki vererek gereksiz yere kural dışı davranışlarda bulunması,
bu durumda oyuncu yapması gerekeni değil de kabul göreni tercih etmekte ve
centilmenlik dışı davranışlarını sürekli hale getirmektedir. Seyirciler
üzerinde yapılan anket çalışmasında seyircilerin % 26’sı futbolcuların
davranışlarından tahrik olduklarını belirtmektedirler.
· Başarılı olma düşüncesi: Takımlara
varolan başarılı olma düşüncesi onları yanlış uygulamalara götürebilmektedir.
Bu davranışlar çoğunlukla sporcular tarafından farkında olmadan ve
sorgulanmadan yapılan davranışlardır. Örneğin; futbolcuların küme düşmeme maçını
kazanmak için saha içinde her türlü yolu denemekten çekinmemeleri.
Futbolcuların oyun kurallarını ihlal
ederek hakeme veya rakibine karşı “kışkırtıcı”, “tehdit edici” veya “hedef
gösterici” hareketler sergilemesi, hakim olmak, yenmek, yönetmek amacı ile
güçlü, şiddetli, etkili bir hareket; bir işi bozma, engelleme, yaralayıcı,
hırpalayıcı veya tahrip edici (yıkıcı, yok edici) amaç taşıyan bir davranış
şekline dönüşebilmektedir.
4.5. Antrenör Şiddet İlişkisi
4.5.1. Antrenör Kavramı ve Şiddet İlişkisi
Antrenörler, sporcuları bedensel ve zihinsel
olarak müsabakaya hazırlayan, bilgi, yetenek ve deneyimlerini sporcularına
aktaran, oyuncuları eğiterek oyun zekalarını geliştiren kimselerdir. Teknik
adamın eğitimli, değişik kültürlerle yaşamayı bilen, iletişimi, vücut dilini
iyi bilen karizmatik bir lider yeteneğine sahip olması aranılan özellikler
olarak kabul edilmektedir.
Antrenörlerden beklenilen sadece
sporcularının yeteneklerini keşfetmek, onların fiziksel ve zihinsel
gelişimlerine katkıda bulunmak değil, sporun tüm unsurları üzerinde eğitimci
formasyonunu göstermek ve bu sorumluluğu taşımasını bilmektir.
Spor faaliyetlerinin bilimsel ölçülerle
yapılması, bir eğitmen olan antrenörün önemini ve gerekliliğini artırmaktadır.
Antrenör, sporun ve sporcunun üst düzey verimliliğe ulaşmasında bu gelişimi
sürekli kılmaya çalışan kişidir. Sporda gelişmiş ülkeler, sporcuların yetişmesi
ve başarısında önemli rolü olan antrenörlerin eğitilmesinde bilimsel ölçülere
göre çalışan ülkelerdir.
Takımlarının başarılarında “pay”,
başarısızlıklarında ise “sorumluluk” sahibi olan antrenörlerin bir diğer
sorumluluğu seyirciye karşıdır. Müsabaka ile ilgili olarak verdiği demeç ve
sergilediği davranışlarla seyircileri etkileme gücüne sahip olmaları, şiddet ve
fair-play açısından büyük önem taşımaktadır.
Antrenörün sorumsuzca hareketleri, sadece
kazanmak için davranması olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Takımın bilimsel yöntemlerle
performansının artırılmasının, kulübün hedeflerine ulaşmasında önemli
etkenlerden biri olduğunun sorumluluğuyla hareket eden antrenörlerin,
kulüpleriyle olan sözleşmelerinin devamlılığının mutlak başarıya endeksli
olması, her maçın mutlaka kazanılması beklentisi, oyuncularda olduğu kadar
antrenörler üzerinde de baskı oluşmasına neden olmaktadır. Bu baskı zaman zaman
oyun mantalitesi ve karakterleriyle örtüşmeyen davranışları sergilemelerine
neden olmaktadır. Örneğin; oyun anlayışı
olarak centilmence mücadele etmesi ile tanınan bir antrenör karşılaştığı baskı altında katı futbol anlayışı
veya rakiplerini hedef alan,
“Savaşacağız”, “Kelle kopacak!”, “Hakeme gözlük” “Leş kargaları”, “Kucağa
atılıyoruz” gibi hakaret içerikli ve hedef gösterici demeçler verdiklerine
rastlanmaktadır.
4.5.2.
Spordaki Aşırı Rekabet ve Şiddetin ÖnlenmesindeAntrenörlere Düşen Görevler
İyi bir antrenör;
· Öncelikle iyi bir
eğitimci; bilimsel, felsefi, ahlaki alanlarda kendisini ve sporcusunu
geliştirmekle sorumlu prensip sahibi bir kişi olmalıdır.
· Gerçekçi
hedeflerle sporcularının güçlü yanlarını açığa çıkmasını sağlamalıdır.
· Sporcuların
saha içerisinde yapması gereken olumlu ve olumsuz davranışları belirlemeli,
rakibe, hakeme, seyirciye, yönetime, medyaya karşı hal ve hareketlerine dikkat
etmesi gerektiğini, ihlal durumunda başarılı olunsa bile o sporcunun
cezalandırılmasını sağlamalıdır. Kazanmanın her şey olmadığını bilen ve öğreten
bir kişi olmalıdır.
· Çalışmalarında
oyuncuların deneyimlerini arttırarak, oyuncuların kendilerini güvenilir bir
insan olarak hissetmelerini sağlayacak bir öğretmen gibi olmalıdır.
· Başarısızlık
durumunda yenilgiyi kabul etmelidir. Böylece yenilginin nedenlerini bulmalı ve
yenilgiye neden olan faktörleri saptayarak önlemlerini almalıdır.
· Başarısızlığı
başkalarına yükleyerek, başarı durumunda ön plana çıkmamalıdır. Başarıyı da,
başarısızlığı da kabul eden, başarısızlık durumunda sporcusunu yalnız
bırakmayan kişilikte olmalıdır.
4.6. Hakem Saldırganlık ve Şiddet Eylemleri İlişkisi
Toplumda insanlar arasındaki
anlaşmazlıkları, çatışmaları durduran, çözümleyen, sosyal veya sportif barışı
sağlamaya yönelik mekanizmalar, mevkiler vardır. Bu odaklar kurallara
uymayanlara karşı toplumun denge unsurlarıdır. Toplumun dili, gözü ve
vicdanıdırlar. Görevlerini ne kadar dürüst, yasal ve adaletli yaparlarsa
toplumdan da o ölçüde saygı görürler ve toplumun güvenini kazanırlar. Sosyal yaşamda
hakimler, sportif yaşamda da hakemler bu konuda etkin bir rol oynamaktadırlar.
Hakem, kendisine verilen yetkilerle, bir
yargı görevi üstlenerek müsabakaların kurallar dahilinde oynanmasını, aksi
davranışların cezalandırılmasını sağlayan kişidir. Hakemlik futbolun en önemli
unsurlarından birini oluşturmakta, seyirci, futbolcu ve rakip takımlar arasında
köprü görevi görmekte, bir yandan da oyunun önceden belirlenmiş kurallar
çerçevesinde değerlendirmesini yapmaktadır.
Günümüzde çağdaş hakem; futboldaki
değişimleri izleyen, FİFA, UEFA ve Merkez Hakem Kurulu talimatlarını takip edip
uygulayan, hızlı ve tempolu oyunun gerektirdiği fiziksel ve zihinsel
yeteneklere sahip, hakemlik kurumunun prensiplerine saygılı, arkadaşlarına ışık
tutan, kendine güvenen, mütevazı, bilgili, görgülü ve kültürlü bir portre çizen
kişi olarak tanımlanmaktadır.
Hakemlik, son derece ciddi ve olgun bir
insan kişiliği ve sorumluluk duygusu gerektiren bir meslektir. Bundan ötürü bir
hakemin spor tekniğine ait, mesleki fiziğini ve sağlığını ilgilendiren çeşitli
özellikleri ve yeteneklerinin yanında, bir takım psikolojik nitelikleri ve
moral değerleri de taşıması gerekmektedir.
İnsan faktörünün, hakemlikte tarafsız
olmak, kuralları iyi yorumlamak bakımından önemini vurgulayan FİFA, hakemlerle
birlikte, seyirci ve sporcuları da kapsayan on maddelik bir temel ahlaki belge
sunmuştur.
Buna göre;
· Kazanmak
için oynamak,
· Centilmence
oynamak,
· Oyun
kuralları ile uyum içinde olmak,
· Birbirine
saygılı olmak,
· Yenilgiyi
şerefle kabul etmek,
· Branşa
olan ilgiyi geliştirme çabasında olmak,
· Gizli
pazarlıklar, doping, ırkçılık, şiddet ve diğer olabilecek tehlikeleri
reddetmek,
· Sahtekarlara
karşı direnenlere yardımcı olmak,
· Branşı
küçük düşürücülere yardımcı olmamak ve
· Branşı
savunanları ödüllendirmek,
temel ahlaki değerler
olarak kabul edilmiştir.
Günümüzde bir sektör olan futbol hakemliği
ve yukarıda açıklanan değerlerin önemi bir kat daha ortaya çıkmaktadır.
Hakem kararlarının sürekli
eleştirilmesinin, hakemlerin yurt dışı müsabakalarına çağrılmalarında da
olumsuz etki yarattığı, hakemlerimize önyargılı bakılması, Türk hakemliği
açısından önemli bir sorun olarak kabul edilmektedir.
Ülkemizde, hakemlik müessesesi, üzerinde
en fazla spekülasyon yapılan kurum olma özelliği taşımaktadır. Nitekim
mülakatla görüşlerine başvurulan bir çok spor adamı; “seçilen Merkez Hakem Kurulunun
oy alamadığı hakemlere görev vermediği, hakemlerin Türkiye Futbol
Federasyonunun etkisinde kaldıkları, maçı objektif yönetmesi halinde Türkiye
Futbol Federasyonuna veya Merkez Hakem Kuruluna yakın olan takım kaybederse bir
daha maç alırmıyım, başım derde girer mi, korkularını yaşayarak psikolojik
baskı altında kaldıkları, televizyonlarda yapılan hakem yorumlarının öğretici
olmaktan uzak, üzüntü verici, toplumu yönlendirici ve tahrik edici olduğunu
ifade” etmişlerdir.
Saha içerisindeki yetkisi ve verdiği
kararları ile otoriteyi temsil eden hakemlerin yanlış sanılan kararları,
tartışmalı pozisyonlar ve yorumcuların spekülatif yorum ve köşe yazıları, saldırganlık
ve şiddet eylemlerine davetiye çıkarmaktadır.
Televizyon başında yavaş gösterimle
defalarca izleyip tam bir karara varılamayan pozisyonlarda, hakemin saniyenin
yarısından daha az bir zamanda karara varmak zorunda oldukları unutulmaktadır.
Müsabaka sonrasında ulusal
televizyonlardaki spor programlarında yorumcu olarak görev yapan eski hakem ve
futbolcuların zaman zaman hakarete varan suçlayıcı söylevlerine, haksızlığa
uğradığına inanan kulüp yöneticileri, antrenör ve futbolcu demeçlerinin eklenmesi
hakemler üzerinde büyük bir baskı yaratmaktadır. Bu baskının neden olduğu
hatalı kararlar, hakemin istem dışı da olsa şiddeti körükleyen kişi
olabilmesine neden olmaktadır.
Konumu itibarı ile hedef tahtası olan
hakemlerin vermiş olduğu hatalı kararların futbolun bir parçası olduğunu
kabullenmeden, hakemlerin “suçlu” ilan edilmesi, hakemlerin futbolda yaşanan
şiddet olaylarının sorumlusu olduğu yönünde anlayışı hakim kılmaktadır. Yapılan
bilimsel çalışmalar bu görüşü destekler niteliktedir.
Seyirciler üzerinde yapılan anket
çalışmalarında; seyircilerin, % 46’lık bir oranı kendilerini en fazla tahrik
eden davranışın hakemlerin verdiği kararlar olduğunu belirtmişlerdir.
İstanbul ili sınırları içinde tarafsız
seyircilere uygulanan anket sonuçlarına göre; müsabaka sırasında tahrik
unsurlarının büyük bir çoğunluğunun (% 82), hakemlerin yanlış yönetimlerinden
kaynaklandığı belirtilmiştir. Başka bir araştırmada da; seyirci saldırganlığı
üzerinde “çok etkili” olan birinci etken olarak % 56.4 oranı ile “hakem” görülmektedir.
Ankara, İstanbul, İzmir ve Trabzon
illerinde oynanan müsabakalarda şiddet olaylarına karışmış ve polis kayıtlarına
geçmiş seyirciler üzerinde yapılan bir çalışmada; araştırmaya katılan
seyircilerin yaklaşık yarısı (% 43.66), takımları aleyhine verilen kararlarda
hakemlere saldıracağını, mümkünse sahaya girip hakemi döveceğini belirtirken,
kararları saygıyla karşılayacağını belirten kimse olmamıştır. Futbol
seyircilerinin yaklaşık üçte biri (% 31) de, o an elime geçen bir şeyi atarım
cevabı vermektedir.
Süper ligde oynayan bir takımın
taraftarına yönelik yapılan çalışmada ise; deneklerin tahrik olmalarında
“hakemin yanlı tutumu” birinci sırayı almaktadır. Kendi takımları aleyhine
hakemin yanlı maç yönettiği görüşüne sahip olan taraftarların, kendi
takımlarının maçlarını yöneten hakemlere belki de kendilerinin yanlı
baktıklarını, objektif bakamadıklarını, hakemin kendi takımlarına karşı
objektif kararlar verdiğini görememektedirler.
4.7. Güvenlik ve şiddet ilişkisi
Spor müsabakalarının güvenlik içerisinde
yapılabilmesi için kolluk kuvvetleri tarafından alınan tedbirlerin önemi
büyüktür. İl Emniyet Müdürlükleri, İçişleri Bakanlığının Valiliklere göndermiş
olduğu “Sportif Karşılaşmalarda Alınacak Tedbirler” konulu genelge
doğrultusunda tedbirler almaktadır.
Spor müsabakalarında alınacak tedbirler
“İl Spor Güvenliği Kurulu”nda görüşülerek planlanmaktadır. Bu planlama
sırasında sportif karşılaşmalarda, özellikle futbol maçlarında seyircilerin
şiddet gösterilerinin ve tezahüratlarına ilişkin Avrupa Sözleşmesi ile UEFA
güvenlik kriterleri talimatnamesi hükümleri dikkate alınmaktadır.
Ülkemiz tarafından 25.9.1986 tarihinde
Strasbourg’da imzalanan Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında
Seyircilerin Şiddet Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi;
24.1.1990 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 3608 sayılı Sportif
Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterileri
ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulduğuna
Dair Kanunla, uyulması zorunlu bir iç hukuk mevzuatı haline gelmiştir.
Ayrıca söz konusu Avrupa Sözleşmesine göre
kurulmuş daimi Komisyon tarafından da Tavsiye Kararları kabul edilerek üye
ülkelere bildirilmekte, sadece Avrupa’da değil dünyanın birçok ülkesinde uygulanmaktadır.
Avrupa Konseyi Tavsiye Kararları; maç
düzenleyici tarafların sorumlulukları, stad standartları, bilet sistemleri,
holigan tespit sistemleri, seyirci eğilimleri, aile koridorları, kulüp-taraftar
ilişkileri, kulüplerin toplum içerisindeki etkileri, kulüp-polis ilişkileri,
stad güvenlik ve sağlık birimleri, yasaklanmış madde ve banerler, alkol
yasakları, acil müdahale birimleri, stad operasyon merkezi ve irtibat grupları
gibi bir çok konuyu kapsamaktadır. Tavsiye Kararları, UEFA ve FIFA Talimatlarına
ek olarak daha çok eğitim sistemi üzerine yoğunlaşmıştır.
Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve
güvenini korumak için il ve ilçelerde genel kolluk (polis ve jandarma) ve özel
kolluk (belediye zabıtası, özel güvenlik teşkilatı vb.) kuvvetleri istihdam
edilmekte, bu kolluk kuvvetlerinin amir ve memurları, vali ve kaymakam
tarafından verilen emirleri yerine getirmektedirler.
Buna göre şiddet ve kötü tezahüratları
önlemek ve kontrol altına almak için stadyum ve yakın çevresinde, seyircilerin
kullanacağı geçiş yollarında yeterli sayıda güvenlik kuvveti bulundurulmakta,
stadyumda misafir seyirci için ayrı bölüm tahsis edilmekte, şiddet olaylarında
kullanılabilecek cisimler, maytaplar ve havai fişekler stat içerisine
sokulmamakta ve gerekli bütün tedbirler önceden planlanarak uygulanmaktadır.
Uluslararası kurallardan başka Türkiye
Futbol Federasyonu (TFF) da her yıl Lig ve Kupa Müsabaka Statüsü
yayınlamaktadır. Ancak stad girişlerinde arama yapıldığı halde stadlarda
meşalelerin yanmaya devam etmesi sonucu doğacak sorumluluğun kulüplerde
olduğunun UEFA’ca belirtilmesi ve bunun sonucunda sadece Avrupa Kupası
maçlarında meşalelerin yanmaması, istenildiği taktirde kurallara ne kadar çabuk
uyum sağlayabildiğimizi göstermektedir.
Stadyum içi ve çevresinde trafik ve kamu
düzeninin sağlanması görevini ifa eden güvenlik güçlerinin, müsabaka sonrası
tribün ve stadyum çevresinin boşaltılması, sözlü ve fiili saldırı veya taşkınlık yapan kişi veya grupların
gözaltına alınması esnasında güvenlik güçlerinin zaman zaman zor
kullandıklarına tanık olunmaktadır.
Taraftarların güvenliğinden sorumlu olan
polisin, güvenlik için şiddet uygulaması eleştiri konusu olmaktadır. Ankara,
İstanbul, İzmir ve Trabzon illerinde oynanan müsabakalarda şiddet olaylarına
karışmış ve polis kayıtlarına geçmiş seyirciler üzerinde yapılan bir çalışmada;
araştırmaya katılan seyircilerin yarısından fazlası (% 59,7)’si polislerin daha
hoşgörülü olmaları gerektiğini düşünmekte, % 32,1’i ise polisin davranışlarını
haksız görmektedir.
Çok zor şartlarda görev yapan genel kolluk
kuvveti mensuplarının; genel güvenliği sağlama görevi niteliğinde bulunmayan
spor kulüpleri ve federasyonları tarafından yürütülen (ticari) spor
karşılaşmaları gibi faaliyetlerde görevlendirilmesi, bu faaliyetin maliyet
unsurlarından bir kısmının faturasının polise çıkarılması sebebiyle, sportif
organizasyonların güvenliğinin spor kulüpleri ve federasyonları tarafından
sağlanması tartışmalarını gündeme getirmektedir.
4.7.1. Özel
güvenlik
Özel güvenlik, özellikle son yıllarda ülkemizde
oldukça yaygınlaşmış, spor güvenliği standartlarının ülkemizde
uygulanabileceği, güvenlik eğitimi almış profesyonel güvenlik görevlileri ile
sporda şiddet ve düzensizliğin önlenebileceği düşünülmektedir.
5149 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin
ikinci fıkrasında; spor kulüplerinin, bu Kanunda yer alan yükümlülüklerini
yerine getirmek amacıyla müsabaka ve saha güvenliğinin sağlanmasına yetecek
sayı ve nitelikte yasalar çerçevesinde özel güvenlik hizmeti satın almaya
yetkili oldukları hükme bağlanmıştır.
