| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 07 .11.2025 |
MESUT DOĞAN (Ankara) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli hazırun; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yapmakta olduğumuz çalışma hayırlara vesile olsun, inşallah. Bugün cuma, bu vesileyle, ülkemiz için, milletimiz için, devletimiz için zamanın hayra atmasını niyaz ediyorum.
Elbette ki bugün yapmış olduğumuz çalışma hem hareketli hem hararetli. Bu anlamda da tüm milletvekillerimiz, Komisyon üyelerimiz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesine yönelik görüşmelerde çok önemli, çok değerli değerlendirmelerde bulundular. Ben inşallah bu değerlendirmelere teknik olarak değil de temel ve genel yaklaşımla katkıda bulunmak istiyorum. O yüzden, çok da teferruata girmeyeceğim inşallah.
Şimdi, bütçe demek, rakam demek. O nedenle, bu yaklaşmayı düşündüğüm ana doğrultunun doğru anlaşılması için Sayın Bakanın sabah yapmış olduğu sunumda kullanmış olduğu birkaç tane rakama farklı açıdan bakılmasının çok önemli ve çok değerli olduğunu düşünüyorum. Nedir bunlar? Birincisi -ifade ettiler- 2025 yılı ilk on ayında yaklaşık 530 milyar TL'lik tutar hazinemiz tarafından karşılanmıştır. Erhan Bey de ifade etti ama Sayın Bakanım, bu kullanılan miktarı hazine nereden aldı? Yine milletten aldı; ama yakıt üzerinden aldı, ama elektrik üzerinden aldı, ama telefon üzerinden aldı; sonuçta bir kısır döngü bu. Bu, milleti rahatlatmış olmuyor, zaten milletten farklı bir versiyonda aldığınız parayı farklı bir versiyonda vermiş oluyorsunuz ama benim asıl dikkat çekmek istediğim husus şu ve bu noktayı çözmediğimiz, görmediğimiz takdirde ülke olarak aslında her alanda yaşadığımız sorunu topyekûn görmemiz mümkün olmayacak: 530 milyar büyük para mı? Çok büyük bir para ama 2026 yılında faize ayırmış olduğunuz miktarın sadece 70 günlük karşılığı; düşünün 530 milyar demek, 2026 yılında faize ödeyeceğimiz paranın sadece 70 günlük karşılığı demek. Bir başka rakam, 2019-2025 yılları arasında 3,5 milyon haneye 86 milyar TL doğrudan elektrik tüketim desteği verildi. Peki, 86 milyar TL ne demek? Sadece 11 günlük faiz parası demek. Başka bir rakam; 2022-2025 yılları arasında 679 bin haneye 4,8 milyar TL doğrudan doğal gaz tüketim desteği verilmiş. 4,8 milyar ne demek? Altını çizerek söylüyorum: 15 saatlik faiz parası demek. Başka bir rakam; 2003 yılından itibaren 225 milyar TL kömür yardımı yapmışız yani 20 yıl boyunca yapmış olduğumuz kömür yardımının karşılığı 225 milyar. Peki, bu ne demek? 30 günlük faiz parası demek. Ve en son, toplam Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın bütçesi 58,4 milyar TL olarak açıklandı. Peki, bu ne demek? 7,5 günlük faiz parası demek. Şimdi, ülkemizin en önemli, en kritik bakanlıklardan birini konuşuyoruz; bu bakanlığa ayrılan miktarın toplamı Türkiye Cumhuriyeti devletinin 7,5 günlük faiz parası ve biz bu parayla Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılayacağız. Bunun mümkün olmadığını hep beraber biliyoruz ama ben buradan yola çıkarak asıl gelmek istediğim noktaya hep beraber bakma noktasında bir yol haritası oluşturmak istiyorum: Şimdi, AK PARTİ Hükûmeti bugün itibariyle 24'üncü bütçesini hazırlıyor. Arkadaşlar, hep beraber düşünelim; yirmi dört yıl boyunca yanlışlıkla da olsa 1 kere denk bütçe olmaz mı, 1 defa denk bütçe olmaz mı? Her yıl bütçe açık. Bütçe dediğiniz nedir? 