Özel güvenlik şirketlerinin sayısı gün
geçtikçe çoğalmakla birlikte, iyi eğitilmiş, tarafsız davranmayı başarabilen
şirketlerin seçimi başarının da anahtarı olacaktır.
4.7.2. Özel
Güvenlik Biriminin/Şirketinin Görev, Yetki ve Sorumlulukları
5149 sayılı Kanunun Uygulamasına İlişkin
Yönetmeliğin 10 uncu maddesinde, spor müsabakasında görevlendirilecek özel
güvenlik teşkilatının görev, yetki ve sorumlulukları;
· Seyirciler
içeriye alınmadan önce spor alanında bulunmak, güvenlik kontrolü yapmak,
müsabaka tamamlandıktan sonra sporcu ve seyirciler spor alanını tamamen terk
edinceye kadar spor alanında iç güvenliği sağlamak,
· Spor
alanı içerisinde düzeni bozucu fiiller işleyen seyircileri uyarmak ve gerekli
hallerde müsabaka güvenlik amirine bildirmek,
· Spor
alanında ev sahibi takım ile misafir takım seyircileri arasındaki geçişleri
engellemek.
· Seyircilerin
seyir alanına alınmaya başlamasından, müsabaka sonrası tamamen tahliyesine
kadar geçecek sürede, ulusal veya uluslararası federasyonların öngördüğü görevli
kişiler dışında kalanların her ne şekilde olursa olsun müsabaka alanına
girmesini engellemek,
· Spor
alanına girişte, genel güvenlik birimlerinin nezaretinde üst araması yapmak ve
seyir alanına her türlü silah, kesici veya delici alet, sis bombası veya maytap
gibi patlayıcı, parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeler ile taş, metal gibi
fırlatabilecek veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz edebilecek
diğer maddeler ile alkollü içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve
benzeri cisimlerin sokulmasını ve kulanılmasını engellemek,
· Seyircilerden,
ferdi veya toplu olarak söz veya hareketlerde aşağılayıcı veya tahrik edici
nitelikte hakaret ve kötü tezahüratta bulunanları uyarmak, engellemek ve
gerekli hallerde müsabaka güvenlik amirine bildirmek,
· Müsabaka
alanı, seyir alanında insan hayatı açısından tehlike oluşturabilecek yerlerden
müsabakanın izlenmesini engellemek ve gerekli güvenlik tedbirlerini almak,
· Spor
alanında 5149 sayılı Kanunda belirtilen yasak fiilleri işleyen kişileri tespit
etmek ve müsabaka güvenlik amirine bildirmek,
· Seyircilerin,
biletlerinde belirtilen koltuk numaralarına göre oturmalarını ve tahliye
merdivenlerinin boş bırakılmasını sağlamak.
· Müsabaka
öncesinde turnikelerde yapılacak kontrollerde ve müsabaka süresince seyir
alanına biletsiz seyirci girişini engellemek ve
· Alınan
tedbir ve uygulamalarda görevi ihmal veya suiistimal eden özel güvenlik
personeline ilgili mevzuat uyarınca adli ve idari yaptırımlar uygulamak.
olarak belirlenmiştir.
5149 sayılı Kanunun
Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik; spor müsabakalarında görevlendirilecek özel
güvenlik teşkilatının görev, yetki ve sorumluluklarını yukarıda belirtildiği
şekilde düzenlemiş olmakla birlikte, özel güvenlik hizmetlerinin temel yasası
olan 5188 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde özel güvenlik görevlilerinin görev ve
yetkileri;
· Spor
müsabakaları ve benzeri etkinliklerde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu
kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-Ray cihazından veya benzeri
güvenlik sistemlerinden geçirme,
· 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 127 nci maddesine göre yakalama ve
yakalama nedeniyle orantılı arama,
· Görev
alanında, haklarında yakalama, tutuklama veya mahkumiyet kararı bulunan
kişileri yakalama ve arama,
· Genel
kolluk kuvvetlerine derhal bildirmek şartıyla, aramalar sırasında suç teşkil
eden veya delil olabilecek ya da suç teşkil etmemekle birlikte tehlike
doğurabilecek eşyayı emanete alma,
· Terk
edilmiş ve bulunmuş eşyayı emanete alma,
· Kişinin
vücudu veya sağlığı bakımından mevcut bir tehlikeden korunması amacıyla
yakalama,
· Olay
yerini ve delilleri koruma, bu amaçla Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 157 nci
maddesine göre yakalama,
· Türk
Medeni Kanununun 981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine ve Türk
Ceza Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı
bentlerine göre zor kullanma,
olarak hükme bağlanmıştır.
5188 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde
düzenlenen görev ve yetkiler ile 5149 sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin
Yönetmeliğin 10 uncu maddesinde düzenlenen görev, yetki ve sorumluluklar
arasında bir fark olmayıp adeta birbirlerini tamamlamaktadır.
5188 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
uyarınca; özel güvenlik görevlileri yetkilerini sadece görevli oldukları süre
içinde ve görev alanlarında kullanabilmektedir. Başka bir anlatımla özel
güvenlik görevlisi, sadece “görevli olduğu süre içinde” ve “görev alanında”
(spor tesisi ve eklentilerinde) kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyette bir
hizmeti yerine getirmektedir. Bu nedenle spor müsabakalarında güvenlik
görevlileri 5149 ve 5188 sayılı Kanunlarda düzenlenen yetkileri
kullanabileceklerdir. Bu husus “özel güvenlik görevlisi” ile “polis” arasındaki
en önemli farklardan biridir.
5. Dünya Sporunda Şiddetin Mevcut Durumu ve Alınan Önlemler
Sporda şiddetle mücadelede yasalar, bir
çok ülkede maalesef acı tecrübeler sonucu ortaya çıkmıştır. Sporda özellikle
futbol müsabakalarında şiddet, 29 Mayıs 1985 tarihinde Juventus-Liverpool
takımları arasında Belçika’nın Heysel Stadında (39) kişinin ölümü ve yüzlerce
kişinin yaralanması ile sonuçlanan UEFA Kupa finali sonrasında daha küresel
boyuta taşınmıştır.
İngiltere Parlamentosunda 2001 yılında
Kanun Tasarısının yayınlanması ve beraberinde takip ve kararlığın olması;
futbol dünyasından, futbolcular, taraftarlar, yasaları uygulayan kurumlar ve
hükümetten oluşan futbol kaynaklı düzensizliğe ilişkin çalışma referans
grubunda verimliliği artırmıştır.
İngiltere’de Kanun, kamu düzeni hukukunun
kapsamındaki suçlar kapsamında “şiddet”i tanımlamakta ve “asayişsizlik” teşkil
eden davranışları örnek vermektedir.
Holiganizm ile mücadele platformunda,
İngiltere’de 1969 yılında futbolcular, yönetici temsilcileri, akademisyenler,
psikiyatrisler ve sosyologların bulunduğu bir grup araştırmacı çalışmalar
yaparak önlem niteliğinde önerilerde bulunmuşlardır.
Bunlar;
· Futbol
kulüpleri ile polis arasında azami işbirliği,
· Hakem
kararlarının mutlak kabulü,
· Ayakta
seyirci bırakmamak ve oturma yeri temini
şeklinde pratik
kararlardır.
Bir başka çalışmada ise;
holiganizm ile mücadelede taraftar şiddetine karşı Avrupa Sözleşmesi olmuştur.
Sözleşmeyi 43 ülke imzalamış, 39 ülkede yürürlüğe girmiştir. Holiganizmin
değişen yapısı titizlikle incelenmiş ve önlemler alınmıştır.
Holiganizmin önlenmesi için,
polisin tek başına mücadelesinin yeterli olamayacağı, hükümetlerin, spor
yöneticilerinin, kulüplerin, federasyonların ve stadyum görevlilerinin
koordinesinin sağlanarak hareket edilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Buna göre;
· Eğitimle
ilgili olarak sosyal ve kültürel ölçülerin ve holiganizmle mücadele
stratejilerinin güçlendirilmesi,
· Holiganizmle
mücadele ölçülerini içeren birleştirilmiş güvenlik planlarının yaptırılması
taraftar antrenörlüğü ve medya stratejilerinin zorunlu hale getirilerek,
kulüplerin ve federasyonun sorumluluk almasının sağlanması,
· Misafirperverliğin
öncelikli (koltukların formu, doğal kurallardan korunma, yiyecek, içecek
alınabilinen, sıhhi) olduğu kullanıcı dostu stadyumların teşvik edilmesiyle
(ailelerin katılımının teşvikiyle) sosyal kontrolün kolaylaştırılması,
· Taraftar
ve taraftar topluluklarının aktif katılımının teşvik edilmesi,
· Taraftar
antrenörlüğü Avrupa yaklaşımının geliştirilmesi,
· Her
ülkede futbol istihbarat biriminin kurulması ve düzenli danışma toplantıları
yapılması ve
· Uluslararası
alanda stadyuma giriş yasaklarının uygulanabilmesinin yollarının aranması
tavsiye edilmiştir.
Alkol
Nedeniyle Suç Kaynaklı Futbol Tutuklamaları;
POA- Düzen bozucu davranışlar,
POA- Tehdit içerikli davranışlar,
POA- Kavga,
POA- Şiddet içerikli düzensizlik,
FOA- Sahaya koşmak,
FOA- Irkçı/ yakışıksız tezahürat yapmak,
FOA- Sahaya bir şey atmak, bilet
simsarlığı, saldırı ve çıkış kurallarının ihlal edilmesidir.
Taslak Futbol Kanun Tasarısı (düzenin
bozulması) konulu araştırmaya göre önceki yıllarda, özellikle Fransa’da
düzenlenen 1998 FIFA Dünya Kupası, Belçika ve Hollanda’da düzenlenen UEFA
Avrupa Şampiyonaları (Euro 2000) dahil olmak üzere uluslararası turnuvalarda
İngiltere fanatiklerinin yer aldığı şiddet olaylarının boyutlarını
sıralamaktadır. Avrupa şampiyonalarında, 965 İngiliz vatandaşı tutuklanmış,
sonradan 464 kişi sınır dışı edilmiştir. Daha sonra İçişleri Sekreteri (Jack
Straw), Euro 2000 süresinde meydana gelen olayların futbol holiganlığının şekil
değiştirdiğini, düzeni bozanların büyük bir çoğunluğunun, daha önce futbola
ilişkin hiç suç işlememiş insanlar olduğunu tespit etmiştir.
İngiltere’deki
Mevzuat;
34/2000 sayılı İçişleri Bakanlığı
Genelgesinde (İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan futbola ilişkin Kanun
Yönergesi. Ekim 2000) futbolla ilgili kanun ve ilgili prosedürlerin kapsamlı
bir değerlendirmesi yer almaktadır.
Bu Kanunlardan bazıları şunlardır:
Spor
Müsabakaları (alkol kontrolü vs.) Kanunu 1985
Temel amacı belli bir spor müsabakasında
ve müsabakasından yolcu taşımak olan kamu hizmeti veren araçlarda ve trende
alkol taşınmasını yasaklamıştır. Maç süresince alanlarda alkol satılmamasını
sağlamak için yargıçlara ruhsatlı satıcılara yaptırım uygulama yetkisi
verilmiştir.
Kamu Düzeni
Kanunu 1986 (30. Bölüm)
İngiltere ve Galler’de belli futbol
suçlarından mahkumiyet almış kişilerin İngiltere ve Galler’deki belli maçlara
gitmelerini yasaklayan mahkumiyet kurallarını getirmiştir.
Suç ve
Düzensizlik Kanunu 1998 (84. bölüm)
1989 Futbol seyircileri Kanunu ile
getirilen sınırlama kurallarının ihlalinin (veya tahmin edilen ihlalin)
tutuklama getiren bir suç olmasını sağlamıştır ve bu tür bir ihlal nedeniyle
tutukluluk süresini altı aya çıkarmıştır.
Futbol
(Suçları ve Düzensizlik) Kanunu 1999
“Futbolu sınırlama kurallarını yasaklayıcı
uluslararası kurallar” (IFBO lar) olarak ve mahkumiyet kurallarını “futbolu
yasaklayıcı ulusal kurallar” (DFBO lar) olarak yeniden adlandırmış, uygulama
şartlarını genişletmiştir.
Futbol
(Düzensizlik) Kanunu 2000
1989 Futbol Seyircileri Kanunu
değiştirilerek, futbolu yasaklayıcı uluslararası kurallar ve futbola
yasaklayıcı ulusal kuralları birleştirip, bu kuralların yerine geçecek
yasaklayıcı kurallar düzenlemesini getirmiştir. Bu tür yasaklayıcı kurallara tabi
herkesin belli yurtdışı maçlara gitmelerini engellemek amacıyla pasaportlarını
teslim etme konusunda etkili olmuştur. Geçici olarak iki yetki daha
getirmiştir; düzenin bozulmasına katılım yönündeki kanıtlara göre yargıçlara
yasaklayıcı kurallar uygulama yetkisi verilmiştir (mahkumiyet dışında); ayrıca
polise de yeni yetki olarak, bir kişinin mahkemede yasaklayıcı kurala ilişkin
yapılan duruşmaya katılmasını gerektiren bir bildirim yapma yetkisi
verilmiştir. Futbol (Düzensizlik), (Değişik) Kanun Tasarısının amacı bu iki
yetkiyi süresiz olarak yenilemektedir.
Futbol
Seyircileri Kanunu 1989
İngiltere ve Galler dışında belli maçlar
olması durumunda bir plis merkezine bildirimde bulunmak şartı getirilmesiyle
gerek yurt içinde gerekse yurt dışında (İskoçya, İrlanda, İtalya, Norveç,
İsveç, Fransa, Belçika ve Hollanda dahil olmak üzere) futbola ilişkin suçlardan
mahkumiyet almış fanatiklerin yabancı maçlara gitmesini engellemek amacıyla
sınırlama kuralları getirmiştir.
Futbol
Suçları Kanunu
Belirli futbol maçlarında aşağıdaki
davranışları kapsayacak üç cezai suç belirlenmiştir; sahaya yabancı şeyler
atmak; yakışıksız veya ırkçı tezahüratta bulunmak, ve oyun sahasına girmek.
Ceza Hukuku
ve Kamu Düzeni Kanunu 1994
Futbol maçları için bilet simsarlığı
yapmanın ceza gerektiren bir suç olması sağlanmıştır.
Hollanda
Örneği
Hollanda’da kurulan Futbol Vandallığı
Bilgi Merkezi, uluslararası eğitimlerde öncülük eden en etkin polis birimidir.
Bu merkez Avrupa Konseyi’nin de bilgi merkezi konumundadır. Avrupa’da futbol
Vandallığına karşı kurulmuş Kıta Avrupa’sındaki en eski bürodur.
Görevleri;
· Bilgi
toplayarak ve işleyerek gerekli yerlere dağıtmak,
· Futbol
Vandallığı ile mücadele eden grupları desteklemek,
· Milli
Bilgi Bankası’nda futbol ile ilgili bilgilerin doğruluğunu denetlemek,
· Oluşan
vukuatlarla ilgili bilgilerin sonuçlarının (savcılıklardan) bilgi bankasına
gelip gelmediğini denetlemek,
· İstihbarat
için 24 saat açık hat bulundurmak,
· Futbol
organizasyonlarında yer alan tarafların görevlerini yapıp yapmadıklarını
denetlemek,
· İçişleri
Bakanlığı’nı daimi olarak yeni bilgilerle beslemek, Hükümet’e tavsiyelerde
bulunmak olarak belirlenmiştir.
Hollanda’da futbol
organizesinde görev alan taraftar sorumluluklarını taşımak zorundadır. Bir
maçın oynanıp oynanmayacağına karar veren Belediye Başkanı’dır. Belediye
Başkanları bu kararı almadan önce mutlaka polis’ten görüş alırlar. Polis’in
olumsuz görüş bildirmesi halinde ya maç iptali veya ertelemesi söz konusudur.
Hollanda’da maçlarda çok
sayıda polis görevlendirilmez. Ama istihbarat polis için önemlidir. Holiganlar
için polis “Evlat Edinme Kampanyası” başlatmıştır. Bu kampanyada amaç,
holiganlarla sıcak ilişkiler kurarak etkilemek ve kontrol altına almaktır. Bu
kanalla çok iyi istihbaratta alınmaktadır.
Her takımın seyircisini
takip eden özel polisler görevlendirilmiştir. Bu polisler takım nereye giderse
seyircisi ile birlikte hareket eder. Benzer uygulamalar ülke sınır dışında dahi
İngiltere’de de yapılmakta olup görevli personelin tüm masrafları kulüplerce
karşılanmakta ve tüm Avrupa ülkelerinde yaygınlaşmaktadır.
Bir maçta ne kadar polis
ve özel güvenlik personeli görev almış, sorumlular kimlermiş, güvenlik için ne
kadar masraf yapılmış, holigan kaydına alınan olmuş mu, olmuşsa açık kimlik
bilgileri ve daha önceki futbolla ilgili karıştığı olaylar, aldığı cezalar gibi
konular Milli Bilgi Bankası’na konulmakta ve 5 yıl süreyle ulaşılabilmektedir.
Avrupa Konseyine üye
ülkeler arasında bir futbol çalışma grubu oluşturulmuş ve ülkelerden kontak
personeller belirlenmiştir.
Şiddete Karşı İspanya’da Alınan Önlemler
İspanya holiganizme karşı
mücadele ederken ve stadyum güvenliğini sağlarken uyulması gereken kurallar
çerçevesinde bir dizi önlemler olarak;
· Ocak
1987’de spor karşılaşmalarında ve özellikle futbol müsabakalarında taraftar
şiddeti ve kötü davranışına karşı Avrupa Sözleşmesini imzalamıştır.
· Nisan
1988’de özel bir çalışma komisyonu kurarak (Avrupa Konseyi’nden, profesyonel
liglerden, kulüp başkanlarından, sporcular, teknik adamlardan, hukuk ve sosyoloji
akademisyenlerinden, hakemler ve gazetecilerden oluşan 50 kişilik bir komisyon
kurarak üyelerinin verilerini toplamışlar ve alan çalışmaları yapmışlardır) alt
yapı çalışması yapmaları istenmiştir.
· Çalışmalar
ışığında stadyumdaki tel örgüler kaldırılmıştır.
· Ekim
1990’da şiddetin önlenmesi için spor kanunu çıkarmıştır.
· Şubat
1992’de Güvenlik Koordinatörlüğü kurulmuştur.
· Nisan
1992’de her maç günü (korunma-cezalandırma-programlanma vs) yerine
getirilmesinin analizi için haftalık toplantılar yapılmıştır.
Buna göre;
·· Şiddet
gruplarının hareketlerinin ve tribündeki davranışlarının izlenmesi,
· Spor
karşılaşmalarında şiddete ilişkin; yöneticilerin, antrenörlerin, sporcuların,
hakemlerin ve medyanın beyanatlarına kadar bütün etkinliklerinin izlenmesi,
taraftar davranışlarının izlenmesi (alkol kullanımı, rekabet vb.)
· Güvenlik
koordinatörlerinin ve kulüplerinin güvenlik servislerinin uygulamalarının
izlenmesi
kararları alınmıştır.
Türkiye de söz konusu Avrupa sözleşmesini
imzalayan ülkeler arasında yer almıştır. Fakat 30.11.1990 yılında imzaladığı bu
sözleşmeyi pek dikkate almayan (4) ülkeden biri olarak kayıtsızlığını
sürdürmüştür.
6. Türk Sporunda Şiddetin Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş
ve Öneriler
6.1. Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor
Adamlarının Tespit, Görüş ve Önerileri
Hıncal Uluç (Gazeteci-Yazar): “Şiddetin nedenlerinin,
denetim yapılmaması, kulüpler ve kendisinin de içinde bulunduğu medyanın
olduğunu”,
Ertuğrul
Dilek ( Eski MHK Başkanı): “Her takımın, sayısı az olan amigoları şiddeti yaratıcı
unsur olarak kabul edebileceğini”,
Bülent
Yavuz ( Eski MHK Başkanı): “Müsabakanın oynandığı şehrin valisi ve güvenlik
güçlerinin, taraftar gibi davrandıklarını ve görevlerini tam olarak yerine
getiremediklerini, Televizyonlardaki spor programlarının şiddeti
körüklediğini”,
Yılmaz
Vural (Teknik Direktör) “Basın ve yayın kuruluşlarında çalışıp kulübün temsilcisi
gibi davranan kişilerin ve verilen kararların adaletsiz olmasının önemli bir
unsur olduğunu”,
Ekrem
Cengiz (Çaykur Rizespor Başkanı) “Hakem hataları, taraftar dernekleri ve basın
ve yayın kuruluşlarının şiddetin oluşmasında etkisi olduğunu” ,
Haluk
Ulusoy (Eski TFF Başkanı) “Şiddetin ana kaynağının kültürel yapı olduğunu, yönetici,
antrenör, futbolcu ve yorumcuların yaptıkları yorumların şiddeti
körüklediğini”,
Ali Şen
(Eski FB Başkanı)
“Kavgaya hazır olan insanların ekonomik gücü ve gelir düzeyi az olan insanlar
olduğunu”,
Samet
Aybaba (Teknik Direktör) “Kulüp başkanlarının, şiddetle ilgili problemlerin başında
yer aldıklarını, başkanların, taraftar derneklerini ziyaret ederek onlara
bedava bilet verdiklerini, otobüs tutup deplasman maçlarına götürdüklerini, bu
kişilerin de kendilerini kulüp görevlisi zannederek o şekilde davrandıklarını”,
İsmail
Çalışkan (Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Daire Başkanı)
Türkiye çapındaki bütün spor
faaliyetlerindeki şiddet olayları ile ilgili olarak yapılan adli ve idari
işlemlere ilişkin belgelerin merkeze geldiğini, merkezden de yapılacak
düzenlemelere ilişkin genelgelerin gönderildiğini, en son 5149 sayılı kanunla
ilgili birkaç genelge gönderildiğini, bu yasanın getirdiği bazı yükümlülükler
bulunduğunu, kanundaki mayıs ayında yürürlüğe girecek olan statlara genel
kolluk yerine özel kolluğun girmesi yönündeki hükmün önemli olduğunu, bu
yasayla ilgili bazı aksaklıkları Futbol Federasyonunun kendilerine ilettiğini,
5149 sayılı yasayla gelen bir diğer düzenleme sonucu, aynı olaya hem İl Spor
Güvenlik Kurulu, hem de Futbol Federasyonu tarafından ceza verilmesinin
sözkonusu olduğunu, yasadaki bazı aksaklıkların ise, Federasyonun bazı illerde
temsilciliğinin bulunmaması ve Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün kaynaklarının
yetersizliğinden kaynaklandığını, Özel Güvenliğin özellikle büyük maçlarda
yetersiz kalacağını düşündüğünü, çünkü yasaya göre özel güvenliğin kapıda bir
arama yapacağını, içeride ise tribün aralarında, merdivenlerde kimsenin
oturmamasını sağlayacağını, kavga gürültü olduğu anda polise haber vereceğini,
polisin de anında gelip müdahale edeceğini,
Ahmet
Güvener ( Eski MHK Başkanı) “Bazı illerde Valiler ve Emniyet Müdürlerinin o takımın
taraftarı gibi davrandıklarını, reyting kaygısının, şiddetin, gürültünün ve
kavganın olduğu programları öne çıkardığını”,
Erman
Toroğlu (Eski hakem, futbol Yorumcusu) “Stada gelen seyircinin kesin olarak oturması
gerektiğini, oturmayan seyircinin agresif olduğunu”,
Ersun Yanal
(Milli Takımlar Teknik Direktörü) “Sportif karşılaşmaların keyifle ve zevkle
izlenebileceği bir ortamın bulunmadığını, spor programlarında ve gazetelerde
yapılan hunharca eleştirilerin tarafları olumsuz yönde etkilediğini”,
Mutlu Çelik
(Eski hakem)
“Şiddet Kanununun tam olarak uygulanamadığını”,
Şekip
Mosturoğlu
(TFF Başkanvekili) “Ülkemizde şiddet
ve düzensizliğin temel sebeplerinden birinin, kulüplerin bozuk mali yapılarının
olduğunu, stadyumların kulüp malı olmadığı için kulüplerin stada yatırım
yapmadıklarını, bir çok süper lig takımının bile maç yaptıkları stadyum
tribünlerinin koltuklu olmadığını, bir koltukta oturmayan ve numarası olmayan
bir bilete sahip olan bir seyircinin statta her türlü düzensizliğe yol
açabileceğini”,
Hilmi
Gökçınar (Ankaraspor Başkanı) “Kuralların iyi uygulanmaması ve cezaların
caydırıcı olmamasının, takımların sahaya savaşa çıkar gibi çıkmalarının şiddete
neden olduğunu”,
Yıldırım
Demirören (BJK Başkanı) “Kültürel, toplumsal ve sosyo-ekonomik bir yara olarak da
kabul edilen şiddettle basın ve yayın organlarının ilgilerinin büyük olduğunu,
kulüp başkan ve yöneticilerinin çok dikkatli olmaları gerektiğini, futbolun bir
skor oyunu değil, spor oyunu olduğunu, hakem kararlarının tarafsız olması,
Federasyonun yaptırımlarının daha ağır olması gerektiğini”,
Hikmet
Tanrıverdi (Malatyaspor Başkanı) “Şiddetin temel unsurlarından birisinin de
statların çok konforlu olmaması olduğunu, Anadolu’dan statlara genel olarak
başka bir sosyal aktivitesi olmayan eğitim düzeyi düşük insanların deşarj
olmaya geldiklerini, kulüp yöneticilerinin verdikleri demeçlerle olayları
körüklediklerini, spor programlarının hep olumsuz durumları ekrana
taşıdıklarını”,
Onur Belge
(TSYD Başkanı)
“Kulüp başkanlarının söz ve demeçlerinin, spor yazarı ve yorumcularının
kriterinin olmaması gibi nedenlerin şiddetin oluşmasında etkili olduğunu”,
Recep Mamur
(Kayserispor Başkanı)
“Verilen kararların adil olmamasının, kulüplerin ekonomik durumlarının iyi
olmamasının, amigoların kulüpten nemalanmak istemelerinin, basın yayın
kuruluşları ve spor yorumcularının şiddeti tahrik edici yorumlarının şiddete
neden olduğunu”,
Levent
Bıçakçı (TFF Başkanı) “Şiddet
olaylarını önlemenin en önemli unsurunun seyirci ve taraftarı disiplin altına
almak olduğunu, bunun için sorumluluğun kulüp yöneticilerine düştüğünü, ancak
kulüp yöneticilerinin bu sorumlulukla hareket etmediklerini, günü kurtarmak
için uğraştıklarını, statlara daha fazla ve daha kaliteli seyirci gelsin diye
uğraşmak yerine amigolar gelsin, bağırsınlar, çağırsınlar ve o maçı alalım diye
uğraştıklarını”,
Kulüp yönetiminin profesyonel yöneticilere
bırakılmasının gerektiğini, stadyumların kontrol altına alınması gerektiğini,
biletsiz hiçbir seyircinin maça alınmaması gerektiğini, Federasyon olarak stat
güvenlik komisyonu kurduklarını, bütün birinci ve ikinci lig takımlarının
statlarına koltuk, paratoner ve çıkış kapıları yaptırdıklarını, yine 50 şehirde
hukukçu ve mimarları toplayarak fahri müfettiş sistemi kurduklarını, özel
güvenlik sistemi yerine yurtdışında olduğu gibi Stadyum Polisi oluşturulması
gerektiğini, Medyanın yaptığı şiddeti körükleyen yayınlarla ilgili olarak
İngiltere’deki gibi yaptırımlar uygulanması gerektiğini,
İsmail Uyanık
(Samsunspor Başkanı)
“Seyirci profilinin düşük olmasının, stadyumların konforlu olmamasının, mutlak
başarı isteğinin ve holiganizmin şiddeti körüklediğini”,
Aziz
Yıldırım (FB Başkanı)
“Basında yer alan kışkırtıcı beyanatlarla taraftarın tahrik edilmesinin,
seyirci profilinin düşük olmasının ve mutlak kazanma isteğinin şiddeti yaratan
unsurlar olarak kabul edilebileceğini”,
Ahmet Göksu
(Diyarbakırspor Başkanı) “Spor yorumcuları ve kulüp başkanlarının demeçlerinin,
taraftarın üzerindeki olumsuz etkilerinin şiddeti yaratıcı unsur olarak
görüldüğünü”,
Atay Aktuğ
(Trabzonspor Başkanı) “Basın
ve yayın kuruluşlarının, yanlış hakem kararlarının ve futbolcuların kasıtlı
hareketlerinin şiddet üzerinde büyük etki yaratmakta olduğunu, özel güvenlik
elemanlarının etkisiz kaldığını”,
Ahmet Şan
(Konyaspor Başkanı)
“Medyanın, reyting uğruna şiddeti körüklediğini, ligin hemen başında büyük
takımlardan birini yaptığı transferden dolayı şampiyon ilan ettiğini, kulüp
yöneticilerinin de buna karşı beyanatlar verdiğini”,
Zafer
Katrancı (Denizlispor Başkanı) “Bütün kulüplerin sıkıntısının amigolar
olduğunu, bunların örgütlendiğini, grupların biletsiz olarak maçlara
alındığını”,
Celal Doğan
(Gaziantepspor Başkanı) “Şiddeti üreten yerlerin statlar olmadığını, oraya insanların
şiddete hazır halde geldiklerini, statların şiddeti tetikleyen yerler olduğunu,
şiddeti yöneticilerin beyanatlarının, televizyon programlarının körüklediğini,
statlara varoşlardan gelen insanların kendi kültürlerini yansıttıklarını”,.
Selahattin
Aydın (Sakaryaspor Başkanı) “Şiddete sebebiyet veren bazı küçük çaplı taraftar grupları
olduğunu, bu kişilerin arkasında bazı eski ve yeni yöneticilerin bulunduğunu,
bu taraftarlardan gözaltına alınanlar olunca hemen yöneticilerin ve siyasilerin
devreye girerek bu kişileri sahiplenip kurtarmaya çalıştıklarını, basının da
zaman zaman tahriklerde bulunduğunu, bu kişilerin eğitimlerinin yetersiz
olduğunu”,
İlhan
Cavcav (Gençlerbirliğispor Başkanı) “Şiddet konusunda öncelikle kulüp başkanları ve
basın sözcülerinin suçlu olduğunu, bu kişilerin maç öncesi verdikleri
demeçlerin halkı ve taraftarı tahrik ettiğini, medya mensuplarının da reyting
almak için her karşılaştıkları kişiyi konuşturduğunu, gazetelerin hergün
sayfalarca spor eki verdiğini, en olumsuz olayların haber yapılarak insanların
galeyana getirildiğini”,
Veli Sezgin
(Akçeabatspor Başkanı)
“Kulüp yöneticilerinin tahrik edici beyanlarının, stat hoparlörlerinden yapılan
değişiklik anonslarının, taraftarlara ücretsiz bilet verilmesinin ve deplasman
maçlarına götürülmesinin şiddet olaylarına sebebiyet verdiğini”,
Ergun
GÜRSOY (GS ikinci Başkanı): Ülkemizde spordaki şiddetin sebebinin adaletin iyi
çalışmaması olduğunu, şiddeti yapanların belli kişiler olduğunu, bunların bir
kulüpte 100-200 kişilik bir taraftar grubu olduğunu, bunların yaptıkları
yanlarına kaldığı için bu işi meslek haline getirdiklerini, Medya ve
televizyonların şiddeti körükleyebileceklerini, kulüp başkanlarının şiddetin
içine isteyerek girmeyeceklerini, bedava bilet vermeyeceklerini, bazen buna
mecbur kalabildiklerini, çünkü bu seyircilerin normal insan olmadığını,
ellerinde palayla gezdiklerini, şiddeti 4 büyük takımın seyircisinin
çıkardığını, Anadolu’da bir problem olmadığını,
Şiddeti yapanların hemen cezalandırılması
halinde şiddetin olmayacağını, İngiltere’de statta şiddet olmamasının
nedeninin, en ufak bir taşkınlık halinde sorgusuz sualsiz 2 ay hapis cezası
verilmesi olduğunu, şiddetin ya çıkarılacak yeni kanunlarla ya da mevcut
kanunlara işlerlik kazandırılması halinde önlenebileceğini”,
İfade etmişlerdir.
6.2. Spor ile İlgili Kişi, Kurum ve Kuruluşların Yazılı
Tespit, Görüş ve Önerileri
Celal Bayar
Üniversitesi Rektörlüğü: Yaşam şartlarının zorlaşmasının, ekonomik sıkıntı ve
Türkiye’nin en büyük kanayan yarası olan eğitimsizliğin, bir çok alanda
başarısızlık ve sorun olarak toplumun karşısına çıktığını, bütün bu sorunların
yankı bulduğu yerlerin başında tribünlerin geldiğini, bu nedenle spor
gündeminin son günlerde spor ve şiddet başlığı taşıyan önemli bir sorun ile
karşı karşıya kaldığını, futboldaki rekabet ve trilyonlarca harcanan paranın
sonucunda bir türlü elde edilemeyen uluslararası ve ulusal başarıların kulüp
yönetimlerine olan kızgınlıkları arttırmakta olduğunu, bu durumu körükleyen
amigo yazarların birbirine rakip olan kulüp taraftarlarının düşman olmasına
neden olduğunu, televizyon ekranlarında kulüp yöneticilerinin tahrik edici
konuşmalarının, stadyumlarda futbolcu, hakem, yönetici ve diğer takımlara
yapılan küfürlü tezahüratların sporda şiddetin artmasına neden olduğunu” belirtmiştir. (Ek-1)
Başkent
Üniversitesi Rektörlüğü: “Saldırganlık ve şiddet gibi davranışların ortaya
çıkmasında önemli olan bir hususun da taraftarın ne pahasına olursa olsun
destekledikleri takımların oynadığı maçı kazanmasını istemeleri olduğunu, buna
ek olarak hakem, rakip takım seyircisi, amigolar, hemşehricilik bilinci, medya,
futbolcu, kulüp yöneticileri, antrenörler ve güvenlik güçleri gibi
faktörlerinde şiddete etkilerinin araştırılmasının önem arz ettiğini”
belirtmiştir. (Ek-2)
Anadolu
Üniversitesi Rektörlüğü: “Şiddeti teşvik eden limitsiz sayıda faktör bulunduğunu,
bunlardan bazılarının, fiziksel yapıda; model olma, kışkırtma, bireyselleştirme
vb. olduğunu, sosyolojik boyutta ise; en ilginç değişkenin holiganizm olduğunu,
şiddeti körükleyen diğer faktörlerin; gürültü, kalabalık faktörü, psikolojik
faktörler, model alma, primler, şiddeti kanıksama ve medya olduğunu”
belirtmiştir. (Ek-3)
Sakarya
Üniversitesi Rektörlüğü: “Türk sporunda şiddet ve haksız rekabetin önlenmesi veya en
aza indirilmesi için yapılması gerekenlerin, polisiye tedbirler, hukuki
önlemler ve medya ile ilgili önlemler olabileceğini” belirtmiştir. (Ek-4)
Çukurova
Üniversitesi Rektörlüğü: “Spor alanında tespit edilen organize çıkar amaçlı
suçların, kamu düzenini bozan suçlar kapsamına alınması gerektiğini, medyada
maksatlı olduğu görülen ve futbolun herhangi bir kademesinde bireylerin çalışma
ve kişilik haklarına yönelik saldırı niteliği taşıyabilecek eylemde bulunan
spor yazarlarının tutumlarının sorumluluğunun sadece spor yazarı ile sınırlı
tutulmayıp, çalıştığı medya kuruluşunun da sorumlu tutulmasını sağlayacak yasal
düzenlemelerin yapılması gerektiğini, adli, ekonomik ve kamu huzuruna yönelik
suçları işleyenler ile herhangi bir konuda cezaya uğramış ve toplum içinde kötü
üne sahip kişilerin futbolun herhangi bir kademesinde görev yapmalarının
engellenmesi için yasal düzenlemeler yapılabileceğini” belirtmiştir. (Ek-5)
6.3 Futbolda Şiddet Paneli Sonuç Bildirgesinde Yer Alan
Tespit, Görüş ve Öneriler (Ek-6)
Şerif NASIR
(BJK Başkanı Divan Kurulu Başkanı)
- Şiddette az veya çok payımız olduğunu,
noksanlarımız bulunduğunu kabul etme iyi niyetini göstermeliyiz.
- İğneyi kendimize batırarak başlamalıyız.
Bu paneli yapmakla biz bunu yaptık.
-Yetkililere yardımcı olmalıyız. 5149 sayılı
yasa eksikse tamamlanmasına destek olmalıyız, izlenimimizi söylemeliyiz,
tamamlanıncaya kadar da yetkililere yardımcı olmalıyız.
Hikmet
TANRIVERDİ (Kulüpler Birliği Vakfı Başkan Yardımcısı)
- Sporda şiddetin önlenmesinde eğitime
birinci sırada önem verilmelidir. Sporda yer alan herkesin eğitilmesi
gerekiyor. Bundan da bütün kurum ve kuruluşlar sorumludur.
- Kulüpler Birliği olarak eğitim konusunda
üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye hazırız.
- Kulüp ve kişisel çıkarlarımızı önde
tutmamalıyız. Tek vücut olmalıyız. Buna mecburuz.
Ali Rıza
DİZDAR (BJK Başkanı Divan Kurulu Üyesi)
- Sporun önemi ve işlevini anlatmalıyız ve
öğretmeliyiz.
- Sporda etkin olan ve olmak isteyen
herkes kuralları öğrenmeli.
- Kurallar ayırım yapmadan uygulanmalı.
- Kulüp, dernek ve kamu yöneticileri bu
kurallara uyacaklar ve uygulayacaklar ki taraftarlardan beklentimiz olsun.
- Taraftar tehlikeli değil, tehlike içinde
olandır.
- Her Kurum önce kendini kontrol
etmelidir.
Ziya KORUÇ
- Kendi alt kültürleri içinde mutlu olan,
diğer takım taraftarlarını önemsemeyen, sosyal norm ve kurallardan sıklıkla
sapma gösteren sadece erkeklerden oluşmuş bu gruplar spora zarar
vermektedirler. İşte bu grup eğitilmelidir, özellikle de spor müsabakalarında
bayan taraftarı arttırma çareleri düşünülmelidir.
- Yapılan bilimsel araştırmanın sonucunda
alınması gereken önlemler 7 maddede toplanmıştır.
Bunlar:
“Yasal Önlemler:
Saldırganlık içinde bulunan seyircilerin
uygun cezai yöntemlerle caydırılmasına çalışılmalıdır. Cezanın caydırıcılığı
yeterince katı olmasından kaynaklanmaktadır (Homans, 1974). Fakat ceza
uygulanırken misilleme hesaba katılmalıdır. Misillemenin doğacağı cezalarda
saldırganlık karşılıklı olarak körüklenir (Arms, Russell ve Sandilands, 1979).