2 tane kalemden oluşuyor; gelirler, giderler. Gelir ne demek? İmkânlarımız. Gider ne demek? İhtiyaçlarımız. Bütçenin açık olması ne demek? Türkiye Cumhuriyeti devletinin imkânları Türkiye Cumhuriyeti devletinin ihtiyaçlarını karşılamıyor demek. Ya, buna dünyada inanacak bir insan gösterin bana. O zaman, burada başka bir şey var. 2026 bütçesinde 2 trilyon 712 milyar açığımız var ve bu açık yirmi dört yıl boyunca devam etti, etti, etti; bunun karşılığında her yıl biz borç aldık ve borcu ödeyemeyecek hâle geldik, sadece faizi ödeyecek bir noktaya evrildik. Burada da güncellenmemiş 2 tane rakamla niyetimi ortaya koymak isterim. Biz her yıl bütçeyi açık yapa yapa yapa aldığımız borçlar neticesinde ülke olarak şu anda 44 trilyon borcumuz var, 44 trilyon, güncellenmiş hâli 50 trilyonu geçecek, Genel Kurulda onu hazırlamış olacağız inşallah. 44 trilyon içerisinde sadece 4 tane kalem var: Bir, devletin dış borcu; iki, devletin iç borcu; üç, özel sektörün borcu; dört, hane halkının borcu. Büyük rakam mı? Çok büyük rakam ama ondan daha tehlikelisini söylüyorum, son yirmi yıl içerisinde 44 trilyon borca karşılık olarak faize harcamış olduğunuz para 28 trilyon. Ya, 28 trilyonu Türkiye'de uçakla milletin üstüne serpseniz hane başına 1 milyon 100 bin lira para düşer ve bu durumdaki ülkenin ekonomiyi toparlaması mümkün değil ki gençlerini iş sahibi yapması mümkün değil ki ya da ya da bu ülkeyi yarına taşıyacak yatırımları yapması mümkün değil ki. Peki, ben girişi niye böyle yaptım? Böyle yapmamın nedeni şu: Temel ve genel bütçemiz bu hâlde iken Sayın Bakan yirmi dört saat samimiyetle gece gündüz koşuştursa bile dışa olan enerji bağımlılığımızı bitirmesi mümkün değil. Bu kadar borcu olan, bu kadar faiz ödemesi olan bir ülkenin dışa hem siyasi olarak bağımlı olma mecburiyeti var hem ekonomik olarak dışa bağımlı olma mecburiyeti var, hem enerji olarak dışa bağımlı olma mecburiyeti var. Siz bu miktarla enerji bağımlılığını sıfırlamanız için yapmanız gereken yatırımları yapmanız mümkün olmaz ki. Bu olmayınca Hükûmetin yapacağı ikinci adım kalıyor, o da şu: Millet gerçeklerle yüzleşmesin diye hayal satmaya başlıyorsun ve yirmi yıldır hayal satıyoruz milletimize ama unutmayın ki bir insanın başka bir insana yapabileceği en büyük kötülük onun umuduyla oynamasıdır ve iktidar bugün getirmiş olduğu bütçeyle milletin umuduyla oynuyor.
Sayın Bakanın mesela -ne demek istediğim anlaşılsın diye söylüyorum- birkaç konuşmasında şu cümleyi duydum, dediler ki: "Önümüzdeki otuz yıl içerisinde enerjide dışa bağımlılığı bitireceğiz nasipse." Hedef olarak söylediniz değil mi Bakanım?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI ALPARSLAN BAYRAKTAR - Otuz yıl demedim. İnşallah daha erken.