Bu nedenle yeni uygulamaya konacak 5149 sayılı yasada kuralların uygulanmasına
önem verilerek ciddi ihlal durumlarında ağırlaştırılarak uygulanmalıdır.
Mimari Önlemler:
Stadyumların genel mimarilerinin UEFA
kriterlerine uydurulması ve çıkış kapılarının çoğaltılması gerekmektedir.
Soyunma odaları, tuvaletler, basın tribünü, localar vb. yerlerin düzenlenmesi
ve merdivenlerin belirginleştirilerek koltukların tamamının numaralı şekle
getirilmesi gerekmektedir.
Güvenlik Önlemleri:
Saha içi güvenliğinin özel güvenlik birimlerine
devrinin hızlandırılması, kamera sistemlerinin kurulması, saha içi güvenlik
personelinin insan ilişkileri yönünden ayrıca eğitilmesi gerekmektedir.
Federasyon ve Kulüplerin Alacağı Önlemler:
Fazla bilet satışına engel olunması, saha
düzeninin sağlanmasında kuralların titizlikle uygulanması, gözlemci ve hakem
eğitimine özel önem verilmesi, kulübün belirli seyircilerinin sahalara parasız
alınmasına ve deplasmanlara götürülmesine son verilmesi sağlanmalıdır.
Basına İlişkin Önlemler:
Spor ile ilgili şiddette seyirci ve
basının pekiştiren rolünün tam olarak belirlenmesi olanaklı değildir. Buna
karşın seyirci ve medyanın şiddete göz yumdukları ve şiddete destek
verdiklerine ilişkin kanıtlar bulunmaktadır.
Avrupa Parlamentosu Sivil Özgürlükler ve
İçişleri Komitesi medyanın rolünü şu şekilde ele almaktadır, “Medya, şiddet
olaylarını büyütme ve daha fazla şiddet olayını provoke eder gibi
davranmaktadır. Futbol içinde ve etrafında dönen şiddeti, yabancı düşmanlığı ve
ırkçılık ifade edilen olaylarda medya durumu büyüteç altına alırken sosyal
problem gibi göstererek sorunu daha da içinden çıkılmaz şekle getirmektedir”
denilmektedir.
Ekonomik Önlemler:
Bu noktadan sonra daha genel ve temel
sorunlara yönelik önlemler ele alınmaktadır. Bunun için de hükümetlerin
sosyo-ekonomik önlemleri daha fazla önem kazanmaktadır. Bunalım dönemlerinden
bir süre sonra toplumdaki suç oranının arttığı gerçeği unutulmadan gerekli
önlemlerin alınarak işsizliğin azaltılması, refah düzeyinin yükseltilmesine
yönelik önlemlerin getirilmesi yararlı olacaktır.
Eğitime Yönelik Önlemler:
Spor ortamında yaşanan ikircikli olayların
kuralların bilinmesiyle ortadan kaldırılması kolay ve basit bir durumdur. Bu
nedenle eğitici yayınlara ve kural öğreten yayınlara gereksinim bulunmaktadır.
Fakat asıl önemli olan FAİR PLAY ve İNSANCILLIK eğitiminin verilmesinden
geçmektedir. Kimliksizleşmeyi önleyecek ve bireylerin daha sevecen şekle
gelmesini sağlayacak genel eğitim programlarına gereksinim bulunmaktadır. Diğer
yandan seyirci liderleri veya doğal liderlerinin eğitilerek seyircinin
eğitilmesi şeklinde bir programın yürütülmesi ise sorunun bir kısmının
çözülmesine yardımcı olacaktır.”
Murat ILGAZ
(MHK Temsilcisi)
- Seyirci en fazla hakem kararlarından
etkileniyorsa, tüm olumsuzlukları hakemlerden biliyorlarsa bunu araştırarak
önlemler almalıyız,
- Hakemin oyunun bir parçası kabul
edilmesi için, hakeme karşı olan güvensizliğin giderilmesi gerekir,
- MHK’ye ve hakemlere düşen bir görev ;
hakemlerin sorunsuz, güvenle maçlara hazırlanabilmeleri, cesaretle ve adaletle
maç yönetebilmeleri için ortamın, iklimin hazırlanması olmalıdır,
- Sporda şiddetin önlenmesi konusunda MHK
olarak bizim de sorumluluklarımız var,
< Cesaretle
maç yöneten ve her zaman doğruları dile getiren hakem profili oluşturmalıyız.
< Hakemin
hiç kaygı duymadan maça çıkmasını sağlayacak ortamı oluşturmalıyız.
< Hakemi
yönlendirecek hiçbir fikir beyan etmemeliyiz.
< Hakemin
adalet duygusunu zedelememeliyiz.
<
Ceza ve ödül uygulamasını devam ettirmeliyiz.
- Hakemlerin hata yapabileceği ve bunun
insani bir hata olarak görülmesiyle hakemlere hak ettikleri ve onlara duyulması
gereken saygı ve verilmesi gereken değer bilinmelidir ve öğretilmelidir
- Öğrenilmiş kötü şeyler ve alınan kötü
eğitim ahlakı da, sporda şiddete davet eder.
Hadi
TÜRKMEN (Gazeteci-Yazar)
- Yasa uygulanmalı, aksayan yönleri
giderilmeli,
- Sporun kardeşliği geliştirmesi için
kulüp başkanları el ele vermelidirler.
- Şiddeti her alanda önlem alınmalı,
objektif olunmalı,
- Önlem konusunda biz yaptık oldu eyleminden
çıkıp, her türlü çalışma yapılmalı, her türlü sese kulak verilmelidir.
- TFF tam bağımsız ve güvenilir olduğunu,
aldığı tarafsız kararlarla ve uygulamalarla göstermek zorunda. Mafya var.
Tehditlere duyarlı olunmalı, polemiğe girmeden başa çıkılmalıdır.Yasal
uygulamaları kamuoyu desteğiyle başlatmalıdır.
Şenes ERZİK
(UEFA Asbaşkanı)
- Şiddeti ancak doğuran nedenler iyi
irdelenmeli, çözümler sağlam temellere dayandırılmalıdır.
- Şiddeti önlemede, UEFA kriterlerine hem
federasyon hem de kulüpler saydam bir şekilde uymalıdırlar.
- Şiddeti önlemede, toplu disiplini
sağlamada, örnek olmada önce kurumların ve temsilcilerinin güvenilirliği
olmazsa olmaz bir kural olarak benimsenmelidir.
- Kurumların güvenilirliği varsa taraflar
da disipline edilebilir, cezai uygulamalarla şiddet kontrol altına alınabilir.
- Seyirciyi küfürden arındırmak,
saygınlığı yeniden getirecek ve çalışmalardaki başarının ortaya çıkmasına
yarayacaktır.
- Önlem almada samimi ve istekli
davranmalı ve kollektif, topyekün çalışmalara katılmalıdır.
Halil
YILMAZ (İstanbul Emniyet Müdür Yrd.)
- Medyada en fazla yer alan spor yazarları
ve yorumcular bu çalışmalara öncelikli katılmalı ve kamuoyunu aydınlatıcı, yön
veren konuşmalar yapmalılar. Yeni şeyler öğrenmeliler, kendi bildiklerini en
doğru kabul etmeyip, öğrenmeye daima açık olmalılar,
- Spor güvenliğiyle ilgili, önlemlerle
ilgili araştırmalar ciddiyetle sürdürülmeli, üniversitelerle işbirliği
yapılmalı, elde edilen bilgiler taraflarla panellerde, benzeri toplantılarda
paylaşılmalı,
- Sporda şiddeti yaratanların ve tüm
aktörlerin profilleri ve envanterleri tutulmalı, daima güncelleştirilmeli,
sicilli olanlar spor alanlarından uzak tutulmalı,
- Sporun temel kurumu olan kulüpler,
sporda şiddetin önlenmesi sorumluluğuna sahip çıkmalıdırlar.
- Şiddeti önlemede tarafların
bilinçlendirilmesi ve taraftar derneklerinin sorunun çözüm arayışlarına
katılmaları, ciddi yararlar sağlayacaktır.
- Kulüplere ve suçlulara verilen para
cezaları caydırıcı olmalı, UEFA, FIFA kriterleri uygulandığı gibi TFF ve diğer
federasyonların güvenlik konusundaki yaptırımları da uygulanmalıdır.
- Yasaları ve koyduğumuz kuralları
uygulamak, takip etmek , devlet olmanın gereğini yapmak demektir. Eğer bu
yapılamıyorsa devlet kurumları ve koruduğumuz her şey zarar görür.
- Müsabakalarına bedava bilet vererek
vatandaşı bedavacılığa alıştırmamalıyız. Bu alışkanlık otobüse ve metroya
biletsiz binmeye hatta gasp’a kadar gider. Kulüp yöneticilerinin popülist olma,
yeniden seçilme uğruna bunu yapmaktan kaçınmalıdırlar.
- Alkolün şiddet üretmede, sürdürmede ve
sonuçları açısından etkili olduğunu biliyoruz, o nedenle; alkolü spor
alanlarından uzak tutmalıyız. Stat, salon çevrelerindeki satışlar, kapıdaki
kontrollerde hatta localarda dikkat edilmeli, ayırım yapılmamalıdır.
- Sporun skor değil, yarışma olduğu
bilincini seyirciye, tüm topluma aşılamalıyız. Bu konuda mülki idarelere,
belediyelere, sivil toplum kuruluşlarına, herkese görev düşüyor.
- Bütün bu çalışmalara, sporda şiddeti
önleme diyerek, şiddetin devamlılığını çağrıştıracağımıza, “Spor Güvenliği”
başlığını kullanmak, yasanın adına, “Spor Güvenliği Yasası” demek daha doğru
olurdu.
- Yasadaki taraftar temsilciliği seçimi
uygulamasının, kulüplerle olan ilişkileri açısından ne denli faydalı olacağı
konusu yeniden ele alınmalı, gerçekçi bir çözüm bulunmalıdır.
- Taraftar dernekleri sürekli şikayet
etmek yerine şiddeti önlemede, kontrol etmede, bilinçlenmede sorumluluk
üstlenmelidirler.
- Spor başlı başına, güçlü, popüler ve
yaygın bir endüstri oldu. O nedenle de, kendi seyircisinin güvenliğinden
sorumlu olmalı, özel güvenliğini kurmalı, güvenliğini finanse etmeli. Eğer
kolluk kuvvetlerimiz kısmen veya tamamen bunu üstlenecekse kulüpler bunu
finanse etmeli, elemanlara ücret ödemelidir.
- Kolluk kuvvetleri ve özel güvenlik, spor
güvenliği konusunda iyi eğitilmeli, yasa boşlukları varsa giderilmeli,
gerekirse spor polisi kurulmalı, ihtisaslaşmalıdır.
Onur BELGE
(TSYD Başkanı)
- Sporda şiddeti ararken doğru yere
bakalım. Şiddet tribünde var, sokakta var, sahaların dışında var; ancak spor
sahalarında yok.
- Toplumdaki genel ahlak erozyonu için
spora yansıyan şiddet ciddi bir gösterge olarak görülmeli ve herkes ahlakın
korunmasında görevini yapmalıdır.
- Sporda şiddetin kaynağı bilinmiyor.
Herkes suçu birbirinin üzerine atıyor. Oysaki bu hepimizin ortak hatası. Çözümü
hepimizin bulması gerekmez mi?
- Spor medyası çoğunluğu (% 74) yüksek
tahsillidir. Sorumluluğunu bilir. İki spor medyası var, biri benim temsil
ettiğim diğeri öteki spor medyası, siz karar verin hangisi sorumsuz ve zarar
vericidir.
Atilla
GÖKÇE (Gazeteci –Yazar)
- Kulüpler içinde bulunan akil adamlar BJK
örneğinde olduğu gibi spordaki şiddete seyirci kalmamalılar, karşı durmalılar
ve işbirliğine açık olmalıdırlar. Aynı davranışları, spor ailesinin, futbol
ailesinin içinde bulunan kurum, kuruluş ve kişilerden bekliyoruz.
- Şiddeti yaratan kim olursa olsun
dışlanmalı, ceza görmeli özellikle de kayırarak kahramanlaştırılmamalıdır,
özendirilmemelidir.
- Kulüpler Birliği, kulüplere dayalı
refleksinden vazgeçip kulüpler arası dayanışmayı sağlayıp, tarihe, Türk
gençliğine, sporuna ve geleceğine karşı sorumluluk almalıdır.
- Medya-kulüp ilişkilerinin sporun ruhuna
ve medyanın mevcudiyetindeki etik ilkelere uygun kurulmalıdır. Kulüpler medyaya
müdahale etmemeli, medyada hiçbir karşılıkla kulüplerin ve federasyonların
güdümüne girmemelidir.
Feyzullah
ASLAN (Emniyet Genel Müdür Yardımcısı)
- Yasaların uygulanmasında taviz
verilmemeli.
- Şiddet ve taşkınlık çıkaran küçük
gruplar tespit edilerek, izole edilmeli.
- Seyirci olan olmayan bütün gençler
eğitilmeli.
- Hakemlerin adil ve şefkatli yönetim
göstermeleri için gerekli ortam ve otorite sağlanmalıdır.
- Mağlubiyetin, sporun içinde olan normal
bir sonuç olduğunu kabul etmeliyiz, spor camiasına kabul ettirmeliyiz .
- Basın şiddeti körüklemekten vazgeçmeli,
bazı örneklerde olduğu gibi iyileştirmede ve eğitimde yol gösterici olmalı,
katkıda bulunmalı.
- Sahalarımızda fiziksel koşullar
iyileştirilerek önlemler acilen alınmalı, özellikle TFF, Kulüpler Birliği ve
kulüplerimiz bu konuda sorumluluklarını yerine getirmelidirler.
- Kulüplerimiz holigan grupları
beslememeli, bedava bilet vermemeli ve deplasmana götürmemelidirler.
- Amigoları ve yandaşlarını kulüpler
beslememeli; çünkü besledikleri amigolar güçlenerek onları koltuğundan
edebilir.
- Spor sahalarımızda, statlarımızda
bayanları ağırlayacak değişiklikler yapılmalı ve bayanların maçlara gitmeleri
teşvik edilmelidir.
- Kulüpler kim olursa olsun, taraftar,
üye, görevli suçluyu ve şiddet yaratan insanları korumamalı, cesaret vermemeli,
polise ve adli makamlara ricacı olmamalıdır.
Ergun
GÜNGÖR (İstanbul Vali Yardımcısı)
- İl ve ilçelerdeki güvenlik kurulları
desteklenmeli ve yardımcı olunmalıdır. Sporda şiddet yaratanlara ceza
uygulamalarının caydırıcı etkisini gözlemliyoruz. Devam edilmeli, titizlikle
uygulanmalıdır.
- Kanunda belirtilen görev ve
sorumluluklar mutlaka yerine getirilmelidir.
- Sporda şiddeti önlemek için tüm
teknolojik yenilikler ve olanaklar düşünülmeli ve hayata geçirilmelidir.
- Güvenlik kameraları, kapıları ve tüm
oturma yerlerini görecek şekilde yerleştirilmeli güvenlik odasında her şey
kayıt altına alınmalı ve arşivlenmelidir.
- Turnikeler biletsiz, kartsız ve geçişe
müsaade etmeyecek şekilde donatılmalıdır.
Zekeriya
ALP (TFF Temsilcisi)
- TFF ülkemizde futbolun geleceği ve
gelişimi üzerine çalışmalar yapmak yerine, futbolumuzdaki şiddet ve
düzensizliğin giderilmesiyle uğraşmak zorunda olduğunun bilinci içinde bir dolu
tedbir alarak çalışmalarını sürdürmektedir.
- TFF olarak sosyal içerikli bir “LÜTFEN “
kampanyası açtık. Bu kampanyadan olumlu sonuçlar bekliyoruz.
- Duyarlılığımız ve kararlılığımız devam
ettiği sürece, şiddet olaylarında bir azalmanın yaşanacağı inancında ve
bilincindeyiz.
- Beşiktaş Kulübünün ve divan kurulunun
yaptığı bu tür duyarlı çalışmanın ülke geneline yayılması en büyük
temennimizdir.
- Sporumuzu ve futbolumuzu huzurlu,
güvenli, sağlıklı bir zemine oturtmak için bu birlikteliği sağlayacağı
sinerjiyle şiddeti yok edeceğimize inanıyoruz.
Futbolda Şiddet
Paneli Komisyonu
- Özel güvenlik görevlileri, hem 5188 hem
5149 sayılı Kanuna göre eğitilmeliler.
- Bütün bilet ve oturma yerleri numaralı
olmalı ve bilet alan kişinin adı ve kimlik bilgileri bilgisayarlarca kayıt
altına alınmalıdır.
- Biletlerin üzerinde kim tarafından, kime
satıldığı mutlaka yazılmalıdır.
- RTÜK, televizyon ve radyolara kapanma
cezası yerine, eğitici özellikle sporla ilgili eğitici programlar yapılmasını
sağlamalıdır.
- Spor programlarıyla ilgili yasa
değişikliği yapılarak, eğitici ve şiddeti önleyici mesajların verilmesi,
yayımlanması sağlanmalıdır.
- Stat büfelerinde çalışanların güvenlik
soruşturmaları, titizlikle yapılmalı ve güvenlik kartı taşımaları zorunlu
olmalı, kayıtlı olmayan, kartı olmayan stada alınmamalı, alınmışsa hemen stat
dışına çıkarılmalıdır.
- Büfelerde su dahil her şeyin açık
satılması sağlanmalıdır.
- Maç öncesi stat boşken, titiz bir arama
yapılarak şiddet oluşturacak herhangi bir unsurun önceden sokulması ve
saklanmasına mani olunmalı, bu konuda görevlilere ve kulüp sorumlularına taviz
verilmemelidir.
Mehmet
ATALAY (GSGM)
- Sporda şiddetin önlenmesi için çıkarılan
5149 sayılı yasaya sahip çıkarak, uygulamalıyız uygulanmasına yardımcı
olmalıyız. Suç nedir? kim yapıyor? biliniyor, yasada cezada belirlenmiş,
uygulayacak kişi de var. Yasamızda her şey var. Uygulansa bir şey kalmayacak,
bekliyoruz.
- Sporda şiddetin büyük bir kısmı futbol
sahalarında ve ortamlarında gerçekleşiyor. Özellikle şiddeti futboldan
çıkarmalıyız. Hem diğer branşlara hem de ikinci lig ve amatör liglere sirayet
ediyor.
- Yıllardır şiddeti doğuran, birikmiş,
büyümüş olan sorunları da bir çırpıda çözmek kolay değil. Uzun zaman da alsa
sabırla üstüne gitmeliyiz.
- Kulüplerimiz hala amigo sistemiyle
sürdürmek istiyorlar, onlar kulübü temsile layık, verilen görevi yerine
getirebilecek, kefil olabilecekleri taraftar temsilcilerini seçerek Valiliğe,
emniyete bildirmeleri gerekmektedir. Kulüpler bunu yapmazsa cezai işlemler var.
- Fazla ve usulsüz bilet basımı, dağıtımı
konusunda dikkatli olmayan kulüplere yasada mevcut olan ağır cezalar
verilecektir.
- Yasada beyan ve demeç verme hususunda
sorumsuz davranan, gerek yöneticilere, sporculara ve elemanlara (yasada
tanımlanmış) ağır cezalar öngörmüş, elbette uygulanacaktır.