MESUT DOĞAN (Ankara) - Ha, otuz yıl ben kabul ediyorum, size opsiyon tanımış olalım. Peki, biz otuz yılda enerji bağımlılığını bitireceğine iktidarın inanmamız için geçmiş yirmi beş yıla bakalım. Yirmi beş yılda dışa bağımlılığımızı nereden nereye getirdiniz? İşte, burada rakam, 2002'de dışa bağımlılık oranı yüzde 67 idi, 2015'te yüzde 76'ya çıktı, 2020'de yüzde 70 seviyelerine geriledi. Siz zaten başladığınız noktaya bile ülkeyi getirememişsiniz ki enerjide şimdi otuz yıl sonrasında dışa bağımlılığını bitireceğinizi söylüyorsunuz. Hakeza Türkiye'de seçime ramak kala ne doğal gaz sorunumuz kalıyor ne petrol sorunumuz kalıyor ne enerji sorunumuz kalıyor ama sandıklar açıldıktan sonra tekrar sorunlarımız başlıyor; bu doğru bir yaklaşım değil, akıllıca bir yaklaşım değil. Belki de mühür sizde olduğu için, yetki sizde olduğu için birileri bunu şimdilik görmemezlikten gelebilir ama yarın bunun hesabını sorarlar. Hiçbir iktidar, iktidarda ister AK PARTİ olsun, ister CHP, ister Saadet Partisi, fark etmez, hiçbir iktidarın bu milletin onuruyla, gururuyla, umuduyla oynama hakkı yoktur; böyle bir şey olamaz. Bu anlamda, bu anlamda şimdi yapılan yatırımlar, atılan adımlar söyleniyor, bir tane rakam sadece ifade edeyim, 2023 yılı itibarıyla Türkiye'de enerji enflasyonu yüzde 398 ama OECD ülkelerinde yüzde 141. Biz dışa bağımlı olma zorluğunu, sorununu bile millete tekrar kârla satmışız zaten, pahalı olarak satmışız tekrar. 2024 Ocak ayında ortalama 1.500 TL olan elektrik faturası 2024 Temmuzda 2 bin TL'ye, 2025 Nisan ayında ise 2.590 TL'ye çıkmıştır. Yani Enerji Bakanlığı bu dengeyi sağlamaya muktedir değilse o hâlde hangi başarıdan söz edebiliriz? Şimdi yine doğal gazla ilgili cümleler kullanmış olduk. Onun açılımıyla ilgili söyleyeyim: Hükûmet son yıllarda, özellikle de seçim yaklaştıkça Gabar Dağı'nda petrol, Karadeniz'de doğal gaz bulunduğunu açıklamış ve kısa zamanda bu kaynakların kullanıma sunulacağını söylemişti. Yalnızca 2023 seçimleri de değil, hemen her seçim dönemi ülkemizin çeşitli bölgelerinde doğal gaz ve petrol bulunduğuna dair söylemler zaten arşivlerde mevcut. Örneğin, Karadeniz'de Sakarya Gaz Sahası keşfi 2020 yılında duyurulduğunda herkesin ilgisini çekmiş ve yine büyük bir müjde olarak duyurulmuştu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının açıklamalarına göre, burada 710 milyar metreküp devasa bir doğal gaz rezervi bulunmuştu. İlk açıklamalarda kısa vadede günlük 10 milyon metreküp, orta vadede ise günlük 40 milyon metreküp üretim hedefi konulmuştu. Peki, şimdi günlük ne kadar çıkarıyoruz? Sayın Bakan 9 milyon metreküp olarak açıkladı. Hâlbuki, kısa vadede, ilk günden itibaren 10 milyon, orta vadede 40 milyon olacaktı. 2020 yılında duyurulan Karadeniz gazı ne yazık ki hâlen istenilen seviyelere ulaşamamış çünkü Hükûmetin müjdesini verdiği gazlar ancak seçim sandıklarına yetebilmiştir.
Şimdi, buradan madenlere geldiğimiz zaman ise yani madeni konuşmaya hiç fırsatımız olmuyor, madencilikle ilgili konuşmaya fırsatımız olmuyor çünkü bu alan çevreciler ile madencilerin kavgası ve gölgesi altında kalıyor. Şunu unutmayın: Eğer madenciler ile çevreciler kavga ediyor ise bunun tek nedeni vardır, Çevre Bakanlığı ile Tabii Kaynaklar Bakanlığı dost oldukları içindir. Hâlbuki -tırnak içerisinde söylüyorum bir benzetmeye vesile olsun diye- hiçbir bakanlık bu tür kritik alanlarda birbiriyle arkadaş olmamalı, dost olmamalı ve bu dostluğun bedelini biz İliç'te yaşadık, maden kazalarında yaşıyoruz. Tabii Kaynaklar Bakanlığı bir ocak açacağı sırada -niyet olarak söylüyorum, hedef olarak söylüyorum- o maden çıkmadığı zaman kıyamet kopacakmış gibi davranmak zorunda ama Çevre Bakanlığı da o maden çıkarıldığı zaman kıyamet kopacakmış gibi davranmak zorunda. Böyle olmadığı takdirde sadece yukarıdan verilen talimatla, riskler ölçülmeden ve fayda-zarar analiz edilmeden verilen izinlerin bedelini sonra tüm ülke olarak çekmek mecburiyetinde kalıyoruz. Ya, arkadaşlar, AK PARTİ iktidarı döneminde 386 bin ruhsat verilmiş, 386 bin. Birinci sorum şu: Türkiye'nin bütün madenleri, bütün nimetleri bugün mü çıkarılmak zorunda? Böyle bir şey olabilir mi? Kimisini bugün çıkarmak lazım, kimisini yarın çıkarmak lazım ve açılan her maden aslında -ülkeyi bir insan gibi düşündüğümüz zaman- bir ameliyattır, ameliyat o kadar kolay yapılmaz. Bir insan geçirmiş olduğu bir kaza sonrasında hastaneye kaldırıldığında bir tespitte bulunuyor doktor, ortopedici diyor ki: "Bunun belinde kırık var, hemen ameliyat olması lazım." Peki, hemen ameliyat edebiliyor mu? Edemiyor çünkü anestezici de diyor ki: "Bu hastanın bunu kaldırabilecek özelliği yok, bunu şu anda ameliyat etmemiz mümkün değil." veya "Ameliyat ettiğimiz takdirde çok büyük riskleri var:" diyor ama bizim maden ocağı ruhsatı verirken inanın, yapmış olduğumuz doğru düzgün bir analizimiz yok. İliç Komisyonunda gördük, bir kaza yaşandı, kaza sonrasında maden ocağıyla irtibatlı, ilgili olan 3 tane bakanlığı dinledik yani tam bir fecaatti. Bir sunum yapılıyor, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sunumunu yaptıktan sonra -tırnak içerisinde- şu soruyu soruyoruz: Suçlu kim? Diyor ki: "Suçlu ben değilim, ben sadece ocaktan sorumluyum." Çevre Bakanlığı geliyor, Çevre Bakanlığına soruyoruz, diyor ki: "O beni ilgilendirmiyor, beni liç yığınının sadece ve sadece tabanında sorumluyum, çatısından sorumluyum; ortası beni ilgilendirmiyor." Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından sunum yapılıyor, onlara soruyoruz, onlar da diyorlar ki: "Biz sadece işçilerden sorumluyuz, kazadan sorumlu değiliz." Böyle büyük bir sorumsuzluk olur mu? Bir ülkenin, bir devletin en nadir elementi de en değerli kaynağı da insandır. İnsana saygısı olmayanın doğaya saygısı olur mu, madene saygısı olur mu? Devletin birinci, asli vazifesi insanını yaşatmaktır, insanına sahip çıkmaktır, cana sahip çıkmaktır ama 386 bin tane ruhsatı verirken çok rahat hareket edebiliyorsun. Biraz espri olsun diye söylüyorum. Bugün, biz, evimizde kendimizle ilgili bir kararı verirken bile eşimize soruyoruz, eşimizle istişare ediyoruz. Siz, 86 milyon insanın hakkı olan bir noktayla ilgili bu kadar rahat karar veremezsiniz. Bizim inancımızda, bizim medeniyetimizde -bakın, altını çizerek söylüyorum- bu ülkede var olan tüm nimet ve tüm haklara 86 milyon insan ortaktır. 86 milyon insanın ortak olduğu haklar konusunda bu kadar -affınıza sığınarak söylüyorum- pervasızca kimsenin davranma hakkı yoktur. Buna rağmen atılan adımlar var ve madenleri çıkartıyoruz. Madenleri çıkarttıktan sonra da başka bir soruna dikkatinizi çekmek isterim: Madenleri ağırlıkta -Bakanımız da ifade etti zaten- katma değerini artırmadan ham olarak satıyoruz. Bu, ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür ve dahası, bir ülkenin yapabileceği en büyük israftır. Ülkenin kendi değerlerini ham madde olarak satma kültürü Afrika kültürüdür. Türkiye'yi madencilik hususunda kimsenin Afrikalılaştırma hakkı yok. Bakın, dünyada -benzetme olsun diye söylüyorum- çikolata denildiği zaman akla ilk gelen ülkelerden biri Belçika'dır. Kendimize soralım: Belçika'da çikolatanın hangi ham maddesi üretiliyor? Kimi Afrika'dan, kimi Türkiye'den gidiyor ama çikolatanın sahibi orası. Demek istediğim şu: Bir ülke limonu limon olarak satıyorsa kendine kötülük yapıyor, onu limonataya çevirmek zorunda. Boru sen ham olarak satıyorsun ve bununla övünüyorsun. Boru sen 10 liraya da satarsın, 10 milyon liraya da satarsın ve bu tercihini kullanarak sen 10 liradan satma kolaylığını yaparsan ülkene de kendine de yapabileceğin en büyük kötülüğü yapmış olursun. Bu nedenle, bizim asla ve asla var olan... Biz şunu biliyoruz: Türkiye dünyada enerji bakımından olsun, tabii kaynaklar bakımından olsun zengin bir ülke ama bu zenginliği daha zirveye taşıyacak olan o var olan değerlerimizin katma değerini artırarak satma çabası içerisinde olmamız. Bunu yapabilecek miyiz? Altını çizerek söylüyorum, asla yapamayacağız çünkü -ilk söylediğim cümleye dayanarak söylüyorum- bunun için yatırım lazım, yatırım için para lazım. Sen paranın yüzde 90'ını faize ödersen, bütçeye açık yaparsan bu adımları atmak mümkün olmaz.