- Yasada tanımlandığı şekilde sorumlu
hareket etmeyen tahrik eden, kulüpleri ve taraftarları birbirine düşüren basın
yayın organlarına, yorumcularına basın yayın yasası, radyo televizyon kanununun
uyguladığı gibi ayrıca 10.000-50.000 YTL cezaları uygulanacaktı. Yürekli bir
şekilde uygulanmasını bekliyoruz.
- TFF tereddüt etmeden ve çekinmeden
kulüpleri bilgilendirmeli, eğitimi gerçekleştirmeli, kulüplerde federasyonla
işbirliğine girmelidir. Uygulamalar konusunda gerek TFF gerekse valiliklerimiz
ve emniyetimiz ayırım yapmadan riske de girseler uygulamaya başlasınlar, arkası
gelir ve bir problem kalmaz.
- Dünya bu işi nasıl yaptıysa bizi de aynı
yolu izlemeliyiz, içimizdeki şeffaf olmayan unsurları temizlemeliyiz, kendimizi
kandırmadan, kafamızı kuma gömmeden yasaları, kuralları ve alınan tedbirleri
adaletli bir şekilde uygularsak kimsenin itirazına ve baskısına boyun eğmeyiz.
Ben inanıyorum, herkes de inanmalıdır.
- Sporda şiddetin çözülmesi için
sosyologların, psikologların hatta bütün bilim adamlarının desteğine ve ortak
çalışmasına ihtiyaç var. Çünkü şiddetin temelinde sevgisizlik, saygısızlık var.
Mehmet Ali
ŞAHİN (Devlet Bakanı ve Başbakan Yrd.)
- Sporda şiddetin önlenmesi hepimizin
sorumluluğundadır. Bu amaçla düzenlenen böyle bir toplantıya davet edilen bütün
sorumluların, yetkililerin katılmasını, birlikte çözüm arayışına girmelerini
beklerdim.
- Sporda şiddetin önlenmesinde, yönetimde,
başka alanlarda başarılı olmak istiyorlarsa bütün yönetici ve sorumluların
öncelikle kendilerinin ilkeli ve tutarlı olmaları gerektiğine inanıyorum.
- 5149 sayılı yasa çok kapsamlı bir
yasadır, ciddiyetle, geniş katılımlı ve yoğun emekle hazırlanmış bir yasadır.
Ama buna rağmen mükemmel bir yasadır demiyorum, uygulamadan doğan eksiklikleri,
fazlalıkları varsa, bize bildirilirse gereğini yaparız.
- Türk sporu mali ve idari olarak
özerktir. Bu özerkliğe devlet, siyaset, hükümet, bakan bozacak şekilde
gereğinden fazla müdahil olmamalıdır.
- Sporda çıkan sorunları sporun gerçek
aktörleri kendi içlerinde çözecek. Kendileri sorumluluk alacak. Gerçek özerklik
bu demek. Eğer yasa yönetmelik gibi eksiklikleriniz varsa tamamlayalım. Bu
anlamda yapılan katkıları ve eleştirileri dikkate alıyoruz. En iyisini yapmayı
istiyoruz, gerekirse bazı değişikliklere gideceğiz.
- Bütün bunlara rağmen mevcut yasa
yürürlükte kaldığı sürece herkes bu yasal çerçeve içerisinde üzerine düşen
görevleri yerine getirmek zorundadırlar. Bu yasa titizlikle uygulandığı
takdirde şikayetçi olduğumuz olumsuzlukların asgariye indiğini ilk yarının
sonunda gördük.
- Bu yasanın sorumluluk yüklediği herkes,
(il güvenlik kurullarımız, spor kulüplerimiz değerli yöneticileri, futbol
federasyonumuz her kimse, kuşkusuz ki medya kuruluşlarımız, spor yazarlarımız,
yorumcularımız) üzerine düşeni harfiyen yerine getirdiğinde, bu hadiselerin
önemli ölçüde azalacağı kanaatindeyim.
- Şiddetle ve olumsuzluklarla mücadele
sadece bu yasanın öngördüğü cezaları vermekle elde edilemez. Sonuç itibarıyla
bu yasayı uygulayalım, suç işleyenlere ceza verelim ve böylece bunları önleriz
demekle neticeye ulaşacağımız kanaatinde değilim.
- Adeta bir centilmenlik yarışını
başlatmak istiyoruz. Tribündeki seyirciyi, sahadaki sporcuyu centilmenlikte
yarıştırmak, onları teşvik etmek ve bunun karşılığında da bir ödül vermek
istiyoruz.
- Bu yasanın titizlikle uygulanması
konusunda bakanlık olarak ben yasadan kaynaklanan denetim ve gözetim görevimi
daha ciddi şekilde yerine getireceğim.
- Bu konuda görevli olan İl Güvenlik
Kurulu Başkanı ve üyelerimiz daha titiz olacaklar. Kulüplerimiz, kulüp başkanlarımız,
yöneticilerimiz ve futbolcularımız daha titiz olacaklar.
- Bu yasa böyle yürürlükte kaldığı
takdirde 7 Mayıs 2005’ten itibaren spor kulüplerimiz kendi güvenlik
tedbirlerini kendileri alacaklar. Herhalde hazırlar, şu ana kadar herhangi bir
talep gelmedi. 7 Mayıs’tan sonra bir sorun yaşanmamalıdır.Yaşandığı takdirde de
sorumlu olacaklar da tabi bu tedbirleri almayan kulüplerimiz olacaktır.
- Spordan sorumlu bakanlık olarak, sporun,
kulüplerimizin, spor camiasının ve halkımızın hizmetindeyiz.
Yıldırım
DEMİRÖREN (BJK Başkanı)
- Türk sporunun bu derin sorununa bugün
olduğu gibi bundan sonrada el ele vererek yürek yüreğe çalışarak son
vereceğimize inanıyorum.
- Sporda şiddet dünyadaki diğer ülkelere
kıyasla bizde henüz yeni başladı, ancak varabileceği boyutları biliyoruz. Bu
olguyu ciddiye almayanların da maalesef hala çoğunlukta olduğunu görüyoruz.
- Şiddeti besleyen zemine ortam hazırlayan
yüzlerce neden sayabiliriz; şiddetin aslında bir sonuç olduğunu hepimiz
biliyoruz.
- Sporun skor değil bir yarış olduğunu
öğrenmeliyiz ve öğretmeliyiz. Sporda şiddeti besleyen, tetikleyen, meydana
gelmesine neden olan unsurları da gözden kaçırmamak gerekiyor.
- Önce iğneyi kendimize batırmayı
bilmeliyiz, yöneticiler, medya, taraftar ve tüm yetkililer hatayı kabullenmeyi
öğrenmeliyiz.
- Hepimizin üzüntüyle hatırlayacağı gibi
stadımızda meydana gelen hepimizi üzen elim vaka kulübümüze olduğu kadar spor
barışımıza ve huzurumuza zarar vermiştir. Adli bir vaka şanssızlık eseri
stadımızda meydana gelmiştir. Verilen cezaya razı gözükmemiz suçluluk
duygusundan değil, bu olayın sporda şiddeti önlemede milat olmasına,
caydırıcılığa örnek olmasına, sebebi ne olursa olsun tekrarına asla müsaade
edilmemesine ve o bağlamda da konunun önemsenerek gerekli önlemlerin alınmasına
vesile olması içindi. Bu nedenle camiamızı son derece üzmesine rağmen haksız da
olsa 3 maç seyircisiz oynama cezamıza itiraz etmedik.
- Devletimizin ve futbol federasyonumuzun,
sporda anarşi ve terörün önlenmesi adına aldığı tüm kararlara sahip çıkıp uygulamasına
öncülük yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.
- Beşiktaş Jimnastik Kulübü olarak yasanın
uygulanmasında üzerimize düşen görevleri her zaman yerine getireceğimize söz
veriyorum. Bu konuda takipçi olacağımızı da ifade etmek istiyoruz.
Moderatör
(Semih BASKAN)
- 2004 yılının Mart ayında Türkiye Futbol
Adamları Derneği Ankara Şubesi “Futbol Müsabakalarında Terörün Nedenleri ve
Önleme Yolları“ konulu bir bilimsel araştırma yarışması düzenledi. Aynı dönemde
15 Mart 2004 tarihinde Beşiktaş Divan Kurulu “Sporda Şiddeti Önleme
Komisyonu“nu kurarak çalışmalarına başlıyordu. Birbirlerinden farklı olarak
aynı tarihlerde iki sivil toplum kuruluşunun bu önemli adımları, bu alandaki
ilk çabalar olarak önemli birer köşe taşını
oluşturmuş oldular.
- Beşiktaş Jimnastik Kulübünün başlattığı
bu son derece anlamlı çalışmanın Süper Ligdeki tüm kulüplere ve diğer kulüplere
örnek olacağını umuyoruz.
7.
Komisyonun Değerlendirmesi
Şiddetin önlenmesi için kulüplere büyük
görevler düştüğü, verilen kararların hakkaniyetle, yan tutmadan ve adil
uygulanmadığı,
Kulüp yöneticileri, emniyet görevlileri,
Valilik ve medya mensuplarının sorumlu davranması durumunda şiddetin
önlenebileceği,
Spor müsabakalarında görev yapan emniyet
görevlilerinin toplum psikolojisini iyi bilmeleri, bu konuda çok iyi eğitim
almaları gerektiği,
5340 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi ile;
5149 sayılı Kanunun Geçici 1 nci maddesinde yapılan değişiklikle spor
kulüplerinin özel güvenlik sisteminin oluşturulması ile ilgili
yükümlülüklerinin 4 yıl daha ertelenmesinin yerinde bir düzenleme olduğu,
5149 sayılı Kanunun çok isabetli olduğu,
ancak, uygulamada bazı eksikliklerin görüldüğü, ilgili şehirdeki emniyet
güçlerine, şehir yöneticilerine göre farklı uygulamalar olduğu, Kanunun her
takıma ve kulübe adil ve eşit uygulanması gerektiği, şiddet olaylarının
bitirilmesi için emniyet güçlerinin, yerel yöneticilerin, stat sorumlularının,
kulüp yöneticilerinin bu işe dört elle sarılmaları gerektiği,
Günümüzde tribün liderleri olarak da
tanımlanan amigoların, takımları için saatlerce tezahürat yapmaları, deplasmana
giderek takımlarını desteklemeleri, takımına sahip çıkarak oyuncularını motive
etmeleri, takımları için şarkı bestelemeleri olumlu davranışlar olarak kabul
edilse de, son zamanlarda sıkça görülen şiddet olaylarının içinde olmaları,
müsabakalarda hakem, oyuncular, rakip taraftarlara ve teknik adamlara karşı
sportif erdeme yakışmayacak davranışlar sergilemeleri, karaborsa bilet satışı
ve alkol alarak müsabakaya gelmelerinin olumsuz davranışlar olarak görüldüğü,
Spor seyircilerinin eğitim düzeylerinin
yükseltilmesinin şiddeti önleyici bir etkisinin olabileceği, Valiliklerin ve
Emniyet Müdürlüklerinin, 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun hükümlerini her yerde aynı ve eksiksiz
uygulamalarının, adaleti dağıtan, ceza veren kurullarla Tahkim Kurulunun adil
ve eşit davranmasının şiddeti önlemede etkili olacağı,
Düzeni sağlayıcı bir etken olarak maç
biletlerinde UEFA kriterlerinin uygulanması gerektiği,
Futboldaki şiddet olaylarında, çözüme
yönelik tedbirlerle kontrole yönelik tedbirleri birbirinden ayırmak gerektiği,
Kanuni yaptırımlar ve güvenlik artırımlarının, şiddet olaylarının çözümüne
değil, geçici kontrolüne yönelik yöntemler olduğu,
Futbolda şiddet eylemlerinin etkin
çözümünün futbolun içindeki tüm birimlerin eğitimi ve dolayısıyla şiddete
eğimli insan sayısının azaltılması ile mümkün olabileceği,
Sporun ve dolayısıyla futbolun topluma
faydalı olan yönlerinin mutlaka aktif hale getirilmesi gerektiği,
Kurallar oluşturulurken olanaklar
ölçüsünde taraftarın da katılımının sağlanmaya çalışılmasının, taraftara, neyin
beklendiği ve kurallara uyulmadığı zaman ne tür sonuçlarla karşılaşacaklarının
anlatılmasının, onların hem kendileri hem de çevrelerindeki insanlar için en
iyi olanı elde edebilmeleri amacıyla neler yapmaları gerektiğini öğrenmelerini
sağlayacağı,
Tribünlerde yanıcı, delici ve patlayıcı
bulundurulmamasını kulüplerin sağlaması gerektiği, eğer bu maddeler
kullanılıyor ya da taraftar derneklerinde bulunduruluyorsa, bu maddelerin
zararları ve tehlikeleri konusunda taraftarların bilgilendirmesi ve bunun
önlemlerinin alınması gerektiği,
Statların şiddetten uzak, güvenli bir yer
haline getirilmesi ve taraftarlar arasındaki şiddet içeren davranışların
engellenmesinin, müsabakaların eğlence ortamında izlenmesiyle mümkün olacağı
konusunda taraftarların eğitilmesi gerektiği,
Taraftar eğitiminde, rakip takım
taraftarlarının kendilerinin misafirleri olduğunun, kulüp olarak misafirlere
kötü davranış sergilemenin örf ve adetlerimizle de bağdaşır tarafının
olmadığının sıklıkla vurgulanması gerektiği,
Şiddete karşı davranışlar sergiledikleri
her ortamda taraftarların desteklenip, ödüllendirilmesi, şiddete karşı direnç
göstermek için daha fazla cesaretli olacakları bir ortam oluşturacağı gibi
taraftarların bu davranışlarını tekrar etmeleri ve sürdürmelerine de yol
açabileceği, aynı fiilden farklı cezaların alınması ve kasıtlı bir fiilden
dolayı ceza alan bir sporcunun sahiplenilmesi durumunda da spor kamuoyunda ve
taraftarlar arasında aynı tepkileri doğuracağı,
Ulusal müsabakalarda meydana gelen şiddet
olaylarının uluslararası müsabakalarda yaşanmadığı, taraftar, sporcu, teknik
heyet ve kulüp yöneticilerinin daha sorumlu davrandıkları, bundaki en önemli
faktörün kulüp yöneticilerinin, taraftar, sporcu ve teknik kadrolarını UEFA ve
FİFA’nın uygulayacağı yaptırımlar konusunda bilgilendirmeleri olduğu,
değerlendirilmektedir.
B- TÜRK SPORUNDA ŞİKE
1. Şikenin Tanımı ve Kapsamı
Danışıklı yarışma yapma diyebileceğimiz
şike, sporcuların, spor kulüplerinin yöneticilerinin veya diğer mensuplarının
belli bir ekonomik menfaat karşılığı ya da başka güdüler ile anlaşarak,
müsabakayı önceden belirledikleri sonuca uygun olarak tamamlamaları halidir.
Kökü Fransızca chiqe kelimesi olan şikenin
önemli unsurları; müsabakada yer alan taraflar ya da bunların bazı mensupları
arasında bir anlaşmaya dayanması, bu anlaşmanın sporun özüne aykırı bir amaca
dönük olmasıdır.
Sporun özünde kazanma kadar kaybetme de
vardır. Ancak günümüzde özellikle futbolda kaybetmeye pek tahammül
gösterilmemektedir. Çünkü başarı hem kulüpler hem de oyuncular açısından büyük
maddi kazançlara, başarısızlıkta önemli maddi kayıplara yol açmaktadır. Bu
nedenle olası bir başarısızlığın neticesini göze alamayan kulüp yöneticileri
zaman zaman çeşitli davranışlar içine girebilmektedir.
Şike; dahil olanlar, yöneldiği amaç ve
kullanılan araca göre farklı türler olarak ortaya çıkmaktadır.
Şike, müsabakanın tarafı olan kulüpler
arasında, oyuncular arasında veya hakemin dahil olması ile yapılabilmektedir.
Şike olaylarında çoğunlukla maddi menfaat
sağlanması söz konusudur. Ancak bazen maddi menfaat olmadan da şike
yapılabilmektedir.
2. Şike
Çeşitleri
2.1. Taraf Şikesi
Müsabakaların tarafı olan sporcu veya
kulüplerin yönetici veya diğer mensuplarının müsabaka neticesi üzerinde
anlaşmalarıdır.
Bu tür şike kulüpler arasında
gerçekleşebildiği gibi, çoğunlukla bir taraf ile diğer taraftan bir ya da
birkaç kişi arasında da gerçekleşebilmektedir. Sporculara gelecekte sözleşme
yapma vaadinde bulunmak suretiyle de şike yapılabilmektedir.
2.2. Hatır Şikesi
Anlaşma, maddi menfaat karşılığı
olabileceği gibi bölgesel veya kişisel sebeplerle maddi menfaat söz konusu
olmadan da gerçekleşebilmektedir. Bu hal “hatır
şikesi” olarak anılmaktadır.
2.3. Hakem Şikesi
Hakemlerin müsabakayı maddi menfaat veya
başka sebepler ile bir sporcu veya kulüp lehine taraflı yönetmesidir.
2.4. Kazanma Amacı Gütmeden Yapılan Şike
Müsabakanın bir ya da her iki tarafının
yukarıda sunulan sebepler dışında, sportif mücadelenin hedefi olan kazanma
amacına dönük yarışmaması da sıkça görülen bir durumdur. Bir yarışmacının, bir
sonraki tur veya müsabakada lehine olduğunu varsaydığı rakip ile karşılaşmayı
temin etmek amacıyla ya da o müsabakanın kendisi için önem taşımaması nedeniyle
sportif mücadelenin ruhuna uygun davranmamasıdır.
Basketbol Federasyonu Başkanı Sayın Turgay
DEMİREL Komisyona yaptığı açıklamada, şikenin doğru bir tarifinin ortaya
konması gerektiğini, bir takımın kendisine ileriye dönük olarak avantaj
sağlamak amacıyla pozisyon almasının şike olarak nitelendirilemeyeceğini ancak
bu durumun üçüncü takımların pozisyonlarını etkilemesi bakımından haksız
rekabet olarak nitelendirilebileceğini ifade etmiştir.
Mersin Büyükşehir Belediyesi – Konya
Selçuk Üniversitesi maçında Mersin Büyük Şehir Belediyesi takımının Konya
Selçuk Üniversitesi takımını yenmesi halinde play offlara Konya’dan daha güçlü
bir ekip olan Gaziantep’in kalacağını, bu yüzden daha zayıf ekibin devam etmesi
menfaatlerine olduğundan Konya’nın kazanmasını sağladıklarının kabul edilmesine
ve hakem raporlarında açık ifadeler bulunmasına rağmen bu durumun şike olarak
kabul edilmediği anlaşılmıştır. Bu değerlendirme doğru kabul edilemez. Sportif
mücadelenin tek hedefi adil oyun neticesi sahada kazanma olmalıdır. Sebep ne
olursa olsun bu hedefe yönelmemek şike kabul edilmeli ve buna uygun olarak
cezalandırılmalıdır. Bir müsabakayı kaybedenin gerçekte kazançlı çıkması
turnuva organizasyonlarında zaman zaman mümkün olabilmektedir. Ancak bu tür durumlarda
federasyonlar daha dikkatli davranmalı ve sportif mücadele dışı davranışlara
izin vermemelidir.
Unutulmamalıdır ki bu tür bir davranış
başka birine fayda sağlaması amacı ile gerçekleştirilmiş ise bu durum taraf
şikesi veya hatır şikesi kapsamında değerlendirilmelidir.
2.5. Spor Dışı Unsurların Katılması ile Gerçekleşen Şike
Tüm dünyada yaygınlaşan bahis oyunlarının
bir sonucu olarak, spor müsabakalarının neticeleri sadece taraflar ve onların
taraftarları dışında, spor dışı bazı kişileri de doğrudan ilgilendirmeye
başlamıştır.
Daha önce hakem Sadık İLHAN’ın dahil
olduğu dava (Ek-52) ve 2004-2005
sezonu içinde Akçaabat Sebatspor-Kayserispor müsabakası ile ilgili olarak
Akçaabat Sebatspor kalecisinin Komisyona aktardıkları ülkemizde bu tür şikenin
gündemde olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bahis neticelerini manüple etmek
isteyenler, sporcular, kulüpler, hakemler ile maddi menfaat ilişkisine
girebildikleri gibi kimi zamanda baskı tehdit gibi yollara
başvurulabilmektedir.
3. Yürürlükteki Mevzuat
Araştırma Komisyonunun kurulmasını gerekli
kılan önergeler doğrultusunda sadece futbol branşına ilişkin mevzuata yer
verilmiştir.
3.1. Ulusal
Mevzuat
Türkiye
Futbol Federasyonu Futbol Müsabaka Talimatı ;
“Şike Araştırma Kurulu ;
Madde 13- Futbol Müsabakalarından önce,
yapılması sırasında veya sonrasında, anlaşma yapıldığı konusunu araştırmak
üzere, Federasyon Başkanının teklifi ve Yönetim Kurulu’ nun onayı ile bir Şike
Araştırma Kurulu kurulur.
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, bu
kurulun raporunu da dikkate alarak vicdani kanaatine göre karar verir. Bu durum
müsabakanın tescilinden sonra meydana çıksa dahi tescil iptal edilir. Taraf ve
taraflar hakkında 25 inci maddenin 11 inci bendinin ( f ) fıkrasına göre karar
verilir.
Bu kurulun çalışma usul ve esasları
Yönetim Kurulu tarafından çıkarılacak iç talimatla belirlenir.
Federasyonun bu kararına vaki itirazlar
Tahkim Kurulu tarafından kesin hükme bağlanır. ”
Türkiye
Futbol Federasyonu Futbol Disiplin Talimatı;
“Hileli ve Danışıklı Futbol Müsabakası;
Madde 37- Hileli ve danışıklı futbol
müsabakası yapan, yaptıran kişiler ve aracıları en az bir yıl müsabakadan men
cezası veya o kadar süre ile hak mahrumiyeti ve teşekküller Futbol
Federasyonunca küme düşürme cezası ile cezalandırılır.”
“Tek taraflı Yönetim;
Madde 48- Müsabakaları kuruluş veya kişi
lehine veya aleyhine hileli ve danışıklı yöneten hakemler bir yıldan beş yıla
kadar hak mahrumiyeti cezası ile cezalandırılırlar.
“Menfaat ile Yönetim;
Madde 49- Kırk sekizinci maddedeki yönetim
maddi veya manevi menfaat karşılığında yapıldığı takdirde hakemler sürekli hak
mahrumiyeti cezası ile cezalandırılır.”
“Soruşturma Zamanaşımı;
Madde 67-a) Futbol faaliyetlerinden
aralıksız bir yıl ayrılmış kişiler hakkında soruşturmaya başlanmaz.
b) İhtar cezasını gerektiren hallerde üç
ayın, müsabakadan men ve süreli hak mahrumiyeti cezalarını gerektiren fiillerde
bir yılın, sürekli hak mahrumiyeti cezasını gerektiren fiillerde üç yılın
geçmesi ile soruşturma ortadan kalkar. Soruşturma zamanaşımının başlangıcı olay
günüdür.”
“Ceza Zamanaşımı;
Madde 68- İhtar cezası altı ay, yarışmadan
men ve süreli hak mahrumiyeti cezaları üç yıl infaz edilemezse, ortadan kalkar.
Ceza kararları zamanaşımı, kararın
kesinleştiği veya cezanın infazının herhangi bir suretle durduğu günden
işlemeye başlar.
3.2. FİFA
VE UEFA Mevzuatı;
3.2.1. FİFA
FİFA Disiplin Talimatı;
“Bölüm 6 Rüşvet-Yozlaşma
1- FİFA düzenlemelerini ihlal etmesi için
FİFA organlarından birine, bir maç görevlisine, bir oyuncuya yada bir görevliye
kendi adına yada üçüncü kişi adına haksız çıkar teklif eden, taahhüt eden veya
verenler.
a-En az 10.000 İsviçre Frankı para cezası,
b-Futbol ile ilgili herhangi bir
faaliyette bulunmaktan men,
c-Herhangi stada girmekten men,
cezaları ile cezalandırılır.
2- Pasif taraf (haksız menfaati talep
eden, taahhütte bulunulan veya kabul edenler) da aynı şekilde cezalandırılır.
3- Ağır ihlal ve tekerrür hallerinde (b)
fıkrasındaki ceza ömür boyu verilebilir.
4- Her halükarda, suça konu olan maddi
değere el konulmasına karar verilir ve Futbol Geliştirme Programı için
kullanılır.”
“Bölüm 11. Müsabaka Sonuçlarının Manüpüle
Edilmesi;
Madde 75- Spor Etiğine aykırı olarak bir
müsabakanın neticesini etkilemek için anlaşma yapan müsabakadan men, 15.000
İsviçre Frankı’ndan az olmamak üzere para cezası ile cezalandırılır. Yetkili
organ ayrıca herhangi bir futbol faaliyetinde bulunmama cezası da verir, ağır
ihlallerde bu ceza ömür boyu uygulanır.”
“Bölüm 6. Disiplin Müeyyidelerinde
Zamanaşımı;
Madde 44- Süre
1-Maç sırasında gerçekleşen ihlallerde iki
yıl geçtikten sonra soruşturulamaz. Genel Kural olarak diğer ihlaller için süre
on yıldır,
2-Dopinge ilişkin ihlallerde süre 20
yıldır,
3-Rüşvet, yozlaşma ile ilgili soruşturma
zamanaşımına tabi değildir”
3.2.2.
UEFA;
UEFA Disiplin Talimatı;
“Madde 5- Davranış ilkeleri;
1- Üye federasyonlar, kulüpler ve onlar
kadar onların oyuncuları, görevli ve üyeleri bağlılık, dürüstlük ve spor ruhuna
uygunluk içinde hareket etmek zorundadır.
2- Aşağıda yer alan örnekler ilkelerin
ihlalidir.
a) Aktif veya pasif olarak rüşvete karışan
ya da teşebbüs edenler....”
“Madde 7- Zaman aşımı;
1-Soruşturma aşağıdaki sürelerin sonu ile
sınırlıdır;
a) Saha veya sahaya hemen bağlı alanlarda
meydana gelen olaylarda bir yıl,
b) Yolsuzluk-rüşvet ve doping olaylarında
on yıl,
c) Diğer tüm olaylarda beş yıl...”
4. Dünya Sporunda Şike
Sporun yöneldiği hedeflerle uzlaşması
mümkün olmayan şike, tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de dünyanın
her yerinde, sporun her branşında gündeme gelmektedir.
İtalya’da karışan kulübün bir alt lige
indirildiği ilgili sporcuların iki yıl süre ile müsabakalara katılmaktan men
edildiği olay, Avusturya ve Almanya milli takımlarının aynı kaygı ile kazanma
amacı gütmedikleri müsabaka, Peru ile Arjantin arasında oynanan milli
müsabakanın Arjantin’in ihtiyaç duyduğu 6-0’lık skor ile bitmesi, daha yakın
tarihte İtalya ve Portekiz’de görülen hakem suiistimalleri ile mücadele
çabaları ve Almanya’da ortaya çıkan bahis bağlantılı hakem suiistimali tüm
dünyada şikenin her türünün görüldüğünün kanıtlarıdır.
5. Türk Sporunda Şike ve Mevcut Durum ile İlgili Tespitler
5.1. Federasyon Kurulları Tarafından Karara Bağlanmış Şike
İddiaları
Ülkemizde ortaya atılan şike iddiaları
hakkında Türkiye Futbol Federasyonunun özerklik kazanmasından sonra karar verme
yetkisi Federasyon Yönetim Kurulu’na bırakılmıştır.
Şike iddiasıyla ilgili olarak Futbol
Federasyonuna yapılan başvurular üzerine, federasyonca bir Şike Araştırma
Kurulu oluşturulur. Şike Araştırma Kurulu iddia konusunu inceleyerek görüşünü
bir raporla Futbol Federasyonu Yönetim Kuruluna bildirir. Futbol Federasyonu
Yönetim Kurulu şike iddiasıyla ilgili kararını Şike Araştırma Kurulunun
kendisine sunmuş olduğu rapora bağlı kalmaksızın verir. Federasyon Yönetim
Kurulunun vereceği karardan zarar görenlerin Tahkim Kurulu’na başvuru hakları
vardır. Tahkim Kurulu’nun kararları kesindir.
Özerk Futbol Federasyonu’na pek çok şike
iddiası ulaşmış ve bunlarla ilgili karar Federasyon tarafından alınmıştır.
Futbol
Federasyonu Başkanlığı;
a) Türkiye Futbol
Federasyonu Başkanlığınca Komisyonumuza gönderilen 26.4.2005 tarih ve
00/737-9667 sayılı yazıda (Ek-7) 1990
yılından itibaren kesinleşmiş şike dosyalarına yer verilmiştir. Bunlardan
bazıları aşağıda belirtilmiştir:
1- Malatyaspor kulübünün; Türkiye
Profesyonel 1’inci Futbol Liginde 6.5.1990 tarihinde oynanan ve Boluspor’un 2-0
üstünlüğü ile sona eren Adana Demirspor- Boluspor müsabakasının sonucu üzerinde
anlaşma yapıldığına yönelik iddiası üzerine, Tahkim Kurulu 19.9.1990 tarihinde
3’te 2 oy çokluğu ile müsabakanın anlaşmalı olduğuna karar vermiştir. Ancak,
Boluspor’un iade-i muhakeme isteğinde bulunması üzerine Tahkim Kurulu bu sefer
12.2.1991 tarihinde yürütmenin durdurulmasına, 21.6.1991 tarihinde de bir
önceki kararının aksine anlaşma iddiasının sübutu için yeterli delil
bulunmadığına hükmederek 19.9.1990 tarihli Tahkim Kurulu kararının
kaldırılmasına, Malatyaspor’un açtığı davanın reddine karar vermiştir.
2- Afyon Büyükler 2’nci
Amatör Küme (A) Grubunda 11.6.1994 tarihinde oynanan ve 18-1 Anıtkaya
Belediyespor’un galibiyetiyle sonuçlanan Anıtkaya Belediyespor-Sülünspor
maçının sonucu üzerinde anlaşma yapıldığı iddiasını inceleyen Futbol
Federasyonu Yönetim Kurulu, müsabakanın sonucu üzerinde taraflar arasında
anlaşma (şike) yapıldığına hükmederek, her iki takımında bir yıl süreyle
Büyükler 2’nci Amatör Küme müsabakalarına alınmamasına karar vermiştir.
3- İstanbul Yıldızlar Amatör
Kümede 15.12.1994 tarihinde oynanan ve 21-0 Ortaçeşmespor’un galibiyetiyle sona
eren Ortaçeşmespor-Soğuksuspor müsabakanın sonucu üzerinde anlaşma yapıldığı
iddiasını inceleyen Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, müsabakanın sonucu
üzerinde taraflar arasında anlaşma (şike) yapıldığına hükmederek, her iki
takımında bir yıl süreyle müsabakalara alınmamasına, olaya karışanlarında
Amatör Futbol Disiplin Kuruluna sevkine karar vermiştir.
4- Erzurum Büyükler 1’inci
Amatör Kümede 30.3.1995 tarihinde oynanan ve 35-0 Palandökenspor’un
galibiyetiyle sonuçlanan Palandökenspor-Ağırbakımspor maçının sonucu üzerinde
anlaşma yapıldığı iddiasını inceleyen Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu,
müsabakanın sonucu üzerinde taraflar arasında anlaşma (şike) yapıldığına
hükmederek, her iki takımında bir alt kümeye düşürülmelerine, her iki takımın
oyuncu, teknik sorumlu ve yöneticilerinin Amatör Futbol Disiplin Kurulu’na
sevklerine karar vermiştir.
b) Türkiye Futbol
Federasyonu Başkanlığınca Komisyonumuza gönderilen 1.2.2005 tarih ve 00/31-2536
sayılı yazıda (Ek-22) 2000 yılından
itibaren şikeyle ilgili olarak kendilerine intikal eden olaylar ve bu olaylarla
ilgili olarak Şike Tahkik Kurulu, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu ve Tahkim
Kurulunun vermiş olduğu kararlar yer almaktadır. Bu olaylardan bazıları aşağıda
belirtilmiştir:
1- Bilecikspor Kulübünün;
Türkiye Profesyonel 3’üncü Ligi 7’nci Grupta 15.4.2001 tarihinde oynanan
Eyüpspor-Nişantaşıspor müsabakalarının sonucu üzerinde taraflar arasında
anlaşma yapıldığı iddiasını inceleyen Şike Tahkik Kurulu, Nişantaşıspor –
Eyüpspor müsabakasının sonucu üzerinde taraflar arasında anlaşma yapılmadığı
kanaatine varmıştır. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu da, söz konusu
müsabakanın sonucu üzerinde taraflar arasında herhangi bir anlaşma
yapılmadığına karar vermiştir.
2- Geliboluspor Kulübünün;
19.5.2001 tarihinde Türkiye Profesyonel 3’üncü Ligi 8’inci Grupta
Alibeyköyspor-Beşyüzevlerspor arasında oynanan ve 12-0 ev sahibi takımın lehine
biten müsabakasının sonucu üzerinde taraflar arasında anlaşma (Şike) yapıldığı iddiasını inceleyen
Şike Tahkik Kurulu, Alibeyköyspor’un gol averajıyla ligde kalmasını sağlamak
amacıyla, Alibeyköyspor’un farklı skorla kazanması hususunda her iki takımın
kendi aralarında anlaştıkları kanaatine ulaşmıştır. Şike Tahkik Kurulu, söz
konusu müsabakaya ilişkin kanaatlerini içeren bir rapor düzenleyerek Futbol
Federasyonu Başkanlığına sunmuştur.
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu da,
Alibeyköyspor-Beşyüzevlerspor müsabakasıyla ilgili olarak Şike Tahkik Kurulunun
ulaştığı sonucu benimseyerek, her iki takımın da bir alt kümeye
düşürülmelerine, isim listelerinde adları geçen yöneticilerin Profesyonel
Futbol Disiplin Kurulu’na sevklerine karar vermiştir.
Futbol Federasyonunun aldığı söz konusu
karara karşı, Alibeyköyspor ve Beşyüzevlerspor Kulüpleri Tahkim Kuruluna itiraz
etmişlerdir. Tahkim Kurulu da, dosyada farklı skor dışında, maç sonucu hakkında
anlaşmayı kanıtlayacak veya bu yönde kanaat oluşturacak güçte bir delil
olmadığı gerekçesiyle, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun,
Alibeyköyspor-Beşyüzevlerspor müsabakasıyla ilgili kararının kaldırılmasına
hükmetmiştir.
3- Vefa Spor Kulübü ve
Çerkezköy Belediyespor Kulübünün; 21.5.2000 tarihinde Türkiye Profesyonel 3.
Ligi 8. Grupta oynanan ve 5-4 ev sahibi takımın lehine biten Edirnespor-
Nişantaşıspor müsabakası ile Lüleburgazspor’un 3-1 üstünlüğü ile sona eren
Yıldırım Bosnaspor – Lüleburgazspor müsabakası ve ev sahibi takımın 2-0
üstünlüğü ile tamamlanan Beşyüzevlerspor - Güngören Belediyespor müsabakasının
sonucu üzerinde taraflar arasında anlaşma yapıldığına yönelik iddialarını
inceleyen Şike Tahkik Kurulu, bu maçların sonucu üzerinde herhangi bir anlaşma
yapılmadığı kanaatine varmıştır. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu da Şike
Tahkik Kurulunun raporuna istinaden bahse konu maçlarda şike yapılmadığına
karar vererek, iddia sahibi Vefa Spor Kulübü ile Çerkezköy Belediyespor Kulübünün
taleplerini reddetmiştir.
4- Pendikspor Kulübünün;
21.5.2000 tarihinde Türkiye Profesyonel 2’nci Ligi 3’üncü Grupta
Gaziosmanpaşaspor – Kartalspor arasında oynanan müsabakasının sonucu üzerinde
taraflar arasında anlaşma yapıldığı iddiasını inceleyen Şike Tahkik Kurulu, söz
konusu maçın sonucu üzerinde taraflar arasında herhangi bir anlaşma yapılmadığı
kanaatine varmıştır. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu da Şike Tahkik Kurulunun
raporuna istinaden bahse konu maçın sonucu üzerinde taraflar arasında anlaşma
yapılmadığına karar vererek, iddia sahibi Pendikspor Kulübünün başvurusunun
reddine karar vermiştir.
5- Altayspor Kulübünün;
Türkiye 1’inci Süper Liginde 25.5.2003 tarihinde oynanan
Elazığspor-İstanbulspor A.Ş., 31.5.2003 tarihinde oynanan Diyarbakırspor
–Elazığspor ve aynı tarihte oynanan İstanbulspor A.Ş.-Altayspor müsabakalarının
sonuçları üzerinde taraflar arasında anlaşma yapıldığı iddialarını inceleyen
Şike Tahkik Kurulu, söz konusu müsabakalarda tarafların maçların sonucu
üzerinde anlaşma yapmadıkları kanaatine varmıştır. Futbol Federasyonu
Başkanlığı da bu görüşe katılarak, Altayspor Kulübü’nün talebini reddetmiştir.
Altayspor Kulübü, Futbol Federasyonunun almış olduğu söz konusu karara Tahkim
Kurulu’nda itiraz etmiştir. Tahkim Kurulu da Altayspor Kulübünün itirazını
reddetmiştir.
6- Bursaspor ve İstanbulspor
A.Ş. kulüplerinin; Türkiye 1’inci Süper Liginde 24.4.2004 tarihinde oynanan
Çaykur Rizespor-Akçaabat Sebatspor müsabakasının sonucu üzerinde taraflar
arasında anlaşma yapıldığı iddiasını inceleyen Şike Tahkik Kurulu, söz konusu
müsabakada tarafların maçın sonucu üzerinde anlaşma yapmadıkları kanaatine
varmıştır. Futbol Federasyonu Başkanlığı da bu görüşe katılarak, Bursaspor ve
İstanbulspor A.Ş. kulüplerinin taleplerini reddetmiştir.
7- Bursaspor Kulübünün;
Türkiye Süper Liginde 9.5.2004 tarihinde oynanan Beşiktaş A.Ş.-Akçaabat
Sebatspor, 15.5.2004 tarihinde oynanan Çaykur Rizespor–Beşiktaş A.Ş. ve
15.5.2004 tarihinde oynanan Akçaabat Sebatspor-MKE Ankaragücü müsabakalarının
sonuçları üzerinde taraflar arasında anlaşma yapıldığı iddialarını inceleyen
Şike Tahkik Kurulu, söz konusu müsabakalarda tarafların maçların sonucu
üzerinde anlaşma yapmadıkları kanaatine varmıştır. Futbol Federasyonu
Başkanlığı da bu görüşe katılarak, Bursaspor’un talebini reddetmiştir.