Ve yine, şimdi, Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın attığı her adımda bir gürültü oluyor çünkü riskli bir alan ama risksiz alanlarımız var. Ve Türkiye güneş enerjisi bakımından da zengin bir ülke, rüzgâr enerjisi bakımından da zengin bir ülke, rakamları şimdi zaman darlığından dolayı ifade etmeyeceğim ama güneş enerjisi bakımından belki de dünyada 3-5 ülkeden biriyizdir; yüz on dört tam gün güneş sahibiyiz, rüzgâra sahibiz ama biz güneş ve rüzgâr potansiyelimizin sadece ve sadece yüzde 5'ini şu anda kullanıyoruz. Yenilenebilir enerji hususunda doğru adımlar atmış olsak zaten enerji bağımsızlığımızı bedavaya getirmiş olacağız ama tekrar söylüyorum: Onu yapabilmek için güçlü yatırımlara ihtiyaç var. Güçlü yatırımlar da öyle 10-20-30 milyar lirayla olacak işler değil. Biz, ne zaman ki israfı engeller ne zaman ki faizi engeller, bu imkânlarımızı doğru yatırımlara yönlendirdiğimiz takdirde ülke olarak iyi bir noktaya geliriz diye düşünüyorum.
Ve bunun yanında en son nokta olarak ben şunu ifade etmek isterim: 2022-2025 yılı için hedeflenen ile gerçekleşen enerji miktarlarına bakıldığında da enerji arzında yerli kömürden hedeflenen enerjinin üretilemediği, dolayısıyla, bu enerjinin ithal edildiği görülüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MESUT DOĞAN (Ankara) - Bunun yanında, gelişmekte olan ülkeler enerji arzlarını hâlâ kömüre dayalı termik santrallerle...
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Son iki dakika, uzattım.
MESUT DOĞAN (Ankara) - Efendim...
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - İki dakika uzattım.
Buyurun.
MESUT DOĞAN (Ankara) - Teşekkür ediyorum.
...karşılamaya uzun vadede ısrar ederken bizim ülkemizin ETKB bütçelerinde yerli kömür üretimi 2026 hedeflerinde bir artışa gitmemesi dikkat çekmektedir. Bunun nedenini merak ediyoruz ama aslında merak etmiyoruz. Bu konular artırılabilir ama benim sözüme özellikle faiz ve genel bütçeden girmemin nedeni oydu. Ülke olarak biz, gerçekten doğru adımlar attığımız takdirde imkânlarımız ihtiyaçlarımızı fazlasıyla karşılar, karşıladığı gibi biz kendi akraba ülkelere bile fazlasıyla yardım edebilecek bir güce sahip olur, o zaman lider ülke olabiliriz ama bu kadar borç, bu kadar faizle söylediğimiz sözlerin anlamı, karşılığı olmaz. Buna rağmen, ben, tekraren yapmakta olduğumuz bu çalışmanın ve bu bütçenin ülkemiz, milletimiz için hayırlara vesile olmasını niyaz ediyor, teşekkür ediyorum.