Türkiye
Basketbol Federasyonu;
Türkiye Basketbol Federasyonunun 1.3.2005
tarih ve 340 sayılı yazısı (Ek-8)
ekinde;
1- 23.1.2005 tarihinde
Konya’da oynanan Konya Selçuk Üniversitesi-Mersin Büyükşehir Belediyesi
Basketbol 2.Lig müsabakasında Mersin Büyükşehir Belediye kulübünün güçlü
kadrosuna rağmen bilerek ve isteyerek maçı kaybettikleri yönündeki Başhakem
Fatih SÖYLEMEZOĞLU ve Teknik Komiser Dr.Muhittin ÇOYMAK’ın raporlarına
istinaden T.B.F. disiplin kuruluna sevkedildiği, Disiplin Kurulunun 30.1.2005
tarih ve 56 sayılı kararı ile de Mersin takımının kazanmak arzusunda olmadığı
tespit edilmekle birlikte bunun hileli ve danışıklı bir müsabaka olduğuna dair
kesin bir bilgi ve belge bulunamadığından bahsedildikten sonra kulübün isteksiz
oyununa müdahale etmeyen antrenör Rebah SIDALLI’ya 6 maç müsabakadan men ve
1.000.00 YTL para cezası, şube yöneticisi Vedat KAPLAN’a da 3 ay hak
mahrumiyeti ve 1.500.00 YTL para cezası verildiği,
2- 18.2.2001 tarihinde
İstanbul Caferağa Spor Salonunda oynanan İstanbul Beykoz-Ankara Üniversitesi
Erkekler Basketbol Bölgesel Ligi müsabakasında her iki takım sporcularının
oynamaktan kaçındıkları için hakem tarafından uyarıldıkları, buna rağmen aynı
tutumu sergiledikleri tespit olunduğundan maçın tatil edildiği, olayı inceleyen
Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulunun her iki takımın hükmen mağlubiyetine ve
iki puanlarının silinmesine karar verdiği, her iki takımın antrenörleri ile
birer yöneticinin disiplin kuruluna sevkedildiği, 28.3.2001 tarih ve 75 sayılı
disiplin kurulu kararı ile de, Ankara Üniversitesi Spor Kulübü İdarecisi Tahir
BENLİ ile Antrenör Semih GÖKALP’e ve Beykozspor Kulübü İdarecisi Armağan ÖMÜR’e
8’er ay hak mahrumiyeti, Beykozspor Kulübü Antrenörü Volkan KARAASLAN’a da 1
yıl hak mahrumiyeti cezası verildiği,
belirtilmiştir.
5.2. Komisyona Ulaşan Şike İhbarları
Ceyhanspor
Kulübü Başkanlığı;
Ceyhanspor Kulübünden gelen 2.3.2005
tarihli yazıda (Ek-9) Ceyhanspor
kafilesinin 27.2.2005 tarihinde deplasmanda Nusaybin Demirspor’la oynayacağı maç
için stada girerken Nusaybin Demirspor’lu yöneticilerin yollarını kestikleri,
küme düşme durumlarının bulunduğunu söyleyerek maçı vermelerini istedikleri,
kendilerinin de, “Biz hayatımızda böyle bir şey yaşamadık. Ha namusumuzu
satmışız, ha bu maçı vermişiz.”diyerek yollarını kesen Nusaybin Demirspor’lu
yöneticilerin taleplerine karşı çıktıkları, bu yüzden soyunma odasında
futbolcularına bıçak çekildiği, masörlerinin dövüldüğü ifade edilmiştir.
Bulancakspor
Kulübü Başkanlığı;
Bulancakspor Kulübü Başkanlığının 2.3.2005
tarih ve 22 sayılı yazısı (Ek-10)
ekinde; 27.2.2005 tarihinde oynanan Bulancakspor-Ünyespor maçından önce ara
transferde Ünyespordan alınan futbolcuları Çağlar ŞAHİN’in Ünyespor malzemecisi
tarafından cep telefonu ile aranarak sözkonusu maçta şike yapmasının teklif
edildiği, bu konuşmaların cep telefonu hafızasına kaydedildiği ve basına bilgi
verildiği, maç akşamı da, Ünyespor Kulübü başkanının futbolcularını arayarak bu
olayı kamuoyuna duyurduğu için ölümle tehdit ettiği belirtilmiştir.
Adıyamanspor
Kulübü Başkanlığı;
Adıyamanspor Kulübünden alınan 4.3.2005
tarih ve 2005-105 sayılı yazıda (Ek-11)
şikenin artık iddia olmaktan çıktığı, şikenin her yıl yaşandığı, bu konuda
konuşan insanların sesleri kesildiği için şike olayının hep yaşanacağı;
futboldaki şikenin, hatır şikesi, para karşılığı yapılan şike, futbolcu
transferi taahhüdü şikesi gibi çeşitlerinin bulunduğu, şikeyi belgelemenin zor
olmadığı, geçen yıl 2. Lig B Kategorisi C grubunda Mardinspor’un nasıl şampiyon
olduğunu bu grupta mücadele eden tüm kulüplerin başkanlarının çok iyi
bildiklerini, içinde bulunulan sezonda da yine 2. Lig B Kategorisi C grubunda
lider olan ve lidere yakın olan takımların sporcularının aranarak rüşvet teklif
edildiği, şikenin önlenmesi için ligde mücadele eden takımların lig sonuna
kadar hedeflerinin olduğu bir statüye kavuşturulması gerektiği, bir üst lige
yükselme şansını kaybeden ya da küme düşme korkusu bulunmayan takımların
istemeyerekte olsa şikenin içine karıştıkları ifade edilmiştir.
Futbol
Federasyonunun görev alanına giren yukarıdaki şike ihbarları gereğinin
yapılması için federasyona bildirilmiştir.
(Ek-53)
6. Türk Sporunda Şikenin Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş
ve Öneriler
6.1 Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor
Adamlarının Tespit, Görüş ve Önerileri
Komisyon tarafından bilgisine baş vurulan
kişilerden halen kulüp yönetiminde görevli olanların genel olarak şikenin
varlığına inanmadıkları, bir kısmı şike var derken bir kısmının ise sadece
hatır şikesinin var olduğunu düşündüklerini beyan ettikleri, halihazırda
görevde olmayan ilgililerin büyük bir çoğunluğunun şikenin var olduğunu ancak
hiçbir zaman kendilerinin içinde yer almadıklarını beyan ettikleri
gözlenmiştir.
Spor adamları, şikenin önlenmesi için
cezaların ağırlaştırılması ve yaptırımların objektif olarak uygulanması
gerektiği üzerinde durmuşlardır.
Mehmet
ATALAY (GSGM Genel Müdürü)
Ülkemizde şike ile ilgili olarak perde
arkasında iddialar olduğunu, ancak delil gösterilmediğini, belki bu tür
iddialarda bulunanların kendilerine bir zarar geleceği endişesi ile yetkililere
bilgi vermedikleri gibi delil de göstermediklerini, modern ülkelerde şike
yaptığına inanılan ya da kanaat getirilen takımlara ve futbolculara şiddetli
bir şekilde ceza verildiğini, Örneğin İtalya’da Milan’ın küme düşürüldüğünü,
Paola Rossi adlı futbolcuya en iyi zamanında iki yıl ceza verildiğini,
Türkiye’de de bu olaya şahitlik yapanların ve bilgisi olduğunu söyleyenlerin
konuşmalarını ve Türk sporunun da temizlenmesini, sporun evrensel boyutu olan
sevgi, dostluk ve barış ortamının gerçekleşmesini,
Turgay
DEMİREL (Basketbol Federasyonu Başkanı)
Mersin Büyükşehir-Konya Selçuk
Üniversitesi maçı ile ilgili olarak, Konyaspor’un maçı kazanması üzerine maçın
hakeminin “Bu antrenör yeteri kadar ciddi davranmamıştır. Sanki isteyerek
kaybetmişlerdir.” ifadelerinin maçla ilgili raporda yer aldığını, ancak bu iki
takımın play-off’da tekrar karşılaştıklarını, Konya’daki maçı Konya Selçuk
Üniversitesinin 20 sayı farkla kazandığını, hakemi çok cesur ve olanları açıkça
yazdı şeklinde değerlendirmediklerini, hakemin maç içinde böyle bir düşüncesi
var idiyse oyunu durdurup kaptanları ya da antrenörü çağırıp ikaz etmesi
gerektiğini, hakemin raporuna istediğini yazabileceğini, eğer raporda bir suç
unsuru varsa bunun Disiplin Kurulu tarafından değerlendirileceğini, Disiplin
Kurulu’nun da sadece hakemin verdiği karara bakarak değerlendirme yapmadığını,
tarafları dinleyerek olayları araştırdığını ve incelediğini, Mersin Büyükşehir
Belediyesi’nin Konya’yı yenmesi halinde play-off’a Konya’dan daha kuvvetli bir
ekip olan Gaziantep’in kalacağını, şampiyonluk mücadelesinde o kadar güçlü bir
ekibin kalmasını istemeyebileceğini, bir sonraki adımı düşünmek zorunda
kalabileceğini, hakem raporları ile bir maçta şike olup olmadığına karar vermenin
zor olduğunu, bu sebeple komisyonun soruşturduğu şikenin doğru bir tarifinin
ortaya konması gerektiğini, bu tarife hangi olayların girdiğinin daha sonra
tartışılmasının gerektiğini, Mersin Belediyesi-Konya Selçuk Üniversitesi
maçının bu tarifin dışında kaldığını, Galatasaray Kulübünün, Bayan Basketbol
Takımının küme düşmesi nedeniyle Galatasaray Kulübü tarafından arandığını ve
kendisinden küme düşmeyi kaldırmasını istediklerini, bunu yönetim kuruluna
sunacağını ancak umuda kapılmamaları gerektiğini söylediğini, aynı tehlikenin
erkek basketbol takımı için de söz konusu olduğunu, Galatasaray Kulübü Başkanı
sayın Özhan CANAYDIN’ın kendisini aradığını ve “Erkek takımı da kötü gidiyor
başkan buna şimdiden bir çare bul” dediğini, kendisinin de ligi 14 takımdan 16
takıma çıkardıklarını, ligin son iki takımı ile ikinci ligin üçüncü ve dördüncü
takımlarının kendi aralarında yapacakları maçlarda ilk iki sırayı alanın
birinci ligde mücadele edeceğini, Galatasaray’ın da bu dört takım arasından ilk
iki sırayı alması gerektiğini söylediğini, bir takımın kendisine ileriye dönük
olarak avantaj sağlamak amacıyla yaptığı şikenin ya da pozisyon almanın şike
olarak nitelendirilemeyeceği, ancak bu durumun üçüncü takımların pozisyonlarını
etkilemesi bakımından haksız rekabet olarak nitelendirilebileceğini,
Levent
BIÇAKÇI (Futbol Federasyonu Başkanı)
Şike ve teşvik primi olaylarını çözebilmek
için İçişleri Bakanlığından federasyon bünyesinde çalışacak bir istihbarat
birimi kurulmasını talep ettiklerini, Hukuk Kurulu’nda sadece ifade
alınabildiğini, Emniyetten ya da Adalet Bakanlığından yardım alınırsa telefon
dinleme ve değişik takibatlar yapma gibi imkanlarla ancak netice
alınabileceğini,
Şekip
MOSTUROĞLU (Futbol Federasyonu Başkan Vekili)
“Yedi yıldır Futbol Federasyonu Hukuk
Kurulunda görev yaptığını, kurula zaman zaman şike iddialarının geldiğini, şike
başvurularının yapıldığını, bu iddiaları genelde ligin son haftalarında küme
düşen ya da şampiyonluğu kıl payı kaçıran takımların yaptıklarını, Federasyon
olarak iddiaların üzerine gittiklerinde yetkilerinin belli bir noktada
bittiğini, kulüplerin ve futbolcuların banka hesaplarının incelenemediğini,
futbol camiası dışında kalan kişilerden bilgi ve belge alamadıklarını,
kamuoyunda konuşulan hususların yetkili mercilerle paylaşılmadığını,
kendilerine hukuka uygun bilgi ve belge gelmediği için şike kararının
verilemediğini, İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerde banka kayıtları
üzerinden kulüplerin ve futbolcuların hesaplarının ve mal varlıklarının
araştırıldığını, bu operasyonları yapanların polis olduğunu federasyonlar
olmadığını, somut delile dayandıkları için sonuca ulaşıldığını, bu nedenle de
Avrupa Şampiyonu olan Marsilya’nın küme düşürüldüğünü, kayıtlı ekonomiye
geçildikçe bu olayların çözülebileceğini düşündüğünü, UEFA’nın uyguladığı,
bizde de geçen yıl uygulamaya konulan Kulüp Lisans Sisteminde kulüplerin mali
yapılarının şeffaf hale getirildiğini, bu konuda sıkı bir denetim yapılırsa çok
kolay sonuç alınabileceğini, yine soruşturmalar sırasında Federasyona destek
olacak Emniyet içinde ya da Federasyonda görevli özel bir birimin kurulması
gerektiğini, bugün FİFA’daki ihtilaflı dosyaların hemen hemen % 75’inin Türkiye
ve Yunanistan’dan geldiğini, bu % 75’in % 40-45’inin de Türkiye’den geldiğini,
bunun tamamen sağlıksız ekonomik yapıdan kaynaklanan bir durum olduğunu,
spordaki düzensizliğin temelinde yatan sebeplerin başında bu bozuk mali yapının
olduğunu,”
İsmail
ÖZERSİN (Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu Başkanı)
Geçmiş yıllarda şike yapıldığı
gerekçesiyle Federasyona bir çok başvuru olduğunu, bu başvuruların Şike Tahkik
Kurulunca incelendiğini, daha sonra Federasyon Yönetim Kurulunca karara
bağlandığını, nihai olarak da Federasyon Tahkim Kurulunun karar verdiğini,
Federasyon Yönetim Kurulunun şike kararı verdiği “Beşyüzevler-Alibeyköy” maçı için, Tahkim Kurulunun şike yoktur
kararı verdiğini,
Şenes ERZİK
(Eski Futbol Federasyonu Başkanı, UEFA Asbaşkanı)
Şike ve teşvik olaylarının önlenmesi için
Futbol Federasyonun dimdik durduğunu herkese göstermesi gerektiğini, zaman aşımına
uğradı denilmemesinin gerektiğini, geçmişte Tahkim Kurulu’nun şike yoktur demiş
olmasına rağmen dönemin Başbakanı Turgut ÖZAL’ın kendi ödeneklerinden
Malatyaspora 4 milyar para verdiğini,
Haluk
ULUSOY (Eski Futbol Federasyonu Başkanı)
Şike ve teşvikin araştırılmasında ve
cezalandırılmasında, zamanaşımı süresinin kaldırılması veya 10-15 yıl gibi bir
süre olması gerektiğini, şu anda zamanaşımı süresinin, teşvik suçunda 1 yıl,
şikede ise 2 yıl olduğunu, eğer şike varsa şampiyonluğa oynayan takımlarla
düşme potasında olan takımların bunu yapacağını, şikeyle ilgili bir belge
ortaya konulmadığını,
Mehmet Ali
YILMAZ (Eski Trabzonspor Başkanı)
Hemşerisi olan Sarıyer Kulübü Başkanının
Sarıyer’in kümede kalmasını sağlamak için kendisine “başkanım bu maçı bize ver” dediğini, ancak kendisinin bunu
reddettiğini, Sarıyer Kulübü Başkanının biz çocuklara tembih ettik onlar saha
içinde çalışacaklar dediğini, bunun kendisini ilgilendirmediğini söylediği
esnada da golü yediklerini ve Sarıyer Kulübü Başkanının kalkıp kendisine
sarıldığını ve öptüğünü, bunun üzerine taraftarların kendisine “ sattın bizi başkan” dediğini, bu
hususta bir kabahatinin olmadığını, bu tür şeylerin olduğunu ve adına sonradan
şike denildiğini, şikenin paralı da parasız da arkadaş olmakla ve saha içinde
futbolcuya rica etmekle de gerçekleştiğini, bahis oyunlarının maksimum 25-30
bin dolarlık olması gerektiğini, bununla şike yapılamayacağını, ancak 5-10
trilyon ile yapılabileceğini, bizdeki programın gözden geçirilmesi gerektiğini,
iddianın erken geldiğini ve kriterlerinin değiştirilmesi gerektiğini, 50 bin
dolar maksimum ödeme ile şike yapılamayacağını, açıktan oynanmasının
önlenebileceğini, eğer maç satılacaksa bunu hocanın da masörün de
yapabileceğini, başkan olarak hiçbir zaman böyle şeyler yaşamadığını,
Ali ŞEN
(Eski Fenerbahçe Başkanı)
Şikenin, hayatın her alanında olduğunu,
şikeyi kimsenin ispat edemeyeceğini, topu elinden kaçıran kaleciye, eğer sezon
başı ise, acemi, sezon sonu ise, şike yaptı denildiğini, Türk futbolundaki
şikenin diğer ülkelerinkinden daha fazla olmadığını, şikeyi ispat edecek hiçbir
otorite olmadığını, şike ve teşvik de zaman aşımını ortadan kaldırmak
gerektiğini,
Yıldırım
DEMİRÖREN (BJK Başkanı)
Şike ve teşvik primi gibi hususların şayia
olarak var olduğunu, bu hususların geçmişe değil, geleceğe bakarak
önlenebileceğini, kendisinin şike, teşvik primi gibi şeylerle karşılaşmadığını,
Atay AKTUĞ
(Trabzonspor Başkanı)
Şike iddialarında, hakem veya gözlemci
kanaatine göre hareket edilmesini uygun olmadığını,
Ergun GÜRSOY
(Galatasaray Asbaşkanı)
Türkiye’de şikenin olduğunu
zannetmediğini, ancak bazı totocuların şike yapıyoruz diye bazı aptal
yöneticileri kandırıp onlardan para aldıklarını, iş tutarsa ben yaptım,
tutmazsa ne yapayım böyle oldu, dediklerini, bazı futbolcuların hatır şikesi
yaptıklarını, ancak parayla takımlarını satmadıklarını, bu olayların önlenmesi
için dirayetli hakim ve savcılara ihtiyaç olduğunu, veren belli alan belli iken
neden bir şey yapılmadığını anlayamadığını,
Ahmet ŞAN
(Konyaspor Kulübü Başkanı)
Ligde üç grup takım olduğunu, şampiyonluğa
oynayanlar, küme düşmemeye oynayanlar, ortadakiler, küme düşmemeye oynayanların
ister istemez şikeye de teşvike de bulaşabileceklerini,
Hikmet
TANRIVERDİ (Malatyaspor Kulübü Başkanı)
Türkiye’de şikeden mağdur olan ve bu
durumu belgelenen tek takımın Malatyaspor olduğunu, 1991 yılında Adana-Bolu
maçında şike yapıldığının Mahkeme kararıyla belgelendiğini, ancak Malatyasporun
bu karar gereği lige alınması gerekirken aradan uzun zaman geçtiği için lige
alınmayıp 4 milyar lira tazminat ödendiğini,
Zafer
KATRANCI (Denizlispor Kulübü Başkanı)
Şike olabileceğine şahsen inanmadığını,
Celal DOĞAN
(Gaziantepspor Kulübü Başkanı)
22 yıldır yöneticilik yaptığını,
Gaziantepsporun bu dönemde şikenin hiçbir çeşidine bulaşmadığını, Türkiye’de
herşeyin abartıldığını, futbolcular arasında maç esnasında fazla üzerimize
gelmeyin şeklinde konuşmalar, yalvarmalar olduğunu duyduklarını, federasyona
kanaat yetkisi verilirse önleme şansı olabileceğini, bunun için Anayasadaki idarenin
hiçbir işlemi yargı denetimi dışında kalamaz hükmünün kaldırılabileceğini,
Selahattin
AYDIN (Sakaryaspor Kulübü Başkanı)
Zaman zaman, birilerinin gelip “Başkan bu
işi bağlayalım, siz bağlamazsanız rakip takım bağlayacak” gibi ifadelerle maç
öncesi kendileri ile irtibata geçtiklerini, kendilerinin bu kişilere itibar
etmediklerini,
İlhan
CAVCAV (Gençlerbirliğispor Kulübü Başkanı)
Hiçbir kulüp yöneticisinin hiçbir
futbolcusuna “gel kardeşim bu maçı ver” diyemeyeceğini, ancak geçmişte
özellikle bazı yabancı futbolcuların para karşılığı maç sattıklarını
öğrendiğini, hatır şikesi ve teşvik primi verilmesi hususlarının ise geçmişte
olduğu gibi günümüzde de devam ettiğini,
Veli SEZGİN
(Akçaabat Sebatspor Kulübü Başkanı)
Şikenin bir takımın, oyuncunun, hocanın
maç satması olduğunu, hiçbir kulübün bir maça yenilmek için çıkmayacağını, buna
ihtimal vermediğini, ancak futbolcuların maç esnasında hatır şikesi
denilebilecek davranışlarda bulunabildiklerini, bu durumun yönetimin ve
antrenörün bilgisi dışında geliştiğini,
Adnan
SEZGİN (Eski İstanbulspor A.Ş. Başkanı)
Türkiye’de hiç kimsenin bir futbolcuya
gelip “bu maçta yenileceksin”
diyecek cesareti olduğunu sanmadığını, bir maçın satılmasının her şeyin
satılması anlamına geleceğini,
Erdinç
YELEKLİOĞLU (Altayspor Kulübü Başkanı)
Bu gün Türkiye’de şikenin olmadığını,
şikenin yapılmadığını, böyle şeylerin oluşmadığını söylemenin mümkün
olmadığını, ne yapılırsa yapılsın ama gizli ama aleni birtakım şeyler
yapıldığını, ancak şikenin çoğunlukla parayla değil de hatıra binaen ya da
bölgecilik gözetilerek yapıldığını, ancak politik olarak etkin olup, lobisini
iyi kuranların hiç bir şekilde ceza almadığını, bu nedenle de bu işlerin devam
ettirildiğini, şike ve benzeri olayların çerçevesinin çok iyi çizilmediğini, bunlara
ilişkin yaptırımların olmadığını dolayısıyla hiç kimseye ceza verilemediğini,
işlenen suçların hep cezasız kaldığını, sonra da ağlayıp sızlandıklarını,
Adnan
DİNÇER (Teknik Direktör)
Türkiye’de maça çıkacak bir hakemin birçok
yerden telefon aldığını, maça rahat çıkamadıklarını, düşme hattındaki
takımlarla ortada olan takımların, ikinci devre maçlarında şaibeler olduğunu,
şikenin kanaate dayalı bir karar olduğunu, hakem ve saha gözlemcisinin
rahatlıkla şikeyi hissedebileceğini, Türkiye’de iki türlü şike olduğunu,
birincisinin, hatır şikesi olduğunu, bunun paraya dayanmadığını, diğer şikenin
para ile yapıldığını, futbolcuların para aldıklarını, Türkiye’de tüm liglerde
amatör küme dahil şampiyon olacaklar ve küme düşeceklerin önceden belli
olduğunu, hakemlerin tehdit edildiğini, yine menajerlerin kendi sattıkları
oyunculara baskı yaparak bu maç böyle bitsin diye arada iş yaptıklarını,
şikenin kanaate dayalı bir karar olduğunu, oyuncuların maç esnasındaki oyun
tarzlarından hakem ve gözlemcilerin şikeyi hissedebileceğini, eskiden
hakemlerin bu maçta şike var diye raporlarına yazma yetkilerinin olduğunu,
şimdi gözlemci ile birlikte bu işi yapmak durumunda olduklarını, İtalya’da
Rivera’nın oynadığı dönemde Milan takımının şike yaptığı gerekçesiyle küme
düşürüldüğünü,
Yılmaz
VURAL (Teknik Direktör)
Futbolu seyredenlerin oynanılan şeyin spor
olmadığını, şike yapıldığını, veya oyunun satıldığını düşündüğünü, böylece
futbolun önemini kaybettiğini, sporcunun, seyircinin, bu organizasyondaki bütün
insanların kaliteli ve seviyeli kılınması gerektiğini, insan unsurunun çok
önemli olduğunu, TFF Başkanının “Ben başkan olarak, kimi şampiyon yapmak
istersem onu yaparım, bu sistem buna müsaittir.” dediğini, bu demecin çok
önemli olduğunu, esas düzeltilmesi gerekenin bu olduğunu, futbolun sosyal
aktivitesini kaybetmek üzere olduğunu, çünkü insanların “Bu olay bitmiş, bu
hakem bağlanmış” inancıyla baktıklarını, futbol dışında bağımsız birisinin ajan
gibi, maçı takip ederek, kanaate bağlı karar verebilmesi gerektiğini, bunun içinde
yasa olması gerektiğini, bunu diğer ülkelerin yaptığını,
Samet
AYBABA (Teknik Direktör)
Ülkemizdeki futbolcuların maddi açıdan
belli bir düzeyi aşmış oyuncular olduklarını, Teknik Direktörün futbolculara
arkadaşlar bu maça çıkın oynamayın diyemeyeceğini, eğer böyle söylerse, birkaç
maç sonra futbolcunun da gelip başka bir talepte bulunabileceğini, böyle
birşeyin olamayacağını,
Sefer Hakan
OLGUN (Akçaabat Sebatspor Kalecisi)
Tarih olarak tam hatırlamamakla birlikte
Çarşamba akşamı kulüpteki odasından kendisini telefonla Akçaabat Devlet
Hastanesinin kantinini işleten Kenan Erol isimli şahsın aradığını, kulüpteki
herkesle arası iyi olan bu şahsın kendisini aramasını o an çok fazla
yadırgamadığını, kendisine bu hafta oynayıp oynamayacağını sorduğunu, bir gün
sonra saat 15.00 civarında Kenan Erol’un direkt odasına geldiğini, odaya girer
girmez “sana 100 milyar para, Kayseri maçıyla ilgili bir iş yapacaksın çok
büyük para kazanacağız, beğenmezsen üstünü de verebiliriz, senin borcun var,
harcın var, al bu borçlarını öde, bu para fazlasıyla yeter sana” dediğini,
kendisinin Kenan ağabey çık git odamdan kiminle iş yapıyorsun bilmiyorum ama bu
işler sana göre değil, bana göre hiç değil, dediğini, akşamleyin Genel Menajer,
İlter Kasap’a durumu anlattığını, ardından hocaya da anlattıklarını, hocanın,
başkana söyleyelim demesi üzerine, başkanı cep telefonundan aradığını, başkanın
Kulüpler Birliği toplantısında olduğunu öğrendiğini, Cuma günü başkanın
toplantıdan döndüğünü, durumu kendisine anlattığını, başkanın bu işin içindi
kimlerin olduğunu tespit etmek için bu kişinin sesini kayda almak gerektiğini
söylediğini, bu arada Kenan Erol’un gün boyunca diğer futbolcularla özel
görüşmeler yapmasının hocanın dikkatini çektiğini, herkes Cuma namazında iken
Kenan Erol’un tekrar odasına geldiğini, kendisinin de cep telefonu ile ses
kaydı yapmaya başladığını, Kenan Erol’un ilk yarı 1-0 Kayseri mağlubiyetine
ikinci yarı Kayserinin galibiyetine bahis yapacaklarını, arada bir aracı
olduğunu onun vasıtası ile bu işi yaptığını söylediğini, takımdan o gün, Hamza,
Bayram, Orhan, Serdal ve Ali Şen ile de bağlantılı olduğunu, Kayseri cephesinin
de tamam olduğunu söylediğini, ben şimdi Ogün’ün odasına gidiyorum diyerek
odadan çıktığını, 20 dakika sonra cep telefonundan tekrar kendisini arayarak
aşağıya çağırdığını, kendisine daha sonra kulüp doktorunun olduğunu öğrendiği
arabanın bagajındaki 200.000 Euroyu gösterdiğini, gece yarısı tekrar arayarak
herkesi devreden çıkardığını, yalnız ikisinin kaldığını söylediğini, Cumartesi
günü kahvaltı yaparken saat 10.30 civarında savcı olduğu söylenen bir kişinin
başkanın odasına girerken gördüğünü, daha sonra duyduğuna göre savcı tarafından
tutanak tutulduğunu, sonra başkanın futbolcularla 1,5 saat süren bir toplantı
yaptığını, ve kendilerine “adam gibi çıkıp, şerefiniz, namusunuzla top oynayın”
dediğini, çıkıp maçı oynadıklarını, maçın 0-0 bittiğini, daha sonra futbol
Federasyonunun konuyla ilgili olarak, yaptığı inceleme çerçevesinde takımın
tamamına yakınını dinlediğini,
Adil Serdar
SAÇAN (Eski İstanbul Emniyet Müdürlüğü Şube Müdürü);
Bir maç öncesi rakip takımın önemli bir
oyuncusunun menejeri vasıtasıyla diğer takımla sezon sonu için anlaşma
yaptığını, bu oyuncu ile ne karşılığında anlaşma yapıldığını düşünmek
gerektiğini, bir oyuncunun ya da birkaç oyuncunun bir maçın kaderini
belirleyebilme sansı olmadığını, mutlaka ya hakem ya teknik direktör ya da
kulüp yönetiminden birisinin olması gerektiğini, bir oyuncunun şike yaptığını
teknik direktörün anlayabileceğini ve o oyuncuyu oyundan alabileceğini,
İbrahim
KALI (Serbest Avukat)
1990-1995 yılları arasındaki spor
davalarının % 70’ini takip ettiğini, 1989-1990 futbol sezonunda 8 Mayıs’ta
oynanan Adanademirspor-Boluspor maçı ile ilgili olarak Malatyaspor kulübüne
bazı şike ihbarlarının geldiğini, bunu doğrulayan telefon kayıtları ve banka
dekontlarının ellerine geçtiğini, maçın daha önce üzerinde anlaşıldığı gibi 2-0
bittiğini, maç sonunda Malatyaspor’un küme düşmesi nedeniyle yapılan başvuru
üzerine Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun şike yapılmadığı kararını
verdiğini, bunun üzerine Tahkim Kurulu’na gittiklerini, Tahkim Kurulu’nun şike
yapıldığına karar verdiğini, ancak Futbol Federasyonu’nun Tahkim Kurulu’nun
kararını uygulamadığını, yaptıkları başvuru üzerine Futbol Federasyonu’nun
Boluspor Kulübü’nün şike yaptığını ileri sürerek Yargıtay’a başvurduğunu,
Yargıtay’ın da Tahkim Kurulu’nun kararlarının kesin olduğunu ileri sürerek
dosyayı iade ettiğini, daha sonra Futbol Federasyonu’nun Adanademirspor’un şike
yapan diğer kulüp olduğunu ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi talebi ile
Adanademirspor’a Tahkim Kurulu’na başvuru yaptırdığını, bu esnada Tahkim
Kurulu’nun daha önce (2)’ye karşı (3) oyla şike kararını veren üyelerinden
ikisinin (Prof. Alpaslan Işıklı ve Yargıtay Üyesi Uğur Tonik) tehditle
değiştirildiğini, böylece daha önce Tahkim Kurulu’nca verilen şike kararının
değiştirilerek iptal edildiğini, bu kararın nasıl değiştirildiğini ve o dönemin
şartlarını çok iyi takip ettiğini, Tahkim Kurulu’nun ilk kararının çıktığı
dönemde ANAP kongresinin olduğunu, Semra Özal’ın ANAP İstanbul İl Başkanlığı’na
aday olduğunu, kongrede tarafların mücadelesinin yaşandığını, statü gereği şike
yapan iki kulübün küme düşürülmesi gerekirken bu kulüplerin bulundukları
illerin milletvekillerinin kongre arifesinde Tahkim Kurulu’nun verdiği şike
kararının Futbol Federasyonu tarafından tatbik edilmesini önlediklerini, bu
konuyla Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Süleyman Demirel’in de çözüm için
ilgilendiklerini, bunun üzerine Yargıtay’a başvurduklarını ve Yargıtay Dördüncü
Hukuk Dairesinin dosyayı esastan incelediğini ve Tahkim Kurulu’nun şike
yapılmadığına ilişkin ikinci kararını iade-i muhakeme şartlarının oluşmamış
olduğunu tespit ederek bozduğunu, ancak bu olayların üzerinden 1 yıl geçtiğini,
kararın uygulanabilirliğinin kalmadığını, Futbol Federasyonu’nun Malatyaspor’un
mağduriyetini gidermek için 4 milyar TL yardımda bulunduğunu, hatır şikesinin
Türkiye’de yoğun olarak yapıldığını, hatır şikesini ancak hatırlı kişilerin
yapabileceğini, milletvekillerinin, valilerin, şehrin belediye başkanlarının bu
işe dahil olduklarını, kulüp yöneticilerinin milletvekillerine “bize şu hakemi tayin ettir”
diyebildiklerini, milletvekillerinin bir gecede nasıl hakem değiştirdiklerini
çok duyduğunu ve bu milletvekillerinin bu durumu bir övünç kaynağı olarak
anlattıklarını, Türkiye’de hatır şikesini önlemenin mümkün olmadığını, bir ilin
valisinin diğer ilin valisini bu sebeple aradığına bizzat şahit olduğunu, ancak
bu durumun eskiden yaşandığını, bu yıllarda ya da bu dönemde böyle şeyleri
duymadığını,
Hıncal ULUÇ
(Gazeteci-Yorumcu)
Diyarbakırspor-Elazığspor maçının devre
arasında silah teşhir edildiğini orada bulunan birkaç insandan duyduğunu, ancak
iş resmiyete döküldüğünde hiç kimsenin aynı açıklamayı yapmadığını, futbolcu kendi
kalesinden aldığı topu hiçbir müdahale ile karşılaşmadan diğer kaleye kadar
götürüp golü attığını,
Şikenin dünyanın her yerinde olduğunu,
bizde de olabileceğini, ciddi bir hakemin maçta şike yapıldığından
şüphelendiğinde maçı durdurması gerektiğini,
Şike Tahkik Kurulunun göstermelik bir
kurul olduğunu, Şike Tahkik Kurulunun şununla bununla görüştüğünü, ancak
futbolcuların, kulüplerin banka kayıtlarını inceleme, gerektiğinde telefon
dinleme gibi yetkilerinin olmadığını, Şike Tahkik Kurulunun dışarıda serbest
avukatlık yapan oluşturulduğunu, sonrada bir olay olduğunda gel bu konuyu
incele denildiğini,
Dr. Ahmet
ÇAKAR (Eski Hakem)
Türkiye’de hakemlerin psikolojik baskı
altında olmadığını, bunu söyleyenlerin yalan söylediğini, üç şeyin hakemi baskı
altında tutacağını, birincisinin, para almışsa baskı altında maça çıkıp
yönetmesi hali, ikincisinin daha önce yönettiği maçta önemli bir olay olmuşsa
ve iki ay sonra yine bu takım yenilirse gibi bir sıkıntı hissetmesi hali,
üçüncü ve en önemlisinin de maçı objektif yönetip de TFF veya MHK yakın olan şu
takım kaybederse bir daha maç alır mıyım, başım derde girer mi, şeklinde korku
yaşaması durumunun olacağını, basının yorumlarının hiçbir şekilde psikolojik
baskı yaratacağına inanmadığını, Türk futbolunu içindeki insanların, buna eski
hakemler dahil, kulüp başkanları dahil, medyanın bir kısmı dahil, idareciler
dahil, belli bir yüzdesinin kirli olduğunu, bugün çok saygın olan, eski
hakemlerin geçmişte ne kadar gayri ahlaki durumların içine girdiklerini
bildiğini, bugün herkesin büyük kurtarıcı diye baktıkları o teknik
direktörlerin bir kısmının geçmişte nasıl kirli işleri olduğunu bildiğini,
ancak bu durumun ispat edilemeyeceğini, yine medyada bir takım insanların spor
anlamında nasıl satılmış kalem olduklarını bildiğini, hakemlerimizin yüzde
90’ının temiz adamlar olduğunu, kalan yüzde 10’un ise yapacağını yapar
nitelikte olduğunu, tepedeki adamların da bu işlerin içinde olduğunu hakemlerin
hemen hissedebileceğini, geçmiş dönemde bunların yaşandığını, İddaa’nın Türk
futbolunda şikeye çok açık bir altyapı oluşturduğunu, iki hakem ve dört kaleci
isterlerse bir gecede 10 milyon dolar parayı götürebileceklerini, şike yapan
bir adamın bir para kazanacağını, bunu da bankaya yatıracağını, bankaya
gittiğinde nereden buldun bu parayı diye otomatik sistemle maliye tarafından
sorulduğunda bu durumun ortaya çıkabileceğini,
Erman
TOROĞLU (Eski Hakem)
Futbol Federasyonu seçimlerinde etkili
olan kulüplerin, daha çok şampiyonluğa oynayan kulüpler olduğunu, her kulübün
MHK içine adamını yerleştirmeye çalıştığını, Türkiye’de dibe düşen bir takımın
dipten çıkamayacağını, çünkü o takımın üstüne oynanmaya başladığını, hakemlerin
burada etkili olduğunu, bunun şu şekilde yapıldığını, “(x) takım, (y) takım
şampiyonluğu gidiyor. İki hafta sonra (x) takım, (y) takımla oynayacak. (x)
takım (y) takım maçında hiçbir şey olmaz. Bu kolay maçtır, çünkü Türkiye’de
bütün radarlar dönmüştür. Bu maç üzerine, (x) takım (y) takımla oynarken, (x)
takım, (y) takımın oynayacağı iki hafta evvelki rakibine bakar ya teşvik
gönderir, ya da kendi oynayacağı takımın iki hafta evvelden gücünü eksiltir,
yani 2 sarı, 1 kırmızı, 2 oyuncusu oynamaz takımın”, bunun geçen sene
örneklerinin olduğunu, şike ve teşvik konusunda kanaate dayalı karar
verilebilmesi gerektiğini, hakemin, gözlemcinin ve temsilcilerin aynı yönde
karar vermeleri durumunda şike veya teşvik yapılmıştır kararının verilebilmesi
gerektiğini,
Ali AYDIN
(Eski Hakem)
Merkez Hakem Kurulunun kişisel
yakınlıkları terfi tenzil ve atamalarda öne çıkardığını, ligin son haftalarında
Başbakanlık Teftiş Kurulunun, düşme ve şampiyonluk maçlarına 5’er kişilik
gözlemci göndermesini, bu gözlemcilerin birbirlerinden habersiz olarak maçla
ilgili rapor yazıp göndermelerini,
Serdar
ÇAKMAN (Eski Hakem)
Hakemlerin servet artışlarının dikkatle
izlenmesi gerektiğini, eğitime önem verilmesi gerektiğini, maçların maç
bittikten sonra gerekirse televizyonda hakem hocaları ve federasyon görevlileri
tarafından yorumlanması gerektiğini,